MÜDDESSİR SURESİ
İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Müddessir Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir. İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir. 1Bkz. Ayet:7 2Bkz. Ayet:7 3Bkz. Ayet:7 4Bkz. Ayet:7 5Bkz. Ayet:7 6Bkz. Ayet:7 7"Ey örtüye bürünen! Kalk da uyar. Rabbinî yücelt. Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terket. İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma. Rabbin için sabret" Tayâlisî, Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbnu'd-Durays, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Delâil'de ve Beyhakî Delâil'de Yahya b. Ebî Kesîr'den bildirir: Ebû Seleme b. Abdirrahman'a: "Kur'ân'dan ilk önce hangi sûre indirildi?" diye sorduğumda: "Müddessir Sûresi" karşılığını verdi. "Ama nazil olan ilk sûrenin Alak Sûresi olduğunu söylüyorlar" dediğimde şu karşılığı verdi: Ben de Câbir b. Abdillah'a senin sorduğunun aynısını sormuş ve aynı şeyi söylemiştim. Câbir de bana şöyle dedi: Sana Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bize anlattığını anlatayım: "Hira mağarasında inzivaya çekildim. İnzivam bitince vadinin içine indim. Orada birileri bana seslendi. Sağıma baktığımda kimseyi görmedim. Soluma baktığımda kimseyi göremedim. Arkama baktığımda yine kimseyi göremedim. Başımı yukarıya kaldırdığımda ise Hira mağarasında bana gelen meleği gördüm. Yer ile gök arasında bir kürsüye oturmuştu. Onu bu şekilde görünce çok korktum ve hemen eve gelip: «Beni örtün! Beni örtün!» dedim. Sonrasında bana: «Ey örtüye bürünen! Kalk da uyar. Rabbini yücelt. Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terk et» ayetleri nazil oldu." Taberânî ve İbn Merdûye -zayıf bir senedle- İbn Abbâs'tan bildirir: Velîd b. el-Muğîre, Kureyşlilere bir ziyafet verdi. Yeme işi bittikten sonra da Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) kastederek: "Bu adam hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye sordu. Bazıları: "Büyücüdür" deyince, birileri: "Büyücü değildir" karşılığını verdi. Bazıları: "Kahindir" deyince, birileri: "Kahin değildir" karşılığını verdi. Bazıları: "Şâirdir" deyince, birileri: "Şair de değildir" karşılığını verdi. Sonra bazıları: "Bu getirdiği başkalarından öğrendiği etkileyici bir büyüdür" deyince Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında bu sıfat üzerinde anlaştılar. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan haberi olunca çok üzüldü ve başını örtüp giysilerine büründü. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey örtüye bürünen! Kalk da uyar. Rabbini yücelt. Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terket. İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma. Rabbin için sabret" âyetlerini indirdi. Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Sana böylesi bir görev verildi. Kalk ve bu görevi yerine getir" şeklinde açıklamıştır. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhim en-Nehaî: "Ey örtüye bürünen! Kalk da uyar. Rabbini yücelt. Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terket. iyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma. Rabbin için sabret" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bu âyetler nazil olduğunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sıkıntıdan kadife bir kumaş parçasıyla sarınmıştı. Bundan dolayı bu örtüyü atması ve harekete geçip insanları uyarması emredildi. Giydiklerini temiz tutmasından kasıt, günahlardan uzak durmasıdır. Terketmesi emredilen kötü şeyler de yine günahlardır. Bir iyilik yapacağı zaman bundan bir kazanç veya karşı taraftan karşılığında daha büyük bir iyilik beklememesi emredildi. Yapacağı iyiliği Allah rızası için yapması, yaptığı bu iyiliğin de karşılığını Yüce Allah verene kadar sabretmesi istenildi." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey örtüye bürünen!" âyetini açıklarken: "Örtüden kasıt giysileridir" demiştir. "Kalk da uyar" âyetini açıklarken: "Rabbinin azabını, daha önceki topluluklara yaptığını, azabı ve intikamının ne kadar şiddetli olacağını anlat ve bu konuda insanları uyar, anlamındadır" demiştir. "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kendini günahlardan arındır anlamındadır. Böylesi bir ifade de Arapların ifade şekillerinden biridir. Zira biri verdiği sözü yerine getirmediği zaman onun için: "Filan kişi giysileri pis biri" denirdi. Ancak verdiği sözü yerine getirip ifa eden kişi için: "Filan kişi giysileri temiz biri" derlerdi." "Kötü şeyleri terket" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kâbe'nin yanında İsâf ve Nâile adında iki put vardı. Yanlarına gelen müşrikler bunlara yüz sürerlerdi. Yüce Allah bu âyetle Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bu putlardan uzak durmasını emretmiştir." "İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma" âyetini açıklarken de: "Dünyalık bir şey bekleyerek veya insanlardan karşılık beklentisi içine girerek birilerine bir şey verme, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Rabbini yücelt. Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terket" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Rabbinin büyüklüğünü duyur. Nefsini günahlardan temizle ve şeytan ile putlardan uzak dur." İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: "Yâ Resûlallah! Namaza nasıl başlayalım?" diye sorduğumda, Yüce Allah: "Rabbini yücelt" âyetini indirdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza tekbîr ile başlamamızı söyledi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey örtüye bürünen!" âyetini açıklarken: "Ey uyuyan kişi, anlamındadır" demiştir. "Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terket. İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma" âyetlerini açıklarken de şöyle demiştir: "Giysilerin helal olmayan bir kazançtan olmasın. Putlardan uzak dur. Karşı taraftan daha büyüğünün beklentisi içine girerek bir iyilikte bulunma." Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Giysilerine günahı bulaştırma, anlamındadır. Arapların kullandıkları ifadelerdendir ki bu yönde: "Temiz giyimli biri" derler." İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken: "İhanete bulaşma, hain biri olma, anlamındadır" demiştir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî el-Vakfu ve'l-İbtidâ'da ve İbn Merdûye, İkrime'den bildirir: İbn Abbâs'a, "Giydiklerini temiz tut" âyeti sorulunca şu karşılığı verdi: "Giysini bir günahın veya bir ihanetin üzerine giyme, anlamındadır. Şâir Ğaylân b. Seleme'nin: "Allah'a hamdolsun ki ne bir günahkârın giysisini giydim Ne de bir ihanetin üzerine yüzümü peçeledim " dediğini işitmez misiniz?" İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: Cahiliye döneminde hain olan kişiye: "Filan kişi giysisi pis olan biridir" derlerdi. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Amellerini salih ameller kıl, anlamındadır. Cahiliye döneminde iyi işlerde bulunan kişiler hakkında: "Filan kişi temiz giyimli biridir" derlerdi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken: "Amellerini salih ameller kıl, anlamındadır" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken: "Sen bir büyücü veya bir kahin değilsin. Müşriklerin bu yönde dediklerine kulak asma" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Giydiklerini temiz tut. Kötü şeyleri terket. İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma. Rabbin için sabret" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Sen bir büyücü veya bir kahin değilsin. Müşriklerin bu yönde dediklerine kulak asma. Putlardan ve putperestlikten uzak dur. Daha büyük karşılık ve mükafatlar bekleyerek bir iyilikte bulunma. Bu yolda göreceğin eziyetlere de sabret." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken: "Yüce Allah burada giydikleriyle onun nefsini kastetmiştir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, üzerine giydiği giysiler değildir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken: "Ahlakını güzel ve temiz tut, anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Şîrîn: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken: "Giysilerini su ile yıkayıp temizle, anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Yezîd b. Mersed: "Giydiklerini temiz tut" âyetini açıklarken: "Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine koyunun döl kesesi atıldığı için giysilerini temizlemesi emredildi" demiştir. Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sûreyi okurken, "Kötü şeyleri terket" âyetini (.....) lafzıyla, Ra harfini esre ile okumuştur. Hâkim ve İbn Merdûye, Câbir'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), "Kötü şeyleri terket" âyetini (.....) lafzıyla, Ra harfini ötreli olarak okuduğunu işittim. Buradaki Rücz ifadesinden kasıt da putlardır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî), "Kötü şeyleri terket" âyetini (.....) lafzıyla, Ra harfini ötreli olarak okur ve: "Buradaki Rücz ifadesinden kasıt da putlardır" derdi. İbnu'l-Münzir, Hammâd'dan bildirir: Ubey'in mushafında, "İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma" âyetini (.....) lafzıyla okudum. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Karşılığında daha fazlasının sana verilmesini bekleyerek birine bir şey verme, anlamındadır. Bu âyet Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) özel nazil olmuştur." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Karşılığında daha fazlasının sana verilmesini bekleyerek birine bir şey verme, anlamındadır. Bu âyet Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) özel olarak nazil olmuştur. Diğer Müslümanlara ise bu konuda bir yasaklama yoktur." Taberânî ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İyiliği, daha fazlasını bekleyerek yapma" âyetini açıklarken: "Karşılığında daha fazlasının sana verilmesinin beklentisi içine girerek birine bir şey verme, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti (.....) lafzıyla, Ra harfini cezm ile okumuş ve: "Amellerini çok görme, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Hayırlı işler yapma konusunda seni zaafa düşürecek şekilde amellerini gözünde çok büyütme" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Onları çok davet ettim, ancak karşılık vermediler, şeklinde düşünme ve onları davete devam et, anlamındadır" demiştir. "Rabbin için sabret" âyetini açıklarken de: "Bu yolda başına gelecekler konusunda sabır göster, anlamındadır" demiştir. 8Bkz. Ayet:10 9Bkz. Ayet:10 10"O boruya üfürüldüğü zaman. İşte o gün zorlu bir göndür. Kâfirler için hiç kolay değildir." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O boruya üfürüldüğü zaman. İşte o gün zorlu bir gündür" âyetlerini açıklarken: "Sûr'a üfürüldüğü gün kafirler için çetin gün olacaktır" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O boruya üfürüldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Sûr'a üfürüldüğü zaman, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd de İkrime, Ebû Mâlik ve Âmir'den aynısını bildirir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Âyette zikredilen Nâkûr'dan kasıt, Sûr'dur ve boru şeklindedir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Taberânî ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: "O boruya üfürüldüğü zaman" âyeti nazil olduğu zaman, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sûr'a üfürecek olan melek onu ağzına koymuş ve başını eğip üflemesi için emir beklerken ben nasıl nimetler içinde rahat edebilirim?" buyurdu. Ashâb: "Yâ Resûlallah! Ne dememizi emredersin?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir. Allah'a tevekkül ettik, deyin" buyurdu. İbn Sa'd ve Hâkim, Behz b. Hakîm'den bildirir: "Zürâre b. Evfâ bizlere namaz kıldırırken Müddessir Sûresi'ni okudu. "O boruya üfürüldüğü zaman" âyetine ulaştığı zaman düşüp ruhunu teslim etti. Onu taşıyanlardan biri de bendim." Abd b. Humeyd, Katâde'den bildirir: Yüce Allah: "İşte o gün zorlu bir gündür" buyurduktan sonra ne kadar meşakkatli ve çetin bir gün olduğunu belirterek: "Kâfirler için hiç kolay değildir" buyurdu. 11Bkz. Ayet:31 12Bkz. Ayet:31 13Bkz. Ayet:31 14Bkz. Ayet:31 15Bkz. Ayet:31 16Bkz. Ayet:31 17Bkz. Ayet:31 18Bkz. Ayet:31 19Bkz. Ayet:31 20Bkz. Ayet:31 21Bkz. Ayet:31 22Bkz. Ayet:31 23Bkz. Ayet:31 24Bkz. Ayet:31 25Bkz. Ayet:31 26Bkz. Ayet:31 27Bkz. Ayet:31 28Bkz. Ayet:31 29Bkz. Ayet:31 30Bkz. Ayet:31 31Tek olarak yarattığım, kimseyi bana bırak, Kendisine geniş servet verdim, Göz önünde duran oğullar (verdim), Kendisine bir döşeyiş döşedim. Üstelik o (nimetlerimi) daha da arttırmamı umuyor. Asla (ummasın)! Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı alabildiğine inatçıdır. Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım! Zira o, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Canı çıkasıca, ne biçim ölçtü biçti! Sonra, canı çıkasıca tekrar (ölçtü biçti); nasıl ölçtü biçtiyse! Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda, kibirini yenemeyip sırt çevirdi. «Bu (Kur'an) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir. Bu, insan sözünden başka bir şey değil.» Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım. Sen biliyor musun sekar nedir? Hem (bütün bedeni helak eder, hiçbir şey) bırakmaz, hem (eski hale getirip tekrar azap etmekten) vazgeçmez o. İnsanın derisini kavurur. Özerinde ondokuz (muhafız melek) vardır. Biz cehennemin işlerine bakmakla ancak melekleri görevlendirmişizdir. Onların sayısını da inkarcılar için sadece bir imtihan (vesilesi) yaptık ki, böylelikle, kendilerine kitap verilenler iyiden iyiye öğrensin, iman edenlerin imanını arttırsın; hem kendilerine kitap verilenler hem müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve kâfirler de: «Allah bu misalle ne demek istemiştir ki?» desinler. İşte Allah böylece, dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını, kendisinden başkası bilmez. Bu ise, insanlık için ancak bir öğüttür. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Tek olarak yarattığım kimseyi bana bırak" âyetini açıklarken: "Bu kişi Velîd b. el-Muğîre'dir. Yüce Allah onu annesinin karnından tek başına çıkardı. Çıktığında ne malı, ne de çocuğu vardı. Sonradan Yüce Allah ona mal, çocuk ve servet ihsan etti" demiştir. "Hayır! Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır" âyetini açıklarken: "Allah'ın âyetlerine karşı inatla karşı çıkmış ve onları inkar etmiştir" demiştir. "O düşündü taşındı, ölçtü biçti" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bize bildirilene göre Velîd b. el-Muğîre: "Bu adamın dedikleri konusunda ben iyice düşündüm. Söyledikleri şiir değildir. Zira söylediklerinin bir tatlılığı, bir cazibesi var. Söyledikleri diğer bütün sözlerin üstüne çıkarken onun sözünün üstüne söz söyleyen olmuyor. Söylediklerinin bir büyü olduğunda şüphem yok!" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kahrolası nasıl da ölçtü biçti! Tekrar tekrar kahrolası! Ne biçim ölçüp biçti! Sonra baktı, sonra kaşlarını çattı, suratını astı" âyetlerini indirdi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak" âyetini açıklarken: "Bu kişi Velîd b. el-Muğîre'dir" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Tek olarak yaratıp kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım o kimseyi bana bırak. Sonra da o hırsla daha da artırmamı umar. Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır. Onu sarp bir yokuşa sardıracağım" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Âyetler Velîd b. el- Muğîre hakkında nazil oldu. Yüce Allah onu annesinin karnından tek başına çıkardı. Çıktığında ne malı, ne de çocuğu vardı. Yüce Allah ona bin dinarlık bir mal ihsan etti. Yanından ayrılmayan on tane oğul verdi. Kendisine maldan ve oğullardan yana her türlü imkanı sağladı. Ancak yine de mallarını ve çocuklarını hep az gördü ve bu hırs içinde de öldü. Hayattayken Allah'ın âyetlerine kör bir inatla karşı çıkardı. Kıyamet gününde ona çetin ve meşakkatli bir azap vardır." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak" âyetini açıklarken: "Bu kişi Velîd b. el-Muğîre'dir" demiştir. "Çevresinde bulunan oğullar verdim" âyetini açıklarken: "Velîd'in on üç tane oğlu vardı" demiştir. "Sonra da o hırsla daha da artırmamı umar. Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır" âyetlerini açıklarken de şöyle demiştir: "Velîd buna rağmen daha fazlasını istedi. Ancak Yüce Allah sonrasında ona ne oğul, ne de mal verdi. Allah'ın âyetlerine karşı da düşmanca hareket ederdi." Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Tek olarak yaratıp kendisine bol bol mal, çevresinde bulunan oğullar verdiğim ve nimetleri yaydıkça yaydığım o kimseyi bana bırak. Sonra da o hırsla daha da artırmamı umar" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bu kişi Velîd b. el-Muğîre b. Hişâm el-Mahzûmî'dir. Her birinin ailesi de olan on üç tane oğlu vardı. Ancak "Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim âyetlerimize karşı inatçıdır" âyeti nazil olduktan ölene kadar dünya zevklerinden, mal ve çocuklarından uzak durdu. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ona nimetleri yaydıkça yaydım" âyetini açıklarken: "Yüce Allah ona bin dinarlık bir servet ihsan etti" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Süfyân: "Ona nimetleri yaydıkça yaydım" âyetini açıklarken: "Yüce Allah ona bir milyon (dinar) ihsan etti" demiştir. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Dîneverî'nin el-Mücâlese'de bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb'a, "Ona nimetleri yaydıkça yaydım" âyeti sorulunca: "Aylık olarak ona sabit gelir sağladı" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Nu'mân b. Sâlim: "Ona nimetleri yaydıkça yaydım" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, ona ihsan ettiği arazilerdir" demiştir. Hennâd'ın bildirdiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Saûd, Cehennemde bir dağdır. Cehennemliklerin bu dağa tırmanmaları istenir. Çıkmak için ellerini koyduklarında ise hemen erir. Kaldırdıklarında eski haline döner." Hâkim ve Beyhakî Delâil'de İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Velîd b. el-Muğîre, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona Kur'ân okuyunca Velîd yumuşar gibi oldu. Ebû Cehil bundan haberdar olunca yanına geldi ve: "Amcacığım! Kavmin sana vermek üzere mal topladılar. Zira bir şeyler alabilmek için Muhammed'in yanına gitmişsin" dedi. Velîd: "Ama Kureyşliler de bilir ki içlerinde en fazla mala sahip olanları benim!" karşılığını verdi. Ebû Cehil: "Muhammed hakkında öyle bir şey de ki kavmin bu sözden senin onu kabul etmediğini ve onu sevmediğini anlasınlar" deyince, Velîd şöyle karşılık verdi: "Onun hakkında ne diyeyim ki? Vallahi içinizde recez olsun kaside olsun, cinlerle ilgili yazılanlar olsun şiirden en çok anlayan benim. Vallahi Muhammed'in sözleri böylesi şeylere hiç benzemiyor. Onun söylediği sözlerin bir tatlılığı bir cazibesi var. Üst tarafı meyve veren, alt tarafı yağmur gibi bereketli olan sözler söylüyor. Söyledikleri diğer bütün sözlerin üstüne çıkarken onun sözünün üstüne söz söyleyen olmuyor ve diğer tüm sözleri yerle bir ediyor." Ebû Cehil: "Ama böyle dersen kavmin senden bunu kabul etmez" deyince, Velîd: "O zaman bırak biraz düşüneyim" karşılığını verdi. Sonra Velîd düşünüp taşındı ve: "Bu, başkasından öğrendiği bir büyüdür" dedi. Bunun üzerine: "Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak..." âyetleri nazil oldu. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebû Nuaym Delâil'de İkrime'den aynısını mürsel olarak bildirir. Ebû Nuaym Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Velîd b. el-Muğîre, Kureyşlileri topladı ve Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) kastederek: "Bu adam hakkında ne diyorsunuz?" diye sordu. Bazıları şairdir, bazıları kahindir deyince, Velîd: "Ben şairlerin tarzını biliyorum. O bir şair değildir. Kahinlerin de sözlerini biliyorum. O kahin de değildir" karşılığını verdi. Kureyşliler: "Peki sen ne diyorsun?" dediklerinde Velîd düşünüp taşınmaya başladı. Yüce Allah bunu: "Kahrolası nasıl da ölçtü biçti! Tekrar tekrar kahrolası! Ne biçim ölçüp biçti! Sonra baktı, sonra kaşlarını çattı, suratını astı. Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp: «Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir» dedi" şeklinde ifade etmiştir. İbn Cerîr ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Velîd b. el-Muğîre, Ebû Bekr'in yanına girdi ve ona Kur'ân'dan bazı şeyler sorup dinledi. Ebû Bekr'in yanından çıkıp da Kureyşlilerin yanına gittiği zaman: "İbn Ebî Kebşe (Muhammed) ne tuhaf şeyler söylüyor. Vallahi söyledikleri ne şiir, ne sihir ne de bir delinin hezeyanlarıdır. Söyledikleri Allah'ın kelamından başka değildir" dedi. Kureyşliler onun bu sözlerini duyunca kendi aralarında toplanıp: "Vallahi Velîd bizim dinden çıkarsa tüm Kureyşliler bizim dinden döner" dediler. Ebû Cehil onları duyunca: "Sizin için ben onunla ilgilenirim" dedi. Sonrasında Velîd'in evine gitti ve ona: "Kavminin yardım olarak sana vermek üzere mal (para) topladığını biliyor musun?" diye sordu. Velîd: "Niye, hepsinden daha fazla mal ve çocuğa sahip değil miyim?" deyince, Ebû Cehil: "Ama erzak almak için Ebû Kuhafa'nın oğlunun (Ebû Bekr'in) yanına gittiğini söylüyorlar" karşılığını verdi. Bunun üzerine Velîd: "Kabilem böyle mi düşünüyor! Vallahi bundan sonra ne Ebû Kuhâfa'nın oğlunun (Ebû Bekr'in) ne Ömer'in ne de İbn Ebî Kebşe'nin (Muhammed'in) yanına yaklaşacağım! Onu söyledikleri de öğrenilen bir sihirden başka bir şey değildir" dedi. Bu konuda da Yüce Allah: "Kahrolası nasıl da ölçtü biçti! Tekrar tekrar kahrolası! Ne biçim ölçüp biçti! Sonra baktı, sonra kaşlarını çattı, suratını astı. Sonra arkasını döndü ve büyüklük taslayıp: «Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir. Bu, insan sözünden başka bir şey değildir» dedi. Ben onu sekar'a sokacağım. Sen biliyor musun sekar nedir? O, ne geri bırakır ne de azabdan vazgeçer" âyetlerini indirdi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "İnkar eden" şeklinde açıklamıştır. Ahmed, Hennâd b. es-Serî Zühd'de, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Ebi'd- Dünya Sifatu'n-Nâr'da, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin el-Ba's'da Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Saûd Cehennemde bir dağdır. Kafir ancak yetmiş yılda tepesine çıkar sonra oradan aşağıya yuvarlanır. Bu durumu da sonsuza kadar devam eder." Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünya, İbnu'l-Münzir, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî başka bir kanalla Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirir: "Saûd Cehennemde bir kayadır. Cehennemlikler ellerini üzerine koyduklarında erir, çektiklerinde tekrar eski haline döner. Bundan kurtuluşun yolu da "Köle azat etmek veya açlık gününde yemek yedirmektir" âyetlerinde belirtildiği gibidir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Saûd, Cehennemde bir kayadır ve kafir yüz üstü üzerinde süründürülür" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Saûd, Cehennem ateşinde bir dağdır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Saûd, Cehennemde bir dağdır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini açıklarken: "Saûd, Cehennemde kaygan bir kayadır ve Cehennemliklerin bu dağa tırmanmaları istenir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Çetin bir azap" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Kaşlarını çatıp somurttu" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn: "Bu, ancak nakledilegelen bir sihirdir..." âyetini açıklarken: "Başkalarından öğrendiği bir sihir şeklidir, anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ben onu sekar'a sokacağım" âyetini açıklarken: "Sekar, Cehennemin en alt tabakasıdır ki burada zakkum ağaçları çıkar" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O ne bırakır ne de terkeder" âyetini açıklarken: "Ne tamamen öldürür, ne de sağ bırakır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O ne bırakır, ne de terkeder" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İçine aldığı zaman onlardan geriye bir şey bırakmaz. Kendilerine yeniden bir beden verilince de kendi hallerine terk etmez, önceden olduğu gibi yine azaba başlar." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "O ne bırakır, ne de terkeder" âyetini açıklarken: "Kişiyi yer bitirir. Kendisine yeni bir beden verilince de onu terk etmez ve gelip yine üzerine çöker" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Büreyde: "O ne bırakır, ne de terkeder" âyetini açıklarken: "Kişinin etini kemiğini, sinirlerini ve beynini yer de bu haliyle bile onu rahat bırakmaz" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Derileri yakıp kavurur" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Derileri yakıp kavurur" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Derileri kavurur" âyetini açıklarken: "Kişinin derisini yaladı mı onu yakar. Rengi değişip gece karanlığından daha siyah olur" demiştir. İbn Ebî Şeybe ve Hennâd'ın bildirdiğine göre Ebû Rezîn: "Derileri kavurur" âyetini açıklarken: "Kişinin derisini yaladığı zaman onu gece karanlığından daha siyah yapar" demiştir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Yakar, kavurur" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî el-Ba's'da Berâ'dan bildirir: Yahudilerden bir grup Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir adama Cehennem bekçilerini sorduklarında, adam: "Allah ve Resûlü bilir" karşılığını verdi. Daha sonra bu adam Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip olanları anlatınca, "Üzerinde on dokuz (bekçi) vardır" âyeti nazil oldu. Tirmizî ve İbn Merdûye, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Yahudilerden bazıları Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından birilerine: "Peygamberiniz Cehennem bekçilerinin sayısını biliyor mu?" diye sorunca, ashâb: "Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sormadan bilemeyiz" dediler. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Cehennem bekçilerin sayısı kaçtır?" diye sorunca da eliyle bir defasında on, bir defasında da dokuz sayısını göstererek on dokuz olduğunu ifade etti. İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: "Üzerinde on dokuz (bekçi) vardır" âyeti nazil olduğunda Kureyş'ten Ebu'l-Eşuddeyn adında biri: "Ey Kureyşliler! Bu on dokuz kişi sizi korkutmasın. Zira sağ kolumla on, sol kolumla da dokuz kişiyi sizden uzaklaştırırım" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık..." âyetini indirdi. İbn Cerîr ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Ebû Cehil, "Üzerinde on dokuz (bekçi) vardır" âyetini duyunca, Kureyşlilere: "Anneleriniz sizsiz kalsın emi! Duyduğuma göre İbn Ebî Kebşe (Muhammed) Cehennem bekçilerinin on dokuz tane olduğunu söylüyormuş. Oysa bu kadar kalabalıksınız. Sizden her on kişi Cehennem bekçilerinden bir kişiyi yere çalamaz mı?" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke vadisinde Ebû Cehil'in kolundan tutup ona: "Bu azap sana lâyıktır, lâyık! Evet, lâyıktır sana, lâyık!" demesini vahyetti. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Üzerinde on dokuz (bekçi) vardır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bize bildirilene göre Ebû Cehil bu âyet nazil olduğunda, Kureyşlilere: "Ey Kureyşliler! Sizler bu kadar kalabalık iken her on kişiniz Cehennem bekçilerinden birini yenemez mi?" dedi. İbnu'l-Mübârek, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî el-Ba's'da Ezrak b. Kays vasıtasıyla Temîm oğullarından bir adamdan bildirir: Ebu'l-Avvâm'ın yanındayken bize "Üzerinde on dokuz vardır" âyetini okudu ve: "Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Size göre bu sayı on dokuz melek mi yoksa on dokuz bin mi?" diye sordu. Ben: "On dokuz melek" dediğimde, bana: "Bunu nereden biliyorsun?" diye sordu. "Çünkü Yüce Allah: "...Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık..." buyurur" karşılığını verdiğimde, Ebu'l- Avvâm şöyle dedi: "Doğru söyledin. Bunlar on dokuz melektir. Bu meleklerin her birinin elinde demirden ucu çatallı bir sopa bulunur. Melek elindeki sopayı bir sallamada yetmiş bin kişiyi havaya uçurur. Bu meleklerden her birinin iki omuz arasında şu şu kadarlık bir mesafe vardır." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Üzerinde on dokuz vardır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunların sayıları, inkar edenler için bir fitne vesilesi kılınmıştır. Zira müşriklerden Ebu'l-Eşuddeyn el- Cumahî: "Bunlar yanıma yaklaşacak olsalar onları Cehennemden aşağı atarım" demişti. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Ebu'l-Eşuddeyn: "Cehennemin bu bekçilerini bana bırakın! Ben sizin için onlarla başa çıkarım" dedi. Bize bildirilene göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cehennem bekçilerini anlatırken şöyle buyurmuştur: "Gözleri şimşek gibi çakar, ağızları sığır boynuzunu andırır. Saçlarını yerde sürürler. Tüm cinler ile insanlar kadar güçleri vardır. Bu meleklerden biri koca bir topluluğu önüne katıp bir dağın tepesine kadar sürer. Onları dağdan aşağıya ateşin içine yuvarladıktan sonra dağı da üzerlerine atar." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu sayının verilmesiyle kendilerine kitap verilenler, yani Ehl-i kitâb'dan olanlar kesin bilgi edinirler, zira onların da kitaplarında bu konuda on dokuz sayısı geçmektedir. Bu şekilde iman edenler kendi kitaplarında da geçtiği için imanları daha da artar." Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kendilerine kitap verilenlerden kasıt Ehl-i Kitâb'dır. Cehennemin bekçilerinin sayısına yönelik Kur'ân'da verilen bu bilgi kendi kitaplarında da aynı şekilde geçtiği için bu konuda kesin bir kanaat sahibi olmaları sağlanmıştır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık..." âyetini açıklarken: "Ehl-i Kitâb'dan olanlar kendi kitaplarında da Cehennemin bekçilerinin sayısının Kur'ân'da verildiği gibi geçtiğini göreceklerdir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Sayılarını bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık..." âyetini açıklarken: "Kur'ân verdiği bu sayı ile daha önce nazil olan kitapları da tasdik etmiştir. Zira Tevrat ve İncil'de de Cehennem bekçilerinin sayıları on dokuz olarak geçer" demiştir. "...Kalblerinde hastalık bulunanlar..." âyetini açıklarken de: "Bunlar kaplerinde nifak taşıyanlardır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez..." âyetini açıklarken: "O kadar çokturlar ki sayılarını Allah'tan başka kimse bilemez" demiştir. İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc'den bunun aynısını bildirir. Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'da İbn Cüreyc vasıtasıyla bir adamdan bildirdiğine göre Urve b. ez-Zübeyr, Abdullah b. Amr b. el-Âs'a: "En büyük ve kalabalık mahlukat hangisidir?" diye sorunca, Abdullah: "Meleklerdir" dedi. Urve: "Melekler neyden yaratıldı?" diye sorunca da Abdullah şu karşılığı verdi: "Kolların ve göğsün nurundan yarattı. Kolları uzatıp: «İki bine iki bin olun!» dedi." Ravi der ki: "İbn Cüreyc'e: "İki bine iki bin ne demek?" diye sorulunca: "Sayılamayacak kadar çok, demek" karşılığını verdi. Taberânî M. el-Evsat'ta ve Ebu'ş-Şeyh, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) İsrâ gecesini anlatırken: "Cebrail'le birlikte dünya semasına çıktığımızda İsmail adında bir melekle karşılaştık. İsmail denilen bu melek dünya semasından sorumluydu ve önünde yetmiş bin melek bulunuyordu. Bu meleklerden her birinin emrinde de yüz bin melek vardı" buyurdu ve: "...Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez..." âyetini okudu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Bu, insanlar için bir uyarıdır..." âyetini açıklarken: "Kendisine karşı uyarılan şey Cehennemdir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bunun aynısını bildirir. 32Hayır, onlar öğüd almazlar! Kamer hakkı için, 33Bkz. Ayet:37 34Bkz. Ayet:37 35Bkz. Ayet:37 36Bkz. Ayet:37 37"Dönüp gitmekte olan geceye ve ağarmakta olan sabaha andolsun ki o, büyük musibetlerden biridir. İnsanlık için uyarıcıdır, sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için." Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki" âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur. Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr, "Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki" âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur. Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî), "Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki" âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur. Ebû Ubeyd, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî), "Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki" âyetini: (.....) lafzıyla lafzıyla okumuştur. Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir, Harun'dan bildirir: Ubey ile İbn Mes'ûd'un kıraatinde, "Dönüp gitmekte olan geceye andolsun ki" âyeti: (.....) şeklindedir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti (.....) lafzıyla okumuş ve: "Karanlığı basmakta olan geceye" şeklinde açıklamıştır. Müsedded Müsned'de, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: İbn Abbâs'a (.....) ifadesini sorduğumda bana herhangi bir cevap vermedi. Gecenin sonu gelip de sabah ezanı okunduğunda bana şöyle seslendi: "Ey Mücâhid! (.....) ifadesinin vakti işte budur." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Sabah aydınlandığında" şeklinde açıklamıştır. "O, büyük musibetlerden biridir" âyetini açıklarken: "Bu musibetten kasıt Cehennemdir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O, büyük musibetlerden biridir" âyetini açıklarken: "Bu musibetten kasıt Cehennemdir" demiştir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn: "O, büyük musibetlerden biridir. İnsanlık için uyarıcıdır" âyetini açıklarken: "Bu musibetten kasıt Cehennemdir" demiştir. İbn Ebi'd-Dünya Zemmu'l-Emel'de Huzeyfe'den bildirir: Her sabah ve her akşam bir münadi: "Ey insanlar! Göç vakti! Göç vakti!" diye seslenir. Bunun da tasdiki "O, büyük musibetlerden biridir. İnsanlık için uyarıcıdır, sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için" âyetleridir. Burada ileri gitmek ile geri kalmakta bahsedilen şey ölümdür. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için uyarıcıdır" âyetini açıklarken: "İsteyen Yüce Allah'a itaat eder, dileyen de bu itaatten geri durur, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Sizden ileri gitmek ya da geri kalmak isteyen kimseler için uyarıcıdır" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'a itaat edenler ile Allah'a isyan içinde kalmak isteyenlere bir uyarıcıdır, anlamındadır" demiştir. 38Bkz. Ayet:39 39"Herkes kazandığına karşılık bîr rehindir. Ancak sağdakiler hariç." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Herkes kazandığına karşılık bir rehindir" âyetini açıklarken: "Herkes kendi amelinden sorumlu tutulacaktır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. Ancak sağdakiler hariç" âyetini açıklarken: "Yüce Allah sağ taraftakiler (=Ashâbu'l-Yemîn) hariç bütün insanları amellerinden sorumlu tuttu" demiştir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. Ancak sağdakiler hariç" âyetini açıklarken: "Sağdakiler (=Ashâbu'l-Yemîn) hesaba çekilmezler" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ancak sağdakiler hariç" âyetini açıklarken: "Sağdakilerden (=Ashâbu'l-Yemîn) kasıt, Müslümanlardır" demiştir. Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, ibn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Ancak sağdakiler hariç" âyetini açıklarken: "Sağdakilerden (=Ashâbu'l-Yemîn) kasıt, Müslümanların küçük çocuklarıdır" demiştir. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer: "Ancak sağdakiler hariç" âyetini açıklarken: "Sağdakilerden (=Ashâbu'l-Yemîn) kasıt, Müslümanların küçük çocuklarıdır" demiştir. 40Bkz. Ayet:48 41Bkz. Ayet:48 42Bkz. Ayet:48 43Bkz. Ayet:48 44Bkz. Ayet:48 45Bkz. Ayet:48 46Bkz. Ayet:48 47Bkz. Ayet:48 48""Onlar cennetler içinde sorarlar. Günahkârların durumunu. «Sizi sekar'a sokan nedir?» diye. Onlar şöyle derler: «Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık. Dalanlarla birlikte dalıyorduk. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Sonunda bize yakîn (ölüm) geldi.» Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâidinde, İbn Ebî Dâvud Mesâhif de, İbnu'l-Enbârî Mesâhif de, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Amr b. Dînâr'dan bildirir: Abdullah b. ez-Zübeyr'in Müddessir Sûresi'nin 40, 41 ve 42. âyetlerini: "(=Onlar Cennette günahkârlar hakkında sorular sorarlar ve onlara: "Ey filan! Sizleri sekar'a sokan nedir?" derler)" şeklinde okuduğunu işittim. Yine Lakît'in bana bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr: "Ömer b. el-Hattâb'ın bu âyetleri bu şekilde okuduğunu işittim" demiştir. Ebû Ubeyd Fadâil'de ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, Müddessir Sûresi'nin 42. âyetini: (.....) (=Ey kafirler! Sizleri sekar'a sokan nedir?)" şeklinde okumuştur. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Dalanlarla birlikte dalıyorduk" âyetini açıklarken: "Nerede haktan sapan birini görsek biz de onunla birlikte sapardık, anlamındadır" demiştir. "Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: Bilin ki Yüce Allah kıyamet gününde müminleri birbirlerine şefaatçi kılar. Bize bildirilene göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet gününde Yüce Allah ümmetimden bir kişinin şefaati ile Temîm oğullarından daha kalabalık bir topluluğu Cennete sokar" buyurmuştur. (Hasan bunu rivayet ederken, Temîm oğulları yerine "...Rabîa ve Mudar kabilelerinden daha kalabalık bir topluluğu Cennete sokar" demiştir.) Yine bizlere, şehit olan kişinin akrabalarından yetmiş kişiye şefaatçi olacağı anlatılırdı. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sonunda bize yakîn geldi" âyetini açıklarken: "Yakîn'den kasıt ölümdür" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Sâlim: "Sonunda bize yakîn geldi" âyetini açıklarken: "Yakîn'den kasıt ölümdür" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez" âyetini açıklarken: "Bazıları onlara şefaatçi olsa da bu şefaat onlara bir fayda vermez" demiştir. İbn Merdûye'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şefaatimle Cehennemde bulunan tüm iman sahipleri oradan çıkarlar. Sadece, «Sizi sekar'a sokan nedir?» diye (sorulunca) onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık. Dalanlarla birlikte dalıyorduk. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Sonunda bize yakîn (ölüm) geldi» âyetlerinde zikredilenler çıkmaz. Zira Yüce Allah onlar hakkında: «Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez» buyurur." İbn Merdûye, Abdurrahman b. Meymûn'den bildirir: Ka'b(u'l-ahbâr) bir gün Ömer b. el-Hattâb'ın yanına girdi. Hazret-iÖmer: "Kıyamet gününde Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şefaatinin kimlere kadar ulaşacağından bahset" deyince, Ka'b şu karşılığı verdi: "Yüce Allah, Kur'ân'da bunu size bildiriyor. Zira: "Sizi sekar'a sokan nedir?" diye (sorulunca) onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık. Dalanlarla birlikte dalıyorduk. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Sonunda bize yakîn (ölüm) geldi" buyurmuştur. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) böylesi bir günde herkese şefaat eder. Geriye hiç namaz kılmayanlar, hiç yoksul doyurmayanlar ve hiçbir peygambere inanmayanlar kalır ki geriye bunlar kaldığı zaman şefaate nail olmayan hiçbir hayır sahibi kalmamış demektir." İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Cehennemde en hafif azabı çekenlerden birine Yüce Allah: «Dünya dolusu gümüş ve altının olsa buradan kurtulmak için feda eder miydin?» diye sorar. Kişi: «Öyle bir imkanım olsa kesinlikle yapardım» deyince, Yüce Allah: «Yalan söylüyorsun! Zira bundan daha kolay ve hafif olanını senden isterken yapmıyordun. Sana dilediğini vermem için benden istemeni, seni bağışlamam için benden bağışlanma dilemeni, icabet etmem için bana dua etmeni isterdim de yapmazdın. Gece veya gündüz olsun benden çekinip korktuğun, benden bir şeyler istediğin ve cezamdan sakındığın bir anın bile olmadı» buyurur. Ondan aşağıda olanların da hepsi ondan daha kötüdür. Sonra bu kişiye: «Sizi sekar'a sokan nedir?» diye sorulunca: «Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık. Dalanlarla birlikte dalıyorduk. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Sonunda bize yakîn (ölüm) geldi» der. Yüce Allah da: «Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez»buyurur." İbn Merdûye, Yezîd b. Suheyb'den bildirir: Talk b. Habîb ile birlikte Mekke'deydik ve her ikimiz de Hariciler gibi düşünüyorduk. Câbir b. Abdillah'ın şefaati kabul ettiğine dair açıklamaları olduğunu duyduğumuzda yanına geldik ve: "Şefaat konusunda bazı şeyler söylediğin bize ulaştı. Ancak Yüce Allah, Kitâb'ında senin söylediğinin aksini söylüyor" dedik. Câbir yüzümüze şöyle bir baktıktan sonra: "Siz Irak ahalisinden misiniz?" diye sordu. "Evet!" dediğimizde tebessüm etti ve: "Yüce Allah'ın Kitab'ının neresinde söylediğimin aksini buluyorsunuz?" diye sordu. Şöyle dedim: "Yüce Allah: "Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur" buyurur. Başka bir yerde: "Ateşten çıkmak isterler, ama ondan çıkabilecek değillerdir. Onlara sürekli bir azap vardır" buyurur. Başka bir yerde de: "...Oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilirler..." buyurur. Bu ve benzeri âyetler senin şefaat konusundaki görüşüne muhaliftir." Câbir: "Allah'ın Kitab'ını ben mi daha iyi bilirim, yoksa siz mi?" diye sorunca, biz: "Tabi ki sen bizden daha iyi bilirsin" karşılığını verdik. Bunun üzerine Câbir şöyle dedi: "Vallahi Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında hem bu âyetlerin, hem de şefaatin olacağı konusundaki âyetlerin nazil olmasına şahit oldum. Bu âyetlerin açıklamasını da bizzat Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) İşittim. Yüce Allah'ın Kitâb'ında Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şefatine yönelik âyetler mevcuttur. Mesela Müddessir Sûresi'nde Yüce Allah: "Sizi sekar'a sokan nedir?" diye (sorulunca) onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık. Dalanlarla birlikte dalıyorduk. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Sonunda bize yakîn (ölüm) geldi. Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez" buyurur. Burada şefaatin Allah'a şirk koşmayanlar için olduğunu görmüyor musunuz? Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda şöyle buyurduğunu işittim: "Yüce Allah kimseden yardım almadan ve kimseye danışmadan mahlukatını yarattı. Daha sonra bunların içinden dilediğini merhametiyle Cennete koyarken dilediğini de Cehenneme koydu. Bir süre sonra Yüce Allah bunların içinden muvahhid olanlara (şirk koşmayanlara) acıdı ve tarafından bir meleği bir su ve nur ile gönderdi. Bu melek Cehenneme girdi ve elindeki bu su ile nuru içerde bulunanların üzerine serpti. Su ile nur sadece Allah'ın dilediği kişilere isabet etti ki bunlar da dünyada Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenlerdendir. Melek bu kişileri Cehennemden çıkarıp Cennetin önüne koydu. Sonra Rabbinin yanına dönünce Yüce Allah ona yine su ile nur verdi. Melek bunları alıp bir daha Cehenneme girdi ve elindeki bu su ile nuru içerde bulunanların üzerine serpti. Su ile nur sadece Allah'ın dilediği kişilere isabet etti ki bunlar da dünyada Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölenlerdendir. Melek bunları da Cehennemden çıkarıp Cennetin önüne koydu. Daha sonrasında Yüce Allah şefaat hakkı olanlara izin verdi. Bunlar da Cehennemden çıkarılanlara şefaatte bulundular. Bu şekilde de Yüce Allah rahmeti ve şefaatçilerin şefaati ile onları Cennetine koydu. " Beyhakî el-Ba's'da İbn Mes'ûd'dan bildirir: Yüce Allah iman sahibi kimselerden bazılarını Cehennemde cezalandırır. Ancak daha sonra Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şefaatiyle onları dışarı çıkarır. Bu şefaat sonrası Cehennemde, "Sizi sekar'a sokan nedir?" diye (sorulunca) onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık. Dalanlarla birlikte dalıyorduk. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Sonunda bize yakîn (ölüm) geldi" âyetlerinde zikredilenler dışında kimseler kalmaz. Zira Yüce Allah bunlar hakkında: "Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez" buyurur. 49Bkz. Ayet:51 50Bkz. Ayet:51 51"Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar? Aslandan ürkerek kaçan yabani merkeplere benzerler." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz çeviriyorlar?" âyetini açıklarken: "Bu öğütten kasıt, Kur'ân'dır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Kaçan yaban eşekleri gibi" âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur. Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) ile Ebû Recâ, "Kaçan yaban eşekleri gibi" âyetini: (.....) lafzıyla, Fe harfini fetha ile okumuşlardır. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre Ebû Mûsa el-Eş'arî, (.....) âyetini: "Avcılardan kaçan" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kasvere ifadesi, okla avlanan avcılar anlamına gelir" demiştir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ebû Hamza'dan bildirir: İbn Abbâs'a: "Kasvere ifadesi, aslan anlamına gelmiyor mu?" diye sorduğumda: "Arapların hiçbir lehçesinde kasvere ifadesinin aslan anlamında kullanıldığını duymadım ve bilmiyorum. Bu ifadenin anlamı, insan topluluğudur" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini: "Avcılardan kaçan yabani eşekler gibidirler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini: "Avcılardan kaçan" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Avcıların oklarından kaçan" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Kasvere, oklarla avlanan avcılardır" demiştir. Hatîb Târih'de Atâ b. Ebî Rebâh'tan bunun aynısını bildirir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Kasvere ifadesi oklar anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Avcıların ağlarından, iplerinden kaçan" şeklinde açıklamıştır. Süfyân b. Uyeyne Tefsîr'de, Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "İnsanların seslerinden kaçan" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Kasvere ifadesi, Habeş dilinde aslan anlamındadır. Araplar ise bunun yerine Esed kelimesini kullanırlar" demiştir. Abd b. Humeyd, Bezzâr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre: (.....) âyetini: "Aslandan kaçan" şeklinde açıklamıştır. 52Bkz. Ayet:56 53Bkz. Ayet:56 54Bkz. Ayet:56 55Bkz. Ayet:56 56"Hatta onlardan her bîr kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor. Hayır! Aslında onlar âhıretten korkmuyorlar. Asla! Doğrusu o bir öğüttür! Dileyen ondan öğüt alır. Bununla beraber, Allah dilemeksizin onlar öğüt alamazlar. Sakınılmaya layık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Süddî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirir: Kureyşliler: "Eğer Muhammed gerçekten doğruyu söylüyorsa o zaman sabah uyandığımızda yastıklarımızın altında Cehennem azabından yana güvende olduğumuza dair yazılı bir kağıt bulalım" deyince, "Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor" âyeti nazil oldu. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kureyşliler sabahladıklarında her birinin başının ucunda, içinde: "Âlemlerin Rabbinden filanın oğlu filana" şeklinde yazı bulunan bir kağıdın olmasını istediler." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Hatta onlardan her bir kişi, kendisine açılmış sahifeler verilmesini istiyor" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İnsanlardan bazıları Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sana tâbi olmamızı istiyorsan Allah katından bize sana tâbi olmamızı emreden özel bir kağıt getir" demişlerdi." "Hayır! Aslında onlar âhiretten korkmuyorlar" âyetini açıklarken: "Onları bozulmaya ve dünyaya kapılmaya sevkeden şey de âhiretten korkmamaları ve öylesi bir güne inanmamalarıdır" demiştir. "Asla! Doğrusu o bir öğüttür!" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt Kur'ân'dır" demiştir. "...Sakınılmaya layık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur" âyetini açıklarken de: "Rabbimiz, yasakladığı şeylerden sakınılmaya layıktır ve kullarının birçok günahını da bağışlamaya ehildir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Hayır! Aslında onlar âhiretten korkmuyorlar" âyetini açıklarken: "Kafirlerin aslında içlerinde bulunanı ifşa eden de bu âyet oldu" demiştir. Ahmed, Dârimî, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Adiy, Hâkim ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Sakınılmaya layık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur" âyetini okudu ve buyurdu ki: "Rabbiniz şöyle buyurur: «Sakınılmaya ve benimle birlikte başka ilahların ortak koşulmamasına layık olan benimi Kim benden sakınır ve başka ilahları bana ortak koşmazsa onu bağışlamaya da ehil olan benim.»" İbn Merdûye, Abdullah b. Dînâr'dan bildirir: Ebû Hureyre, İbn Ömer ve İbn Abbâs'ın şöyle dediklerini işittim: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Sakınılmaya layık olan da O'dur, mağfiret sahibi de O'dur" âyeti sorulunca şöyle karşılık verdi: "Yüce Allah burada şöyle buyurur: «Sakınılmaya ve bana ortak koşulmamasına layık olan benimi Kim benden sakınır ve başka ilahları bana ortak koşmazsa şirk koşması dışındaki bütün günahlarını bağışlamaya da ehil olan benim.»" Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usûl'de Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah: «Ben dünyada iken günahlarını örtüp gizli tuttuğum kulumu âhirette bunları açığa çıkarıp rezil etmeyecek kadar büyük ve yüceyim» buyurur." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine şöyle buyurdu: "Yüce Allah: «Kulumun bana açılan ellerini boş bir şekilde geri döndürmekten haya ederim» buyurdu. Melekler: «İlahımız! Ama bu kul buna layık değildir!» dediklerinde, Yüce Allah: «Ama ben, benden sakınılmaya ve kullarımı bağışlamaya layığım! Şiz de şahit olun ki onu bağışladım» karşılığını verir." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine şöyle buyurdu: "Yüce Allah yine şöyle buyurur: «Ömrünü benim yolumda tüketen kulumu ve ümmetimi Cehennem ateşinde cezalandırmaktan haya ederim.»" |
﴾ 0 ﴿