CİN SÛRESİ

 

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Cin Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Cin Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

1

Bkz. Ayet:7

2

Bkz. Ayet:7

3

Bkz. Ayet:7

4

Bkz. Ayet:7

5

Bkz. Ayet:7

6

Bkz. Ayet:7

7

"De ki, bana cinlerden bîr topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur'ân dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız. Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir. O, ne eş, ne de çocuk edinmiştir. Doğrusu aramızdaki beyinsiz, Allah'a karşı yalanlar uyduruyordu. Halbuki biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk. Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı. Onlar da sîzin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı."

Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Münzir, Hâkim, Taberânî, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Delâil'de ve Beyhakî Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir grupla beraber Ukaz panayırına doğru yola çıktı. Şeytanlarla gök haberleri arasında bir engel çekilmiş ve şeytanların üzerine ateş kıvılcımları gönderilmişti. Şeytanlar kavimlerine boş olarak döndüklerinde, kendilerine: "Size ne oldu?" diye sordular. Şeytanlar: "Gök haberleri ile aramıza bir set çekildi ve üzerimize ateşten kıvılcımlar (göktaşları) gönderildi" karşılığını verdiler. Kavimleri: "Sizinle gök haberlerinin arasına, meydana gelen bir şey yüzünden set çekilmiştir. Yeryüzünün doğu ve batısına gidin de gök haberleri ile aranıza set çeken bu olay nedir bir bakın!" deyince, şeytanlar, gök haberleri ile aralarına engel teşkil eden bu hadisenin ne olduğunu öğrenmek için yeryüzünün doğularına ve batılarına dağıldılar.

Bunlardan Tihâme taraflarına gidenler, Ukaz panayırına gitmek üzere olan Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) Nahle denilen yerde ashâbına sabah namazını kıldırırken karşılaştılar. Okunan Kur'ân'ı duyduklarında dinlemeye başladılar ve birbirlerine: "Vallahi gök haberleri ile aramıza giren şey işte bu!" dediler. Oradan kavimlerine döndüler ve: "Ey kavmimiz! "...Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur'ân dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..." diye başlayan ayetleri indirdi ki aslında Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) vahyedilen cinlerin bu söyledikleriydi."

İbnu'l-Münzir, Abdulmelik'ten bildirir: Hazret-i Isa ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) arasındaki dönemde cinler serbest bırakılmış gökle aralarına herhangi bir engel konulmamıştı. Ancak Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak görıderilince gök cinlere karşı korunmuş ve çıkmak isteyenlerin üzerine göktaşları gönderilmişti. Bunun üzerinde cinler durumu görüşmek üzere İblis'in yanında toplandılar. İblis: "Yeryüzünde yeni bir şey oldu ki bu duruma düştünüz. Gidip bunun ne olduğunu öğrenin ve gelip bize de haber verin" dedi. Sonrasında İblis cinlerin eşrafı ve ileri gelenlerinden bir topluluğu Tihâme'ye, bir topluluğu da Yemen taraflarına gönderdi. Tihâme'ye gidenler Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) Nahle'de sabah namazını kılarken gördüler. Okunan Kur'ân'ı işitince susup dinlediler. Namaz bittikten sonra da birer mümin olarak kavimlerine döndüler. Yüce Allah bunu: "Kur'ân'ı dinleyecek cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar Kur'ân'ı dinlemeye hazır olunca birbirlerine: «Susun» dediler. Kur'ân'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler" şeklinde dile getirmiştir. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..." âyeti nazil olduktan sonra bundan haberi oldu. Cinlerden Kur'ân'ı dinleyen bu grup da Nusaybin ahalisinden yedi kişiydi.

İbnu'l-Cevzî Sıfatu's-Safve'de Sehl b. Abdillah'tan bildirir: Âd kavminin yaşadığı bölgede iken yontulmuş taşlardan inşa edilmiş bîr şehre vardım. Şehrin ortasında içinde cinlerin kaldığı yine yontma taştan yapılmış bir saray gördüm. Bu sarayın içine girdiğimde Kâbe'ye doğru namaz kılan dev cüsseli bir ihtiyarla karşılaştım. Üzerinde de yünden yumuşacık ve yepyeni bir cübbe vardı. Onun dev cüssesinden ziyade cübbesinin bu haline şaşırdım. Selam verdiğimde selamımı aldı ve şöyle dedi: "Ey Sehl! Bedenler giysileri eskitmez. Giysileri eskiten günahların kokusu ile haram yiyeceklerdir. Bu gördüğün cübbe de yedi yüz yıldır üzerimdedir. Bu cübbeyle İsa peygamber ve Muhammed'le (sallallahü aleyhi ve sellem) karşılaştım ve her ikisine de iman ettim." Ona: "Sen kimsin?" diye sorduğumda: "Yüce Allah'ın, haklarında: "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..."âyetini indirdiği cinlerden biriyim" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'ûd: "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..." âyetini açıklarken: "Bunlar Nusaybin cinlerindendi" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir..." âyetini açıklarken: "Şanından (Ced) kasıt, Yüce Allah'ın kudreti ve azametidir" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre "Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir..." âyetini açıklarken: "Şanından (Ced) kasıt, Yüce Allah'ın emirleri ve kudretidir" demiştir.

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetini sorunca, İbn Abbâs: "Ced ifadesi Azamet anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Umeyye b. Ebi's-Salt'ın:

"Rabb'imiz! Hamdler sanadır, nimet senin, mülk senin

Azameti ve Şanı seninkinden üstte olan yoktur senin" dediğini işitmez misin?"

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, İbn Abbâs'tan bildirir: "Şayet cinler dede'nin (ced) insanlarda olduğunu bilselerdi (.....) buyruğunda Rabbimizin yüceliğini ifade ederken dede/ata anlamına gelen Ced kelimesini kullanmazlardı."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini: "Rabbimizin zenginliği" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ikrime: (.....) ifadesini:

"Rabbimizin azameti" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Rabbimizin şanı pek yücedir" şeklinde açıklamıştır. "Doğrusu aramızdaki beyinsiz, Allah'a karşı yalanlar uyduruyordu" âyetini açıklarken de: "Bu beyinsiz kişiden kasıt İblis'tir" demiştir.

İbn Merdûye ve Deylemî-zayıf bir senedle- Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirir: "Doğrusu aramızdaki beyinsiz..." âyeti konusunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu kişiden kasıt İblis'tir" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Osman b. Hâdir'den bunun aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu aramızdaki beyinsiz, Allah'a karşı yalanlar uyduruyordu" âyetini açıklarken: "İnsanların beyinsizleri nasıl Yüce Allah'a isyan etmişse cinlerin beyinsizleri de aynı şekilde isyan etmişlerdi" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Alkame, Cin Sûresi ve Necm Sûresi'ndeki (.....) ifadelerinin tümünü hemzeleri nasbederek (fetha ile) okumuştur.

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ukaylî ed-Du'afâ'da, Taberânî, Ebu'ş-Şeyh Azame'de, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, Kurdum b. Ebi's-Sâib'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de ilk çıktığı zamanlarda bir iş için babamla birlikte Medine'ye gittik. Yolculuk sırasında bir gecemizi bir koyun çobanının yanında geçirdik. Gece yarısı olunca da bir kurt gelip kuzulardan birini kapıp gitti. Çoban ayağa kalkıp: "Ey vadinin sakini! Himayende olana yardım et!" diye bağırdı. Çoban bunu deyince görmediğimiz birisi: "Ey kurt! Aldığın kuzuyu bırak!" diye seslendi. Çok geçmedi kuzu koşarak geldi ve sürünün içine karıştı. Yüce Allah da o sırada Mekke'de Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı..." âyetini indirdi.

İbn Sa'd, Temîm oğullarından biri olan Ebû Recâ el-Utâridî'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderildiğinde ben ailemin bakımını yeterince yapmış ve hizmetlerini gereği gibi görmüştüm. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderildiğinde birkaç kişiyle birlikte Mekke'den kaçtık. Gece vakti ıssız bir araziye ulaştık. Böylesine ıssız arazilerde gecelediğimiz zaman da adet üzere başımızdaki kişilerden biri: "Gecemiz boyunca bu vadinin cinlerden olan azizine sığınıyoruz" derdi. Yine öyle yapıp vadinin cinlerden olan azizine sığındık. Ancak bize: "Bunun yolu Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın resûlü olduğuna şehadet etmenizdir. Bunu diyen kişinin canı da malı da güvende olur" şeklinde cevap verildi. Bunun üzerine geri dönüp Müslüman olduk. "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetinin de benim ve arkadaşlarımın hakkında nazil olduğunu düşünüyorum.

Ebû Nasr es-Siczî el-İbâne'de Mücâhid vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Temîm oğullarından çok cesur ve gece korkusu taşımayan bir adam vardı.

Adam bir gün cinli bir araziye geldi. Biraz da ürkeklikle devesini çöktürdü ve ona yaslanarak: "Sakinlerinin şerrinden bu vadinin en aziz kişisine sığınıyorum" dedi. Bunun üzerine cinlerden ihtiyar biri onu himayesine aldı. Yine cinlerden ve kavminin efendilerinden olan genç biri zehirli bir mızrak alıp adamın devesini vurmak istedi. Bunun üzerine onu himayesine alan ihtiyar cin, devenin yanına varmadan gencin önüne geçti ve şöyle dedi:

"Yavaş ol ey Mâlik b. Mühelhel b. Iyâr

Sakin ol, gözüm başım sana feda olsun

Şu insanın devesine zarar verme!

Yapacaksan da boğalarımdan birini seç

Kendisine de, yüküne de güvence verdim

Himayeme aldığım birine zarar verme

Hesabım yapmadığım bir şeyle geldin

Yakınlık ve komşuluğumuzu gözetmez misin?

Zehirli bir mızrakla saldırmak mı istiyorsun?

Yazıklar olsun akrabalığımıza ey Yakzârî'nin oğlu!

Eğer utanmasam ve ailen yakınımız olmasa

Seni tırnaklarımla parça parça ederdim. "

Genç de ona şöyle cevap verdi:

"Haddini bilmeden kendini yüceltip

Bizim şanımızı mı alçaltacaksm?

Hakkın olmayan bir onuru mu sahipleneceksin?

Defol git; çünkü onur güçlülerindir

Geçmişte hanginiz bir efendi idi

Soylu olanlar yine soyluların oğullarıdır

Bu yaptığından vazgeç ey Muayker

Himaye verecek olan Disâr'ın oğlu Mühelhel'dir."

Yaşlı cin: "Doğru söyledin! Zira baban bizim efendimiz ve en üstünümüzdü. Ama bu adamı bana bırakırsan başka biri için bu konuda seninle asla çekişmem" deyince, genç onu bıraktı. Daha sonra bu adam Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek olanları anlattı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurdu: "Eğer gece vakti birinizin içine korku düşerse şöyle desin: «Hayır getiren hadiseler haricinde, gökten inen ve göğe çıkan şeylerin şerrinden, yerin içinde gizlenen ve yerden biten şeylerin şerrinden, gece ile gündüzün fitnelerinden ve musibetlerinden Yüce Allah'ın kerim olan yüzü ve hiçbir iyi ile kötünün aşamayacağı eksiksiz kelimelerine sığınırım! Ey Rahman olan Allahım!»" Yüce Allah da bu konuda: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini indirdi." Ebû Nasr der ki: "Çok garîb (tek kanallı) bir rivayettir ve bunu sadece bu kanalla biliyoruz."

Harâitî Hevâtifte Saîd b. Cübeyr'den bildirir: Temîm oğullarından Râfi' b. Umeyr adında biri nasıl Müslüman olduğunu bize anlatırken şöyle dedi: Bir gece çöl ortasında yol alırken uyku bastırdı. Bunun üzerine devemden inip onu çöktürdüm ve uykuya geçmeden önce de: "Bu mekanın cinlerden olan azizine sığınıyorum" dedim. Uyuduktan sonra da rüyamda bir adamın elindeki mızrağı devemin boynuna saplamak istedini gördüm. Korku içinde uyanıp sağıma soluma baktım, ama kimseleri göremedim. Kendi kendime: "Rüya görmüşüm" dedim ve tekrar uyudum. Ancak rüyamda aynı şeyi gördüm ve korku içinde uyandım. Deveme doğru baktığımda kimseler yoktu, ancak deve titriyordu. Bir daha uyumaya döndüm ve aynı rüyayı bir daha gördüm. Korkuyla uyanıp etrafa bakındığımda devem yine titriyordu. Ancak rüyamda gördüğüm genç adamın elinde mızrakla deveme doğru geldiğini, yaşlı birinin de onun elinden tutup deveye yaklaşmasına engel olmaya çalıştığını gördüm. İkisi bu şekilde çekişirlerken yabani sığırlardan üç tane boğa çıkıp geldi. Yaşlı adam, genç olana: "Himayeme giren bu insanın devesinin yerine bu boğalardan istediğini al" dedi. Genç de gidip bu boğalardan birini aldı.

Daha sonra yaşlı olanı bana dönüp şöyle dedi: "Be adam! Bir daha böylesine ıssız bir yerde gecelemek isteyip de tehlikelerden çekindiğin zaman: "Bu mekanın tehliklerine karşı Muhammed'in Rabbi olan Allah'a sığınırım" de ve sakın cinlerden birine sığınma! Zira bu konuda onların elinden bir şey gelmez ve onlara güvenilmez." Ona: "Muhammed dediğin kimdir?" diye sorduğumda: "Ne doğudan ne de batıdan, Araplardan olan ve Pazartesi günü gönderilen bir peygamberdir" dedi. "Bu kişi nerede ikamet ediyor?" diye sorduğumda da: "Hurmalık bir yer olan Yesrib'de" karşılığını verdi. Bunun üzerine sabah olunca deveme binip Medine'ye (Yesrib'e) geldim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni görünce henüz ona bir şey demeden başımdan geçenleri bir bir bana anlattı ve beni İslâm'a davet etti. Ben de Müslüman oldum." Saîd b. Cübeyr der ki: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetinin bu adam hakkında nazil olduğunu düşünürdük.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cahiliye döneminde insanlar ıssız bir vadide geceleyecekleri zaman: "Bu vadinin azizine sığınıyoruz" derlerdi. Taşkınlıklarını arttırması da günahlarını arttırması anlamındadır.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cahiliye dönminde biri ıssız bir vadide konakladığı zaman: "Kavminin düşüncesiz olanlarından bu vadinin azizine sığınıyoruz" der ve bu şekilde canı ile gecesini güvenceye alırdı.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cahiliye döneminde insanlar bir yerde konakladıkları zaman: "Bu mekanın azizine sığınıyoruz" derlerdi. Ancak bu durum onların hata ile günahlarını daha da arttırırdı.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhim: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cahiliye döneminde insanlar bir vadide konaklayacakları zaman: "Bu vadinin sakinlerinin efendisine sığınıyoruz" derlerdi. Cinler de: "Bizim onlara ne bir faydamız, ne de bir zararımız dokunabilir. Ama onlar bizden korkuyorlar" demişler ve insanlara karşı pek cüretkar davranmışlardır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Önceleri insanlar her vadinin cinlerden bir sahibinin olduğunu düşünürlerdi. Bundan dolayı biri bir vadiye girdiği zaman Allah'ı bırakıp vadinin sahibi olarak düşündüğü cine sığınırdı. Cinler de buna dayanarak onların korkularını daha da arttırırlardı."

Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: Cahiliye döneminde insanlar cinlere ait olduğunu düşündükleri bir vadiye geldikleri zaman insanlardan biri cinlerin ileri gelenlerine: "İçinizden düşüncesizleri bizden uzak tutun" diye seslenirdi. Ancak bu istekleri yerine gelecek değildir ve bu tavırları taşkınlıklarını arttırmaktan başka da bir işe yaramıyordu.

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Cahiliye döneminde insanlar bir vadide konaklayacakları zaman: "Gelebilecek kötülüklerden dolayı bu vadinin efendisine sığınıyoruz" derlerdi. Bu şekilde konaklama sırasında en fazla ilgilendikleri konu cinler olurdu. Cinlerin onların taşkınlıklarını arttırması da bu anlamdadır.

İbn Merdûye, Muâviye b. Kurra'dan, o da babasından bildirir: Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderdiğinde iki veya üç kişiyle birlikte Müslüman olmaya gittik. İnsanların etrafında toplandığı suyun yanına geldiğimizde insanlar koyunlarını yayan çobanla konuşuyorlardı. Çoban onlara: "Bir daha sizin koyunlarınızı otlatmayacağım" dedi. Onlar: "Neden?" diye sorunca, çoban: "Çünkü her gece bir kurt gelip koyunlardan birini kapıyor. Sizin şurada dikilen bu putunuz da seyrediyor. Ne bir faydası, ne bir zararı oluyor. Ne karışıyor, ne de duruma itiraz ediyor" karşılığını verdi. İnsanlar oradan dağıldıklarında onların putlara tapmayı bırakıp Müslüman olacaklarını düşündüm. Ancak sabah olduğunda çoban koşarak geldi ve: "Müjde! Müjde!" diye bağırmaya başladı. Sonrasında koyunları kapan kurt getirilip putun önüne konuldu. Bağlı olmadığı halde elleri ayakları bağlıymış gibi duruyordu. Sonrasında insanlar putun yanına gittiler. Ben de peşlerinden gittim. Onu öptüler, önünde secdeye kapandılar ve: "İşte hep öyle yap!" dediler. Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girip bu olanları anlattığımda: "Şeytan onlarla oynamış" buyurdu.

8

Bkz. Ayet:10

9

Bkz. Ayet:10

10

"Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş buluyor. Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?"

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Önceleri cinler göğün haberlerini dinlerlerdi. Ancak Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderince gök, cinlere karşı korundu ve dinlemeleri engellendi. Cinler de bunun eksikliğini hissettiler. Bize bildirilene göre Musul bölgesindeki Nusaybin'de bulunan cinlerin eşrafı da bakışlarını göğe doğru çevirmişler, ancak ashabıyla birlikte Ukaz'a gittiği sırada namaz kıldıran Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına düşmüşlerdir."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, Taberânî, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Delâilu'n-Nübüvve'de, Beyhakî Delâilu'n- Nübüvve'de İbn Abbâs'tan bildirir: Önceleri şeytanların gökte vahyi dinledikleri bir yerleri vardı. Vahiyden hak olarak bir söz işittikleri zaman ona dokuz yalan katarlardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderilince eski yerlerine gelmelerine izin verilmedi. Ancak henüz üzerlerine meteor atılmıyordu. Durumlarını İblis'e anlattıklarında: "Yeryüzünde meydana gelen bir şeyden dolayı bu duruma düştünüz" dedi. Durumu öğrenmek üzere askerlerini gönderdi. Askerler Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Nahle'nin iki dağı arasında namaz kıldığını görünce dönüp bunu İblis'e haber verdiler. İblis: "İşte yeryüzünde meydana gelen önemli olay budur!" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Önceleri cinlerin gökte vahyi dinledikleri bir yerleri vardı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderildiği zaman şeytanlar gökten düştüler ve meteorlarla kovalandılar. Sonrasında ne zaman onlardan biri göğe çıkacak olsa yanıyordu. İnsanlar da gökte yıldızların bu durumunu görünce korkuya kapıldılar, zira öncesinde böylesi bir şeyi görmemişlerdi. İblis bu durumu görünce: "Yeryüzünde yeni bir şey meydana geldi" dedi. Kendisine yeryüzünün tüm bölgelerinden toprak getirildi. İblis de getirilen bu toprakları tek tek koklamaya başladı. Tihâme'den gelen toprağı koklayınca: "İşte ne olduysa burada oldu" dedi. Sonrasında cinlerden bir grubu Tihâme'ye gönderdi. İşte Kur'ân'ı dinleyenler de gönderilen bu gruptur.

İbn Cerîr, İbn Merdûye ve Beyhakî Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i İsa ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) arasındaki dönemde cinler serbest bırakılmış gökle aralarına herhangi bir engel konulmamıştı. Gökte kendileri için özel yerler vardı ve bu yerde oturup göğün haberlerini dinlerlerdi. Ancak Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderince gök cinlere karşı çok sert önlemlerle korundu ve çıkmak isteyen şeytanların üzerine ateş kıvılcımları gönderilmeye başlandı. Şeytanlar bu yeni durumu şaşkınlıkla karşıladılar ve: "Yeryüzündekilere kötülük mü istendi yoksa Rableri onlara için bir kötülük mü diledi" demeye başladılar. İblis ise: "Yeryüzünde mutlaka yeni bir olay meydana gelmiştir" dedi ve bütün cinler yanında toplandı. Toplanınca da İblis onlara: "Tüm yeryüzüne dağılırı ve gökte meydana gelen bu yeni olayın ne olduğunu bana öğrenin" dedi. Bu yönde ilk gönderilen grup da cinlerin eşrafından olan Nusaybin cinlerinden bir gruptu. İblis bunları Tihâme'ye gönderdi. Bunlar Nahle vadisine yetiştikleri zaman Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) burada sabah namazını kıldığını gördüler. Kulak kesildiklerinde Kur'ân okuduğunu işittiler ve birbirlerine: "Susup dinleyin!" dediler. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) cinlerin onu dinlediğinden haberi olmamıştı. Namazı bitirdikten sonra da birer mümin olarak kavimlerine döndüler. Yüce Allah bunu: "Kur'ân'ı dinleyecek cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar Kur'ân'ı dinlemeye hazır olunca birbirlerine: «Susun» dediler. Kur'ân'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler" şeklinde dile getirmiştir.

Vâkidî ve Ebû Nuaym Delâil'de İbn Amr'dan bildirir: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderildiği gün şeytanların göğe yaklaşmaları engellendi ve alevli ateşlerle kovuldular."

Vâkidî ve Ebû Nuaym, Ubey b. Ka'b'dan bildirir: "Hazret-i İsa göğe yükseltiğinden beri şeytanlar alevli ateşlerle kovulmadılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderildiğinde ise şeytanlar gökten ateşten alevlerle kovuldular."

Beyhakî Delâil'de Zührî'den bildirir: "Yüce Allah ateşten alevlerle şeytanları gökten kovup dinlemelerine engel oldu. Budan dolayı artık kehanet bitmiştir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderilince şeytanların dinlemesine karşı gök korunmaya alındı. Şeytanlar bunu kabullenemediler, ancak onlardan göğü dinlemek isteyenler ateşten alevlerle kovuldular."

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Cinler önceleri göğün haberlerini dinlerlerdi. Anca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderilince gök onlara karşı korundu ve artık bir şey dinleyemez oldular. Bunun üzerine kavimlerine dönüp: "Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş buluyor" dediler. Bu sert bekçiler meleklerdir. Bu ateş de yıldızlardır. Şeytanlar yıldızlarla bu şekilde kovulunca, kavimlerine: "Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?" dediler.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş buluyor" âyetlerini açıklarken: "Bu sert bekçiler melekler, ateş de meteorlardır" demiştir. "Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Bu peygamberin ne için gönderildiğini bilmiyoruz. İnsanların ona iman edip tâbi olmaları ve doğru yolu bulmaları için mi gönderildi; yoksa insanların onu inkar edip, yalanlayıp sonunda da daha önceki ümmetler gibi helak olmaları için mi?"

11

Bkz. Ayet:17

12

Bkz. Ayet:17

13

Bkz. Ayet:17

14

Bkz. Ayet:17

15

Bkz. Ayet:17

16

Bkz. Ayet:17

17

"Yine: 'Doğrusu aramızda iyiler de vardır, bundan aşağı bulunanlar da vardır. Biz, türlü türlü yolda olan topluluklardık. Şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'ı aciz bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız. Doğrusu biz hidayet rehberini işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar. Kuşkusuz içimizde müslüman olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var' dediler. Kim müslüman olursa, işte onlar doğruyu arayıp bulmuşlardır. Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır. Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik. Bu nimetimiz onları imtihan etmek içindir. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Rabbin) onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu aramızda iyiler de vardır, bundan aşağı bulunanlar da vardır. Biz, türlü türlü yolda olan topluluklardık" âyetini açıklarken: "İçimizde Müslüman olan da müşrik olan da vardı. İçimizden her bir topluluk kendi arzusuna göre bir yol tutturmuştu" demiştir.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Dağılmış, dört bir yöne saçılmış anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin:

"Ben demiştim... Zeyd'in miğfersiz kaldığı

Ve süvarilerinin dağılıp dört bir tarafa kaçıştığı bir günde... " dediğini işitmez misin?"

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Ayrı ayrı yollar tutmak" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Biz, türlü türlü yolda olan topluluklardık" âyetini açıklarken: "İçimizde Müslüman olanlar da kafir olanlar da vardı, anlamındadır" demiştir.

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Süddî: "...Biz, türlü türlü yolda olan topluluklardık" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Cinler de sizin gibidir. Onların da kimi Kaderiyye mezhebinden, kimi Murcie'den, kimi Rafizilerden kimi de Şii'lerdendir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah'ı aciz bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız" âyetini açıklarken: "Yeryüzünde Allah'ın iradesine karşı koyamayacağımız gibi kaçmakla da onun elinden kurtulamayacağız, anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar" âyetini açıklarken: "Ne iyiliklerinin eksiltilmesinden ne de kötülüklerinin arttırılmasından korkar" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar" âyetini açıklarken: "İyilikleri eksiltilip haksızlığa uğrama veya başkalarının günahını yüklenme gibi bir korku taşımaz" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar" âyetini açıklarken: "Amellerinden hiçbir şey eksiltilmez ve başkasının günahı kendisine yüklenmez" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini:

"İçimizde haktan sapanlar da vardır" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "İçimizde zalim olanlar da vardır" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Hak yoldan sapanlar da var" âyetini açıklarken: "Bunlar zalim ve zorbalardır" demiştir. "Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik" âyetini açıklarken de: "Şayet hepsi de bize iman etmiş olsalardı dünyada onlara bol nimet ve refah verirdik" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik" âyetini açıklarken: "Şayet kendilerine emrettiğimiz şeyleri yerine getirselerdi onlara akarsular verirdik" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Şayet Allah'a gereği gibi itaat edip emirlerini yerine getirselerdi sonunda fitneye düşecek kadar bolca mal verirdik. Allah'a yemin olsun ki Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı da aynı duruma düşmüştü. Onlar da Allah'ın emirlerini dinleyip gereği gibi O'na itaat ettiler. Bunun karşılığında kendilerine Kisra ile Kayser'in hazineleri verildi. Ancak bu bolluk onları fitneye düşürüp halifelerini öldürmeye kadar götürdü."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik" âyetini açıklarken: "Şayet İslam yoluna girselerdi onlara bolca mal verirdik" demiştir.

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamını sorunca, İbn Abbâs: "Bolca akan su, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin:

"Öyle kalabalık bir ordu yaklaşıyor ki

Akarsularla yetişmiş bir ekini andırıyor" dediğini işitmez misin?"

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Süddî'den bildirir: Hazret-iÖmer: "Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik. Bu nimetimiz onları imtihan etmek içindir..." âyetini okudu ve: "Su nerede ise mal da oradadır. Mal da nerede olursa fitne ile imtihan da oradadır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "...Onlara bol su verirdik" âyetini açıklarken: "Onlara bolca mal verirdik, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "...Onlara bol su verirdik" âyetini açıklarken: "Sudan kasıt, maldır ve onlara bolca mal verirdik, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "...Onlara bol su verirdik" âyetini açıklarken: "Onlara refah içinde bir hayat ihsan ederdik" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bu nimetimiz onları imtihan etmek içindir. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Rabbin) onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Böylesi bol nimetleri de onları denemek için verirdik. Ancak buna rağmen Rabbinin zikrinden yüz çevirecek kişi, şiddeti gittikçe artan bir azaba maruz kalır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: Bu nimetimiz onları imtihan etmek içindir. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Rabbin) onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kendileri için takdir edilene gelmeleri için onları bu nimetlerle imtihan ederdik. Rabbinin zikrinden yüz çevirecek olanı da çetin bir azaba maruz bırakırız."

Hennâd, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır" âyetini açıklarken: "Bu, Cehennemde ateşten bir dağdır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır" âyetini açıklarken: "Rahat yüzü görmeyecektir, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır" âyetini açıklarken: "Rahat yüzü göstermeyecek bir azaptır" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'tan, rahat yüzü göstermeyecek bir azaptır" demiştir.

Hennâd'ın bildirdiğine göre Mücâhid ve Ikrime: (.....) âyetini:

"Çetin bir azap" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "...Onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır" âyetini (.....) lafzıyla, (.....) harfiyle okumuştur.

18

"Mescitler kuşkusuz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte başkasına dua etmeyin."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mescitler kuşkusuz Allah'ındır..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu âyet nazil olduğunda yeryüzünde sadece Mescid-i Haram ile Beytu'l-Makdis'teki İlya Mescidi bulunuyordu."

İbn Ebî Hâtim, A'meş'ten bildirir: Cinler, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bize izin ver de namazları seninle birlikte mescidinde kılalım" deyince, Yüce Allah: "Mescitler kuşkusuz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte başkasına dua etmeyin" âyetini indirdi. Bu âyetle de cinlere insanların arasına karışmadan namaz kılabilecekleri bildirildi.

İbn Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: Cinler, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bizler senden uzak tutulmuşken nasıl Mescid'e gelebiliriz?" veya: "Bizler senden uzak tutulmuşken nasıl sizinle namaz kılabiliriz?"diye sorunca, "Mescitler kuşkusuz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte başkasına dua etmeyin" âyeti nazil oldu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Mescitler kuşkusuz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte başkasına dua etmeyin" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yahudi ve Hıristiyanlar kilise veya havralarına girdikleri zaman Rabblerine şirk koşarlardı. Bu âyetle Yüce Allah onlara bundan uzak durup Allah'a tevhid ile yönelmelerini emretmiştir."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Mescitler kuşkusuz Allah'ındır. O halde Allah ile birlikte başkasına dua etmeyin" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yahudi ve Hıristiyanlar kilise veya havralarına gidikleri zaman Rabblerine şirk koşarlardı. Yüce Allah da Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) mescide gidiği zaman sadece Allah'a dua ve kulluk etmesini emretmiştir."

19

Bkz. Ayet:28

20

Bkz. Ayet:28

21

Bkz. Ayet:28

22

Bkz. Ayet:28

23

Bkz. Ayet:28

24

Bkz. Ayet:28

26

Bkz. Ayet:28

28

"Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi. De ki: «Ben sadece Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.» De ki: "Beni kimse Allah'a karşı savunamaz ve ben O'ndan başka bir sığmak bulamam. Ancak Allah'tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O'nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır... O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar. Ki böylece onların, Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. Allah onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır."

İbn Merdûye ve Ebû Nuaym Delâil'de İbn Mes'ûd'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hicretten önce bir defasında Mekke'nin dışına bir yere çıktı. Yere bir çizgi çizip bana: "Yanına gelene kadar bir yere kıpırdama" buyurdu. Yine: "Göreceğin bazı şeylerden dolayı korkuya kapılma" buyurdu. Sonrasında az ileriye gidip oturdu. İyice baktığımda etrafında Zutları andıran siyah adamlar gördüm. Yüce Allah'ın: "Neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi..." buyruğunda ifade ettiği gibi etrafında toplanmışlardı.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cinler Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân okuduğunu duydukları zaman okunanı dinlemek için birbirlerinin üzerine çıkmaya başladılar. Kendisine bu şekilde yaklaşmalarına rağmen Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) onlardan haberdar değildi. Daha sonra Cebrail kendisine geldi ve: "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..." şeklinde başlayan âyetleri okudu.

Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, Hâkim, İbn Merdûye ve Diyâ'nın el- Muhtâre'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cinler Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiklerinde ashâbına namaz kıldırıyordu. Ashâbın Allah Resûlü ile birlikte rüku edip secdeye gittiklerini gördüklerinde Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) böylesi bir itaat içinde olmalarından dolayı çok şaşırdılar ve kavimlerine dönüp: "Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi" dediler.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya kalkınca..." âyetini açıklarken: "Yalvarmaktan kasıt, Allah'a dua etmektir" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu davayı tebliğe başlayınca insanlar ve cinler İslam'ın nurunu söndürmek için bir araya geldiler. Ancak Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) desteklemiş ve karşı duranlara rağmen onu üstün kılmıştır."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) 'Lâ ilâhe ilallah' diyerek insanları Yüce Allah'ın yoluna davet etmeye başlayınca neredeyse bütün Araplar ona karşı birleştiler."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi" âyetini açıklarken: "Ona karşı birbirlerinin yardımcısı olurlar, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi" âyetini açıklarken: "Ona karşı bir araya gelirler, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd, Ebû Bekr vasıtasıyla bildirir: "Âsim, "...Neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi" âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur. "Yığınla mal harcadım" âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur."

Ravi der ki: Ebû Bekr de (.....) ifadesini: "Çok" şeklinde, (.....) ifadesini ise: "Yığınla" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "De ki: Ben sadece Rabbime yalvarırım..." âyetini (.....) lafzıyla, Elif siz bir şekilde okumuştur.

İbn Cerîr, Hadramî'den bildirir: Bize anlatılana göre cinlerin eşrafından olan ve taraftarları da bulunan biri: "Muhammed bize sığınmak istiyor. Ben onu himayeme alıyorum" deyince, Yüce Allah: "De ki: "Beni kimse Allah'a karşı savunamaz ve ben O'ndan başka bir sığınak bulamam" âyetini indirdi.

İbn Merdûye ve Beyhakî Delâil'de İbn Mes'ûd'dan bildirir: Cinlerle görüştüğü gece Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında ben de gitmiştim. Bir yere ulaştığımızda ilerisine gitmemem için bana bir çizgi çizdi. Sonra kendisi cinlere doğru ilerledi. Cinler onu görünce yanına yaklaşmak için izdiham yarattılar. İçlerinden efendileri olan Verdân adında bir cin: " Resûlallah! Onları senden uzaklaştırayım mı?" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah bana bir kötülük edecekse kimseler buna mani olamaz" buyurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk,  (.....) âyetini: "Allah'tan başka sığınacak birini bulamam" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Allah'tan başka bir sığınak ve yardımcı bulamam" şeklinde açıklamıştır. "Ancak Allah'tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O'nun vahiylerini açıklayabilirim" âyetini açıklarken: "Beni Allah'a karşı savunup kurtaracak bir şey varsa da o da onun risaleti ile vahiylerini tebliğ etmemdir, anlamındadır" demiştir. "O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah peygamberlerden seçtiği kişiye dilediği kadarıyla gaybını bildirir" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah pergamberlerden dilediğine indirdiği vahiy aracılığıyla gayptan bir kısmını gösterir. Ancak verdiği hükümleri kendisinden başkası bilemez."

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Melekler, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine indirilen vahyi diğer insanlara bildirene kadar onu şeytanlara karşı korurlar. Ki müşrikler bile: "Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiler" desinler.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır..." âyetini açıklarken: "Bu resulden kasıt Cebrâil'dir" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yüce Allah bir vahiy indireceği zaman bu vahiy Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ulaşana kadar dört melek tarafından korunur" dedi ve: "O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar. Ki böylece onların, Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin..." âyetlerini okudu. Âyette geçen gözcülerin de bu dört melek olduğunu ifade etti.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Şeytan, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) temennilerine karışmadan önce yanına kadar yaklaşabiliyordu. Ancak temennisine karışıp vesvese verince, Yüce Allah vahyin inmesi bitene kadar ondan az uzak durmasını emretti ki bu şekilde Allah Resûlü vahyin Allah katından indiğini bilsin."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar. Ki böylece onların, Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin..." âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbinden geleni hakkıyla ulaştırdıklarını bilsin diye inen vahye Cebrail'le birlikte dört gözcü melek de eşlik eder. Bundan dolayı Cebrail Kur'ân'dan bir şey getirdiği zaman mutlaka yanında gözcü olarak bu dört melek de bulunur."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrahim en-Nehaî: "...O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar" âyetini açıklarken: "Yüce Allah inen vahyi cinlerden korumak üzere gözcü olarak melekleri salar" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk b. Müzâhim: "Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy meleği gönderildiği zaman koruma olarak sağında ve solunda iki melek daha gönderildi ki şeytan vahiy meleğinin suretine girmesin."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ancak, (bildirmeyi) dilediği resuller bunun dışındadır..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah resullerinden dilediğine gaybı bildirir" demiştir. "...O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar" âyetini açıklarken: "Bu gözcüler meleklerdendir" demiştir. "Böylece onların, Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin..." âyetini açıklarken de: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) meleğin getirdiği vahyin Allah katından korunmuş bir şekilde kendisine ulaştığını bilsin" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Böylece onların, Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin..." âyetini açıklarken:

"Peygamberleri yalanlayanlar, bu peygamberlerin Rablerinden gelen risaleti hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin, anlamındadır" demiştir.

0 ﴿