NÛH SÛRESİİbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Nûh Sûresi, Mekke'de nâzil oldu" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Nûh Sûresi, Mekke'de nâzil oldu" demiştir. 1Bkz. Ayet:9 2Bkz. Ayet:9 3Bkz. Ayet:9 4Bkz. Ayet:9 5Bkz. Ayet:9 6Bkz. Ayet:9 7Bkz. Ayet:9 8Bkz. Ayet:9 9"Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik. «Ey kavmim dedi, ben sizin için açık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin (muaheze etmeden yaşatsın) Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!» (Sonra Nuh:) Rabbim! dedi, Şüphesiz ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim; Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine hüründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum." Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) naklen şöyle demiştir: Yüce Allah kıyamet gününde herkesten önce Nûh ile kavmini çağırır. Kavmine: "Nûh'un davetine nasıl bir cevap verdiniz?" diye sorunca, onlar: "Bizlere ne bir davette bulundu, ne de bir şeyleri tebliğ etti. Ne nasihatlerde bulundu, ne bir şeyleri emretti, ne de bir şeyleri yasakladı" karşılığını verirler. Nûh: "Rabbim! İlk nesillerinden son nesillerine kadar ümmet ümmet hepsine de gerektiği gibi tebliğde bulundum! Bu tebliğim sonunda peygamberlerin sonuncusu Ahmed'e ulaştı. Bu tebliğimi okuyup iman ve tasdik etti" deyince de Yüce Allah: "Ahmed ile ümmetini çağırın" buyurur. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ümmeti gelirler. Nurları da önlerinde ilerler. Nûh, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ümmetine: "Kavmime risaleti hakkıyla tebliğ ettiğimi, yeterince onlara nasihatlerde bulunduğumu, tek tek ve toplu olarak onları cehennemden kurtarmak gayret sarfettiğimi, ancak bu davetimin onları hak yoldan daha da fazla uzaklaştırmaktan başka bir sonuç getirmediğini biliyorsunuz değil mi?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ümmeti: "Söylediğin bütün şeylerde doğru söylediğine dair şahitlik ederiz" derler. Nûh'un kavmi: "Ümmetlerin başında biz, sonunda siz varken seninle ümmetin bunun böyle olduğunu nereden biliyorsunuz?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bismillahirrahmânirrâhîm" der ve "Kendilerine yakıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar, diye Nuh'u kendi kavmine gönderdik'" şeklinde Nûh Sûresini sonuna kadar okur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sûreyi okuyup bitirince ümmeti de: "Şüphesiz bu anlatılanlar gerçek olaylardır. Allah'tan başka ilah yoktur. Şüphesiz Allah güçlüdür, Hakim'dir" derler. Bunun üzerine Yüce Allah, Nuh'un kavmine: "Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkarlar!" buyurur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah bütün peygamberlerini insanlara, sadece Allah'a kulluk edilmesi, Allah'ın yasaklarından uzak durup emrettiklerinin yerine getirilmesi üzerine göndermiştir." Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin. Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelenmez. Keşke bilseydiniz!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunları yapın ki Allah sizin şirk koşmanızdan olan günahlarınızı bağışlasın, cezasını bir süre ertelesin. Zira Yüce Allah'ın tayin ettiği vade olan ölüm gelince artık ertenelemez." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Sizi belli bir vadeye kadar tehir etsin..." kelâmını açıklarken: "Bu vade eceliniz gelene kadardır. Zira Yüce Allah'ın takdir ettiği ecel geldiği zaman artık ertelenmez" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Fakat benim çağırmam, sadece benden uzaklıklarını artırdı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bana ulaşana göre Nûh kavminden biri Nuh'un yanına götürdüğü oğluna: "Bu adama karşı dikkatli ol ki seni aldatmasın. Babam da aynı şekilde beni bunun yanına getirmiş ve şu an sana yaptığım gibi o da beni ona karşı uyarmıştı" derdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine hüründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler'" kelâmını açıklarken: "Nuh'un dediklerini duymamak için kulaklarını tıkadılar, kendilerini tanımaması için giysileriyle örtünüp saklandılar ve büyüklenip tövbe etmeye yanaşmadılar" demiştir. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Elbiselerine hüründüler..." kelâmını açıklarken: "Nûh'un söylediklerini duymamak ve onu görmemek için giysileriyle yüzlerini kapattılar" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Elbiselerine hüründüler..." kelâmını açıklarken: "Giysileriyle iyice sarındılar" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sonra ben onları açık açık davet ettim" âyetini açıklarken: "Onlarla açık bir şekilde konuşup anlattım" demiştir. "Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum" âyetini açıklarken de: "Bağırarak, yüksek sesle de anlattım, tek tek de onlarla konuştum" demiştir. 10Bkz. Ayet:14 11Bkz. Ayet:14 12Bkz. Ayet:14 13Bkz. Ayet:14 14"Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır. Üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin. Sizi, mallar ve oğullarla desteklesin; sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın. Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştırmıyorsunuz? Hâlbuki O, sîzi evrelerden geçirerek yaratmıştır." İbn Merdûye'nin Selmân'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Çokça bağışlanma dileyin. Zira Yüce Allah ancak sizleri bağışlamak için istiğfar dilemesini öğretmiştir." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Sizin için bahçeler var etsin, ırmaklar akıtsın" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: Nuh, kavminin dünya hırsı içinde ömürlerini tükettiklerini görünce: "Gelin Allah'a itaat edin ki hem dünyayı, hem de âhireti elde edesiniz" demiştir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve Şuabu'l-îman'da Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Allah'ın büyüklük ve azametini tanımıyor ve bilmiyorsunuz" demiştir. İbn Cerîr ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Allah'ın büyüklük ve azametini tanımıyorsunuz" demiştir. "Hâlbuki O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır" âyetini açıklarken de: "Sizleri önce nutfe, sonra kan pıhtısı ve sonra et parçası kılmak suretiyle aşama aşama yarattı" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Neden Allah'ı hakkıyla tazim edip yüceliğini kabul etmiyorsunuz?" demiştir. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Neden Allah'ın azameti ve büyüklüğünden çekinmiyorsunuz?" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Neden azametinden dolayı Allah'ın azabından çekinmiyor, ondan mükâfat beklemiyorsunuz?" demiştir. Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Neden Allah'ın azametinden çekinmiyor, aldırış etmiyorsunuz, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi (=ircâ) bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Ebû Zueyb'in: "Arılar onu soksa da buna aldırış etmedi Ve harıl harıl çalıştıkları kovanlarına girdi" dediğini işitmez misin?" Abdurrezzâk Musannef’te Ali b. Ebî Tâlib'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir grubun üzerlerine peştemal almadan çıplak bir şekilde yıkandıklarını görünce durdu ve yüksek bir sesle: "Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" buyurdu. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Neden Allah'ın sizin üzerinizdeki haklarını itiraf edip nimetlerine şükretmiyorsunuz?" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Matar: "Hâlbuki O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Sizleri önce nutfe, sonra kan pıhtısı, sonra et parçası kıldı. Sonra o et parçasından kemikler çıkardı. Bu şekilde sizleri aşama aşama şekilden şekle soktu." Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Katâde'den aynısını bildirir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Allah'ın büyüklük ve azametine aldırış etmiyorsunuz" demiştir. "Hâlbuki O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır" âyetini açıklarken de: "Sizleri topraktan çıkarıp önce nutfe, sonra kan pıhtısı kıldı. Sonra aşama aşama sizleri gerçek şeklinize kavuşturdu" demiştir. Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Yahya b. Râfi': "Hâlbuki O, sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır" âyetini açıklarken: Sizleri önce nutfe, sonra kan pıhtısı, sonra et parçası kılmak suretiyle aşama aşama yarattı" demiştir. 15Bkz. Ayet:16 16"Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır? Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?" İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Görmediniz mi Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır? Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?"' kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Yedi göğü üst üste yedi tabaka olarak yaratmıştır ve her bir tabakadaki yer ile gökte ayrı yaratıklar ve onlara özel emirler vardır. Yüce Allah, Ay ile Güneş'in yüzlerini göğe, arkalarını ise yeryüzüne döndürmüştür." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Ay'ın ışığı yedi kat semanın tümünü aydınlatmaktadır. Üst üste yedi şişe konulup en alttaki şişeye de ışık verilse berraklığından dolayı nasıl şişelerin yedisi de aydınlanırsa Ay da aynı şekilde yedi kat semayı bu şekilde aydınlatmaktadır." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: "Güneş ile Ay'ın yüzleri semaya, arka tarafları ise yeryüzüne doğru dönüktür. İsterseniz bu konuda Yüce Allah'ın Kitâb'ından âyet de okuyabilirim" demiş ve: "Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?" âyetini okumuştur. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Atâ: "Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?" âyetini açıklarken: "Ay yeryüzü ahalisini aydınlattığı gibi semada bulunanları da aydınlatmaktadır" demiştir. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?" âyetini açıklarken: "Ay'ın yüzü semada bulunanları aydınlatırken arka tarafı da yeryüzünde bulunanları aydınlatmaktadır" demiştir. Abd b. Humeyd, Şehr b. Havşeb'den bildirir: Aralarında az bir kırgınlık bulunan Abdullah b. Amr b. el-Âs ile Ka'bu'l-Ahbâr bir araya geldi. Konuşup aradaki kırgınlığı giderdikten sonra Abdullah b. Amr, Ka'b'a: "Bana dilediğini sorabilirsin. Bana ne sorarsan Kur'ân'dan âyet de getirerek cevabını vereceğim" dedi. Ka'b: "Sence Güneş ile Ay yeryüzünü aydınlattıkları gibi yedi kat semayı da aydınlatıyorlar mı?" diye sorunca, Abdullah: "Tabi ki! Yüce Allah'ın: "Görmediniz mi Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır? Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?" buyurduğunu işitmez misin?" karşılığını verdi. Abd b. Humeyd, Ebu'ş-Şeyh Azame'de ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?" âyetini açıklarken: "Ay'ın yüzünün ışığı semada Arş'a kadar ulaşır. Arka tarafı ise yeryüzünü aydınlatır" demiştir. Abd b. Humeyd'in Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onların içinde nasıl Ay'ı bir ışık, Güneş'i de bir kandil yapmıştır?" âyetini açıklarken: "Yüce Allah yedi kat sema için Ay'ı yaratırken onu yerde bulunanlar için bir ışık olarak yaratmıştır. Yoksa semada onun ışığından bir şey yoktur" demiştir. 17Bkz. Ayet:20 18Bkz. Ayet:20 19Bkz. Ayet:20 20"Allah sîzi yerden bitirdi... Ki onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Allah sizi yerden bitirdi" âyetini açıklarken: "Hazret-i Âdem, yeryüzünün tüm toprağının karışımından yaratıldı" demiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını: "Değişik yoilar" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) kelâmını: "Yollar ve işaretler" şeklinde açıklamıştır. 21Bkz. Ayet:28 22Bkz. Ayet:28 23Bkz. Ayet:28 24Bkz. Ayet:28 25Bkz. Ayet:28 26Bkz. Ayet:28 27Bkz. Ayet:28 28"Nûh dedi ki: «Rabbim! Şüphesiz bunlar bana baş kaldırdılar ve malı, çocuğu kendisine sadece zarar getiren kimseye uydular; birbirinden büyük düzenler kurdular. Ve; «Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!» dediler. Böylece birçoğunu saptırdılar. Rabbim! Sen bu zalimlerin sadece şaşkınlığını artır. Onlar, günahları yüzünden suda boğuldular; ateşe sokuldular, kendilerine Allah'tan başka yardımcı bulamadılar. Nuh dedi ki: «Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden hiç kimseyi bırakma! Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kâffr kimseler yetiştirirler. Rabbim! Beni, ana babamı, îman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır.»" Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre İbrahim en-Nehaî, "...Malı ve çocuğu..." ifadesini: (.....) lafzıyla okumuştur. Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) ile Ebû Recâ, "...Malı ve çocuğu..." ifadesini: (.....) lafzıyla okurlardı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre A'meş, Nûh Sûresi ile Zuhruf Sûresinde ve Meryem Sûresinde secde âyetinden sonra gelen âyetlerdeki "çocuk" ifadelerini (.....) lafzıyla okur ve: "Vüld çok sayıda çocuk anlamındadır. Veled ise tek çocuk anlamına gelir" derdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Büyük tuzaklar kurdular" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin" âyetini açıklarken: "Bu ismi sayılanlar Nûh zamanında kendilerine tapılan putlardır" demiştir. Buhârî, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: "Zamanında Nuh kavminin tapındığı putlar daha sonra Arapların tapındığı putlar olmuştur. Ved putu Dûmetu'l-Cendel'deki Kelb kabilesinin putu oldu. Suva' Hüzeyl kabilesinin putu oldu. Yeğus önce Murâd kabilesinin daha sonra ise Sebe' yakınındaki Ğutayf oğullarının putu oldu. Ye'uk, Hemdân kabilesinin putu oldu. Nesr, Himyer'den Zu'l-Kilâ' ailesinin putu oldu. Fakat bunlar daha önce Nuh kavminden salih kimselerin isimleriydiler. Öldüklerinde şeytan Nuh kavmine gelip bunların mecliste oturdukları yere adlarına heykel dikmelerini ve onlara isimlerini vermelerini söyledi. Nûh kavmi de denileni yapıp heykellerini diktiler. Ancak helak olana kadar bunlara tapmış değillerdir. Nûh kavmi tufanla helak olup bu heykeller hakkındaki bilgiler de yok olunca sonradan gelenler tarafından bunlara put diye tapılmaya başlandı." İbn Ebî Hâtim, Urve'den bildirir: "Hazret-i Âdem hastalandığı zaman yanında oğulları olan Ved, Yeğus, Ye'uk, Suva' ve Nesr vardı. Ved çocukları içinde en büyük olan ve babasına en iyi davranan kişiydi." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Ebû Osman'dan bildirir: Yeğus denilen putu gördüm. Kurşundan yapılmıştı ve eyersiz bir deve üzerinde taşınıyordu. Deve bir yerde çöktüğü zaman: "Tanrınız bu yerde konaklamaya razı oldu" diyorlardı. Fâkihî, Ubeydullah b. Umeyr'den bildirir: Putların ilk ortaya çıkışı Nûh zamanında olmuştur. O zamanlar oğullar, babalarını çok sever ve onlara iyi davranırlardı. Bir defasında biri ölünce onun oğlu ölümüne çok üzüldü ve yokluğuna dayanamaz oldu. Bunun üzerine babasına benzeyen bir heykel yaptı ve babasını özlediği zamanlarda özlemini bu heykele bakarak gidermeye başladı. Ancak kendisi de ölünce bu kez onun oğlu aynı şeyi yaptı. Bu şekilde heykel yapımı nesilden nesile aktarıldı. En sonunda bir nesil: "Atalarımız bu heykelleri ilahları olduğu için edinmişlerdi" dediler ve onlara tapınmaya başladılar. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "Ve: «Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!» dediler. Böylece birçoğunu saptırdılar" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Bu isimleri sayılanlar Âdem ile Nûh arasında yaşayan salih adamlardı. Onlardan sonra da kendileri gibi dindar bir nesil geldi. Ancak bir ara İblis onlardan sonra gelen nesile: "Onların heykellerini yapsanız da özlediğiniz zaman bakıp hasret giderseniz" deyince salih olan bu kişilerin heykellerini yaptılar. Bu nesil ölüp de başka bir nesil gelince İblis onlara da: "Sizden önceki nesiller bunlara tapardı" dedi. Bunun üzerine onlar da bu heykellere tapmaya başladılar. Ebu'ş-Şeyh Azame'de Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildirir: Âdem'in Ved, Suva', Yeğus, Ye'uk ve Nesr adında beş çocuğu vardı ve hepsi de Allah'a ibadet eden kişilerdi. İçlerinden biri ölünce diğerleri onun ölümüne çok üzüldüler. Bunun üzerine şeytan yanlarına gelip: "Ölen kardeşinize çok mu üzüldünüz?" diye sordu. "Evet!" karşılığını verdiler. Şeytan: "Her baktığınızda onu hatırlamanız için kıble tarafına onun heykelini yapmamı ister misiniz?" diye sorunca, onlar: "Hayır! Zira kıblemizde kendisine namaz kılınan bir şeyi koymanı istemeyiz" karşılığını verdiler. Şeytan: "Onu mescidinizin arka tarafına yapayım mı?" diye sorunca, onlar: "Yap" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Şeytan ölen kardeşlerinin heykelini yaptı. Zamanla beşi de ölünce şeytan mescidin arka tarafına her birinin heykelini dikti. Daha sonra gelenlerin bu konuda bilgileri eksik olunca Allah'a ibadeti bırakıp bu heykellere tapmaya başaldılar. Yüce Allah, Nûh'u gönderince bunlar birbirlerine: "...Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin" demeye başladılar. Abd b. Humeyd, Ebû Mutahhar'den bildirir: Ebû Cafer'in yanında Yezîd b. el-Muhelleb anılınca: "İlk defa Allah'tan başka şeye tapılan bir bölgede öldürülmüştü" dedi. Daha sonra Ved'di anıp şöyle dedi: Ved, Müslüman bir adamdı ve kavmi içinde çok sevilen birisiydi. Öldüğü zaman Babil'de mezarının başında çadırlar kurup onun yasını tutmaya başladılar. İblis durumu görünce bir insan suretine girip: "Bu adama ne kadar üzüldüğünüzü görüyorum. İsterseniz ona benzeyen bir heykel yapayım. Onu meclisinizde koyar, baktıkça orıu hatırlarsınız" deyince, onlar: "Yap!" karşılığını verdiler. Bunun üzerine İblis, Ved'de benzeyen bir heykel yaptı. Bu heykeli alıp meclislerine diktiler ve ona bakarak Ved'i anmaya başladılar. İblis onların Ved'di bu şekilde andıklarını görünce: "İsterseniz her birinize bu heykelden yaparım. Evlerinize koyar ona baktıkça Ved'di hatırlarsınız" dedi. Onlar: "Yap!" deyince İblis her biri için bir heykel yaptı. Bu heykelleri alıp evlerine koydular ve Ved'i bu heykellerle anmaya başladılar. Onların çocukları büyüyünce babalarının bu yaptıklarını gördüler. Aradan nesiller geçtikten sonra da anma işi başka bir şekil aldı. Yüce Allah'ı bırakıp bu heykelleri ilah edindiler ve onlara tapmaya başladılar. Bu şekilde yeryüzünde Allah dışında kendisine ilk tapılan adına Ved dedikleri bu put oldu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Süddî'nin, "Sakın ilahlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suva'dan, Yeğus'tan, Ye'uk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin" âyeti hakkında: "Bunlar onların taptıkları ilahlardı" dediği işitilmiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "...Ve çocuğu..." ifadesini: (.....) lafzıyla okumuştur. "...Ved'den, Suva'dan... asla vazgeçmeyin" kelâmını da: (.....) lafzıyla okumuştur. İbn Asâkir, Ebû Umâme'den bildirir: Yaratıklar içinde Âdem ile Nûh kadar pişman olan başka da kimse yoktur. Âdem'n pişmanlığı Cennetten çıkarılmasıdır. Nûh'un pişmanlığı ise kavmine beddua etmesidir. Ettiği bu bedduadan dolayı kendisiyle birlikte gemiye binenler dışında herkes tufanda boğuldu. Ancak Yüce Allah onun üzüntüsünü görünce: "Ey Nûh! Üzülme zira senin bedduan benim de takdirimle aynı oldu" diye vahyetti. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini: "Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden tek bir kişi bile bırakma" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden hiç kimseyi bırakma!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Vallahi Nûh bu bedduayı ancak Yüce Allah kendisine: "Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık hiç kimse iman etmeyecek..." âyetini indirdikten sonra yaptı. Yüce Allah ona böyle buyurunca o da bu şekilde beddua etti. Daha sonra ise: "Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır" şeklinde daha genel bir duada bulundu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) kelâmını: "Rabbim! Babamı ve dedemi bağışla" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Evime girenleri..." kelâmını açıklarken: "Mescidime girenleri, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) kelâmını: "Zalimlerin sadece hüsranını arttır" şeklinde açıklamıştır. |
﴾ 0 ﴿