7

"De ki, bana cinlerden bîr topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur'ân dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız. Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir. O, ne eş, ne de çocuk edinmiştir. Doğrusu aramızdaki beyinsiz, Allah'a karşı yalanlar uyduruyordu. Halbuki biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk. Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı. Onlar da sîzin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı."

Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbnu'l-Münzir, Hâkim, Taberânî, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Delâil'de ve Beyhakî Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir grupla beraber Ukaz panayırına doğru yola çıktı. Şeytanlarla gök haberleri arasında bir engel çekilmiş ve şeytanların üzerine ateş kıvılcımları gönderilmişti. Şeytanlar kavimlerine boş olarak döndüklerinde, kendilerine: "Size ne oldu?" diye sordular. Şeytanlar: "Gök haberleri ile aramıza bir set çekildi ve üzerimize ateşten kıvılcımlar (göktaşları) gönderildi" karşılığını verdiler. Kavimleri: "Sizinle gök haberlerinin arasına, meydana gelen bir şey yüzünden set çekilmiştir. Yeryüzünün doğu ve batısına gidin de gök haberleri ile aranıza set çeken bu olay nedir bir bakın!" deyince, şeytanlar, gök haberleri ile aralarına engel teşkil eden bu hadisenin ne olduğunu öğrenmek için yeryüzünün doğularına ve batılarına dağıldılar.

Bunlardan Tihâme taraflarına gidenler, Ukaz panayırına gitmek üzere olan Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) Nahle denilen yerde ashâbına sabah namazını kıldırırken karşılaştılar. Okunan Kur'ân'ı duyduklarında dinlemeye başladılar ve birbirlerine: "Vallahi gök haberleri ile aramıza giren şey işte bu!" dediler. Oradan kavimlerine döndüler ve: "Ey kavmimiz! "...Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur'ân dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..." diye başlayan ayetleri indirdi ki aslında Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) vahyedilen cinlerin bu söyledikleriydi."

İbnu'l-Münzir, Abdulmelik'ten bildirir: Hazret-i Isa ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) arasındaki dönemde cinler serbest bırakılmış gökle aralarına herhangi bir engel konulmamıştı. Ancak Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak görıderilince gök cinlere karşı korunmuş ve çıkmak isteyenlerin üzerine göktaşları gönderilmişti. Bunun üzerinde cinler durumu görüşmek üzere İblis'in yanında toplandılar. İblis: "Yeryüzünde yeni bir şey oldu ki bu duruma düştünüz. Gidip bunun ne olduğunu öğrenin ve gelip bize de haber verin" dedi. Sonrasında İblis cinlerin eşrafı ve ileri gelenlerinden bir topluluğu Tihâme'ye, bir topluluğu da Yemen taraflarına gönderdi. Tihâme'ye gidenler Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) Nahle'de sabah namazını kılarken gördüler. Okunan Kur'ân'ı işitince susup dinlediler. Namaz bittikten sonra da birer mümin olarak kavimlerine döndüler. Yüce Allah bunu: "Kur'ân'ı dinleyecek cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar Kur'ân'ı dinlemeye hazır olunca birbirlerine: «Susun» dediler. Kur'ân'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler" şeklinde dile getirmiştir. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..." âyeti nazil olduktan sonra bundan haberi oldu. Cinlerden Kur'ân'ı dinleyen bu grup da Nusaybin ahalisinden yedi kişiydi.

İbnu'l-Cevzî Sıfatu's-Safve'de Sehl b. Abdillah'tan bildirir: Âd kavminin yaşadığı bölgede iken yontulmuş taşlardan inşa edilmiş bîr şehre vardım. Şehrin ortasında içinde cinlerin kaldığı yine yontma taştan yapılmış bir saray gördüm. Bu sarayın içine girdiğimde Kâbe'ye doğru namaz kılan dev cüsseli bir ihtiyarla karşılaştım. Üzerinde de yünden yumuşacık ve yepyeni bir cübbe vardı. Onun dev cüssesinden ziyade cübbesinin bu haline şaşırdım. Selam verdiğimde selamımı aldı ve şöyle dedi: "Ey Sehl! Bedenler giysileri eskitmez. Giysileri eskiten günahların kokusu ile haram yiyeceklerdir. Bu gördüğün cübbe de yedi yüz yıldır üzerimdedir. Bu cübbeyle İsa peygamber ve Muhammed'le (sallallahü aleyhi ve sellem) karşılaştım ve her ikisine de iman ettim." Ona: "Sen kimsin?" diye sorduğumda: "Yüce Allah'ın, haklarında: "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..."âyetini indirdiği cinlerden biriyim" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'ûd: "De ki, bana cinlerden bir topluluğun (Kur'ân'ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi..." âyetini açıklarken: "Bunlar Nusaybin cinlerindendi" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir..." âyetini açıklarken: "Şanından (Ced) kasıt, Yüce Allah'ın kudreti ve azametidir" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre "Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir..." âyetini açıklarken: "Şanından (Ced) kasıt, Yüce Allah'ın emirleri ve kudretidir" demiştir.

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetini sorunca, İbn Abbâs: "Ced ifadesi Azamet anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Umeyye b. Ebi's-Salt'ın:

"Rabb'imiz! Hamdler sanadır, nimet senin, mülk senin

Azameti ve Şanı seninkinden üstte olan yoktur senin" dediğini işitmez misin?"

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, İbn Abbâs'tan bildirir: "Şayet cinler dede'nin (ced) insanlarda olduğunu bilselerdi (.....) buyruğunda Rabbimizin yüceliğini ifade ederken dede/ata anlamına gelen Ced kelimesini kullanmazlardı."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini: "Rabbimizin zenginliği" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ikrime: (.....) ifadesini:

"Rabbimizin azameti" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Rabbimizin şanı pek yücedir" şeklinde açıklamıştır. "Doğrusu aramızdaki beyinsiz, Allah'a karşı yalanlar uyduruyordu" âyetini açıklarken de: "Bu beyinsiz kişiden kasıt İblis'tir" demiştir.

İbn Merdûye ve Deylemî-zayıf bir senedle- Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirir: "Doğrusu aramızdaki beyinsiz..." âyeti konusunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu kişiden kasıt İblis'tir" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Osman b. Hâdir'den bunun aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu aramızdaki beyinsiz, Allah'a karşı yalanlar uyduruyordu" âyetini açıklarken: "İnsanların beyinsizleri nasıl Yüce Allah'a isyan etmişse cinlerin beyinsizleri de aynı şekilde isyan etmişlerdi" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Alkame, Cin Sûresi ve Necm Sûresi'ndeki (.....) ifadelerinin tümünü hemzeleri nasbederek (fetha ile) okumuştur.

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ukaylî ed-Du'afâ'da, Taberânî, Ebu'ş-Şeyh Azame'de, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, Kurdum b. Ebi's-Sâib'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'de ilk çıktığı zamanlarda bir iş için babamla birlikte Medine'ye gittik. Yolculuk sırasında bir gecemizi bir koyun çobanının yanında geçirdik. Gece yarısı olunca da bir kurt gelip kuzulardan birini kapıp gitti. Çoban ayağa kalkıp: "Ey vadinin sakini! Himayende olana yardım et!" diye bağırdı. Çoban bunu deyince görmediğimiz birisi: "Ey kurt! Aldığın kuzuyu bırak!" diye seslendi. Çok geçmedi kuzu koşarak geldi ve sürünün içine karıştı. Yüce Allah da o sırada Mekke'de Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı..." âyetini indirdi.

İbn Sa'd, Temîm oğullarından biri olan Ebû Recâ el-Utâridî'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderildiğinde ben ailemin bakımını yeterince yapmış ve hizmetlerini gereği gibi görmüştüm. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderildiğinde birkaç kişiyle birlikte Mekke'den kaçtık. Gece vakti ıssız bir araziye ulaştık. Böylesine ıssız arazilerde gecelediğimiz zaman da adet üzere başımızdaki kişilerden biri: "Gecemiz boyunca bu vadinin cinlerden olan azizine sığınıyoruz" derdi. Yine öyle yapıp vadinin cinlerden olan azizine sığındık. Ancak bize: "Bunun yolu Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın resûlü olduğuna şehadet etmenizdir. Bunu diyen kişinin canı da malı da güvende olur" şeklinde cevap verildi. Bunun üzerine geri dönüp Müslüman olduk. "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetinin de benim ve arkadaşlarımın hakkında nazil olduğunu düşünüyorum.

Ebû Nasr es-Siczî el-İbâne'de Mücâhid vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Temîm oğullarından çok cesur ve gece korkusu taşımayan bir adam vardı.

Adam bir gün cinli bir araziye geldi. Biraz da ürkeklikle devesini çöktürdü ve ona yaslanarak: "Sakinlerinin şerrinden bu vadinin en aziz kişisine sığınıyorum" dedi. Bunun üzerine cinlerden ihtiyar biri onu himayesine aldı. Yine cinlerden ve kavminin efendilerinden olan genç biri zehirli bir mızrak alıp adamın devesini vurmak istedi. Bunun üzerine onu himayesine alan ihtiyar cin, devenin yanına varmadan gencin önüne geçti ve şöyle dedi:

"Yavaş ol ey Mâlik b. Mühelhel b. Iyâr

Sakin ol, gözüm başım sana feda olsun

Şu insanın devesine zarar verme!

Yapacaksan da boğalarımdan birini seç

Kendisine de, yüküne de güvence verdim

Himayeme aldığım birine zarar verme

Hesabım yapmadığım bir şeyle geldin

Yakınlık ve komşuluğumuzu gözetmez misin?

Zehirli bir mızrakla saldırmak mı istiyorsun?

Yazıklar olsun akrabalığımıza ey Yakzârî'nin oğlu!

Eğer utanmasam ve ailen yakınımız olmasa

Seni tırnaklarımla parça parça ederdim. "

Genç de ona şöyle cevap verdi:

"Haddini bilmeden kendini yüceltip

Bizim şanımızı mı alçaltacaksm?

Hakkın olmayan bir onuru mu sahipleneceksin?

Defol git; çünkü onur güçlülerindir

Geçmişte hanginiz bir efendi idi

Soylu olanlar yine soyluların oğullarıdır

Bu yaptığından vazgeç ey Muayker

Himaye verecek olan Disâr'ın oğlu Mühelhel'dir."

Yaşlı cin: "Doğru söyledin! Zira baban bizim efendimiz ve en üstünümüzdü. Ama bu adamı bana bırakırsan başka biri için bu konuda seninle asla çekişmem" deyince, genç onu bıraktı. Daha sonra bu adam Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek olanları anlattı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurdu: "Eğer gece vakti birinizin içine korku düşerse şöyle desin: «Hayır getiren hadiseler haricinde, gökten inen ve göğe çıkan şeylerin şerrinden, yerin içinde gizlenen ve yerden biten şeylerin şerrinden, gece ile gündüzün fitnelerinden ve musibetlerinden Yüce Allah'ın kerim olan yüzü ve hiçbir iyi ile kötünün aşamayacağı eksiksiz kelimelerine sığınırım! Ey Rahman olan Allahım!»" Yüce Allah da bu konuda: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini indirdi." Ebû Nasr der ki: "Çok garîb (tek kanallı) bir rivayettir ve bunu sadece bu kanalla biliyoruz."

Harâitî Hevâtifte Saîd b. Cübeyr'den bildirir: Temîm oğullarından Râfi' b. Umeyr adında biri nasıl Müslüman olduğunu bize anlatırken şöyle dedi: Bir gece çöl ortasında yol alırken uyku bastırdı. Bunun üzerine devemden inip onu çöktürdüm ve uykuya geçmeden önce de: "Bu mekanın cinlerden olan azizine sığınıyorum" dedim. Uyuduktan sonra da rüyamda bir adamın elindeki mızrağı devemin boynuna saplamak istedini gördüm. Korku içinde uyanıp sağıma soluma baktım, ama kimseleri göremedim. Kendi kendime: "Rüya görmüşüm" dedim ve tekrar uyudum. Ancak rüyamda aynı şeyi gördüm ve korku içinde uyandım. Deveme doğru baktığımda kimseler yoktu, ancak deve titriyordu. Bir daha uyumaya döndüm ve aynı rüyayı bir daha gördüm. Korkuyla uyanıp etrafa bakındığımda devem yine titriyordu. Ancak rüyamda gördüğüm genç adamın elinde mızrakla deveme doğru geldiğini, yaşlı birinin de onun elinden tutup deveye yaklaşmasına engel olmaya çalıştığını gördüm. İkisi bu şekilde çekişirlerken yabani sığırlardan üç tane boğa çıkıp geldi. Yaşlı adam, genç olana: "Himayeme giren bu insanın devesinin yerine bu boğalardan istediğini al" dedi. Genç de gidip bu boğalardan birini aldı.

Daha sonra yaşlı olanı bana dönüp şöyle dedi: "Be adam! Bir daha böylesine ıssız bir yerde gecelemek isteyip de tehlikelerden çekindiğin zaman: "Bu mekanın tehliklerine karşı Muhammed'in Rabbi olan Allah'a sığınırım" de ve sakın cinlerden birine sığınma! Zira bu konuda onların elinden bir şey gelmez ve onlara güvenilmez." Ona: "Muhammed dediğin kimdir?" diye sorduğumda: "Ne doğudan ne de batıdan, Araplardan olan ve Pazartesi günü gönderilen bir peygamberdir" dedi. "Bu kişi nerede ikamet ediyor?" diye sorduğumda da: "Hurmalık bir yer olan Yesrib'de" karşılığını verdi. Bunun üzerine sabah olunca deveme binip Medine'ye (Yesrib'e) geldim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni görünce henüz ona bir şey demeden başımdan geçenleri bir bir bana anlattı ve beni İslâm'a davet etti. Ben de Müslüman oldum." Saîd b. Cübeyr der ki: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetinin bu adam hakkında nazil olduğunu düşünürdük.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cahiliye döneminde insanlar ıssız bir vadide geceleyecekleri zaman: "Bu vadinin azizine sığınıyoruz" derlerdi. Taşkınlıklarını arttırması da günahlarını arttırması anlamındadır.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cahiliye dönminde biri ıssız bir vadide konakladığı zaman: "Kavminin düşüncesiz olanlarından bu vadinin azizine sığınıyoruz" der ve bu şekilde canı ile gecesini güvenceye alırdı.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cahiliye döneminde insanlar bir yerde konakladıkları zaman: "Bu mekanın azizine sığınıyoruz" derlerdi. Ancak bu durum onların hata ile günahlarını daha da arttırırdı.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhim: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Cahiliye döneminde insanlar bir vadide konaklayacakları zaman: "Bu vadinin sakinlerinin efendisine sığınıyoruz" derlerdi. Cinler de: "Bizim onlara ne bir faydamız, ne de bir zararımız dokunabilir. Ama onlar bizden korkuyorlar" demişler ve insanlara karşı pek cüretkar davranmışlardır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Önceleri insanlar her vadinin cinlerden bir sahibinin olduğunu düşünürlerdi. Bundan dolayı biri bir vadiye girdiği zaman Allah'ı bırakıp vadinin sahibi olarak düşündüğü cine sığınırdı. Cinler de buna dayanarak onların korkularını daha da arttırırlardı."

Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: Cahiliye döneminde insanlar cinlere ait olduğunu düşündükleri bir vadiye geldikleri zaman insanlardan biri cinlerin ileri gelenlerine: "İçinizden düşüncesizleri bizden uzak tutun" diye seslenirdi. Ancak bu istekleri yerine gelecek değildir ve bu tavırları taşkınlıklarını arttırmaktan başka da bir işe yaramıyordu.

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Cahiliye döneminde insanlar bir vadide konaklayacakları zaman: "Gelebilecek kötülüklerden dolayı bu vadinin efendisine sığınıyoruz" derlerdi. Bu şekilde konaklama sırasında en fazla ilgilendikleri konu cinler olurdu. Cinlerin onların taşkınlıklarını arttırması da bu anlamdadır.

İbn Merdûye, Muâviye b. Kurra'dan, o da babasından bildirir: Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderdiğinde iki veya üç kişiyle birlikte Müslüman olmaya gittik. İnsanların etrafında toplandığı suyun yanına geldiğimizde insanlar koyunlarını yayan çobanla konuşuyorlardı. Çoban onlara: "Bir daha sizin koyunlarınızı otlatmayacağım" dedi. Onlar: "Neden?" diye sorunca, çoban: "Çünkü her gece bir kurt gelip koyunlardan birini kapıyor. Sizin şurada dikilen bu putunuz da seyrediyor. Ne bir faydası, ne bir zararı oluyor. Ne karışıyor, ne de duruma itiraz ediyor" karşılığını verdi. İnsanlar oradan dağıldıklarında onların putlara tapmayı bırakıp Müslüman olacaklarını düşündüm. Ancak sabah olduğunda çoban koşarak geldi ve: "Müjde! Müjde!" diye bağırmaya başladı. Sonrasında koyunları kapan kurt getirilip putun önüne konuldu. Bağlı olmadığı halde elleri ayakları bağlıymış gibi duruyordu. Sonrasında insanlar putun yanına gittiler. Ben de peşlerinden gittim. Onu öptüler, önünde secdeye kapandılar ve: "İşte hep öyle yap!" dediler. Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girip bu olanları anlattığımda: "Şeytan onlarla oynamış" buyurdu.

7 ﴿