12"Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır, Allah'ın herşeye Kadir olduğunu ve Allah'ın ilminin herşeyi kuşattığını bilmeniz için Allah'ın kelâmı bunlar arasında iner durur." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn der ki: İbn Abbâs'a: "Yerin altında mahlûkat var mı?" diye sorduğumda: "Evet, Yüce Allah'ın: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" buyurduğunu görmüyor musun!" karşılığını verdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs'a bir adam: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır, Allah'ın herşeye Kadir olduğunu ve Allah'ın ilminin herşeyi kuşattığını bilmeniz için Allah'ın kelâmı bunlar arasında iner durur" âyetini sorunca, İbn Abbâs: "Ben, onu sana haber versem; inkâr etmeyeceğinden seni emîn kılacak nedir?" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Her sema ve yerde Allah'ın yarattıklarından, buyruklarından ve kazalarından (hükümlerinden) biri vardır." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Allah'ın kelâmı bunlar arasında iner durur" kelâmını açıklarken: "Yedinci semadan yedinci yere kadar iner durur" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Allah'ın kelâmı bunlar arasında iner durur" kelâmını açıklarken: "Sema da, yer de (mahlûkatla) doludur" demiştir. Abd b. Humeyd, Hasan'ın "Her sema ve yer arasında Allah'ın yarattıkları ve buyrukları vardır" dediğini nakletmiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Öğrendiğime göre her sema arasında beş yüz yıllık bir mesafe vardır. Yerin her tabakasının genişliği, beş yüz yıllık bir mesafedir ve her iki yer tabakası arasında beş yüz yıllık mesafe vardır. Yine öğrendiğime göre rüzgâr, yerin ikinci ve üçüncü tabakaları arasındadır. Yedinci kat yer de toprağın üst tarafında olandır ve adı Tahûm'dur. Kafirlerin ruhu buradadır ve şu an için sadece iniltileri vardır. Kıyamet günü olunca Tahûm bu ruhları Burhût adındaki vadiye atar. Müslümanların ruhları ise Câbiye denilen yerdedir. Toprak ise, Yüce Allah'ın, "İşlediğin şey, bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip meydana koyar. Şüphesiz Allah Latiftir, haberdardır" âyetinde bahsettiği kayanın üzerindedir. Bu kaya yeşildir ve mücevherlerle süslenmiştir. Bu kaya bir öküzün üzerindedir ve bu öküzün iki boynuzu, üç ayağı vardır. Kıyamet günü bu öküz yeryüzündeki bütün suları içer. Öküzü de balığın üzerindedir. Balığın kuyruğu başının yanındadır ve yerin en alt katında daire şeklinde durmuş, başıyla kuyruğu Arş'ın altında birleşmiştir. Denildiğine göre yerin en alt tabakası öküzün iki boynuzu arasındadır. Öküzün sırtında olduğu da söylenir. Bu öküzün adı Behmût'tur. Rivayet edildiğine göre bu balık ve öküz, Cennetliklerin yemeğidir. Cennetlikler balığın ciğerinin fazlalığı ve öküzün başını yiyerek karınlarını doyururlar. Bana söylendiğine göre Abdullah b. Selâm, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Balık neyin üzerindedir?" diye sorunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siyah bir suyun üzerindedir. Balığın bu suda kapladığı yer, dünyadaki bir balığın denizlerde kapladığı yer kadardır" buyurmuştur. Yine bana anlatıldığına göre İblis balığa giderek ona çok büyük olduğunu söyleyip: "Senden daha büyük ve kuvvetli bir yaratık yoktur" deyince balık kendini beğenip kımıldar. Zelzeleler o kımıldadığı zaman olmaktadır. Bunun üzerine Allah ona küçük bir balık gönderdi ve bu küçük balığı büyük balığın kulağına yerleştirdi. Büyük balık kımıldayınca, kulağındaki balık ta kımıldar ve böylece büyük balık sakinleşir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'd-Durays'ın Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Size bunun tefsirini söylesem küfre girerdiniz. Küfre girmeniz onu yalanlamanız sebebiyledir." İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, Şuabu'l-İman'da ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhaki, Ebu'd-Duhâ vasıtasıyla İbn Abbâs'ın: "...ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır" kelâmını açıklarken şöyle dediğini bildirir: "Âyetten kastedilen yedi kat yerdir. Yerin her katında sizin peygamberiniz gibi bir peygamber, Âdem'iniz gibi bir Âdem, Nûh'unuz gibi bir Nûh, İbrahim'iniz gibi bir İbrâhim ve İsa'nız gibi bir İsa vardır." Beyhakî der ki: Hadisin isnâdı sahîhtir, ama şâzdır. Ebu'd-Duhâ'nın rivâyetini destekleyen birinin olduğunu görmedim. İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in İbn Amr'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yerin her katı arasında beş yüz yıllık mesafe vardır. En üstteki, başı ve kuyruğu semada buluşan bir balığın sırtındadır. Balık ta bir kayanın üzerindedir. Kaya da bir meleğin elindedir. İkinci sema da rüzgârın hapishanesidir. Yüce Allah Âd kavmini helak etmek istediği zaman rüzgârın bekçisine, Âd kavmini helak edecek rüzgârı göndermesini emretti. Rüzgârın bekçisi: «Ya Rabbi! Onların üzerine öküzün burun deliklerinden çıkan yel kadar rüzgâr salayım mı?» diye sorunca, Yüce Allah: «O kadar ile bütün yeryüzünün ve bütün canlıların hakkından gelirsin. Sen onların üzerine yüzük kadar rüzgâr sal» buyurdu. İşte «Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu» âyeti bu rüzgâra işaret etmektedir. Üçüncü kat yerde Cehennem taşları, dördüncü de ise cehennem kibritleri vardır." Sahabe: "Ya Resûlallah! Cehennemin kibriti var mı?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle cevap verdi: "Evet, canım elinde olana yemin olsun ki; Cehennemde kibritten vadiler vardır. O vadilere büyük dağlar gönderilse eriyerek su gibi akarlardı. Beşincisinde Cehennem yılanları vardır. Bu yılanların ağızlan vadiler gibidir. Kâfiri bir defa ısırdıklarında vücudunda bir parça bile et kalmaz. Altıncısında ise cehennem akrepleri vardır. Bu akreplerin en küçüğü eyerlenmiş katır gibidir. Bu akrep kâfire iğnesiyle bir defa vurunca, kişi Cehennemin sıcaklığını bile unutur. Yedincisinde ise Sekar vardır ve orada bir eli önde, bir eli arkada olmak üzere demir kelepçeye vurulmuş olarak İblis vardır. Allah onu bir kulun üzerine salmak isteyince çözer." Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yerin kalınlığı beş yüz yıllık mesafe kadardır. İkinci kat yerin kalınlığı da aynıdır. Her kat yerin diğeriyle arasındaki mesafe de aynı şekildedir. " Osmân b. Saîd ed-Dârimî er-Reddu ale'l-Cehmiyye'de İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: "Göklerin efendisi Arş'ın olduğu semadır. Yerlerin efendisi ise bizim yaşadığımız yeryüzüdür." Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr) şöyle demiştir: "Yedi kat yer bir kayanın üzerindedir. Kaya da bir meleğin avucundadır. Melek te balığın kanadının üzerindedir. Balık ta sudadır. Su da rüzgarın üzerindedir. Rüzgar da havadadır. Bu rüzgar aşılayıcı olan bir rüzgar değildir. Onun boynuzları Arş'a asılıdır." Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik şöyle demiştir: "Yerin altındaki kaya mahlûkatın son noktasıdır. Onun kenarlarında dört melek vardır ve bu meleklerin başı Arş'ın altındadır. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik şöyle demiştir: "Yerler balığın üzerinde ve zincir de balığın kulağındadır. |
﴾ 12 ﴿