10

"Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş buluyor. Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?"

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Önceleri cinler göğün haberlerini dinlerlerdi. Ancak Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderince gök, cinlere karşı korundu ve dinlemeleri engellendi. Cinler de bunun eksikliğini hissettiler. Bize bildirilene göre Musul bölgesindeki Nusaybin'de bulunan cinlerin eşrafı da bakışlarını göğe doğru çevirmişler, ancak ashabıyla birlikte Ukaz'a gittiği sırada namaz kıldıran Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına düşmüşlerdir."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, Taberânî, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Delâilu'n-Nübüvve'de, Beyhakî Delâilu'n- Nübüvve'de İbn Abbâs'tan bildirir: Önceleri şeytanların gökte vahyi dinledikleri bir yerleri vardı. Vahiyden hak olarak bir söz işittikleri zaman ona dokuz yalan katarlardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderilince eski yerlerine gelmelerine izin verilmedi. Ancak henüz üzerlerine meteor atılmıyordu. Durumlarını İblis'e anlattıklarında: "Yeryüzünde meydana gelen bir şeyden dolayı bu duruma düştünüz" dedi. Durumu öğrenmek üzere askerlerini gönderdi. Askerler Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Nahle'nin iki dağı arasında namaz kıldığını görünce dönüp bunu İblis'e haber verdiler. İblis: "İşte yeryüzünde meydana gelen önemli olay budur!" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Önceleri cinlerin gökte vahyi dinledikleri bir yerleri vardı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderildiği zaman şeytanlar gökten düştüler ve meteorlarla kovalandılar. Sonrasında ne zaman onlardan biri göğe çıkacak olsa yanıyordu. İnsanlar da gökte yıldızların bu durumunu görünce korkuya kapıldılar, zira öncesinde böylesi bir şeyi görmemişlerdi. İblis bu durumu görünce: "Yeryüzünde yeni bir şey meydana geldi" dedi. Kendisine yeryüzünün tüm bölgelerinden toprak getirildi. İblis de getirilen bu toprakları tek tek koklamaya başladı. Tihâme'den gelen toprağı koklayınca: "İşte ne olduysa burada oldu" dedi. Sonrasında cinlerden bir grubu Tihâme'ye gönderdi. İşte Kur'ân'ı dinleyenler de gönderilen bu gruptur.

İbn Cerîr, İbn Merdûye ve Beyhakî Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i İsa ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) arasındaki dönemde cinler serbest bırakılmış gökle aralarına herhangi bir engel konulmamıştı. Gökte kendileri için özel yerler vardı ve bu yerde oturup göğün haberlerini dinlerlerdi. Ancak Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderince gök cinlere karşı çok sert önlemlerle korundu ve çıkmak isteyen şeytanların üzerine ateş kıvılcımları gönderilmeye başlandı. Şeytanlar bu yeni durumu şaşkınlıkla karşıladılar ve: "Yeryüzündekilere kötülük mü istendi yoksa Rableri onlara için bir kötülük mü diledi" demeye başladılar. İblis ise: "Yeryüzünde mutlaka yeni bir olay meydana gelmiştir" dedi ve bütün cinler yanında toplandı. Toplanınca da İblis onlara: "Tüm yeryüzüne dağılırı ve gökte meydana gelen bu yeni olayın ne olduğunu bana öğrenin" dedi. Bu yönde ilk gönderilen grup da cinlerin eşrafından olan Nusaybin cinlerinden bir gruptu. İblis bunları Tihâme'ye gönderdi. Bunlar Nahle vadisine yetiştikleri zaman Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) burada sabah namazını kıldığını gördüler. Kulak kesildiklerinde Kur'ân okuduğunu işittiler ve birbirlerine: "Susup dinleyin!" dediler. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) cinlerin onu dinlediğinden haberi olmamıştı. Namazı bitirdikten sonra da birer mümin olarak kavimlerine döndüler. Yüce Allah bunu: "Kur'ân'ı dinleyecek cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar Kur'ân'ı dinlemeye hazır olunca birbirlerine: «Susun» dediler. Kur'ân'ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine döndüler" şeklinde dile getirmiştir.

Vâkidî ve Ebû Nuaym Delâil'de İbn Amr'dan bildirir: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderildiği gün şeytanların göğe yaklaşmaları engellendi ve alevli ateşlerle kovuldular."

Vâkidî ve Ebû Nuaym, Ubey b. Ka'b'dan bildirir: "Hazret-i İsa göğe yükseltiğinden beri şeytanlar alevli ateşlerle kovulmadılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderildiğinde ise şeytanlar gökten ateşten alevlerle kovuldular."

Beyhakî Delâil'de Zührî'den bildirir: "Yüce Allah ateşten alevlerle şeytanları gökten kovup dinlemelerine engel oldu. Budan dolayı artık kehanet bitmiştir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderilince şeytanların dinlemesine karşı gök korunmaya alındı. Şeytanlar bunu kabullenemediler, ancak onlardan göğü dinlemek isteyenler ateşten alevlerle kovuldular."

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Cinler önceleri göğün haberlerini dinlerlerdi. Anca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderilince gök onlara karşı korundu ve artık bir şey dinleyemez oldular. Bunun üzerine kavimlerine dönüp: "Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş buluyor" dediler. Bu sert bekçiler meleklerdir. Bu ateş de yıldızlardır. Şeytanlar yıldızlarla bu şekilde kovulunca, kavimlerine: "Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?" dediler.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş buluyor" âyetlerini açıklarken: "Bu sert bekçiler melekler, ateş de meteorlardır" demiştir. "Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Bu peygamberin ne için gönderildiğini bilmiyoruz. İnsanların ona iman edip tâbi olmaları ve doğru yolu bulmaları için mi gönderildi; yoksa insanların onu inkar edip, yalanlayıp sonunda da daha önceki ümmetler gibi helak olmaları için mi?"

10 ﴿