TAHRÎM SÛRESİİbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Tahrîm, İbn Merdûye'nin rivâyetinde ise Mutaharrem Sûresi Medine'de nâzil olmuştur. İbn Merdûye'nin Abdullah b. ez-Zûbeyr'den bildirdiğine göre Nisâ ve Tahrîm Sûreleri Medine'de nâzil olmuştur. 1"Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, Buhâri, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Zeyneb'in yanında kalıp bal içiyordu. Ben ve Hafsa, Allah'ın Resûlü hangimizin yanına girerse: «Ben sende urfut ağacı zamkı kokusu alıyorum. Urfut ağacı zamkı mı yedin?» demek üzere anlaştık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) birimizin yanına girince, anlaştığımız şeyi söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayır, Zeyneb bint Cahş'ın yanında bal içmiştim. Bir daha asla içmeyeceğim" buyurunca: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Allah, (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmanızı size meşru kılmıştır. Sizin yardımcınız Allah'tır. O, bilendir, hikmet sahibidir... (Hazret-i Âişe ve Hafsa hakkında da) Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır" âyetleri indi. Allah'ın Resûlü hakkında da "Bal içtim" dediği için: "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." âyeti indi. İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Sevde'nin yanında bal şerbeti içtikten sonra Hazret-i Âişe'nin yanına girince, Hazret-i Âişe: "Senden bir koku alıyorum" dedi. Hafsa'nın yanına girince Hafsa da: "Senden bir koku alıyorum" deyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Galiba Sevde'nin yanında içtiğim şerbettendir. Vallahi, bir daha ondan içmeyeceğim" dedi. Bunun üzerine: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?" âyeti nâzil oldu. İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre Abdullah b. Râfi der ki: Ümmü Seleme'ye: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?" âyetini sorduğumda şöyle cevap verdi: "Yanımda bir tulum beyaz bal vardı. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de ondan yalardı ve onu çok severdi. Hazret-i Âişe ona: "O balın arısı, balını urfut ağacından almıştır" deyince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o balı kendisine haram kıldı. Bunun üzerine bu âyet indirildi." İbn Sa'd ve Abd b. Humeyd'in Abdullah b. Utbe'den bildirdiğine göre kendisine: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) neyi kendine haram kılmıştı?" diye sorulunca, Abdullah b. Utbe: "Bir tulum balı haram kılmıştı" cevabını verdi. Nesâî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisiyle ilişkiye girdiği bir cariyesi vardı. Hazret-i Âişe ve Hafsa da bu cariyeyi bırakması için devamlı Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ısrar ederlerdi. Sonunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu cariyeyi kendine haram kıldı. Bunun üzerine: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyeti nâzil oldu. Bezzâr ve Taberânî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyeti Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) cariyesi hakkında nâzil olmuştur. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Ömer b. el- Hattâb'a: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) aleyhine yardımlaşan iki hanımı hangisiydi?" diye sorduğumda şöyle cevap verdi: Onlar, Âişe ve Hafsa'dır. Olayın çıkışı İbrâhîm'in Kıbtî olan annesi hakkındaydı. Hazret-i Peygamber, Hafsa'nın sırası olduğu günde ve onun odasında İbrâhîm'in annesiyle temasta bulunmuştu. Hafsa onları kendi odasında o şekilde bulunca: "Ey Allah'ın elçisi! Benim günümde, benim nöbetimde ve benim yatağımda ha? Eşlerinden hiçbirine yapmadığın bir şeyi bana yaptın" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) : "istemez misin ki ben onu kendime haram kılayım da bir daha ona hiç yaklaşmıyayım" buyurunca Hafsa: "Evet isterim" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu (cariyesini) kendine haram kıldı ve: "Bunu başka birisine sakın söyleme" buyurdu; ancak Hafsa bu sırrı Hazret-i Âişe'ye söyledi. Allah onun, bu sırrı açığa vurduğunu bildirdi ve: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir..." âyetlerini indirdi. Öğrendiğimize göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yemininin kefaretini verdi ve o cariyesiyle tekrar ilişkiye girdi. İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyetinde kastedilen, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine cariyesini haram kılmasıdır. İbn Sa'd ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: Hazret-i Âişe ve Hafsa birbirlerini çok severlerdi. Hafsa babasının yanında kalmak için gidince Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) cariyesini çağırdı ve cariye Allah'ın Resûlü ile Hafsa'nın evinde kaldı. Bu, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kalma sırasının Hazret-i Âişe'de olduğu gün olmuştu. Hafsa dönüp Allah'ın Resûlü ile cariyeyi evinde görünce, cariyenin çıkmasını beklemeye başladı ve çok kıskandı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) cariyesini çıkarınca Hafsa girip: "Yanında kimin olduğunu gördüm. Vallahi, bana kötü davrandın" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vallahi, seni razı edeceğim. Sana bir sır söyleyeceğim, bunu gizli tut" buyurunca, Hafsa: "Bu sır nedir?" diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Seni razı etmek için bu cariyeyi kendime haram kıldığıma seni şahit tutuyorum" buyurdu; ama Hafsa gidip bunu Hazret-i Âişe'ye söyleyerek: "Sevin, Allah'ın Resûlü cariyesini kendine haram kıldı" dedi. Hafsa, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine verdiği bu sırrı açıklayınca, Allah bunu Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdi ve: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyetini indirdi. İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb'ın yanında: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyeti zikredilince: "Bu âyet, Hafsa hakkında nâzil oldu" demiştir. İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü oğlu İbrâhîm'in annesini Ebû Eyyûb'un evinde oturttu. Hazret-i Âişe der ki: "Allah'ın Resûlü İbrâhîm'in annesinin yanına yalnızken girdi ve onunla birlikte olunca da cariye İbrâhim'e hamile kaldı. Cariyenin hamileliği belli olunca ben bundan korktum. Hazret-i Peygamber cariye doğum yapıncaya kadar (bu konuda) bir şey söylemedi. İbrâhîm'in annesinin sütü gelmeyince Resûlüllah çocuğun süt ihtiyacı için bir koyun satın aldı. Çocuk bu koyunun sütünden içip gelişti ve rengi beyazlaştı. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün bu çocuğu omuzlarında taşıyarak gelip: "Ey Âişe! Çocuğun kime benzediğini görüyorsun?" diye sorunca, ben kıskançlıkla: "Kimseye benzetemiyorum" cevabını verdim. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Tenini bile mi?" diye sorunca ise: "Ömrüme yemin olsun ki koyun sütüyle beslenenin teni elbette ki güzel olur" dedim." Hazret-i Aişe ve Hafsa bundan endişeye düşüp Hafsa Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) kınayınca Allah'ın Resûlü cariyeyi kendine haram kıldı ve bunu kendisine bir sır olarak söyledi; ama Hafsa bunu Hazret-i Âişe'ye söyledi. Bunun üzerine Tahrîm âyeti nâzil olunca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir köle azad etti. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Hafsa, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmü veledi olan İbrâhim'in annesi Mâriye'yi evinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İle beraber bulunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsa'nın gönlünü almak için Mâriye'yi kendine haram kıldı ve Hafsa'dan bunu gizlemesini istedi. Hafsa, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Mâriye'yi kendine haram kıldığı sırrını Hazret-i Âişe'ye söyledi. Yüce Allah "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." âyetini indirip Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yemin kefâreti vermesini emretti. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde, "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyetini açıklarken şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Siranin Hafsa'da olduğu gün, İbrâhim'in annesi olan Kıpti cariyesini kendine haram kıldı ve bunu gizlice Hafsa'ya söyledi. Hafsa bu sırrı Hazret-i Âişe'ye bildirdi. Hazret-i Âişe ve Hafsa, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) diğer eşlerine karşı birbirlerine destek oluyorlardı. Yüce Allah bu âyetle Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi nefsi için haram kıldığı şeyi helak etti ve yeminin kefâretini vermesini emrederek: "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi kefâretle geri almanızı meşru kılmıştır..." buyurdu. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in Şa'bî ve Katâde'den bildirdiğine göre: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyetinden kastedilen Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) cariyesini kendine haram kılmasıdır. Şa'bî: "Allah'ın Resûlü, cariyesini kendine haram kılarken yemin de etmişti. Allah onu cariyesini haram kılması sebebiyle azarlamış ve yemin kefareti vermesini emretmiştir" dedi. Katâde ise: "Onu kendine haram kılması yemin sayılmıştı" demiştir. İbn Sa'd'ın Zeyd b. Eslem'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) İbrâhim'in annesini kendine haram kılıp: "O bana haramdır. Vallahi, ona yaklaşmayacağım" deyince: "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi kefâretle geri almanızı meşru kılmıştır..." âyeti nâzil oldu. İbn Sa'd'ın Mesrûk ve Şa'bî'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) cariyesinden vazgeçip kendine haram kılınca: "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi kefâretle geri almanızı meşru kılmıştır..." âyeti ile "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyeti nâzil oldu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle dedi: Biz yürürken ve bu sırada Hafsa ve Hazret-i Âişe ile ilgili mesele hakkında konuşurken Ömer b. el- Hattâb bize yetişti. Bunun üzerine biz susunca: "Beni görünce neden sustunuz? Ne konuşuyordunuz?" diye sordu. Müsned'de Heysem b. Kuleyb ve el-Muhtâre'de Diyâ el-Makdisî, Nâfi vasıtasıyla, İbn Ömer'den, o da Hazret-i Ömer'den bildirir: Allah'ın Resûlü Hafsa'ya: "Bunu kimseye söyleme, İbrâhim'in annesi bana haram olsun" buyurunca, Hafsa: "Allah'ın sana helal kıldığını haram mı ediyorsun?" diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vallahi, ona yaklaşmayacağım" buyurdu ve ona yaklaşmadı. Hafsa bunu Hazret-i Âişe'ye bildirince Yüce Allah, "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi kefâretle geri almanızı meşru kılmıştır..." âyetini indirdi. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in Dahhâk'tan bildirdiğine göre Hafsa bir gün babasını ziyaret etti. Hafsa'nın günü olduğu için Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve onu evinde bulamadı. Bunun üzerine cariyesi Mâriye'yi çağırıp Hafsa'nın evinde onunla birlikte oldu. Onlar bu haldeyken Hafsa geldi ve: "Ey Allah'ın Resûlü! Bunu benim evimde ve sıranın bende olduğu günde mi yapıyorsun!" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O bana haram olsun, sen de bunu kimseye söyleme" buyurdu; ama Hafsa Hazret-i Âişe'ye gidip olanları anlattı. Bunun üzerine: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir... Ey Peygamber'in eşleri! Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Eğer eşinizin aleyhinde yardımlaşarak bir şey yapmağa kalkarsanız, bilin ki Allah onun dostu, bundan başka Cebrail, iyi müminler ve melekler de yardımcısıdır" âyetleri nâzil oldu. Taberânî M. el-Evsat'ta ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsa'nın evinde cariyesi Mâriye ile birlikte oldu ve Hafsa onları evinde görünce: "Ey Allah'ın Resûlü! Hanımlarının evi arasında benim evimde mi?" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir daha ona dokunmam haram olsun. Sen de bunu gizle" buyurdu, ama Hafsa çıkıp Hazret-i Âişe'ye giderek: "Seni müjdeleyeyim mi?" dedi. Hazret-i Âişe: "Neyle?" diye sorunca, Hafsa şöyle dedi: "Mâriye'yi Allah'ın Resûlü ile beraber evimde gördüm ve: "Ey Allah'ın Resûlü! Hanımlarının evi arasında benim evimde mi?" dedim. Sevinilecek ilk şey Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) onu kendine haram kılmasıdır. Sonra Allah'ın Resûlü bana: "Ey Hafsa! Seni müjdeleyeyim mi?" diye sordu ve babanın, Allah'ın Resûlünden sonra idareyi alacağını, babamın da babandan sonra idareyi alacağını bildirdi. Bana da bunu gizlememi ve kimseye söylemememi emretti." Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyetini indirdi. Yani cariyelerini neden kendine haram kılıyorsun. "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O, bunu Peygamberin diğer bir eşine haber verince, Allah da Peygambere durumu bildirmiş, o da bir kısmını yüzüne vurmuş bir kısmını yüzüne vurmaktan geri durmuştu. Eşine, gizlice söylediği şeyi başkasına nakletmiş olduğunu bildirince, eşi: «Bunu sana kim haber verdi?» demiş, o da: «Bana, herşeyi bilen ve herşeyden haberdar olan Allah haber verdi» demişti" Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine gizlice söz söylediği kişi Hafsa'dır. Hafsa'nın kendisine verilen sırrı bildirdiği diğer eş ise Hazret-i Âişe'dir. Yüce Allah âyetle Hafsa'nın Mariye'yle ilgili durumu Hazret-i Âişe'ye söylediğini Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirmiştir. Allah'ın Resûlü de Mâriye'yle ilgili olanı Hafsa'nın yüzüne vurmuş, Hazret-i Ebû Bekr ve Hazret-i Ömer'in hilafetiyle ilgili söylediğini ise yüzüne vurmamıştır. Sonra onları azarlayıp: "Ey Peygamber'in eşleri! Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, kaymış olan kalpleriniz düzelmiş olur. Eğer eşinizin aleyhinde yardımlaşarak bir şey yapmağa kalkarsanız, bilin ki Allah onun dostu, bundan başka Cebrail, iyi müminler ve melekler de yardımcısıdır" buyurmuştur. Âyetteki iyi müminlerden kasıt, Ebû Bekr ve Ömer'dir. Yüce Allah: "Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir" buyurarak Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)'e dul olanlardan Âsiye binti Muzâhim ve Hazret-i Nuh'un (aleyhisselam) kız kardeşini, bakirelerden ise Meryem binti İmrân ve Hazret-i Mûsa'nın (aleyhisselam) kız kardeşini vaad etmiştir. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyeti, kendini Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) takdim eden kadın hakkında nâzil olmuştur. 2"Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sîzden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir." Abdurrezzâk, Buhâri ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs, Kişinin hanımına "Bana haramsın" demesi hakkında: "Kefaret verir" deyip: "Yemin olsun ki, Resûlüllah, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir" âyetini okudu. İbnu'l-Münzir, Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Taberânî ve İbn Merdûyehin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre bir adam gelip: "Hanımımı kendime haram kıldım" demesi üzerine İbn Abbâs: "Yalan söyledin. Hanımın sana haram değildir" dedikten sonra: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir" âyetini okudu ve: "Kefaretlerin en ağırı olan köle azad etmen gerekir" dedi. Hâris b. Ebî Usâme'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe şöyle dedi: Ebû Bekr, Mistah'a infakta bulunmayacağına yemin edince: "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi kefâretle geri almanızı meşru kılmıştır. Allah sizin dostunuzdur. O, bilendir, Hakim'dir" âyeti nâzil oldu. Bunun üzerine Ebû Bekr yemin kefâreti verip Mistah'a nafaka vermeye devam etti. İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi kefâretle geri almanızı meşru kılmıştır..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Yüce Allah Hazret-i Peygambere ve müminlere, Allah'ın haram kıldığı bir şeyi kendilerine haram kıldıkları zaman, on miskini yedirmek veya giydirmek ya da bir köle azad etmek suretiyle kefâret vermelerini emretmiştir. Boşama ise bu kapsama girmez." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Meymûn b. Mihrân, "Allah şüphesiz size, yeminlerinizi kefâretle geri almanızı meşru kılmıştır..." kelâmını şöyle açıkladı: "Elinde olanı sana helal kıldığım halde sen neden haram sayıyorsun. Kendine haram kıldığın şeyin helal olması için kefâret vermeni emrettim. Her türlü yemin bu kapsama girer." 3"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: «Bunu sana kim bildirdi?» dedi. Peygamber: «Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi» dedi." Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: «Bunu sana kim bildirdi?» dedi. Peygamber: «Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi» dedi." âyetini açıklarken şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsa'nın evinde cariyesiyle beraber olurken Hafsa girince Allah'ın Resûlû (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu gördüğünü Âişe'ye söyleme, sana bazı müjdeler vereyim. Ebû Bekr vefat edince idareyi baban alacak" buyurdu. Hafsa gidip olanları Hazret-i Âişe'ye bildirince, Hazret-i Âişe: "Sana bunu kim haber verdi?" diye sordu. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Herşeyi bilen ve herşeyden haberdar olan Allah haber verdi" cevabını verince, Hazret-i Âişe: "Mâriye'yi kendine haram etmedikçe sana bakmam" dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mâriye'yi kendine haram edince, "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir'" âyeti nâzil oldu. İbn Adiy ve İbn Asâkir'in Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre, "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." âyetinden kastedilen, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Âişe'ye gizlice: "Ebû Bekr benden sonra halifem olacaktır" buyurmasıdır. İbn Adiy, Fadâilu's-Sahabe'de Ebû Nuaym, Fadâilu's-Sıddîk'te el-Uşârî, İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in değişik kanallarla bildirdiğine göre Hazret-i Ali ve İbn Abbâs şöyle dediler: Vallahi, Ebû Bekr ve Ömer'in halifeliği kitapta geçmektedir. Yüce Allah bu konuda: "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." buyurmuştur. Yani Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsa'ya: "Baban ve Âişe'nin babası benden sonra insanların idaresini üstlenecekler. Sakın bunu kimseye söyleme" demiştir. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Meymûn b. Mihrân, "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımına gizlice: "Ebû Bekr benden sonra halifem olacaktır" buyurdu. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Habîb b. Ebî Sâbit: "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Âişe'ye babasının kendisinden sonra halifesi olacağını, Hafsa'nın babasının da ondan sonra halife olacağını bildirdi." İbnu'l-Münzir'in Dahhâk'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Âişe'nin sırasının olduğu bir günde bir cariyeyle ilişkiye girdi. Hazret-i Âişe ve Hafsa birbirlerini çok severlerdi. Hafsa onları görünce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yaptığımı Âişe'ye söyleme, ben bunu (cariyeyi) kendime haram kıldım" buyurdu; ama Hafsa Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sırrını açığa çıkardı. Bunun üzerine, "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun..." âyetleri nâzil oldu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Allah'ın Resûlü, Hazret-i Âişe'ye kendisinden sonra gelecek halifeyi gizlice söyledi, ama Hazret-i Âişe bu sırrı Hafsa'ya söyledi." Ebû Nuaym Fadâilu's-Sahabe'de Dahhâk'ın: "Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti..." kelâmını açıklarken şöyle dediğini bildirir: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsa binti Ömer'e kendisinden sonra Ebû Bekr'in, Ebû Bekr'den sonra da Ömer'in halife olacağını söyledi." İbn Ebî Hâtim'in Mücâhid'den bildirdiğine göre: "Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti" âyetindeki açığa vurulan şeyle Mâriye ile ilgili olay kastedilmiştir. Bildirmediği şey ise: "Senin ve onun babası benden sonra insanların idaresini üstlenecekler" sözüdür. Bunu bildirmemesinin sebebi, haberin açığa çıkıp yayılmasına engel olmaktır. İbn Merdûye İbn Abbâs'tan aynısını bildirir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib şöyle dedi: "Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), hiçbir zaman hanımlarının yaptığının hepsini yüzlerine vurmadı. Çünkü Yüce Allah: "...Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti..." buyurmuştur. Beyhakî Şuabu'l-İman'da, Atâ el-Horasânî'nin: "Hilim sahibi olan Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hiçbir zaman hanımlarının yaptığının hepsini yüzlerine vurmadı. Yüce Allah'ın: "...Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti ..." buyurduğunu duymadın mı?" dediğini bildirir. 4Bkz. Ayet:5 5"Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir." İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi "Sapmak ve günah işlemek" mânâsındadır. İbnu'l-Münzir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi "meyletmek" mânâsındadır. Abd b. Humeyd'in Katâde'den bildirdiğine göre ayette geçen (.....) kelimesi "meyletmek/kaymak" mânâsındadır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid der ki: Biz, İbn Mes'ûd'un: "(=Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz meyletmiştir) şeklindeki kıraatini işitene kadar "...Çünkü kalpleriniz sapmıştı..." kelâmını basit bir şey zannederdik. Abdurrezzâk, İbn Sa'd, Ahmed, İbn Ebi Ömer el-Adenî, Abd b. Humeyd, Buhâri, Müslim, Tirmizî, Nesâi, İbnu'l-Münzir, İbn Hibbân ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Allah'ın "Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı..." âyetinde buyurduğu Peygamber hanımlarından iki hanımın kim olduğu konusunda Ömer'e soru sormaya pek istekliydim. Nihayet hacca gitmek üzere yola çıkınca, ben de onunla birlikte yola çıktım. Yolun bir bölümünde yoldan başka yere sapınca ben de su kabını alıp peşinden gittim. Abdest bozup dönünce, ben eline su döktüm ve abdest aldı. Ben şöyle dedim: "Ey müminlerin emiri, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımları arasında Yüce Allah'ın haklarında: "Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı..." buyurduğu iki hanım kimdir?" Ömer: "Hayret sana ey İbn Abbâs! Bunlar Hafsa ile Âişe'dir" cevabını verip olayı anlatmaya başladı ve şöyle dedi: Biz Kureyşliler kadınlarımıza üstün gelmeye çalışırdık. Medine'ye hicret ettiğimizde buradaki kadınların erkeklere hâkim durumda olduklarını gördük. Derken bizim kadınlarımız onların kadınlarından bazı şeyler öğrenmeye başladılar. Bir gün hanımıma kızmıştım, onun bana karşılık verdiğini gördüm ve bu karşılık vermesini yadırgadım. Hanımım: "Bunu neden yadırgıyorsun? Vallahi Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımları bile kendisine karşılık veriyorlar, hatta onlardan biri günü geceye kadar ondan ayrı geçiriyorlar" dedi. Ben de: "Böyle yapan kadın tamamen zarar ve ziyandadır" dedim. Benim evim, Avâli denilen yerde idi. Ensar'dan bir komşum vardı ve Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına nöbetleşe iniyorduk. Bir gün o iner vahiy ve diğer haberleri getirir, bir gün de ben iner haberleri ona getirirdim. O sıralarda Gassanlıların biz Müslümanlarla savaşmak için atlarını nalladıklarından bahsederdik. Birgün komşum akşam vakti bana geldi ve kapımı çaldı. Ben çıkınca, komşum: "Büyük bir hadise oldu" dedi. Ben: "Gassanlılar mı geldiler?" diye sorunca, komşum: "Bundan daha büyük bir hadise. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını boşadı" karşılığını verdi. Bunun üzerine kendi kendime: "Hafsa kaybetti ve zarara girdi" dedim. Böyle bir işin olacağını tahmin ediyordum. Sabah namazını kılınca elbiselerimi giydim ve yola çıktım. Hafsa'nın yanına girdiğimde onu ağlar vaziyette buldum ve: "Allah'ın Resûlü sizi boşadı mı?" diye sordum. Hafsa: "Bilemiyorum. İşte kendisi şu odacıkta uzlete çekilmiştir" cevabını verince, kalkıp Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) hizmet eden siyahi bir kölenin yanına geldim ve: "Ömer için izin iste" dedim. Köle içeriye girip çıktıktan sonra: "Senin girmek istediğini bildirdim, ama bir şey söylemedi" dedi. Bunun üzerine Mescid'e gidince, minberin etrafında ağlayan birkaç kişiyle karşılaştım ve onların yanına oturdum. Sonra sıkıntım daha da artınca tekrar Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) hizmet eden siyahî köleye geldim ve: "Ömer için izin iste" dedim; köle girip çıktıktan sonra: "Senin girmek istediğini bildirdim, ama bir şey söylemedi" dedi. Ben de arkamı dönüp giderken köle dönüp beni çağırdı ve: "Gir sana izin verdi" dedi. İçeriye girdiğimde Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) kuru bir hasır üzerine yaslanmış vaziyette buldum ve yan taraflarında hasırın izini gördüm. Ona: "Ey Allah'ın Resûlü! Hanımlarını boşadın mı?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayır" cevabını verdi. Bunun üzerine şöyle dedim: "Allahü ekber. Bizleri bir görseydin. Biz Kureyş topluluğu olarak kadınlar üzerinde hâkim idik. Medine'ye gelince erkeklerine hâkim olan kadınlar topluluğu bulduk. Bizim hanımlar da onlardan bir şeyler öğrenmeye başladılar. Bir gün hanımıma kızmıştım da o da bana karşılık vermişti ve ben bu durumu yadırgamıştım. Hanımım: "Niçin yadırgıyorsun. Vallahi peygamberin hanımları bile ona karşılık veriyorlar, hatta onlardan biri bir günü geceye kadar ondan ayrı geçiriyor" dedi. Sonra Hafsa'ya "Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) karşılık verir misin?" diye sordum. O da: "Evet, hatta bizden birimiz gününü geceye kadar ondan ayrı geçirir" cevabını verdi. Ben: "Sizden bunu kim yapmışsa kaybetmiş ve zarardadır. Siz, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) darılması yüzünden Allah'ın gazabına uğramaktan ve helak olmaktan nasıl emin olabilirsiniz?" deyince Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümsedi. Ben Hafsa'ya: "Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) karşılık verme ve ondan bir şey isteme. Bir şey istediğinde bana söyle. Arkadaşının (Hazret-i Âişe'nin) durumu seni aldatmasın. O senden daha güzel ve Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) daha sevgilidir" deyince Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) yine gülümsedi. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Rahat konuşabilir miyim?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine başımı kaldırınca üç tane işlenmemiş ham deri gördüm ve: "Ey Allah'ın Resûlü! Kendisine ibadet etmemelerine rağmen Bizans ve Perslere bol rızık verdiği gibi ümmetine de bol rızık vermesi için Allah'a dua et" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğrulup oturdu ve: "Yoksa şüphe mi ediyorsun ey Hattâb'ın oğlu! O toplumlara iyilikler ve nimetler çabucak bu dünya hayatında kendilerine verilmiştir" buyurdu. O zaman Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ay boyunca hanımlarının yanına girmeyeceğine dair yemin etmişti. Bu sebeple Allah onu azarladı ve yemin kefâreti vermesini emretti. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarıyla ilişkiye girmeyeceğine dair yemin edip onları kendine haram kılınca, bu haram helal kılındı ve yeminine karşılık ta kefâret vermesi emredildi" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarıyla ilişkiye girmeyeceğine dair yemin edip onları kendine haram kıldı. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendine haram kıldığı bu şeyi Allah helal kıldı. Onlara yaklaşmayacağına dair ettiği yemine karşılık ise kefâret vermesini emretti" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti (.....) şeklinde şeddesiz okumuştur. Abd b. Humeyd, Müslim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Ömer b. el-Hattâb bana şöyle anlattı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarından ayrıldığı zaman Mescid'e girdim ve halkın çakılları eşeleyip: "Allah'ın Resûlü hanımlarını boşadı" dediğini gördüm. Bu olay hicap (örtünme) emredilmeden önce olmuştu. Ben: "Bugün bunu öğreneceğim" deyip Hazret-i Âişe'nin yanına girdim ve: "Ey Ebu Bekr'in kızı! Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) eziyet edecek dereceye mi geldin?" dedim. Âişe: "Benim seninle ne alâkam var ey Hattâb'ın oğlu" cevabını verince, Hafsa'nın yanına girdim ve: "Ey Hafsa! Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) eziyet edecek dereceye mi geldin? Vallahi, biliyorsun ki Allah'ın Resûlü seni sevmiyor, eğer ben olmasaydım seni boşardı" dedim. Hafsa hıçkırarak ağlayınca ona: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nerede?" diye sordum. "O odamdaki kilerindedir" deyince girdim ve Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kölesi Rabâh'ı gördüm. Rabâh, kilerin alt eşiğine oturmuş; ayaklarını ağaçtan oyulma (merdiven gibi) bir şeyin üzerine sarkıtmıştı. Bu (merdiven gibi şey) Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), üzerine basarak inip çıktığı bir kütük idi. Ona: "Ey Rabâh! Yanında bulunan Resûlüllah'ın yanına girmem için izin al" dedim. Rabâh odaya baktıktan sonra bana dönüp bir şey demedi. Ben yine: "Ey Rabâh! Yanında bulunan Resûlüllah'ın yanına girmem için izin al" dedim. Rabâh odaya baktıktan sonra bana dönüp bir şey demedi. Sonra ben sesimi yükselterek: "Ey Rabâh! Yanında bulunan yanına girmem için izin al. Zannedersem, Allah'ın Resûlü Hafsa için geldiğimi zannediyor. Vallahi, eğer Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsa'nın boynunu vurmamı emretseydi, yapardım" dedim ve bu sırada sesimi yükselttim. Bunun üzerine Rabâh Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına çıkmam için eliyle işaret etti ve O'nun (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girdim. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hasırın üzerine yaslanmıştı. Ben de oturdum. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerinde bir izardan başka bir şey yoktu. Baktım, hasır yan tarafına iz bırakmış. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kilerini gözden geçirdim. Baktım ki, bir ölçek mikdarı arpa ve odanın bir kenarında bir o kadar selem ağacı meyvesi, bir de asılı bir deri vardı. Bunu görünce gözyaşlarımı tutamadım, bana: "Neden ağlıyorsun ey Hattâb'ın oğlu?" diye sordu. Ben: "Neden ağlamayayım ey Allah'ın Resûlü! Şu hasır vücudunda iz bırakmış, kilerinde de şu gördüklerimden başkası yok. Öte yandan Kisra ve Kayser meyveler ve ırmaklar içinde, sen ise Allah'ın Resûlü ve güzidesi olduğun halde işte kilerin!" karşılığını verince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Hattâb'ın oğlu! Âhiretin bizim, dünyanın da onların olmasına razı olmaz mısın?" diye sordu. Ben: "Evet" cevabını verdim. Girdiğim zaman Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünde öfke eseri görmüştüm. Kendisine: "Ey Allah'ın Resûlü! Kadınlarının halinden gücüne giden şey nedir? Şayet onları boşadı isen hiç şüphe yok ki, Allah seninle beraberdir. Melekler de Cibril ile Mîkâîl de, ben, Ebû Bekr ve bütün müminler de seninleyiz" dedim. Allah'a hamd ederim ki, söylediğim sözü Allah'ın tasdik buyuracağını ummadığım konuşmalarım azdır. Bu konuda: "Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir" âyetlerini indirdi. Âişe binti Ebî Bekr ve Hafsa, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) diğer hanımlarına karşı birbirlerini destekliyorlardı. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Onları boşadın mı?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayır" cevabını verdi. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Mescid(e girdiğimde Müslümanlar çakılları eşeleyip: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını boşadı» diyorlardı. İnip onlara hanımlarını boşamadığını bildireyim mi?" diye sorunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "İstersen haber ver" buyurdu. Sonra öfkesi geçinceye ve dişlerini göstererek gülümseyinceye kadar onunla konuşmaya devam ettim. O, insanlar içinde en güzel dişlere sahip idi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) inince ben de kütüğe tutunarak indim. Allah'ın Resûlü ise yerde yürür gibi hiç tutmadan inmişti. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Odada yirmi dokuz gün kaldın" deyince Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir ay da yirmi dokuz gün olur" buyurdu. Ben Mescid'in kapısında durup yüksek sesle: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını boşamadı" dedim ve: "Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar; halbuki o haberi Peygamber'e veya kendilerinden buyruk sahibi olanlara götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya kadir olanlar onu bilirdi..." âyeti indi. Bu konuda ben sonuç çıkarmıştım. Yüce Allah tahyîr (Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını, boşanmak veya Allah'ın Resûlü'nün hanımı olarak kalmaları hususunda serbest bırakan) âyetini de indirdi. İbn Asâkir'in el-Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ubey b. Ka'b, bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu" demiştir. İbn Asâkir'in Abdullah b. Bureyde'den bildirdiğine göre babası, "...müminlerin iyileridir..." kelâmındaki müminlerin iyilerinden kastedilen Ebû Bekr ve Ömer'dir" demiştir. İbn Asâkir, İkrime ve Meymûn b. Mihrân'dan aynı rivayette bulunmuştur. İbn Asâkir'in Hasan el-Basrî'den bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmındaki müminlerin iyilerinden kastedilen Ömer b. el- Hattâb'tır. İbn Asâkir'in Mukâtil b. Süleymân'dan bildirdiğine göre "...Müminlerin iyileridir..." kelâmındaki müminlerin iyilerinden kastedilen Ebû Bekr ve Ömer b. el-Hattâb ve Ali'dir. İbn Asâkir'in Mâlik b. Enes vasıtasıyla bildirdiğine göre Zeyd: (.....) kelimesi "meyletmek" mânâsındadır. "...Müminlerin iyileridir..." kelâmındaki müminlerin iyilerinden kastedilen ise peygamberlerdir, demiştir. İbn Asâkir'in İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı hakkında: "Ebû Bekr ve Ömer, müminlerin iyilerindendir" buyurmuştur. Taberânî, İbn Merdûye ve Fadâilu's-sahabe'de Ebû Nuaym, İbn Mes'ûd'dan, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı hakkında: "Müminlerin iyileri, Ebû Bekr ve Ömer'dir" buyurduğunu nakletmiştir. M. el-Evsat'ta Taberânî ve İbn Merdûye'nin İbn Ömer ve İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı Ebû Bekr ve Ömer hakkında nâzil olmuştur. Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in Saîd b. Cübeyr'den bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı Ömer b. el-Hattâb hakkında nâzil olmuştur. Hâkim'in Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı hakkında; "Müminlerin iyileri Ebû Bekr ve Ömer'dir" buyurdu. İbn Ebî Hâtim'in zayıf isnadla Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı hakkında: "Müminlerin iyilerinden kasıt, Ali b. Ebî Tâlib'dir" buyurdu. İbn Merdûye'nin Esmâ binti Umeys'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müminlerin iyilerinden kasıt, Ali b. Ebî Tâlib'dir" buyurdu. İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmından kastedilen kişi Hazret-i Ali'dir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Alâ b. Ziyâd'dan bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmından kastedilen peygamberlerdir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Minzir'in Katâde'den bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmından kastedilen peygamberlerdir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in İkrime, Ebû Mâlik ve Katâde'den bildirdiğine göre (.....) kelimesi, itaat edenler", (.....) kelimesi oruç tutanlar mânâsındadır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan b. Sâlih bu âyeti (.....) şeklinde elifsiz ve şeddeli olarak okumuştur. Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Bureyde, "...Dul ve bâkire eşler verebilir" âyetini açıklarken: "Yüce Allah bu âyette peygamberine dul olan Firavun'un hanımı Âsiye ve bakire olan Meryem binti İmrân ile evlendireceğini vaadetti" demiştir. 6"Ey Mü’minler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerîni yapan melekler vardır." Abdurrezzâk, Firyâbi, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, Hâkim ve el-Medhal'de Beyhaki, Ali b. Ebî Tâlib'in: "...Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..." âyetini: "Nefislerinize ve ailenize hayrı öğretin ve terbiye ediniz" şeklinde açıkladığını bildirir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Allah'a itaat ediniz, Ona isyan etmekten sakının, ailenize zikri emrediniz. (Böyle yaparsanız) Allah sizi Cehennemden kurtarır." Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun..." âyetini açıklarken: "Aileniz de kendilerini ateşten korusunlar" demiştir. İbn Merdûye'nin Zeyd b. Eslem'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü: "Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun..." âyetini okuyunca, sahabe: "Ey Allah'ın Resûlü! Ailemizi nasıl cehenemden koruruz?" diye sordular. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlara Allah'ın sevdiği şeyleri emredersiniz, Allah'ın kerih gördüklerinden de menedersiniz" buyurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun..." kelâmını açıklarken: "Ailenizi terbiye ediniz" mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd'in Mücâhid'den bildirdiğine göre: "...ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..." âyeti: "Ailenize Allah'tan korkmalarını tavsiye ediniz" mânâsındadır. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..." âyetini açıklarken: "Onlara Allah'a itaat etmeyi emrediniz, Allah'a isyan etmekten sakındırın" demiştir. İbnu'l-Münzir'in Abdulazîz b. Ebî Revvâd'dan bildirdiğine göre Hazret-i İsa (aleyhisselam) yerle gök arasında asılı duran bir dağa rastladı ve bu dağa çıkıp ağladı. Etrafındakiler onun bu durumuna şaşırmışlardı. Sonra etrafındakilerin yanına gidip: "Bu dağın hikayesi nedir?" diye sordu. Kendisine: "Bilmiyoruz, babalarımız zamanında da bu dağ aynı durumdaydı" cevabını verdiler. Hazret-i İsa (aleyhisselam): "Ey Rabbim! Bu dağa izin ver de bana hikayesini anlatsın" deyince, Allah dağa izin verdi ve dağ: "Yüce Allah «Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun» buyurunca ben Cehennemin yakıtı olmaktan korkup uçtum. Allah'ın beni bu konuda emniyette kılması için dua et" dedi. Hazret-i İsa (aleyhisselam) dua edince, Allah dağa eman verdi. Bunun üzerine dağ: "Şu an karar kıldım" deyip yere yerleşti. İbn Ebi'd-Dünyâ ve el-Bukâ' ve'r-Rikka'da İbn Kudâme, Muhammed b. Hâşim'in şöyle dediğini bildirir: "Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyun..." âyeti nâzil olunca Allah'ın Resûlü bu âyeti sahabeye okudu. Bu sırada Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında olan bir genç baygın bir şekilde yere yığıldı. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) gence acıyarak onun başını kucağına koydu. Allah'ın dilediği kadar bir süre geçtikten sonra genç gözlerini açıp başının Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kucağında olduğunu görünce: "Anam babam sana feda olsun. Bu taşlar neye benzer?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Başına gelen sana yetmiyor mu? Bu taşlardan biri Dünya dağlarından birine konsa, dağ erirdi. Her insan da bunlardan bir taş ve şeytan vardır" buyurdu. Abdullah b. Ahmed, Zühd'ün zevâidinde Ebû İmrân el-Cevnî'nin şöyle dediğini bildirir: Bize bildirildiğine göre Cehennemin bekçileri on dokuz tanedir. Her birinin iki omuzu arasındaki mesafe yüz yıllık bir mesafe kadardır. Bu bekçilerin kalbinde merhamet yoktur ve onlar azab etmek için yaratılmışlardır. Bunlardan biri Cehenemlik olan birine bir darbe vurur ve başından ayağına kadar kendisini un ufak eder. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr) der ki: "Cehennem bekçilerinden birinin iki omuzu bir yıllık mesafe kadardır. Onların her birinin elinde iki taraflı bir demir çubuk vardır. O çubukla her seferinde yetmişbin kişiyi Cehenneme atmaktadır." 7(Kâfirler ateşi gördükleri zaman, kendilerine şöyle denilir): “ Ey kâfirler! Bugün (nafile) özür dilemeyin; siz, ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.” 8"Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve onunla birlikte îman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nârları aydınlatıp gider de: «Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin» derler." Abdurrezzâk, Firyabî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, İbn Menî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-İman'da Beyhaki, Numan b, Beş'ir'den bildirir: Ömer b. el- Hattâb'a, nasuh tövbenin ne olduğu sorulunca: "Kişinin kötü amelden dolayı tövbe etmesi ve bir daha asla ona dönmemesidir" cevabını vermiştir.' İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Şuabu'l-İman'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b der ki: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) nasuh tövbenin ne olduğunu sorduğumda: "Günah işlediğin anda bu günahı işlediğine pişmanlık duymak, o anda geç kalmadan Allah'tan bağışlanma dilemen, sonra da o günaha bir daha asla dönmemendir" buyurdu. Ahmed, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Günahtan tövbe etmen, o günaha asla bir daha geri dönmemendir" buyurmuştur. İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Muâz b. Cebel: "Ey Allah'ın Resûlü! Nasuh tövbe nedir?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kulun işlediği günaha tövbe etmesi, Allah'tan bağışlanma dilemesi, sonra sütün memeye geri dönemediği gibi o günaha tekrar dönmemesidir" cevabını verdi. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Nasuh tövbe, kulun günahına tövbe etmesi ve bir daha asla o günaha dönmemesidir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, nasuh tövbenin, kişinin tövbe ettikten sonra o günaha geri dönmemesi olduğunu söylemiştir. İbn Ebî şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid, nasuh tövbenin, kişinin tövbe ettikten sonra o günaha geri dönmemesi olduğunu söylemiştir Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den aynısını bildirir. İbn b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde nasuh kelimesinin, doğru ve samimi mânâsında olduğunu söylemiştir. Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: Nasuh tövbe her günahı affettirir. Bu, Kur'ân'da geçmektedir" deyip: "Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, «Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin» derler" âyetini okudu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti (.....) şeklinde okumuştur. Hâkim ve Şuabu'l-İman'da Beyhaki, İbn Abbâs'ın: "Ey iman edenler! Samimi bir tövbe ile Allah'a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve Onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından (amellerinin) nûrları aydınlatıp gider de, «Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin» derler" âyetini açıklarken şöyle dediğini bildirir: "Muvahhidlerden hiç kimse yoktur ki, kendisine kıyamet günü bir nur verilmesin. Münafıkların nuru ise söndürülür. Mümin, münafığın nurunun söndürüldüğünü görünce korkuya kapılır. "Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin, derler" kelâmı buna işaret etmektedir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Mücâhid'den bildirdiğine göre: "Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla..." sözünü müminler, münafıkların nuru söndürüldüğü zaman söyleyeceklerdir. 10"Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: «Haydi, cehenneme girenlerle beraber siz de girin!» denildi." Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Edi'd-Dünyâ, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in değişik kanallarla naklettiklerine göre İbn Abbâs: "Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Onlar zina etmediler. Hazret-i Nûh'un (aleyhisselam) hanımının hainliği, insanlara: «Nûh delidir» demesidir. Hazret-i Lût'un hanımının hainliği ise, halka misafirlerin yerini söylemesidir. Bu ikisinin hainlik etmelerinin mânâsı budur." İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Eşras el-Horasânî, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: "Hiçbir peygamberin hanımı, zina etmemiştir. " İbn Adiy, Şuabu'l-îman'da Beyhakî ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Hazret-i Nûh ve Hazret-i Lût'un hanımlarının yaptığı hainlik, kovuculuk yapıp söz taşımalarıdır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc, bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: "Hazret-i Nûh ve Hazret-i Lût'un hanımları kafirdi ve kocalarına muhalefet etmişlerdi. Bir peygamberin nikahı altında olan kadının facirlik yapması da mümkün değildir." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hiçbir peygamberin hanımı zina etmedi" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Hazret-i Nûh ve Hazret-i Lût'un hanımları, kocalarına din konusunda hainlik etmişlerdir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Peygamberin hanımı zina etse, onun bu günahı bağışlanmaz" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi..." kelâmını açıklarken şöyle dedi: "Kocalarının salih olması, bu kadınlara bir fayda sağlamamıştır. Firavun'un küfrü de hanımına bir zarar vermemiştir." 11"Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O: «Rabbim! Bana katında, Cennette bir ev yap; benî Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!» demişti. İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edenlerdendi." İbn Ebî şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Şuabu'l- İman'da Beyhaki, Selmân'ın şöyle dediğini bildirir: "Firavun'un hanımına güneşin altında bırakılarak işkence ediliyordu. Ona işkence edenler yanından gidince melekler kendisine kanatlarıyla gölge yapıyordu ve Firavun'un hanımı Cennetteki evini görüyordu." Ebû Ya'lâ ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre şöyle demiştir: Firavun, hanımını ellerinden ve ayaklarından dört kazığa bağlamıştı. Ona işkence edenler yanından gidince melekler kendisine kanatlarıyla gölge yapıyordu. Firavun'un hanımı: "...Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap..." deyince Allah ona Cennetteki evini gösterdi. Abd b. Humeyd'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Firavun hanımını güneşin altında dört kazığa bağladı ve yüzüstü yatırıp sırtına değirmen taşı koydu. Firavun'un hanımı başını göğe doğru kaldırıp: "Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar..." deyince Allah Cennetteki eviyle arasındaki perdeyi kaldırdı ve Firavun'un hanımı evini gördü. Ahmed, Taberânî ve Hâkim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cennet kadınlarının en faziletlisi, Hatice binti Huveylid, Fâtıma binti Muhammed, Meryem binti İmrân ve Firavun'un hanımı Âsiye binti Muzâhim'dir." Yüce Allah Kur'ân'da ondan bahsetmiş ve: "O: «Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!» demişti..." buyurmuştur. Vekî el-Ğurar'da İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru..." kelâmındaki kötü amelden kastedilen, Firavun'un, hanımıyla ilişki kurmasıydı. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Katâde'den bildirdiğine göre âyette geçen: "Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi" âyeti: "Biz onun yakasına ruhumuzdan üfledik. O, itaat edenlerdendi" mânâsındadır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti (.....) şeklinde okumuştur. Taberânî'nin Sa'd b. Cünâde'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah Cennette beni Meryem binti İmrân, Firavun'un hanımı ve Musa'nın kız kardeşiyle evlendirdi." |
﴾ 0 ﴿