MÜZZEMMİL SÛRESİ"Müzzemmil Sûresi'ni okumuyor musun?" dedi. "Evet, okuyorum" karşılığı verdiğimde: "Onun da gece ibadeti öyledi" dedi. Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâidinde ve Muhammed b. Nasr, Hazret-i Âişe'den bildirir: Yüce Allah'ın: "Birazı hariç geceleyin kalk" âyetinden sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleri çok nadir uyurdu." İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Nasr, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî Sünen'de İbn Abbâs'tan bildirir: "Müzzemmil Sûresi'nin ilk âyetleri nazil olduğu zaman Müslümanlar Ramazan ayının gecelerinde olduğu gibi gecelerini ibadetle geçirmeye başladılar. Sûrenin baş tarafının nazil olması ile son kısmının nazil olması arasında yaklaşık olarak bir yıl vardır." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Nasr, Ebû Abdirrahman es- Sülemî'den bildirir: "Müzzemmil Sûresi'nin ilk âyetleri nazil olduğu zaman Müslümanlar bir yıl boyunca gecelerini ibadetle geçirdiler ki ibadetten ayak ve bacakları şişerdi. "...Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." âyeti nazil olunca da rahatladılar." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: "Ey örtünüp bürünen! Birazı hariç geceleyin kalk..." âyetleri nazil olduğunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) on yıl boyunca bu âyetlere göre hareket edip ibadetini yaptı. Ashâbından bir grup da onunla birlikte gece ibadetine kalkıyordu. Yüce Allah onların bu durumlarını hafifletmek için on yıl sonra da "Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir. Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tövbenizi kabul etmiştir. Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun; Allah, içinizden, hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın..." âyetini indirdi. Ebû Dâvud Nâsih'de, İbn Nasr, İbn Merdûye ve Beyhakî Sünen'de İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "Ey örtünüp bürünen! Birazı hariç geceleyin kalk..." âyetlerindeki hüküm, "...Sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tövbenizi kabul etmiştir. Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." âyetiyle neshedildi. "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetindeki "Gece kalkışı" gecenin ilk saatlerine işarettir. Zira ashab gecenin ilk saatlerinde namazı kılarlardı. Yüce Allah burada, bu saatler size farz kılınan gece namazını eda etmeniz için daha elverişlidir, demek istemiştir. Zira insan uyuduğunda ne zaman uyanacağını bilemez. "O zaman okumak daha elverişlidir" âyetinden kasıt, bu saatlerin Kur'ân'ı anlamak için daha uygun olduğudur. "Çünkü gündüz, seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır" âyetinde de, gündüz vaktinde diğer işler için yeterince uzun bir zamanın olduğu ifade edilmiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbrâhim en-Nehâi: "Ey örtünüp bürünen!" âyetini açıklarken: "Bu âyet nazil olduğunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadife bir kumaşla örtünüp sarınmıştı" demiştir. Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Peygamberlik görevi sana verildi. Kalk ve bu görevi yerine getir" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Şeybe ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini: "Peygamberlik görevi sana verildi. Kalk ve bu görevi yerine getir" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini de: "Bu görev sana verildi; kalk ve bu görevi yerine getir" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey örtünüp bürünen!"âyetini açıklarken: "Burada hitap, örtülerine bürünmüş olan Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) dir" demiştir. Abd b. Humeyd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Katâde: "Ey örtünüp bürünen!" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, giysilerine sarınıp örtünen kişidir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Ey örtünüp bürünen!" âyetini açıklarken: "Burada hitap Hazret-i Peygamber'edir" demiştir. Firyâbî'nin Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini açıklarken: "Ara vermeden ve hızlı bir şekilde cümleleri sıralayarak değil, iki veya üç âyet okuduktan sonra durarak oku" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Mâni' Müsned'de, Muhammed b. Nasr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini açıklarken: "Kur'ân'ı tane tane, anlaşılır bir şekilde oku, anlamındadır" demiştir. Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, Hâkim, İbn Hibbân ve Beyhakî'nin Sünen'de Abdullah b. Amr'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Kur'ân okuyan kişiye: «Oku ve okudukça yüksel! Dünyada okuduğun gibi tane tane oku. Derecen ve merteben de son âyeti okuduğun yer olacaktır» denilir." Deylemî'nin -zayıf bir senedle- İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kur'ân okuduğun zaman kötü hurmayı döker gibi yuvarlayarak veya şiir gibi hızlı hızlı değil tane tane ve anlaşılır bir şekilde oku. Harikaları karşısında durup düşünün, kalplerinizi harekete geçirin. Okurken tek derdiniz sûrenin sonu ve ne zaman biteceği olmasın. " İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr ve Beyhakî Sünen'de İbrâhim'den bildirir: Abdullah (b. Mes'ûd), huzurunda Kur'ân okuyan Alkame'ye: "Tane tane oku ki böylesi bir okuma Kur'ân'ı güzelleştirir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini açıklarken: "Yavaş yavaş, tane tane oku, anlamındadır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Nasr, İbnu'l-Münzir ve Katâde: "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini açıklarken: "Bize bildirilene göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) genelde Kur'ân'ı okurken uzatılması gereken yerleri gereği gibi uzatarak okurdu" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini açıklarken: "Anlaşılır bir şekilde oku, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini açıklarken: "Tane tane ve anlaşılır bir şekilde oku, anlamındadır" demiştir. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Nasr ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Mücâhid: "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini açıklarken: "Anlamı bozacak şekilde dağıtmadan, peşpeşe oku anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini açıklarken: "Kur'ân'ı anlaşılır bir şekilde oku, anlamındadır" demiştir. el-Askerî el-Mevâiz'de Hazret-i Ali'den bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyeti sorulunca şöyle buyurdu: "Kur'ân okuduğun zaman kötü hurmayı döker gibi yuvarlayarak veya şiir gibi hızlı hızlı değil, tane tane ve anlaşılır bir şekilde oku. Harikaları karşısında durup düşünün, kalplerinizi harekete geçirin. Okurken tek derdiniz sûrenin sonu ve ne zaman biteceği olmasın." İbn Ebî Şeybe, İbn Ebî Müleyke'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) eşlerinden birine, Resûlullah'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân'ı nasıl okuduğu sorulunca: "Onun gibi okuyamazsınız" karşılığını verdi. Kendisine: "Sen yine de nasıl olduğunu söyle" denilince de tane tane anlaşılır bir şekilde okuyup nasıl olduğunu gösterdi. İbn Ebî Şeybe, Tâvus'tan bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kur'ân okuması en güzel olan kimdir?" diye sorulunca: "Okumasını işittiğin zaman Allah'a karşı huşû içinde olduğunu da gördüğün kişidir" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından biri, Kur'ân okuyan ve okuduğu her âyetin sonunda durup ağlayan sonra âyeti tekrar eden birini görünce şöyle dedi: "Yüce Allah'ın: "...Kur'ân'ı da ağır ağır oku" âyetini işittiniz değil mi? İşte bahsedilen tertîl üzere okuma bu adamın okuduğu gibidir." İbn Ebî Şeybe ve İbnu'd-Durays, Ebû Hureyre veya Ebû Saîd'den bildirir: Kıyamet gününde Kur'ân okuyan kişiye: "Oku ve okudukça yüksel! Zira derecen ve merteben son âyeti okuduğun yer olacaktır" denilir. İbn Ebî Şeybe ve İbnu'd-Durays, Mücâhid'den bildirir: Kur'ân, dünyada iken kendisini okuyanlara kıyamet gününde şefaatçi olacaktır. O günde Kur'ân: "Rabbim! Beni bunun içine koydun. Geceleri onu uykusuz bıraktım, birçok lezzetten de mahrum ettim. Çalışan her kişinin de bu çalışmasının bir karşılığı vardır" deyince, Kur'ân'ı okuyan kişiye: "Ellerini aç!" denilir. Açılan ellerine de Allah'ın rızası doldurulur ki sonrasında Yüce Allah ona hiçbir zaman öfke duymaz ve kendisine: "Oku ve okudukça yüksel!" denilir. Okuduğu her bir âyetle makamı bir derece yükselirken iyiliklerine de her bir âyetle bir tane eklenir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Dahhâk b. Kays şöyle demiştir: "Ey insanlar! Çocuklarınıza ve aile fertlerinize Kur'ân'ı öğretin. Kişi Müslüman olarak öldüğü zaman Yüce Allah onu Cennete koyar. Cennette girerken de iki melek gelip kollarından tutarlar ve ona: "Oku ve Cennet basamaklarında yüksel!" derler. Bu şekilde Kur'ân'dan bilip okuduğu tükenen yere kadar onu çıkarırlar ve makamı da orası olur." İbn Ebî Şeybe, Muhammed b. Nasr ve İbnu'd-Durays, Büreyde'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet gününde kişinin kabri açılıp içinden çıkacağı zaman dünyadayken okuduğu Kur'ân karşısına benzi sararmış bir adam suretinde çıkar. Kur'ân: «Beni tanıyor musun?» diye sorunca, kişi: «Tanımıyorum» karşılığını verir. Kur'ân da ona: «Sıcak günlerde (oruçla) seni susuz bırakan, geceleri seni uykundan mahrum eden kişiyim. Her tüccarın da ticaretinin ardından bir kazancı olur. İşte ben de bu gün senin için tüm ticaretlerinin kazancı gibiyim» der. Sonrasında sağ tarafına mülk, sol tarafina da ebedilik verilir. Başına vakar tacı konulur. Anne babasına da tüm dünyadakilerin elde etmeye güç yetiremeyecekleri giysiler giydirilir. Anne babası: «Neye karşılık bunlar bize giydirildi?» diye sorunca, onlara: «Çocuğunuzun Kur'ân'ı öğrenmesine karşılık bunlar giydirildi» karşılığı verilir. Sonra bu kişiye: «Oku ve Cennet basamakları ile evleri arasında yüksel» denilir. Gelişi güzel de olsa, tane tane de olsa Kur'ân'dan okuduğu sürece yükselir durur. 'rl 1Ey elbiselerine bürünüp yatan (Peygamber)! 2(Namaz kılmak ve ibâdet etmek için) gece kalk; ancak birazı müstesna. 3Gecenin yarısını kalk, yahut bu yarıdan biraz eksilt; 4yahut o yarının üzerine ilâve et. Kur’ân’ı da yavaş ve açık olarak güzelce oku. 5"Şüphesiz biz sana ağır bir söz bırakacağız." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz biz sana ağır bir söz bırakacağız" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın insana yüklediği farzlar ile koyduğu cezalar pek ağır gelir" demiştir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Şüphesiz biz sana ağır bir söz bırakacağız" âyetini açıklarken: "Kendisiyle amelin ağır olduğu bir söz bırakacağız, anlamındadır" demiştir. İbn Nasr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Şüphesiz biz sana ağır bir söz bırakacağız" âyetini açıklarken: "Kıyamet gününde terazide ağır basan bir söz bırakacağız, anlamındadır" demiştir. Ahmed, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Nasr ve Hâkim'in bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) devesi üzerindeyken vahiy nazil olduğu zaman ağırlığından dolayı devenin karnı yere değer, çökerdi. Vahiy bitene kadar da deve hareket edemezdi" dedi ve: "Şüphesiz biz sana ağır bir söz bırakacağız" âyetini okudu. Ahmed, Abdullah b. Amr'dan bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yâ Resûlallah! Vahiy nazil olacağı zaman bunu hissediyor musun?" diye sorduğumda: "Çıngırak sesine benzer sesler duyuyorum. Böylesi bir ses işitince de susuyorum. Ancak ne zaman bana vahiy gelse ağırlığından dolayı ruhum çıkacak zannediyorum" karşılığını verdi. Hâkim, Ebû Hureyre'den bildirir. "Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy nazil olduğu sırada bitene kadar içimizden hiç kimse başını kaldırıp ona bakamazdı." 6Bkz. Ayet:10 7Bkz. Ayet:10 8Bkz. Ayet:10 9Bkz. Ayet:10 10"Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Zira gündüz vakti, sana uzun bîr meşguliyet var. Eabbinin ismini an ve tüm gönlünle O'na yönel. O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse O'nu vekil edin. Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl." Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Nasr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre ibn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken şöyle demiştir: "Habeş dilinde gece kıyamı anlamındadır. Zira kişi gece kalktığı zaman "Neşee" denilir. Firyâbî, İbn Cerîr, İbn Nasr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhaki, İbn Ebî Müleyke'den bildirir: "İbn Abbâs ile İbnu'z-Zübeyr'e (.....) ifadesini sorduğumda her ikisi de bunun gece kıyamı olduğunu söyledi." Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesi gecenin ilk saatleri, anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir ve İbn Nasr'in bildirdiğine göre Abbâs: (.....) ifadesi gecenin tümü, anlamındadır" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, (.....) ifadesini açıklarken: "Habeş dilinde gece kıyamı anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik, (.....) ifadesini açıklarken: "Habeş dilinde gece kıyamı anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Ebû Meysere, (.....) ifadesini açıklarken: "Habeş dilinde gece kalkma anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Nasr, İbn Ebî Müleyke'den bildirir: İbn Abbâs'a, (.....) ifadesi sorulunca: "Gece kalkınandır. Zira gece kalktığın zaman onu, «inşâl» etmiş olursun" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetini açıklarken: "Yatsı namazından sonra kılınan bütün namazlar bahsedilen gece kalkışı namazlarındandır" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Nasr ve Beyhakî Sünen'de Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Yatsı namazından sonra kılınan tüm namazlar, "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetinde bahsedilen gece kalkışı namazlarındandır." Abd b. Humeyd ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Ebû Miclez: "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetini açıklarken: "Yatsı namazından sonra sabah namazına kadar kılınan bütün namazlar, bahsedilen gece kalkışı namazlarındandır" demiştir. Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Nasr, Mücâhid'den bildirir. "Gece vakti namaz için kalktığın zaman "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetinde bahsedilen gece kalkışını yapmış olursun." Abd b. Humeyd ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetini açıklarken: "Kişi, gecenin hangi saatinde olursa olsun kalkıp ibadet yapmışsa bahsedilen gece kalkışını gerçekleştirmiş olur" demiştir. İbn Ebî Şeybe Musannef’te, İbn Nasr ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Enes b. Mâlik: "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetini açıklarken: "Bu gece kalkışının vakti akşam ile yatsı namazı arasındaki vakittir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Saîd b. Cübeyr'den aynısını bildirir. İbn Nasr ve Beyhaki, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetindeki gece kalkışından kasıt, akşam ile yatsı namazları arasında yapılan ibadettir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetini (.....) lafzıyla okumuştur. Ebû Ya'lâ, İbn Cerîr, Muhammed b. Nasr ve İbnu'l-Enbârî'nin Mesâhifde bildirdiğine göre Enes b. Mâlik, "Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" âyetini "(=Şüphesiz, gece kalkışı daha tesirli ve okumak daha doğrudur)" lafzıyla okudu. Kendisine: "Ama biz bu âyeti (.....) lafzıyla okuyoruz" denilice de şu karşılığı verdi: (.....) , (.....) ve benzeri ifadeler aynı anlamdadır." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Nasr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Bu vakitte söyleyeceklerin daha etkili, kalbin de meşgalelerden daha uzak olur" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Bu vakitte kulağın, gözün ve kalbin daha fazla uyum içinde olur. Kur'ân okumak için de bu vakit daha uygundur" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Bu vakit hayır yapmak için daha uygun, Kur'ân ezberi için de daha elverişlidir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Bu vakit hayır yapmak için daha uygun, Kur'ân okumak için de daha elverişlidir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Kur'ân'ı anlamak için daha uygundur" demiştir. (.....) âyetini: "Gündüz vakti işlerin için yeterince vaktin olacaktır" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini da: "O'na ihlas içinde yönel" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbn Nasr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in el- Kunâ'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Sebh ifadesi çalışma ve uyku için yeteri kadar boş zaman anlamına gelir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Yeterince boş vakit" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, Ebû Mâlik ve Rabî'den bunun aynısını bildirir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Nasr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini: "Yeterince boş vakit" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini da: "O'na ihlas içinde dua ve ibadet et" şeklinde açıklamıştır. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Nasr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "O'na ihlas içinde el açıp dua et" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini: "O'na ihlas içinde yönel" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "O, doğunun da, batının da Rabbidir..." âyetini (.....) lafzıyla, (.....) ifadesinin sonunu esre ile okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "O, doğunun da, batının da Rabbidir..." âyetini açıklarken: "Allah gece ile gündüzün Rabbidir, anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Onlardan güzellikle ayrıl" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Onlara hoşgörülü davran ve "Selam" diyerek onlardan uzaklaş, anlamındadır. Böylesi bir tavır da müşriklerle savaşma âyetleri nazil olmadan önceydi." 11Bkz. Ayet:16 12Bkz. Ayet:16 13Bkz. Ayet:16 14Bkz. Ayet:16 15Bkz. Ayet:16 16"Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver. Şüphesiz bizim yanımızda bukağılar ve yakıcı bir ateş var. Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var. O gün yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner... Ama Firavun o peygambere isyan etti, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde yakalayıverdik." Ebû Ya'lâ, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Beyhakî Delâil'de Hazret-i Âişe'den bildirir: "Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver" âyeti nazil olduktan kısa bir süre sonra Bedir savaşı oldu." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bize ulaşana göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Müminlerin fakirleri zenginlerinden kırk yıl önce Cennete girer. Bu zenginler de diz çökmüş bir şekilde haşredilirler ve onlara: «Sizler dünya ahalisinin kralları ve yöneticileriydiniz. Size ihsan ettiğim bu imkanlarla neler yaptınız?» diye sorulur." Verilen mühlet de savaş olana kadardır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver" âyetini açıklarken: "Onlara mühlet ver, zira Yüce Allah'ın onlarla işi, onlara yapacakları vardır" demiştir. (.....) âyetini da: "Yanımızda onlar için hazırlanmış bukağılar var" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: (.....) âyetini: "Yanımızda onlar için hazırlanmış bukağılar var" şeklinde açıklamıştır. Ahmed Zühd'de, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Yanımızda onlar için hazırlanmış bukağılar var" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd, İkrime'den aynısını bildirir. Abd b. Humeyd, Hammâd ile Tâvus'tan aynısını bildirir. İbn Cerîr ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Enkâl, ateşten bukağılardır" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Süleymân et-Teymî: "Şüphesiz bizim yanımızda bukağılar var..." âyetini açıklarken: "Vallahi bu bukağılar asla çözülemeyecek kadar ağırdır" demiş ve ağlamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İmrân el-Cevnî: "Vallahi bu bukağılar asla çözülmez" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünya Sifatu'n-Nâr'da, Abdullah b. Ahmed Zühd'de zevâidinde, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Beyhakî'nin el-Ba's'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Boğazdan geçmez bir yiyecek var..." âyetini açıklarken: "Bu yiyeceklerin dikenleri vardır ve boğaza battığı zaman ne iner, ne de geri çıkarlar" demiştir. Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Boğazdan geçmez bir yiyecek var..." âyetini açıklarken: "Bu yiyecek zakkum ağacıdır" demiştir. Abd b. Humeyd, Mücâhid'den aynısını bildirir. Ahmed Zühd'de, Hennâd, Abd b. Humeyd ve Muhammed b. Nasr, Humrân b. A'yan'dan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz bizim yanımızda bukağılar ve yakıcı bir ateş var. Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var" âyetlerini okudu. Elim verici azap var ifadesine ulaşınca da kendinden geçip bayıldı. Ebû Ubeyd Fadâil'de, Ahmed Zühd'de, İbn Ebi'd-Dünya Na'tu'l-Hâifîn'de, İbn Cerîr, İbn Ebî Dâvud eş-Şerîa'da, İbn Adiy el-Kâmil'de ve Beyhakî Şuabu'l- îman'da Humrân b. A'yan vasıtasıyla Ebû Harb b. Ebi'l-Esved'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) adamın birinin: "Şüphesiz bizim yanımızda bukağılar ve yakıcı bir ateş var. Boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var" âyetlerini okuduğunu işitince kendinden geçip bayıldı. Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Mehîl, bir kısmını tuttuğun zaman geriye kalan kısmı da onu takip eden, onunla gelen şeydir" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Akıcı kum" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini de: "Çetin bir şekilde yakalamak" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Akıp giden kum yığını" şeklinde açıklamıştır, (.....) ifadesini de: "Çetin bir şekilde yakalamak" şeklinde açıklamıştır. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) "ifadesinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Kaçamayacak şekilde sertçe yakalamak, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin: "Hayatın rezilliği ile ölümün rezilliği Kaçınılması mümkün olmayan iki yemektir" dediğini işitmez misin?" 17Bkz. Ayet:20 18Bkz. Ayet:20 19Bkz. Ayet:20 20"Eğer inkar ederseniz, çocukları ihtiyarlatan gönden nasıl korunursunuz? Gök bile onunla yarılır. O nun sözü yerine gelir... Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir. Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tövbenizi kabul etmiştir. Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun; Allah, içinizden hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın; zekatı verin. Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun. Kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin; Allah elbette bağışlar ve merhamet eder." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Eğer inkar ederseniz, çocukları ihtiyarlatan günden nasıl korunursunuz?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Eğer inkar ederseniz o günün dehşetinden korunabileceğinizi mi zannediyorsunuz? Hayır! Vallahi Allah'ı inkar edip ona karşı çıkanlar böylesi bir günün dehşetinden kendilerini koruyamayacaklardır!" Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Eğer inkar ederseniz, çocukları ihtiyarlatan günden nasıl korunursunuz?" âyetini açıklarken: "Ne ile korunacaksınız? Kılmadığınız namazlar ve tutmadığınız oruçla mı?" demiştir. Ebû Nuaym'ın Hilye'de bildirdiğine göre Hayseme: "...Çocukları ihtiyarlatan günden nasıl korunursunuz?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kıyamet gününde bir münadi: "Cehenneme gidecek olan her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzu ayrılsın" diye seslenir. İşte bu çağrı üzerine çocuklar bir anda ihtiyarlar. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "...Çocukları ihtiyarlatan günden nasıl korunursunuz?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kıyamet gününde Yüce Allah, Âdem'i çağırır ve: "Ey Âdem! (Soyundan) Cehennemin payını gönder" buyurur. Âdem: "Rabbim! Bu konuda bana öğrettiğinden başka bir bilgim yok" deyince, Yüce Allah: "Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuz kişi olmak üzere Cehennemin payını gönder" buyurur. Bu şekilde bunlar birbirine bağlı olarak yüzleri masmavi ve somurtmuş bir şekilde Cehennem ateşine doğru sürülürler. Taberânî ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer inkar ederseniz, çocukları ihtiyarlatan günden nasıl korunursunuz?" âyetini okudu ve şöyle buyurdu: "Bu gün kıyamet günüdür. Bu günde Yüce Allah, Âdem'e: «(Soyundan) Cehennemin payını gönder!» diye seslenecek. Âdem: «Rabbim! Kaçta kaç gidecek?» diye sorunca, Yüce Allah: «Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzu Cehennemin payıdır» buyuracak. Bu şekilde de her bin kişiden sadece bir kişi kurtulacak." Ancak bu durum Müslümanlara ağır geldi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onların bu yöndeki sıkıntısının yüzlerine yansıdığını görünce şöyle buyurdu: "Âdem'in soyundan gelenler pek çoktur. Yecûc ve Mecûc de Âdem'in çocuklarındandır. Onlardan bir kişi ölünce soyundan bin kişi gelir. İşte bunlar ve benzerleri de Cehenneme karşı sizin siperiniz olurlar. " Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Gök bile onunla yarılır..." âyetini açıklarken: "Kıyamet gününün ağırlığından dolayı yarılıp parçalanır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Gök bile onunla yarılır..."âyetini açıklarken: "Kıyamet gününün ağırlığından dolayı yarılıp parçalanır" demiştir. Firyâbî, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Habeş dilinde gök onunla (Yüce Allah ile) doludur, anlamındadır" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gök bile onunla yarılır..." âyetini açıklarken: "Kıyamet gününün dehşet ve ağırlığından dolayı yarılıp parçalanır" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "O günün şiddetiyle gök yarılıp parçalanır, anlamındadır "demiştir. Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Gök, kıyamet gününün korkusuyla çatlayıp yarılır, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin: "Gece çökmeden onları (develeri) ekinlere davet eden Kökleri suya doyup da toprağı yarıp çıkan otlardı" dediğini İşitmez misin?" Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Gök bile onunla yarılır..." âyetini açıklarken: "Allah'ın azametinin ağırlığıyla çatlayıp parçalanır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Gök bile onunla yarılır..." âyetini açıklarken: "O günün dehşeti ve şiddetinden dolayı ağırlaşan gök yarılıp parçalanır" demiştir. (.....) âyetini: "Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz az, bazen yarısından biraz az, bazen de üçte birinden biraz az bir vakti ibadetle geçirdiğini biliyor" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) ile Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini: "Sizin buna güç yetiremeyeceğinizi bildi" şeklinde açıklamışlardır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." âyetini açıklarken: "Yüce Allah gece kıyamına kalktıkları zaman Kur'ân'dan okunacak miktarı az tutmalarını söyleyerek yüklerini hafifletti" demiştir. "...Sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tövbenizi kabul etmiştir..."âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Yüce Allah önceki âyetlerde dile getirdiği gece ibadetine güçlerinin yetmeyeceğini bildiği için onların bu yöndeki kusurlarından dolayı olan tövbelerini kabul etmiştir. Daha sonra da Yüce Allah müminlerin vasıflarını, "...Allah, içinizden hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun; namazı kılın; zekatı verin. Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun. Kendiniz için yaptığınız iyiliği daha iyi ve daha büyük ecir olarak Allah katında bulursunuz. Allah'tan bağışlanma dileyin; Allah elbette bağışlar ve merhamet eder" şeklinde bizlere bildirmiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Nasr, Katâde'den bildirir: Yüce Allah bu sûrenin başlarında gece kıyamını Müslümanlara farz kılmıştı. Bundan dolayı Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılarlardı. Yüce Allah sûrenin bu son kısmını da katında bir yıl boyunca tuttuktan sonra Müslümanların gece ibadetine yönelik olan yükünü hafiletme babında indirmiş ve: "...Allah, içinizden hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." buyurmuştur. Bununla da daha önce bu yönde nazil olan âyetlerin hükmü neshedilmiş oldu. "...Namazı kılın; zekatı verin..."buyruğunda ifade edilen namaz ile zekat ise farzdır ve bunlara yönelik gece kıyamında olduğu gibi bir ruhsat yoktur. Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Ey örtünüp bürünen! Birazı hariç geceleyin kalk..." âyetleri nazil olunca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Müslümanlar bir yıl boyunca gecelerini namazla geçirdiler ki ayakları şişinceye kadar namaz kılarlardı. Bir yıl sonrasında da Yüce Allah: "Şüphesiz Rabbin, senin ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun gecenin üçte ikisinden biraz az, yarısı ve üçte biri kadar vakit içinde kalktığını bilir. Gece ve gündüzü Allah ölçer; sizin bu vakitleri takdir edemeyeceğinizi bildiğinden tövbenizi kabul etmiştir. Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun; Allah, içinizden hasta olanları, Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda savaşacak olanları şüphesiz bilir. Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." âyetini indirdi. Gece kıyamını farz iken nafile yapan Yüce Allah'a hamdolsun, ancak yine de gece ibadeti terk edilmemelidir. Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: "Ey örtünüp bürünen! Birazı hariç geceleyin kalk..." âyetleri nazil olunca Müslümanlar bir yıl boyunca gece namazlarına kalktılar. Ayakları şişene kadar namaz kıldıkları için bu durum onlara ağır gelmeye başlamıştı. Bir yıl sonrasında da sûrenin sonu olan, "...Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." âyeti indi ve sûrenin başındaki âyetlerin hükmünü neshetti. İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: "...Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." âyeti konusunda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüz âyet okuyun" buyurdu. Dârakutnî ve Beyhakî Sünen'de Kays b. Ebî Hâzım'dan bildirir: İbn Abbâs'ın arkasında namaz kıldım. İbn Abbâs ilk rekatta Fâtihâ Sûresi'nin yanında Bakara Sûresi'nin ilk âyetini okuduktan sonra rüku'ya gitti. Namazı bitirdikten sonra da bize dönüp: "Yüce Allah: "...Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." buyuruyor" dedi. Ahmed ve Beyhakî Sünen'de Ebû Saîd'den bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazlarımızda Fâtiha Sûresi'nin yanında Kur'ân'dan kolayımıza gelecek kadarını okumamızı söyledi." Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Şuabu'l- îman'da bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: "Ölümün bana Allah yolunda cihad ederken gelmesinden sonra en fazla bineğimin üzerinde Allah'ın lütfundan rızık ararken gelmesini isterim" dedi ve: "...Yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir..." âyetini okudu. İbn Merdûye, Abdullah b. Mes'ûd'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir beldeden başka bir beldeye yiyecek getirip de onu günün fiyatıyla satan kişinin Allah katında derecesi şehitlerin derecesinde olur" buyurdu ve: "...Yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlarolacağını bilmiştir..." âyetini okudu. |
﴾ 0 ﴿