HÂKKA SÛRESİ

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hâkka Sûresi Mekke'de nâzil oldu" demiştir.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir.

Taberânî, Ebû Berze'den bildirir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazında Hâkka ve benzeri sûreleri okurdu."

Ahmed, Ömer b. el-Hattâb'tan bildirir: Henüz Müslüman değilken Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sataşmak üzere evden çıktım. Ancak benden önce Mescid'e vardığını gördüm. Mescid'e gidip arkasında durdum. Allah Resûlü orada Hâkka Sûresini okumaya başladı. Sözlerini duyunca Kur'ân'dan okuduğu bu cümlelere hayran kaldım ve içimden: "Vallahi Kureyşlilerin dediği gibi bu bir şairdir!" dedim. "Hiç şüphesiz o (Kur'ân), çok şerefli bir elçinin sözüdür. O, şair sözü değildir; ne az inanıyorsunuz!" âyetlerini okuyunca: "Bu bir kahindir" dedim. "Kahin sözü de değildir; ne az düşünüyorsunuz! O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir" âyetlerinden sûrenin sonuna kadar okuyunca da İslam kalbimin tümünü kaplamıştı.

1

Bkz. Ayet:12

2

Bkz. Ayet:12

3

Bkz. Ayet:12

4

Bkz. Ayet:12

5

Bkz. Ayet:12

6

Bkz. Ayet:12

7

Bkz. Ayet:12

8

Bkz. Ayet:12

9

Bkz. Ayet:12

10

Bkz. Ayet:12

11

Bkz. Ayet:12

12

"Gerçekleşecek olan! Nedir o gerçekleşecek olan? O gerçekleşecek olanı sen nereden bileceksin? Semud ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felaketi yalan saymışlardı. Semud kavmi aşırı şiddetli olan ile helâk edildi. Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi. Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. Şimdi onlardan geri kalan bîr şey görüyor musun? Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar da suç işlemişlerdi. Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi. Su taştığı vakit, size bir ibret olmak üzere ve anlayışlı kulaklar anlasın diye akıp gidende sizi biz taşımışızdır."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Kıyametin isimlerinden biridir" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre Katâde: "Gerçekleşecek olan!" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, kıyamettir ki gerçekleştikten sonra herkes amellerinin karşılığını hakkıyla alacaktır" demiştir. "O gerçekleşecek olanı sen nereden bileceksin?" âyetini açıklarken: "Kıyamet gününün ne büyük bir şey olduğunu ifade etme bakımından böyle denilmiştir" demiştir. "Semud ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felaketi yalan saymışlardı" âyetini açıklarken: "Yalan saydıkları bu şey kıyamettir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) ifadesini açıklarken: "Mümine imanının, münafığa ise nifakının olmak üzere herkesin amelinin karşılığını hakkıyla almasını gerçekleştirmiştir" demiştir, (.....) ifadesini açıklarken de: "Bundan kasıt, kıyamet günüdür" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Günahlarından dolayı helak edildiler" şeklinde açıklamıştır. İbn Abbâs ise bunu: "Bir çığlık ile helak edildiler" şeklinde açıklardı.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Semud kavmi aşırı şiddetli olan ile helâk edildi" âyetini açıklarken: "Yüce Allah onların üzerine tek bir çığlık gönderdi ve bu çığlık onları küle çevirip yok etti" demiştir. "Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi" âyetini açıklarken de: "Öyle sert bir rüzgardı ki yüreklerini delip geçti" demiştir.

Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yüce Allah ne zaman bir rüzgar gönderse mutlaka onu bir ölçü ile gönderir. Yağmur indirecekse de yine bunu bir ölçü ile indirir. Bu ölçüye sadece Nuh ile Ad kavimlerinin helak sırasında uyulmadı. Nuh kavminin helaki sırasında sular bekçilerine başkaldırdı. Bekçiler de ona bir şey yapamadı" dedi ve: "Su taştığı vakit..." âyetini okudu. Sonra İbn Abbâs: "Ad kavminin helaki sırasında da rüzgar bekçilerine başkaldırdı. Onlar da rüzgarın başkaldırması karşısında bir şey yapamadılar" dedi ve: "Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi" âyetini okudu.

İbn Cerîr, Ali b. Ebî Tâlib'den bildirir: "Gökten bir damla su dahi inecek olsa bu damla bir ölçü içinde ve bir meleğin eliyle iner. Ancak Nuh kavminin helaki sırasında bu ölçü göz önünde bulundurulmadı ve bekçilerine aldırmadan suya izin verildi. Su da bekçilerine başkaldırıp harekete geçti. "Su taştığı vakit..." âyeti de bunu ifade etmektedir. Rüzgar esecekse de yine ölçü içinde ve bir meleğin eliyle eser. Ancak Ad kavminin helaki sırasında bu ölçü göz önünde bulundurulmadı ve bekçilerine aldırmadan rüzgara izin verildi. Rüzgar da ölçüsüz bir şekilde esmeye başladı. "Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi" âyetinde ifade edilen budur. Azgın olması da bekçilerine baş kaldırmasıdır."

Ahmed, Buhârî, Müslim ve Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Saba rüzgarı ile bana yardım edildi. Ad kavmi ise Debbûr (batı) rüzgarı ile helak edildi. Bekçilere Ad kavminin üzerine sadece bir yüzük kalınlığında rüzgar göndermeleri emredilmişti. Ancak rüzgar, bekçilerine başkaldırdı ve kapı aralıklarından çıkıp esmeye başladı. «Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi» âyetinde ifade edilen budur. Azgın olmasından kasıt, bekçilerine baş kaldırmasıdır. Bu rüzgar, Ad kavmi üzerine doğru giderken önce çölde bulunanlara uğradı. Sürüleri, çadırları ve insanlarıyla birlikte kaldırıp içine kattı. Şehre yaklaşıp da Ad kavmi onu uzaktan görünce: «Bize yağmur getiren bir bulut!» demeye başladılar. Bu rüzgar yaklaşıp da gölgesi şehrin üzerine düşünce ilk önce çölden getirilen hayvan sürüleri, çadırlar ve insanlar inmeye başladı. Bu şekilde rüzgar çölü şehre taşıdı ve her ikisi de helak oldu."

Ebu'ş-Şeyh Azame'de, Dârakutnî  el-Efrâd'da, İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah bir avuçluk da olsa gökten indireceği suyu (yağmuru) bir ölçü içinde indirir. Ancak Nuh kavminin helaki sırasında bu ölçü göz önünde bulundurulmadı. O zaman sular bekçilerine başkaldırdı. Bekçiler de ona bir şey yapamadı. Yüce Allah bunu: "Su taştığı vakit sizi gemide biz taşıdık" şeklinde ifade eder. Aynı şekilde Ad kavminin helaki sırasında da rüzgar bekçilerine başkaldırmıştır. Yüce Allah bunu da: "Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi" şeklinde ifade etmiştir."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Karşı konulmaz" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: (.....) ifadesi soğuk anlamındadır. (.....) ifadesi de: "Azgın anlamındadır; zira bu rüzgar kendi bekçilerine baş kaldırmıştır."

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Sert" şeklinde açıklamıştır, "lifadesini de: "Kesintisiz, peş peşe" şeklinde açıklamıştır.

İbn Asâkir, İbn Şihâb vasıtasıyla Kabîsa b. Zueyb'den bildirir: "Rüzgardan az bir şey esecek olsa dahi başında bekçiler miktarını, sayısını, ölçüsünü ve hacmini bilirler. Ancak Ad kavmini helak etmek üzere Allah'ın öfkesiyle çıkıp esen rüzgarın ne miktarı, ne sayısı, ne ölçüsü ne de hacmini bilebildiler.

Ondan dolayı bu rüzgar 'azgın' olarak isimlendirildi. Nuh kavmini helak etmek üzere inen suyun da durumu aynı şekildedir. Ona da bundan dolayı 'taşkın' ismi verilmiştir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti..."' âyetini açıklarken: "Musallat edildiği ilk gün bir Cuma günüydü" demiştir.

Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, Taberânî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: ifadesini: "Kesintisiz, peş peşe" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Kesintisiz, peş peşe" şeklinde açıklamıştır.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Şiddetli ve kesintisiz anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Umeyye b. es-Salt'ın:

"Şu ana kadar değerini bilmemiş hep ihmal etmişiz

Oysa zaman peş peşe gelen sıkıntılara gebedir" dediğini İşitmez misin?"

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Yedi gece sekiz gün ölmeden rüzgarla gelen azabın içinde kaldılar. Sekizinci gün akşam olunca da öldüler. Rüzgar onları taşıyıp denize döktü.

"Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?'" âyeti ile "...Geride evlerinden başka bir şey kalmadı..." âyetinde ifade edilen de budur. Bana bildirilene göre de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlar hakkında: "Sabahın erken saatlerinde onları cezalandırmaya başladı. Diğer (sekizinci) günün akşamı da azabı kaldırdı" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid ile İkrime: (.....) ifadesini: "Kesintisiz, peş peşe" şeklinde açıklamışlardır.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yedi gece sekiz gün devamlı olarak azaba (rüzgara) maruz bıraktı. En sonunda üst tarafları gidip sadece alt tarafları kalmış hurma kütüklerine döndüler."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını: "Paramparça olmuş hurma kütüklerine döndüler" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar da suç işlemişlerdi" âyetini: (.....) lafzıyla, (.....) harfini fetha ile okumuştur.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc bu âyeti (.....) lafzıyla okumuş ve: "Firavun ile beraberindekiler" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar...'" kelâmını açıklarken: "Bunlar Lut kavmidir; zira helak olduklarında şehirleri alt üst edilerek yerle bir olmuştu" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Günahlar" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini: "Şiddetli bir şekilde yakaladı" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini de: "Su ortaya çıkınca" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Şiddetli bir şekilde yakaladı" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini: "Su çoğalınca" şeklinde açıklamıştır, (.....) ifadesini: "Gemilerle taşıdık" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini de: "Unutmayacak kulaklar anlasın diye" şeklinde açıklamıştır. Başka bir lafızda: "Duyacak kulaklar anlasın diye" şeklinde geçer.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Su taştığı vakit..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Sular bekçilerine karşı başkaldırmış ve aşağıya inmiştir. Zira gökten su ineceği zaman mutlaka bir ölçü ve ayarla iner. Sadece Nuh'un kavmi helak edileceği zaman ölçüsüz bir şekilde inmiştir. O zaman sular bekçilerine baş kaldırmış ve ayarı, ölçüsü olmadan aşağıya inmiştir."

İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: "Başında duran bekçilerin bilgisi dışında gökten tek bir damla dahi su inmez. Ancak Nuh tufanı sırasında bekçilere baş kaldırmıştı. Zira Allah'ın öfkesi üzerine inince bekçiler bile ne olduğunu anlayamadılar."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Su taştığı vakit..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bana ulaşana göre sular taşınca her şeyin on beş arşın üstüne çıkmıştır."

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Süddî: "Su taştığı vakit, size bir ibret olmak üzere ve anlayışlı kulaklar anlasın diye akıp gidende sizi biz taşımışızdır" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Sular taşıp da tufan koptuğu zaman Nuh'a isyan eden kişilere yapılan şeyler ibret olsun ve onların hikayesini işiten kulaklar iyice bellesin diye sizleri gemide taşıdık."

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Mekhûl'den bildirir: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyeti nâzil olduğu zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbimderı Ali'nin kulaklarını bu şekilde kılmasını istedim" buyurdu. Ali de: "Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) işittiğim hiçbir şeyi unutmuş değilim" derdi.

Saîd b. Mansûr, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym'ın el-Ma'rife'de Mekhûl vasıtasıyla bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Ey Ali! Senin kulaklarını da bu şekilde kılmasını Rabbimden istedim" buyurdu. Bundandır Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) işittiğim hiçbir şeyi unutmuş değilim.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Vâhidî, İbn Merdûye, İbn Asâkir ve İbnu'n-Neccâr, Bureyde'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ali'ye: "Rabbim seni bana uzak değil yakın tutmamı ve öğretmemi emretti. Sen de öğrettiklerimi anlayacaksın ki zaten anlaman lazım" buyurdu. Bunun üzerine: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyeti nâzil oldu.

Ebû Nuaym Hilye'de Hazret-i Ali'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Alil Yüce Allah seni kendime yakın tutmamı, anlaman için de sana öğretmemi emretti" buyurdu. "Anlayışlı kulaklar anlasın diye..." âyeti nâzil olunca da bana: "Sen de ilmim için anlayan bir kulaksın" buyurdu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Size bir ibret olmak üzere..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu gemi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmeti için bir ibret vesikası olarak bırakılmıştır. Zira Nuh'un gemisinden sonra batan nice gemi vardır ki onlardan geriye bir şey kalmış değildir. Ancak Nuh'un gemisi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmeti onu görene kadar bırakılmıştır. Cudi dağında da onun tahtalarını da görmüşlerdir."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Size bir ibret olmak üzere..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu ümmet de onu görene kadar Yüce Allah gemiyi bir mucize ve ibret olarak bırakmıştır. Oysa Nuh'un gemisinden sonra nice gemi batmış, ancak onlardan geriye tek bir iz dahi kalmamış, küle dönmüşlerdir."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû İmrân: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyetini açıklarken: "Anlayışlı kulaklardan kasıt, Yüce Allah'ın buyruklarını anlayan kulaklardır" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyetini açıklarken: "Duyan, duyduğunu anlayan ve bunu asla unutmayan kulaktır" demiştir.

13

Bkz. Ayet:17

14

Bkz. Ayet:17

15

Bkz. Ayet:17

16

Bkz. Ayet:17

17

"Artık Sur'a bir tek defa üflendiği, yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olmuş (kıyamet kopmuş)tur. Gök yarılır; o gün düzeni bozulur. Melekler onun etrafındadır. O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde olan sekizi yüklenir."

Hâkim ve Beyhakî'nin el-Ba's ve'n-Nüşûr'da bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b: "Yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığı zaman" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Yer ile dağlar kaldırıp birbirine çalındığı zaman toz olur ve sadece kafirlerin yüzünü kaplarlar. Ancak müminlere hiç değmezler. "O gün birtakım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür" kelâmında ifade edilen de budur.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) kelâmının anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Sur'a son defa üflendiği zaman şiddetli bir şekilde sarsılmalarıdır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Adiy b. Zeyd'in:

"Kral hazineleriyle birlikte vaadler de dağıtıyor

Ki neredeyse mülkü sarsılıp yok olacak gibiydi" dediğini işitmez misin?"

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zührî: "Yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığı zaman" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bana bildirilene göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah yeri toplayıp semayı da dürer. Ondan sonra: «Hükümranlık kiminmiş? Hani nerede yeryüzünün hükümdarları?» diye sorar. "

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Gök yarılır..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Gök açılır ve kapı kapı olur" âyetinde ifade edilen durumdur.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...O gün düzeni bozulur" âyetini açıklarken: "Delik deşik olur" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Melekler onun etrafındadır" âyetini açıklarken: "Melekler semanın çevresinde bulunurlar" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "Melekler onun etrafındadır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Melekler delik deşik olan semanın bu deliklerinden yeryüzü ahalisini ve yaşadıkları dehşeti seyrederler."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cüvbeyr ve Dahhâk: "Melekler onun etrafındadır" âyetini açıklarken: "Melekler semanın parçalanmayan, bozulmayan kısmında dururlar" demişlerdir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk, Katâde ve Saîd b. Cübeyr: "Melekler onun etrafındadır" âyetini açıklarken: "Melekler semanın kenarında bulunurlar" demişlerdir.

Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Melekler onun etrafındadır" âyetini açıklarken: "Melekler semanın parçalanmayan ve bozulmayan kısmında dururlar" demiştir.

Abd b. Humeyd, Osman b. Saîd ed-Dârimî er-Reddu Ala'l-Cehmiyye'de, Ebû Ya'lâ, İbnu'l-Münzir, İbn Huzeyme, Hâkim, İbn Merdûye ve Hatîb'in Tâli't-Talhîs'de bildirdiğine göre Abbâs b. Abdilmuttalib: "...O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde olan sekizi yüklenir" kelâmını açıklarken: "Dağ keçisi suretinde olan sekiz melek Arş'ı taşır" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde olan sekizi yüklenir" kelâmını açıklarken: "Sayılarını ancak Allah'ın bilebildiği sekiz saf melek Arş'ı taşır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde olan sekizi yüklenir" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Bazıları bunun, sayılarını ancak Allah'ın bilebildiği sekiz saf melek olduğunu söyler. Bazılarına göre bunlar başları yedinci kat semada Arş'ın yanında, ayakları ise yerin en alt tabakasında olan, başlarında dağ keçisinin boynuzlarını andıran boynuzlar bulunan sekiz melektir. Bu boynuzun da dip kısmı ile uç kısmı arasında beş yüz yıllık bir mesafe vardır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî': "...O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde olan sekizi yüklenir" kelâmını açıklarken: "Sekiz tane melek taşır" demiştir.

İbn Cerîr'in İbn Zeyd'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bugün Arş'ı dört, kıyamet sonrası ise sekiz (melek) taşır" buyurmuştur.

İbn Ebî Hâtim, İbn Zeyd'den bildirir: "Arş'ı taşıyan meleklerden ismi verilen melek sadece İsrafil'dir. Mikail, Arş'ı taşıyan meleklerden değildir."

İbn Ebî Hâtim, Fevâid'de Temmâm er-Râzî ve İbn Asâkir, Ebu'z- Zâhiriyye'den bildirir: "Bana ulaştığına göre kıyamet gününde Arş'ı taşıyacak olan sekiz'den biri de Lübnan dağıdır."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Ka'b: "Kıyamet gününde Arş'ı taşıyacak olan sekiz'den biri de Lübnan dağıdır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Meysere: "...O gün Rabbinin Arş'ını, bunların da üstünde olan sekizi yüklenir" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Bunların ayakları yerde başları ise Arş'ın yanındadır. Nur'un ışığından dolayı başlarını kaldırıp da bakamazlar."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Vehb b. Münebbih'ten bildirir: Dört melek Arş'ı omuzlarında taşır. Bunlardan her bir meleğin biri öküz, biri aslan, biri kartal, biri de insan yüzü olmak üzere dört tane yüzü olur. Ayrıca her birinin de dört kanadı bulunur. Bu kanatlardan ikisiyle Arş'a bakıp çarpılmamak için yüzünü kapatır, ikisini de uçmak için kullanır. Bunların ayakları yıldızların üzerindedir ve Arş da omuzlarındadır. "Azameti gökler ile yerleri dolduran kudretli Allah'ı takdis edin!" sözünden başka da bir şey konuşmazlar.

18

"O gün (hesap için) huzura alınırsınız, hiçbir şeyiniz gizli kalmaz."

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün (hesap için) huzura alınırsınız..." kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Hesap için üç defa huzura çıkarılırsınız. Bunların ikisinde aranızdaki davalar ile mazeretleriniz görüşülürken üçüncüsünde sahifeler sahiplerine verilmek üzere havada uçuşur."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün (hesap için) huzura alınırsınız, hiçbir şeyiniz gizli kalmaz" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bize bildirilene göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet gününde insanlar üç defa huzura çıkarılır. Bunların ikisinde husumetler, mazeretler ve çekişmeler olur. Üçüncüsünde ise sahifeler (sallallahü aleyhi ve sellem) havada uçuşur" buyurmuştur. Allahım! Bizleri kitabı sağ eliyle alacaklardan kıl. Âlimlerden biri de bu konuda şöyle derdi: "İnsanların en iyisinin: «Gelin, kitabımı okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum» diyenler olduğunu gördüm. Zira bunlar Allah hakkında kesin bir şekilde iyi zanda bulunmuş ve bu zanları da kendilerine fayda getirmiştir." Yine bize anlatılana göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Elinizden geldiği kadarıyla ölüm anınızda Allah hakkında iyi zan beslemeye çalışın" buyurmuştur.

Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde insanlar üç defa huzura çıkarılır. Bunların ikisinde çekişmeler ve mazeret sunmalar olur. Üçüncüsünde ise sahifeler havada uçuşmaya başlar ve kimisi kitabını sağ eliyle, kimisi de sol eliyle alır. "

İbn Merdûye başka bir kanaldan Ebû Mûsa'dan bildirir: "O gün (hesap için) huzura alınırsınız, hiçbir şeyiniz gizli kalmaz" âyeti konusunda Hazret-i

Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem): "îki defa davalaşmak ve mazeret sunmak için huzura çıkılır. Üçüncü çıkarılışta da artık sahifeler ellerde uçuşur" buyurmuştur.

İbn Cerîr ve el-Ba's'ta Beyhakî İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Kıyamet gününde insanlar üç defa huzura çıkarılır. Bunların ikisinde çekişmeler ve mazeret sunmalar olur. Üçüncüsünde ise sahifeler sağ ve sol ellerde uçuşmaya başlar."

İbnu'l-Mübârek, Hazret-i Ömer'den bildirir: Kıyamet gününde hesaba çekilmeden siz kendi kendinizi hesaba çekin. Bu, asıl hesapta sizin işinizi kolaylaştırır. Kıyamet gününde amelleriniz tartılmadan şimdiden amellerinizi tartın. Asıl ve büyük arzedilmeye hazırlanın; zira "O gün (hesap için) huzura alınırsınız, hiçbir şeyiniz gizli kalmaz."

19

Bkz. Ayet:24

20

Bkz. Ayet:24

21

Bkz. Ayet:24

22

Bkz. Ayet:24

23

Bkz. Ayet:24

24

"İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: «Gelin, kitabımı okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.» Artık o, hoşnut bir hayat içindedir. Yüksek bir cennettedir. Meyveleri sarkmıştır. (Onlara şöyle denir:) Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için."

İbn Ebî Hâtim, melekler tarafından yıkanan Hanzala'nın torunu Abdullah b. Abdillah'tan bildirir: Yüce Allah kıyamet gününde kulunu huzurunda durdurup kötülüklerini tek tek defterinin üzerine çıkarıp gösterir ve: "Sen bunları yaptın değil mi?" diye sorar. Kul: "Rabbim! Evet yaptım" karşılığını verir. Yüce Allah da: "Bu yaptıklarını ortaya çıkarıp seni rezil etmeyeceğim. Seni bağışlıyorum" buyurur. İşte bunun karşısında kul: "...Gelin, kitabımı okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum" der.

İbnu'l-Mübârek Zühd'de, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Hatîb, Ebû Osman en-Nehdî'den bildirir: Mümine kitabı Allah'ın bildiği bir gizlilikle verilir. Kişi bu kitapta kötülüklerini okuyunca yüzünün rengi değişmeye başlar. İyiliklerini okuyunca da yüzünün rengi eski haline döner. Sonra da kötülüklerinin iyiliklere dönüştürüldüğünü görür. İşte o zaman: "...Gelin, kitabımı okuyun! Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum" der.

Ahmed, Ebu'd-Derdâ'dan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kıyamet gününde secde için ilk önce bana izin verilir. Secdeden başını kaldırmaya da ilk önce bana izin verilir. Başımı secdeden kaldırınca önüme bakarım. Önümü, arkamı, sağımı ve solumu dolduran diğer tüm ümmetler içinden kendi ümmetimi tanırım." Adamın biri: " Resûlallah! Nuh'tan sana kadar yaşayan o kadar insan arasında kendi ümmetinden olanları nasıl tanırsın?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Abdestten dolayı el, ayak ve yüzleri parıldar ki başka ümmetlerden hiç kimse onlar gibi olmaz. Ayrıca kitaplarının sağlarından verilmesinden onları tanırım. Nesillerinin önlerinde olmasıyla da onları tanırım. "

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Kesin bir şekilde biliyordum" şeklinde açıklamıştır.

Saîd b. Mansûr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Berâ b. Âzib: (.....) âyetini: "Meyveleri yakındır" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Meyveleri sarkmıştır" âyetini açıklarken: "Kişi ayaktayken zorlanmadan bu meyvelerden koparabilir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini: "Meyveleri" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir, Taberânî, İbn Merdûye ve Hatîb'in Selman el- Fârisî'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Hiç kimse «Bismillâhirrrahmânirrahîm. Bu, Yüce Allah'tan filan oğlu filan kişiye yüksek Cennete sokulması ve sarkan meyvelerden yedirilmesine dair bir belgedir» şeklinde bir yazı almadan Cennete giremez. "

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu günler fani ancak kişiyi baki olan günlere doğru götürür. Onun için baki günleriniz için bu fani günlerde elinizden geldiğince amellerde bulunun. Allah'a dayanmayan hiçbir güç de yoktur."

İbnu'l-Münzir, Yusuf b. Yâkub el-Hanefî'den bildirir: Bana ulaşana göre kıyamet gününde Yüce Allah şöyle buyurur: "Dostlarım! Dünyadayken sizleri ne çok üzdüm. Susuzluktan dudaklarınız büzüştü, gözleriniz çöktü, mideleriniz kurudu. Bugün ise nimetlerinizin içinde yaşayın. Fani günlerde yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyip için."

İbnu'l-Münzir, el-Kâmil'de İbn Adiy ve Şuabu'l-îman'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre Abdulazîz b. Rufey': "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için" âyetini açıklarken: "Bu yapılanlardan kasıt oruçtur" demiştir.

Beyhaki, Nâfi'den bildirir: İbn Ömer birkaç arkadaşıyla birlikte Medine'nin kenar mahallelerine doğru gitti. Bir yerde kendisine bir sofra koydular. O esnada oradan bir çoban geçti. İbn Ömer: "Ey çoban! Gel soframızdan sen de ye!" diye seslenince, çoban: "Oruçluyum" karşılığını verdi. İbn Ömer: "Böylesi aşırı sıcak bir günde dağlarda koyunları yayarken mi oruç tutuyorsun?" deyince, çoban: "Vallahi bu fani günlerimi değerlendirmeye çalışıyorum" karşılığını verdi. İbn Ömer onun takvasını sınamak amacıyla: "Şu sürüden bize bir koyun satar mısın? Hem parasını alırsın, hem de etini yerken bize de katılır sen de yersin" deyince, çoban: "Bu koyunlar benim değil efendimindir" karşılığını verdi. İbn Ömer: "Efendine kurt kaptı dersen efendin sana ne yapabilir ki?" deyince, çoban dönüp gitti. Giderken de parmağını semaya doğru kaldırıp: "Allah görmüyor mu?" demeye başladı. İbn Ömer de onun ardından: "Çoban «Allah görmüyor mu?» diyor" sözünü tekrar etmeye başladı. Medine'ye döndüğünde bu çobanın efendisini çağırdı ve hem sürüyü, hem de çobanı ondan satın aldı. Köle olan çobanı azat ettikten sonra da sürüyü ona hibe etti.

25

Bkz. Ayet:29

26

Bkz. Ayet:29

27

Bkz. Ayet:29

28

Bkz. Ayet:29

29

"Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: Keşke kitabım bana verilmeseydi. Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim. Keşke onunla her şey bitseydi! Malım bana hiçbir yarar sağlamadı. Gücüm de yok olup gitti."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Keşke onunla her şey bitseydi!" âyetini açıklarken: "Dünyada en çok nefret ettikleri şey ölüm olmasına rağmen orada ölümü temenni ederler" demiştir. "Gücüm de yok olup gitti" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Cehenneme girecek herkes bir kasabanın lideri değildir. Ancak Yüce Allah onları yaratmış ve bedenlerini kendi emirlerine vermiştir. Sonra bedenin uzuvlarına emirlerini dinleyip ona karşı gelmemelerini emretmiştir."

Hennâd'ın bildirdiğine göre Dahhâk: "Keşke onunla her şey bitseydi!" âyetini şöyle açıkladı: "Keşke öldükten sonra her şey bitseydi de bir daha dirilmeseydim" der.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Gücüm de yok olup gitti" âyetini açıklarken: "Güçten kasıt hüccettir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Gücüm de yok olup gitti" âyetini açıklarken: "Güçten kasıt kişinin hüccetidir" demiştir.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "Keşke onunla her şey bitseydi!" âyetini açıklarken: "Kendisiyle her şeyin bitmesi dilenen şey ölümdür" demiştir. "Gücüm de yok olup gitti" âyetini açıklarken: "Güçten kasıt hüccetidir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gücüm de yok olup gitti" âyetini açıklarken: "Kendisine dayanabileceğim ne kadar delilim varsa hepsi yok olup gitti ve bana hiçbir faydası dokunmadı" demiştir.

30

Bkz. Ayet:32

31

Bkz. Ayet:32

32

"Onu yakalayıp bağlayın, sonra da cehenneme atın. Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Onu yakalayıp bağlayın" âyetini açıklarken: "Bana bildirilene göre bu kişi Ebû Cehil'dir" demiştir.

İbnu'l-Mübârek, Hennâd Zühd'de, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Nevf eş-Şâmî: "Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Âyette zikredilen arşınlardan her biri yetmiş kulaçtır. Bir kulaç da burası (Kufe) ile Mekke arası kadardır."

İbnu'l-Mübârek, Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Ka'b'dan bildirir: "Âyette zikredilen zincirin tek bir halkası dünyada bulunan tüm demirler kadardır."

İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Ba's ve'tı-Nüşûr'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun" âyetini açıklarken: "Bu zincir kişinin dübüründen girip burnundan çıkar ki kişi artık ayakları üzerinde duramaz" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun'" âyetini açıklarken şöyle demiştir: İbn Abbâs bunu açıklarken: "Zincir dübüründen geçirilip ağzından çıkarılır. Sonra çekirgenin çöpe saplanıp ateşte tutulması gibi zincire saplanmış bir şekilde ateşin üzerinde kızartılırlar" demiştir.

İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc vasıtasıyla Mücâhid'den bildirir: "Bana ulaşana göre bu zincir kişinin dübüründen girip ağzından çıkar veya ağzından girip dübüründen çıkar. Sonra da aynı zincirle iyice bağlanır."

Ebû Ubeyd, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Ebu'd-Derdâ'dan bildirir: Yüce Allah'ın öyle bir zinciri vardır ki Cehennemi yarattığından insanların kafaları içine atılana kadar onunla kaynayan kazanlar vardır. Yüce Allah kendisine olan imanımızdan dolayı bu zincirden bizleri kurtaracaktır. Onun için yoksullara yemek yedirmeye dikkat et ey Ümmü'd-Derdâ!"

33

Çünkü o, yüce Allah’a îman etmiyordu.

34

Yoksulların yiyeceğine hiç bakmıyor, teşvik etmiyordu.

35

Bugün de ona, burada (yardım edecek) bir yakın yok;

36

Bkz. Ayet:37

37

"Ğıslîn'den başka yiyecek de yoktur. Onu günahkârlardan başkası yemez."

İbn Ebî Hâtim, Ebu'l-Kâsım ez-Zecâcî en-Nehavî Âmâlî'de Mücâhid vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "Ğıslîn'in ne olduğunu bilmiyorum, ama sanırım zakkumdur."

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ğıslin, Cehennemdekilerden akan kan ile suyun karışımıdır" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ali b. Ebî Talha vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ğıslîn, Cehennemdekilerden akan irindir" demiştir.

Hâkim'in Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cehennemde içirilecek olan irinden (ğıslîn) şayet bir kova dünyaya dökülecek olsa dünya ahalisinin tümü kokuşurdu."

İbnu'l-Münzir'in İbn Cüreyc vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ğıslîn Cehennemliklerin yiyeceklerinden biridir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Ğıslîn Cehennem içinde bir ağaçtır" demiştir.

Beyhakî Şuabu'l-îman'da Sa'sa'a b. Sûhân'dan bildirir: Bedevinin biri Ali b. Ebî Tâlib'e geldi ve: "Sen (.....) âyetine nasıl bakıyorsun? Zira vallahi herkes hata işler!" deyince, Hazret-i Ali tebessüm etti ve: "Ey bedevi söz konusu âyet: "(Onu günahkârlardan başkası yemez)" şeklinde okunmalıdır" karşılığını verdi. Bedevi: "Doğru söyledin ey müminlerin emiri! Zira Yüce Allah kulunu terk edecek değildir" dedi. Sonra Hazret-i Ali, Ebu'l-Esved'e döndü ve: "Arap olmayanların çoğu İslam'a girdi. Kur'ân'ı doğru bir şekilde okumaları için işaretler koy" dedi. Bunun üzerine Ebu'l-Esved harflerin üzerine ötre, üstün ve esre şeklindeki işaretleri koydu.

Abd b. Humeyd ve Buhârî'nin Târih'de Ebu'd-Dehkân'dan bildirdiğine göre Abdullah "Onu günahkârlardan başkası yemez" âyetini: (.....) lafzıyla hemze ile okumuştur.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Mücâhid: "Onu günahkârlardan başkası yemez" âyetini: (.....) lafzıyla hemzesiz bir şekilde okumuştur.

Hâkim, Ebu'l-Esved ed-Duelî ile Yahya b. Ya'mer vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "Onu günahkârlardan başkası yemez" âyeti (.....) lafzıyla değil (.....) lafzıyla okunur. "Şüphesiz inananlar, yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan Allah'a ve âhiret gününe inanan, yararlı iş yapan kimselere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir" âyeti de (.....) lafzıyla değil (.....) lafzıyla okunmalıdır.

38

Bkz. Ayet:51

39

Bkz. Ayet:51

40

Bkz. Ayet:51

41

Bkz. Ayet:51

42

Bkz. Ayet:51

43

Bkz. Ayet:51

44

Bkz. Ayet:51

45

Bkz. Ayet:51

46

Bkz. Ayet:51

47

Bkz. Ayet:51

48

Bkz. Ayet:51

49

Bkz. Ayet:51

50

Bkz. Ayet:51

51

"Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim ki, o (Kur'ân) çok şerefli bir elçinin sözüdür. O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz! O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık. Hiçbiriniz de onu koruyamazdınız. Şüphesiz o (Kur'ân), takva sahipleri için bir öğüttür. İçinizde yalanlayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz. Şüphesiz o (Kur'ân) inkarcılar için bir üzüntüdür. O, şüphesiz kesin gerçektir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Görebildiklerinize ve göremediklerinize yemin ederim" kelâmını açıklarken: "İster görün, ister görmeyin her şeye yemin ediyorum, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "O, bir şairin sözü değildir..." kelâmını açıklarken: "Yüce Allah onu şiirden temizlemiş, ondan uzak tutmuştur" demiştir. "Bir kâhinin sözü de değildir..." kelâmını açıklarken de: "Yüce Allah onu kahinlikten temizlemiş ve uzak tutmuştur" demiştir.

Taberânî M. el-Evsat'ta Yezîd b. Âmir es-Suvâî'den bildirir: Zamanında azgın müşriklerle birlikte gezerken birinin: "Eğer bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık" dediğini işittik. Bu sözleri duyunca çok korktuk ve: "Daha önce duymadığımız ve bilmediğimiz bu sözler de ne!" demeye başladık. Söyleyenin kim olduğuna bakarken Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) giderken gördük.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Onu kudretimizle yakalardık" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hakem: (.....) âyetini: "Onu hak ile yakalardık" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Vetîtı ifadesi can damarı anlamındadır" demiştir.

Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sonra onun can damarını koparırdık" âyetini açıklarken: "Can damarından kasıt, kalbin asılı olduğu damardır" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Kalbin sırt bağlantısı olan omuriliktir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini açıklarken: "Bunun kalbin asılı olduğu damar olduğu söylenirdi" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Vetîn, omuriliktir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Vetîn, kalbin asılı olduğu damardır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Husayn b. Abdirrahman vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "Kişinin vefat anı geldiği zaman ölüm meleği gelir ve onun can damarına basar. Bu damar kopunca kişinin ruhu çıkar. İşte o zaman kişinin bakışları sabitleşirve ruhu çıkmaya başlar."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: "Vetîn denilen damar koptuğu zaman kişi ne acıktığını, ne de doyduğunu hisseder."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Şüphesiz o, takva sahipleri için bir öğüttür... Şüphesiz o inkarcılar için bir üzüntüdür. O, şüphesiz kesin gerçektir" âyetlerini açıklarken: "Bundan kasıt, Kur'ân'dır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz o, takva sahipleri için bir öğüttür" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, Kur'ân'dır" demiştir. "Şüphesiz o inkarcılar için bir üzüntüdür" âyetini açıklarken: "Bu üzüntüyü kıyamet gününde duyacaklardır" demiştir.

0 ﴿