MEÂRİC SÛRESİİbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Meâric Sûresi, Mekke'de nâzil oldu" demiştir. İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir. 1Bkz. Ayet:3 2Bkz. Ayet:3 3"Bîri çıkıp gelecek azabı istedi. Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur. O, yüksek dereceler sahibi olan Allah'ın katındandır." Firyâbî, Abd b. Humeyd, Nesâî, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biri çıkıp gelecek azabı istedi" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu kişi Nadr b. el-Hâris'tir. Zira çıkıp: "Allahım! Eğer bu Kitap, gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" demişti. Yüce Allah: "Biri çıkıp gelecek azabı istedi. Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur. O, yüksek dereceler sahibi olan Allah tarafındandır" buyurarak bu azabın yüksek makamlar sahibi olan Allah katından geleceğini bildirdi. İbnu'l-Münzir, Zeyd b. Eslem'den aynısını bildirir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Biri çıkıp gelecek azabı istedi" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu kişi Nadr b. el-Hâris'tir. Zira çıkıp: "Allahım! Eğer bu Kitap, gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" demişti. Bu azap da başına Bedir savaşında geldi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Biri çıkıp gelecek azabı istedi" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Dünyada iken: "Allahım! Eğer bu Kitap, gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" demelerine karşılık bu azap âhirette başlarına gelecektir. Böylesi bir azabı isteyen kişi de Nadr b. el-Hâris'ti." İbnu'l-Münzir, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Biri çıkıp gelecek azabı istedi" âyeti nâzil olduğu zaman insanlar: "Bu azap kimin başına gelecek?" diye sormaya başladılar. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kâfirler için onu bertaraf edecek yoktur" âyetini indirdi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Biri çıkıp gelecek azabı istedi" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Birisi çıkıp azabın inmesini istedi. İstedikleri bu azap da âhirette başlarına gelecektir. Zira: "Allahım! Eğer bu Kitap, gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" demişlerdi." Abd b. Humeyd, Atâ'dan bildirir: Abduddâroğullarından Hâris b. Alkame adında biri: "Allahım! Eğer bu Kitap, gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" dedi. Yüce Allah da bu istekleri konusunda: "Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver, dediler" buyurdu. Yine: "Yemin olsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz..." buyurdu. Yine: "Biri çıkıp gelecek azabı istedi" buyurdu. Burada azabı isteyen kişi: "Allahım! Eğer bu Kitap, gerçekten Senin katından ise bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" diyen kişidir. "Rabbimiz! Bizim payımızı hesap gününden önce ver, dediler" diyen kişi de azabı isteyen kişidir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu sûrenin ilk âyetini: "(Bir sel aktı)" şeklinde okumuş ve: "Cehennemde bir vadi taşarak aktı" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Yüksek dereceler sahibi..." kelâmını: "Yücelik ve lütuflar sahibi" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Yüksek dereceler sahibi..." kelâmını açıklarken: "Derecelerden kasıt, semanın basamaklarıdır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Yüksek dereceler sahibi..." kelâmını açıklarken: "Derecelerden kasıt, meleklerin semaya çıktığı basamaklardır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Yüksek dereceler sahibi..." kelâmını açıklarken: "Derecelerden kasıt, Yüce Allah'ın lütuf ve nimetleridir" demiştir. Ahmed ve İbn Huzeyme'nin bildirdiğine göre Sa'd b. Ebî Vakkâs adamın birinin: "Lebbeyk! Ey dereceler sahibi!" dediğini işitince, ona: "Yüce Allah dereceler sahibidir; ancak Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında bulunduk ve öyle şeyler söylemezdik" dedi. 4"Melekler ve Ruh ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Melekler ve Ruh ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir" âyetini: (.....) lafzıyla, "o" harfiyle okumuştur. Abd b. Humeyd, Ebû İshâk'tan bildirir: Abdullah (b. Mes'ûd), "Melekler ve Ruh ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir" âyetini: (.....) lafzıyla, (.....) harfiyle okurdu. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Süresi elli bin yıl olan bir günde..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Yüce Allah'ın emrinin vardığı yerin en alt kısmından yedi kat semanın en son noktasına kadar olan mesafe elli bin yıllık mesafedir. "Süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde" âyetinde ise Allah'ın emrinin katından yere inmesi veya bir şeyin yeryüzünden katına çıkmasının bir gün sürdüğü ifade edilmiştir. Bu günün miktarı da insanların zaman ve hesabına göre bin yıl sürmektedir. Zira sema ile yer arasında beş yüz yıllık bir yolculuk mesafesi vardır. İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: "Yerin her bir tabakasının kalınlığı beş yüz yılık bir mesafedir. İki tabaka arasında da yine beş yüz yıllık bir mesafe vardır. Semanın her bir katından diğer katına kadar beş yüz yıllık bir mesafe vardır. Bu şekilde yerin yedi katı ile semanın yedi katı on dört bin yıllık bir mesafeyi oluşturmaktadır. Yedinci kat sema ile Arş'ın arasında da otuz altı bin yıllık bir mesafe vardır. İşte "...Süresi elli bin yıl olan bir günde..." âyetinde zikredilen elli bin yıllık süreden kasıt budur." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin el-Ba's'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde" âyetini açıklarken: "Dünyada iken olan bir şeydir. Melekler miktarı bin yıl olan bir günde semaya çıkarlar" demiştir. "Süresi elli bin yıl olan bir günde" âyetini açıklarken de: "Bu da âhirettedir. Yüce Allah âhiretteki bir günü kafirler için elli bin yıl uzunluğunda yapar" demiştir. İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Ba s'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Süresi elli bin yıl olan bir günde..." âyetini açıklarken: "Kıyamet günlerinden bir günü sizin şimdiki günlerinize göre ölçecek olursanız oradaki bir günün sizin elli bin yılınıza denk geldiğini görürdünüz" demiştir. İbn Merdûye, İkrime'den bildirir: Adamın biri İbn Abbâs'a: "Süresi elli bin yıl olan bir günde" âyeti, "Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O'na yükselir" yükselir" âyeti ve "Bir de senden acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla vaadinden caymaz. Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir" âyetinde bahsedilen süreler nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Kıyamet günü dünya günlerinden elli bin yıl kadardır. Yüce Allah gökleri ile yeri altı günde yaratmıştır. Bunlardan her bir gün de bizim hesabımıza göre bin yıldır. "Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O'na yükselir" âyetinde bahsedilen de işlerin Allah katına ulaşana kadar alacağı yoldur." Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid ve İkrime: "...Süresi elli bin yıl olan bir günde..." âyetini açıklarken şöyle demişlerdir: "Başından sonuna kadar dünyanın ömrü elli bin yıldır. Bu da kıyamet gününe oranla bir günlüktür." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih: "Yerin en altından Arş'a kadar olan mesafe elli bin yıllıktır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Süresi elli bin yıl olan bir günde..." âyetini açıklarken: "Bu günden kasıt, kıyamet günüdür" demiştir. Ahmed, Ebü Ya'lâ, İbn Cerîr, İbn Hibbân ve Beyhakî el-Ba's'da Ebû Saîd el- Hudrî'den bildirir: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): ""...Süresi elli bin yıl olan bir günde..." âyetinde bahsedilen gün ne kadar da uzun bir günmüşî" denilince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Canım elinde olana yemin olsun ki bu gün mümine dünyada iken kıldığı bir farz namazı uzunluğu kadar hafif ve kısa kılınır" buyurdu. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, İbrâhim et-Teymî'den bildirir: "Kıyamet gününün uzunluğu mümin için öğle ile ikindi arasındaki zaman kadardır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: "Kıyamet gününün sıkıntısı öyle ağır olur ki kafir boğazına kadar ter içinde kalır" dedi. Kendisine: "Öylesi bir günde müminlerin durumu ne olacaktır?" diye sorulunca da şöyle dedi: "Oturmaları için onlara altından tahtlar kurulur. Bulutlar onlara gölge yapar. O gün de kendilerine şimdiki günlerinizden bir gün kadarlık kısa ve hafif tutulur." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "O gün müminlere dünyada iken bir farz namazı uzunluğu kadar kısa gelir" demiştir. İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî'nin el-Ba's'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü müminler için ancak öğle ile ikindi arası kadarlık bir zaman uzunluğunda olur." 5"Sen güzel bîr şekilde sabret." Hakîm et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûl'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sen güzel bir şekilde sabret" âyetini açıklarken: "Derdini benden başka kimseye şikayette bulunma, anlamındadır" demiştir. Hakîm et-Tirmizî'nin bildirdiğine göre Abdula'lâ b. Haccâc: "Sen güzel bir şekilde sabret" âyetini açıklarken: "Bir musibete, topluluk içine kimin sıkıntıda olduğu bilinemeyecek şekilde sabredilmelidir" demiştir. 6Bkz. Ayet:18 7Bkz. Ayet:18 8Bkz. Ayet:18 9Bkz. Ayet:18 10Bkz. Ayet:18 11Bkz. Ayet:18 12Bkz. Ayet:18 13Bkz. Ayet:18 14Bkz. Ayet:18 15Bkz. Ayet:18 16Bkz. Ayet:18 17Bkz. Ayet:18 18"Şüphesiz onlar onu uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görüyoruz. O gün gök, erimiş maden gibi olur. Dağlar da atılmış yüne döner. (O gün) dost, dostu sormaz. Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın. Hayır, o alevlenen bir ateştir. Derileri kavurup soyar. Yüz çevirip geri döneni, (servet) toplayıp yığanı (kendine) çağırır!" Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre A'meş: "Şüphesiz onlar onu uzak görüyorlar" âyetini açıklarken: "Kıyamet saatini uzak görüyorlar" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Şüphesiz onlar onu uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görüyoruz" kelâmını açıklarken: "Onlar kıyameti yalanlıyorlar oysa biz mutlaka gelip çatacağını biliyoruz" demiştir. Ahmed, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Hatîb el-Müttefik ve'l-Müfterik'de ve el-Muhtâre'de Diyâ'nın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O gün gök, erimiş maden gibi olur" âyetini açıklarken: "O günü gökyüzü zeytinyağı tortusu gibi olur" demiştir. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) kelâmının anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Gökyüzü, kıyamet gününün korkusuyla erimiş yağ, kararmış ter gibi olur" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi (Mühl) bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin: "Kararmış teri belinde şişip kalmış gibi Sanki zehirlendi de birden suyu kesildi" dediğini işitmez misin?" Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün gök, erimiş maden gibi olur" âyetini açıklarken: "Şimdi onu mavi olarak görüyorsun, ancak o günü maden eriyiği gibi kırmızıya dönecektir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O gün gök, erimiş maden gibi olur" âyetini açıklarken: "Zeytinyağı tortusu gibi olur" demiştir. (.....) âyetini: "Dağlar da yün gibi olur" şeklinde açıklamıştır. "Birbirlerine gösterilirler..." kelâmını açıklarken de: "Müminlere kafirlerin hali gösterilir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Dost, dostu sormaz" âyetini açıklarken: "Herkes kendi derdine düşüp diğer insanları unutur" demiştir. "Birbirlerine gösterilirler..." kelâmını açıklarken: "Vallahi kıyamet gününde birbirinizi görüp tanıyacaksınız" demiştir. "...Günahkar kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye olarak vermek ister" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Günahkar kişi onun günün dehşeti ve şiddetinden dolayı kurtulmak için ailesinden ve akrabalarından kendisine yakın olanları teker teker fidye olarak vermek ister." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Birbirlerine gösterilirler..." kelâmını açıklarken: "Orada insanlar birbirlerini görüp tanırlar, ancak birbirlerinden kaçarlar" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini: "Aşireti" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammd b. Ka'b: "Kendisini barındıran tüm ailesini" âyetini açıklarken: "Bu aileden kasıt, bağlı bulunduğu sülaledir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Kabilesi" şeklinde açıklamıştır, (.....) âyetini: "Kafa derisini kavurup soyar" şeklinde açıklamıştır. "Yüz çevirip geri döneni ve toplayıp yığanı çağırır!" kelâmını açıklarken de: "Haktan yüz çeviren ile servet yığıp biriktireni kendine çağırır" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Kafa derisini kavurup soyar" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Derileri kavurup soyar" âyetini açıklarken: "Başının derisi ile yüzünün güzelliklerini yakıp yok eder" demiştir. "Yüz çevirip geri döneni ve toplayıp yığanı çağırır!" kelâmını açıklarken de: "Yüce Allah'a itaatten yüz çevirip, Allah'ın Kitâb'ından uzak duranı ve günah yollardan mal biriktireni kendine çağırır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Kurra b. Hâlid: "Derileri kavurup soyar" âyetini açıklarken: "Başının derisinden başlamak üzere bedenin her bir tarafını yakar. Sadece kalbini sağlam bırakır" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Kişinin kol ve bacak gibi uzuvlarını yakıp kavurur" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken: "Kişinin kafa derisini yakıp kavurur" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Sâbit: (.....) âyetini açıklarken: "İnsanın yüzünün güzelliklerini yakıp kavurur, yok eder" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: (.....) âyetini açıklarken: "Bacakların etlerini kavurup yakar" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: (.....) âyetini açıklarken: "Kişinin kol ve bacak gibi uzuvlarını yakıp kavurur" demiştir. İbn Sa'd, Hakem'den bildirir: Abdullah b. Ukeym kesesinin ağzını asla kapatmaz ve: "Yüce Allah'ın: "(Mal) toplayıp yığanı çağırır!'" buyurduğunu işittim" derdi. 19Bkz. Ayet:21 20Bkz. Ayet:21 21"İnsan gerçekten pek hırslı yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. Ona bir hayır dokunduğunda da eli Sikidir." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İkrime'den bildirir: İbn Abbâs'a Helu (.....) ifadesinin anlamı sorulunca: "Yüce Allah'ın da belirttiği gibi kendisine bir kötülük dokununca sızlanan, bir hayır dokunduğunda ise cimri kesilen kişidir" dedi. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Yaygaracı, sızlanıp duran, hoşnut olmayan kişi anlamındadır. Âyet Ebû Cehl b. Hişâm hakkında nâzil oldu" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Bişr b. Ebî Hâzım'ın: "Ne yetimin hakkını vermekten geri durur Ne de surat asıp hoşnutsuzluk gösterir" dediğini İşitmez misin?" İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan'a, (.....) âyetinin anlamı sorulunca, soran adama: "Daha sonra gelen âyetleri oku" dedi. Adam: "Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır. Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır" âyetlerini okuyunca, Hasan: "İşte bu demektir. İnsan bu şekilde yaratılmıştır" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesini: "Yaygaracı ve cimri" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) ifadesini: "Memnuniyetsiz, mızmız" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini: "Yaygaracı" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Açgözlü, hırslı" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Husayn b. Abdirrahman: (.....) ifadesini: "Hırslı" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini: "Mal yığmaktan doymayan, hırslı" şeklinde açıklamıştır. Deylemî'nin Ali'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hasta kişinin inlemeleri bile kayda geçilir. Şayet hastalığına sabrederse bu inlemeleri iyilik olarak yazılır. Ancak sızlanıp duruyorsa helû' biri olarak yazılır ve hastalığındna dolayı herhangi bir sevaba nail olamaz. " 22Bkz. Ayet:24 23Bkz. Ayet:24 24"Ancak, namaz kılanlar başka. Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir. Mallarında, belli bîr hak vardır." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ancak, namaz kılanlar başka. Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: Bize anlatılana göre Danyal (aleyhisselam), Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetini anlatırken: "Onların öyle bir namazları vardır ki şayet bu namazı Nuh kavmi kılmış olsaydı tufanda boğulmaz, Âd kavmi kılmış olsa üzerlerine o öldürücü rüzgar gönderilmez, Semûd kavmi kılmış olsaydı o çığlığa maruz kalmazlardı" demiştir. Onun için namazı devamlı olarak kılmaya özen gösterin, zira namaz müminin en güzel huylarından biridir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhim et-Teymî: "Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir" âyetini açıklarken: "Farz namazlarına devam ederler" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin Musannef’te bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir" âyetini açıklarken: "Namazları vakitlerinde kılarlar" demiştir. Abd b. Humeyd, Mesrûk'tan aynısını bildirir. İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İmrân b. Husayn: "Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir" âyetini açıklarken: "Namazlarında sağa sola dönüp bakmazlar" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ukbe b. Âmir: "Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir" âyetini açıklarken: "Bunlar namazlarında sağa sola dönüp bakmayanlardır" demiştir. İbnu'l-Münzir, Ebu'l-Hayr'dan bildirir: Ukbe b. Âmir bize: "Namazlarına devam edenlerden kasıt kimlerdir?" diye sorunca, biz: "Namazları kaçırmayıp devamlı olarak kılanlardır" karşılığını verdik. Ukbe: "Hayır! Bunlar namaz kılarken sağa sola dönüp bakmayanlardır" dedi. İbn Hibbân, Ebû Seleme'den bildirir: Hazret-i Âişe'nin bize anlattığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Gücünüzü aşmayacak şekilde amellerde bulunun, zira siz bıkıp usanmadıkça Yüce Allah da yaptıklarınızdan bıkıp usanmaz" buyurmuştur. Yine bize anlattığına göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) az da olsa devamlı yapılan amelleri severdi ve (nafile) bir namaza başladığı zaman onu devamlı olarak kılardı. Yüce Allah da bu konuda: "Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir" buyurur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhim(-i Nehai): "Mallarında, belli bir hak vardır" âyetini açıklarken: "Önceleri devlet hazinesinden yardım ile maaşlar dağıtıldığı zaman bundan yoksullara dağıtırlardı" demiştir. 25Hem dilenen, hem de iffetinden dilenemiyen için... 26Onlar ki, hesap gününü tasdik ederler. 27Onlar ki, Rablerinin azabından korkarlar; 28Çünkü Rablerinin azabından emîn bulunulmaz. 29Onlar ki, avret yerlerini korurlar, 30Ancak zevcelerine ve cariyelerine müstesna... Çünkü onlar (bunlarda) kınanmazlar. 31Fakat bundan (zevce ve cariyelerden) ötesini arayanlar, işte onlar haddi aşanlardır. 32Onlar ki, emânetlerine ve verdikleri söze riâyet edenler, 33Onlar ki, şahidliklerinde dürüstlük yaparlar, 34Onlar ki, namazlarını gözetirler, (şartlarına riâyet ederek gereği üzere devamlı olarak kılarlar), 35İşte bunlar, cennetlerde ikram olunanlardır... 36Bkz. Ayet:44 37Bkz. Ayet:44 38Bkz. Ayet:44 39Bkz. Ayet:44 40Bkz. Ayet:44 41Bkz. Ayet:44 42Bkz. Ayet:44 43Bkz. Ayet:44 44"İnkar edenlere ne oluyor, sana doğru sağdan soldan topluluklar halinde koşuşuyorlar? Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? Hayır! Şüphesiz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yaratmışızdır. Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter. Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. Onları bırak, kendilerine söz verilen güne kavuşmalarına kadar dalıp oynasınlar. Dikili bir şeye akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Bakıyorlar" şeklinde açıklamıştır, (.....) âyetini açıklarken: "Sağdan ve soldan topluluklar halinde alay ile bakıp yüz çeviriyorlar" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "İnkar edenlere ne oluyor, sana doğru sağdan soldan topluluklar halinde koşuşuyorlar?" kelâmını açıklarken: "Allah'ın Kitabı ile zikrinden yüz çeviren kafirler bölükler halinde Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) etrafında toplanmış ona bakıyorlar " demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "İnkar edenlere ne oluyor, sana doğru sağdan soldan topluluklar halinde koşuşuyorlar?" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Kafirler topluluklar halinde «Bu adam ne diyor?» diye öğrenmek üzere sağdan soldan koşup geliyorlar." Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Küçük halkalar, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Ubeyd b. el-Abras'ın: "Minberinin etrafında küçük halkalar olabilmek için Koşarak gelip çevresinde toplandılar" dediğini işitmez misin?" Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bölük bölük sağından ve solundan" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kafirler oturdukları meclislerinden kalkıp küçük gruplar halinde Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Sağında ve solunda toplanmaya başladılar." Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini açıklarken: "Meclislerde insanların oluşturduğu halkalardır" demiştir. Abd b. Humeyd, Ubâde b. Nusey'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescid'e girince: "Neden Cahiliye insanlarının yaptığı gibi dağınık halkalar (=izîn) şeklinde oturuyorsunuz?" buyurdu. Bunun üzerine Müslümanlar toplu bir şekilde arka arkaya oturdular. Abd b. Humeyd, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Merdûye, Câbir b. Semure'den bildirir: Mescid'de halkalar oluşturmuş dağınık bir şekilde oturmuşken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) girdi ve: "Neden dağınık halkalar şeklinde oturuyorsunuz?" buyurdu. İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evinden çıkınca ashâbın halka halka oturmuş oturduklarını gördü. Bunun üzerine: "Neden dağınık halkalar (=izîn) şeklinde oturuyorsunuz?" diye sordu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?" âyetini: (.....) lafzıyla, harfini ötre ile okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû M'amer, "Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?" âyetini "Onlardan her biri Naîm Cennetine gireceğini mi umuyor" anlamına gelecek şekilde: (.....) lafzıyla okumuştur. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? Hayır..." kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah "Hayır!" buyurarak onların bu arzularını yerine getirmeyeceğini belirttikten sonra nasıl yaratıldıkları konusunda: "Şüphesiz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yaratmışızdır" buyurmuş ve kendilerinin de bildiği gibi onları bir nutfeden yarattığını ifade etmiştir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Hayır! Şüphesiz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yaratmışızdır" âyetini açıklarken: "Ey insanoğlu! Pis olan bir sudan yaratıldın! Onun için Allah'tan kork!" demiştir. Ahmed, İbn Mâce, İbn Sa'd, İbn Ebî Âsim, Bâverdî, İbn Kâni', Hâkim, Beyhakî Şuabu'l-îman'da ve Diyâ, Busr b. Cihâş'tan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnkar edenlere ne oluyor, sana doğru sağdan soldan topluluklar halinde koşuşuyorlar? Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor? Hayır! Şüphesiz onları kendilerinin de bildikleri şeyden yaratmışızdır" âyetlerini okuduktan sonra avucunun içine tükürdü. Parmağını da tükürüğün üzerine koyduktan sonra şöyle buyurdu: "Yüce Allah buyurur ki: Ey insanoğlu! Seni böylesi bir şeyden yaratmışken beni nasıl aciz bırakabilirsin? Sonra sana düzgün bir şekil verdim. Sonrasında giysiler giyip ayaklarının altındaki toprağı eze eze yürümeye başladın. Servet yığıp olabildiğince cimri davrandım. Can boğaza dayanınca da: «Sadaka veriyorum!» demeye başladın. Sadaka vermenin zamanı bu mudur?" Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Güneş her gün bir gün öncesinden farklı bir yerden doğar ve bir gün öncesinden farklı bir yerden batar" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, Güneş ile Ay'ın yörüngeleridir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Dikili bir şeye akın akın gidercesine" kelâmını açıklarken: "Dikili bir sancağın altında toplanmak için koşarcasına" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Dikili bir şeye akın akın gidercesine" kelâmını açıklarken: "Bir hedefe doğru koşarcasına" demiştir. Abd b. Humeyd, Ebu'l-Âliye'den aynısını bildirir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Dikili bir şeye akın akın gidercesine" kelâmını açıklarken: "Kim önce selam verecek diye putlarına doğru koşarcasına" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Dikili bir şeye akın akın gidercesine kabirlerinden fırlayıp çıkarlar" âyetini açıklarken: "Sanki bir sancağın altında toplanacak gibi kabirlerinden çıkıp koşmaya başlarlar" demiştir. "...İşte o, uyarıldıkları gündür" kelâmını açıklarken de: "Bu gün kıyamet günüdür" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Âliye, "...Dikili bir şeye akın akın gidercesine" kelâmını: (.....) lafzıyla okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "...Dikili bir şeye akın akın gidercesine" kelâmını: (.....) lafzıyla okumuştur. Abd b. Humeyd, Ebu'l-Eşheb'den bildirir: Hasan "Gözleri inmiş..." kelâmını: (.....) lafzıyla okurdu. Ebû Recâ ise: (.....) lafzıyla okurdu. |
﴾ 0 ﴿