İNSAN SÛRESİNehhâs'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsan Sûresi, (.....) Mekke'de nazil oldu" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr: "İnsan Sûresi, Medine'de nazil oldu" demiştir. İbnu'd-Durays, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsan Sûresi, Medine'de nazil oldu" demiştir. Taberânî, İbn Merdûye ve İbn Asâkir, İbn Ömer'den bildirir: Habeşli bir adam Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiğinde Allah Resûlü adama: "Öğrenmek istediğin birşey varsa sor" buyurdu. Adam: "Yâ Resûlallah! Hem ten rengi, hem yüz güzelliği olarak, hem de peygamberliği de alarak bizden üstün kılındınız. Şayet senin iman ettiğin şeye iman edersem ve senin amellerin gibi amellerde bulunursam Cennette seninle birlikte olur muyum?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet! Canım elinde olana yemin olsun ki siyah tenli olan kişinin Cennetteki beyazlığı bin yıllık bir mesafeden dahi görülür" buyurdu ve şöyle devam etti: "Lâ ilahe illallah diyen kişinin Yüce Allah katında bir ahdi olur. Sübhânallahi ve bihamdihi, diyen kişiye yüz yirmi dört bin iyilik sevabı yazılır." Ardından: "İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi... Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün" âyetleri nazil oldu. Habeşli adam: "Peki Cennette benim gözler de senin gözlerinin gördüklerini görecek mi?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet, görecek" buyurdu. Sonrasında bu Habeşli hasta düştü ve vefat etti. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) onu mezarına bizzat kendi elleriyle indirdiğini gördüm. Ahmed Zühd'de Muhammed b. Mutarrif'ten bildirir: Güvenilir birisinin bana bildirdiğine göre siyah tenli bir adam Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) tesbîh ile tehlîl konusunu soruyordu. Adamın çok konuştuğunu düşünen Ömer b. el-Hattâb ona: "Yavaş ol! Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) fazla yüklendin" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sakin ol ey Ömer!" buyurdu. Sonrasında İnsan Sûresi nazil oldu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sûreyi okurken Cenneti anlatan âyetlere ulaşınca siyah tenli adam derin bir iç çekip ruhunu teslim etti. Adamın bu şekilde ölmesi üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Adam Cennetin özlemi içinde öldü" buyurdu. İbn Vehb, İbn Zeyd'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), İnsan Sûresi'ni okuyordu. Bu sûre nazil olduğunda yanında siyah tenli bir adam da vardı. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) Cenneti anlatan âyetlere ulaştığı zaman siyah tenli adam derin bir iç çekip ruhunu teslim etti. Adamın bu şekilde ölmesi üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Arkadaşınız Cennetin özlemi içinde öldü" buyurdu. Ahmed, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Menî', Ebu'ş-Şeyh Azame'de, Hâkim ve Diyâ, Ebû Zer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), İnsan Sûresi'ni sonuna kadar okudu ve şöyle buyurdu: "Ben sizin göremediklerinizi görüyor, işitemediklerinizi işitiyorum. Gökyüzü çatırdadı ki çatırdamakla da haklı! Zira alnını koyup Allah'a secde eden bir meleğin bulunmadığı dört parmaklık dahi boş bir yeri yoktur. Vallahi benim bildiklerimi siz de bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz. Yataklannızdaki kadınlardan zevk almaz, sokaklara dökülür Allah'a yalvarıp yakarırdınız. " 1Bkz. Ayet:3 2Bkz. Ayet:3 3"İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edelim diye kendisini işitir ve görür kıldık. Şüphesiz biz ona yolu gösterdik. İster şükredin olsun ister nankör." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Buradaki insandan kasıt Âdem'dir. Henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir zaman geçmiştir. Zira Âdem'in yaratılışı henüz yenidir ve ondan sonra yaratılan başka bir yaratık türü bilinmemektedir." İbnu'l-Mubârek, Ebû Ubeyd Fadâil'de, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb, adamın birinin: "insanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?" âyetini okuduğunu işitince: "Keşke bu süre devam etseydi (de hiç yaşamasaydık)" dedi. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, adamın birinin: "İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?" âyetini okuduğunu işitince: "Keşke bu süre devam etseydi (de hiç yaşamasaydık)" dedi. Böyle dedi diye kendisine sitem edilince de İbn Mes'ûd yerden bir dal parçası aldı ve: "Keşke (insan yerine) bunun gibi olsaydım" dedi. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?" âyetini açıklarken: "Yaratıklar içinde tür olarak en son yaratılan Âdem'dir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?" âyetini açıklarken: "Buradaki insan özel biri değil bütün insanlardır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: "Bazı sürelerin zaman aralığı belli değildir. Yüce Allah: "İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?" buyurur. Vallahi Yüce Allah onu yaratana kadar ne kadar zaman geçti bilinmemektedir." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: "insanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?" âyetini okudu ve: "Ey Rabbim! İzzetine yemin olsun ki öyledir! Sonradan onu gören ve işiten, yaşayan ve ölen biri kıldın" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'ûd şöyle demiştir: "Size bir söz söylediğimiz zaman bu sözümüzü Yüce Allah'ın Kitabıyla destekleriz. Nutfe rahimde kırk gün boyunca aynı halde kalır. Üzerinden kırk gün geçtikten sonra kan pıhtısı haline gelir. Bir kırk gün sonrasında da et parçası halini alır. Yüce Allah onun yaratılışını belirlemeyi takdir ettiği zaman bir melek gönderip: "Yaz!" buyurur. Melek: "Ne yazayım?" diye sorunca, Yüce Allah: Cennetlik mi Cehennemlik mi, erkek mi dişi mi olacağını, rızkını, yapacağı şeyleri ve ecelini yaz" buyurur. Sonra Yüce Allah bu yönde dilediği şeyi vahyeder, melek de bunları yazar." Sonra Abdullah: (.....) âyetini okumuş ve: "Emşâc ifadesinden kasıt damarlardır" demiştir. Saîd b. Mansûr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: (.....) ifadesini açıklarken: "Bundan kasıt damarlardır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık..." âyetini açıklarken: "Erkek suyu ile kadının suyunun karışımından yarattık" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık..." âyetini açıklarken: "Erkeğin suyu ile kadının suyunun karışımından yarattık" demiştir. Tastî ve Taberânî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Erkeğin suyu ile kadının suyunun rahimdeki karışımından, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Züeyb'in: "Attığım okun tüyleri ile arka tarafına Avın kanı ile işkembe suyu bulaşmış gibi" dediğini işitmez misin?" Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî': "Emşâc, erkeğin suyu ile kadının suyunun bir araya gelip karışmasıdır" demiştir. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Emşâc, kan ile suyun karışması sonrasında kan pıhtısına, ondan sonra da et parçasına dönüşmesidir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İnsan kanla karışık bir nutfeden yaratıldı. Bu kan da hayız kanıdır. Kadın hamile kaldığı zaman bu kan kesilir." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık..." âyetini açıklarken: "Değişik renkleri olan bir nutfeden yarattık, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Değişik renkleri olan bir nutfeden yarattık, anlamındadır. Zira erkeğin suyu beyaz ve kırmızı, kadının suyu ise yeşil ve kırmızıdır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Emşâc, küçük abdest sonrası gelen ve damara benzeyen parçalardır. Çocuk da damara benzeyen bu şeylerden olur" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "Emşâc, nutfedeki damarlardır" demiştir. Firyâbî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık..." âyetini açıklarken: "Biz insanı değişik renklerden yarattık, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz insanı katışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edelim diye kendisini işitir ve görür kıldık"' âyetini açıklarken şöyle demiştir: İnsanı ilk aşamada nutfe, ikinci aşamada kan pıhtısı, diğer aşama da et parçası haline getirdik. Sonra bu eti kemiklere dönüştürdük. Sonra bu kemikleri etle kapladık ki kemiklerin etle kaplanması aşaması en sağlam olduğu aşamadır. Daha sonraki aşamalar konusunda Yüce Allah: "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" buyurur. Bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkarmaktan kasıt, saçlarının çıkmasıdır. Yüce Allah bu şekilde insana yaratılış aşamalarını kendisini imtihan etmek için bildirmiştir. Tüm bunlara karşı şükrünün nasıl olacağını, Allah'ın haklarını tanıyıp tanımayacağını ortaya çıkarmak istemiştir. Yüce Allah insana helal ile haram olan şeyleri de açıkladıktan sonra: "Şüphesiz biz ona yolu gösterdik. İster şükredici olsun, ister nankör" buyurdu. İnsana doğru olan yol gösterilmiştir. Buna karşılık insan artık Allah'ın nimetlerine karşı ister şükreden biri isterse de nankör biri olur. İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: "Emşâc, üçü erkekten, üçü de kadından olmak üzere altı tanedir. Kemik, sinir ve damarlar erkekten, et, kan ve saç ise kadındandır." Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İkrime: (.....) ifadesini açıklarken: "Bunlar erkekten tırnak, kemik ve sinirler, kadından ise et, kan ve saçtır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Şüphesiz biz ona yolu gösterdik..." âyetini açıklarken: "Biz ona doğru yolu, hidayet yolunu gösterdik" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz biz ona yolu gösterdik..." âyetini açıklarken: "Biz ona mutluluğa ve bedbahtlığa giden yolu gösterdik" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atiyye: "Şüphesiz biz ona yolu gösterdik..." âyetini açıklarken: "Biz ona hayrı da şerri de gösterdik" demiştir. Ahmed, İbnu'l-Münzir ve Diyâ'nın Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyrumuştur: "Her bir insan fıtrat üzerine doğar. Dil ile kendini ifade edinceye kadar da öyle kalır. Dile geldiği zaman artık ya şükreden biri ya da nankör biri olur." 4Çünkü biz, kâfirler için zincirler, bukağılar ve alevli bir ateş hazırladık. 5Bkz. Ayet:7 7"Şüphesiz iyiler kafur katılmış bir tastan içerler. Bu, Allah'ın kullarının kendisinden içtikleri ve fışkırtıp akıttıkları bîr pınardır. Onlar adaklarını yerine getirirler, fenalığı yaygın olan bir günden korkarlar." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz iyiler kafur katılmış bir tastan içerler" âyetini açıklarken: "İyiler, içine kafur katılmış bir içecek içerler" demiştir. "Bu, Allah'ın kullarının kendisinden içtikleri ve fışkırtıp akıttıkları bir pınardır" âyetini açıklarken de: "Onlar bu pınarları diledikleri yöne çevirip diledikleri yere götürebileceklerdir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz iyiler kafur katılmış bir tastan içerler" âyetini açıklarken: "İçine kafur katılan ve misk ile kokulandırılan bir içeceği içerler" demiştir. "Bu, Allah'ın kullarının kendisinden içtikleri ve fışkırtıp akıttıkları bir pınardır" âyetini açıklarken de: "Bu pınarların suyu onların emrine verilir. Bundan dolayı diledikleri yerde bu pınarları çıkartabilirler" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini açıklarken: "Mizâc ifadesinden kasıt, içeceğin tadıdır" demiştir. (.....) âyetini açıklerken de: "Bunlar nehirlerdir ve diledikleri yerde onları çıkarıp akıtırlar" demiştir. Abd b. Humeyd, Ebû İshâk'tan bildirir: Abdullah'ın kıraatinde "Şüphesiz iyiler kafur katılmış bir tastan içerler" âyeti: (.....) (...Kafur katılmış sarı bir tastan...)" şeklindedir. Abdullah b. Ahmed'in Zühd'e zevâidinde bildirdiğine göre İbn Şevzeb: "Bu, Allah'ın kullarının kendisinden içtikleri ve fışkırtıp akıttıkları bir pınardır" âyetini açıklarken: "Ellerinde altından iki değnek vardır ve bu değneklerle pınarları çıkartıp fışkırtırlar. Su onların bu değneklerini takip eder" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar adaklarını yerine getirirler, fenalığı yaygın olan bir günden korkarlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Namaz, zekat, hac, umre ve Allah'a itaat konusunda diğer farzları hakkıyla ifa ederler. Bundan dolayı da Yüce Allah onları "Ebrâr (iyiler)" şeklinde isimlendirmiş, fenalığı her yeri kaplayan bir günün korkusuyla verdikleri sözleri yerine getirdiklerini ifade etmiştir. Vallahi bu günün fenalığı da gökler ile yeri doldurmuştur." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar adaklarını yerine getirirler..." âyetini açıklarken: "Bir adakta bulundukları zaman Allah'ın haklarını eksiksiz bir şekilde yerine getirirler" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Onlar adaklarını yerine getirirler..." âyetini açıklarken: "Allah'a şükür mahiyetinde adakta bulundukları zaman bunu yerine getirirler" demiştir. Abdurrezzâk Musannef’te ve Taberânî, İbn Abbâs'tan bildirir: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Kendimi kurban etmeyi adadım" dedi. Ancak Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) başka bir şeyle meşgul olunca adam oradan ayrıldı. Adam kendini kurban etmek üzere bulununca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ümmetimin içinde, fenalığı her yeri saran bir günün korkusuyla adaklarını yerine getiren kimseleri kıldığı için Allah'a hamdolsun" dedi ve adama: "Bu adağım yüz deve kurban ederek yerine getir" buyurdu. İbn Asâkir, Mücâhid'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bedir savaşında elde edilen müşrik esirlerle birlikte Medine'ye döndüğü zaman Muhacirlerden Ebû Bekr, Ömer, Ali, Zübeyr, Abdurrahman, Sa'd ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh olmak üzere yedi kişi bu esirlere infakta bulundular. Ensar: "Allah ve Resûlü için biz onlarla savaşmışken siz onlara infakta mı bulunuyorsunuz?" dediklerinde, Yüce Allah: "Şüphesiz iyiler kafur katılmış bir tastan içerler... Orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir" âyetlerini indirdi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Fenalığı yaygın olan bir günden korkarlar" âyetini açıklarken: "Kötülüğü her yeri kaplayan bir günden korkarlar" demiştir. 8Bkz. Ayet:9 9"Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler. «Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz» derler." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler. «Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz» derler" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Ellerindeki yiyecekleri kendi canları çektiği halde yanlarında esir veya mahpus olanlara yedirirler. Onlara ellerindeki yiyecekleri verirken de kendilerinden bir karşılık veya teşekkür beklemediklerini dile getirmiş değillerdir. Ancak Yüce Allah böylesi bir şeyin kalplerinden geçtiğini bildiği için bu tür amellere başkalarını da teşvik etmek babında bu yönleriyle onları övmüştür." Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Beyhakî Sünen'de Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler" âyeti nazil olduğu zaman Müslümanların ellerindeki esirler müşrik esirlerdi." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah esirlere iyi davranılmasını emretmişti. Bu âyet nazil olduğunda Müslümanların elindeki esirler müşrikti. Oysa vallahi Müslüman kardeşin senin yanında daha değerli ve daha fazla hak sahibidir." Ebû Ubeyd Ğarîbu'l-Hadîs'te ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Esire yedirirler" âyetini açıklarken: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında Müslümanların elindeki esirler sadece müşriklerden idi" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslümanlardan esir almazdı. Bu âyet de müşrik esirler hakkında nazil oldu. Müslümanlar kendileriyle yaptıkları savaşlarda müşriklerden esir alırlardı. Onlardan ele geçirilen esir hakkında da bu âyet nazil oldu. Bundan dolayı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu esirlere iyi davranılmasını emrederdi." Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Esire yedirirler" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, müşriklerden olan esirdir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "...Esire yedirirler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Müslümanlar Arap olsun Hind bölgesinden olsun esir elde ettiği zaman, hapis tutuldukları süre içerisinde fidyeleri ödenene veya öldürülene kadar yiyecek ve içeceklerini vermeleri lazımdır." İbn Ebî Şeybe, Ebû Rezîn'den bildirir: Şakîk b. Seleme ile birlikteydim. Müşriklerden olan bazı esirler ile karşılaşınca onlara sadaka vermemi söyledi ve: "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler" âyetini okudu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr ile Atâ: "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler" âyetini açıklarken: "Bu esirler müslümanlardan ve diğer dinlerden olan esirlerdir" demişlerdir. İbn Merdûye ve Ebû Nuaym, Ebû Saîd'den bildirir. "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler" âyeti hakkında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Miskin, fakir olan kişidir. Yetim, babası olmayan kişidir. Esir ise köle ile mahpus olan kişidir" buyurdu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler" âyetini açıklarken: "Bu âyet Ali b. Ebî Tâlib ile Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kızı Fâtıma hakkında nazil oldu" demiştir. İbn Sa'd, Rabî' b. Huseym'in cariyesi Ümmü'l-Esved'den bildirir: Rabî' şekeri çok sever ve yerdi. Dilenci geldiği zaman ise ona bu şekerden verirdi. Ona: "Dilenci şekeri ne yapsın? Ekmek versen onun için daha iyi olur" dediğimde, Rabî': "Yüce Allah'ın: "Onlar içleri çektiği halde yiyeceği miskine, yetime ve esire yedirirler" buyurduğunu işittim" karşılığını verdi. 10Bkz. Ayet:13 11Bkz. Ayet:13 12Bkz. Ayet:13 13"Çünkü biz asık suratlı, çetin bir günde Rabbimizden korkarız (derler). İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; parlaklık ve sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve ipekleri lütfeder. Orada tahtlara yaslanırlar. Orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Asık suratlı, çetin bir günde..." âyetini: "Sıkıntılı ve uzun süren bir günde, anlamındadır" demiştir. İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: "...Asık suratlı, çetin bir günde..." âyeti konusunda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüzleri asıp kaşları çattıran bir gündür" buyurdu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kamtarîr, yüzü asık kaşları çatık kişi anlamındadır" demiştir. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Kişinin acıdan dolayı yüzünü ekşitmesidir" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin: "Olmaz olsun o çetin gün ki asık suratlı Ve yüzleri ekşitecek kadar sıkıntılı bir gündü " dediğini İşitmez misin?" Nâfi': (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca İbn Abbâs: "Cennettekiler ne Güneş'in sıcaklığı ne de soğuktan eziyet görürler, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. A'şâ'nın: "O kadar narin ve zarif bir yapısı var ki Ne sıcak ne de soğuk görmüş deve gibidir" dediğini işitmez misin?" Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Asık suratlı, çetin bir günde..." âyetini açıklarken: "Kaşları çattıracak kadar çetin bir gündür" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Asık suratlı, çetin bir günde..." âyetini açıklarken: "Bu gün kıyamet günüdür. Böylesi bir gün dudak büktürür, yüz ekşitir" demiştir. Başka bir lafızda: "Böylesi bir günde kaşlar çatılır, yüzler asılır" şeklindedir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Parlaklık ve sevinç verir" âyetini açıklarken: "Yüzlere bir parlaklık, kalplere bir sevinç verir, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Parlaklık ve sevinç verir" âyetini açıklarken: "Yüzlere bir parlaklık, kalplere bir sevinç verir, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Parlaklık ve sevinç verir" âyetini açıklarken: "Yüzlere bir parlaklık, kalplere bir sevinç verir, anlamındadır" demiştir. "Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve ipekleri lütfeder" âyetini açıklarken: "Sabır Allah'a itaat yolunda sabır ve Allah'a isyan olan konulardan uzak durmada sabır olmak üzere iki çeşittir" demiştir. "Orada tahtlara yaslanırlar. Orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Bize bildirilene göre Erâik çeşitli örtüler ve kumaşlarla süslenmiş koltuklardır. Yüce Allah, Güneş'in sıcaklığı ile soğuğun insanlara eziyet verdiğini bildiği için Cennette onları hem sıcak, hem de soğuktan korumuştur. Bize bildirildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cehennemin sıcaktan dolayı Rabbine şikayeti üzerine yılda iki defa nefes almasına izin verildiğini, aşırı sıcaklar ile aşırı soğukların Cehennemin bu nefes alıp vermesinden dolayı olduğunu söylemiştir. Abdurrezzâk ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Zührî: "...Orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Ebû Seleme'nin Ebû Hureyre'den bana bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cehennem Rabbine: «Rabbim! Kendi kendimi yiyorum! İzin ver de nefes alayım» diye yakınınca Yüce Allah biri kışın biri de yazın olmak üzere yılda iki defa nefes almasına izin verdi. İşte kışın aldığı nefes sizi donduran zemheri soğuğu, yazın aldığı nefes ise kavuran sıcaklar olarak sizlere yansır. " Mâlik, Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Merdûye'nin değişik kanallarla Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cehennem, Rabbine: «Rabbim! Kendi kendimi yiyorum» diye yakınınca Yüce Allah ona, biri yazın biri de kışın olmak üzere yılda iki defa nefes almasına izin verdi. İşte sizin burada kışın hissettiğiniz zemheri soğuklar ile yazın hissettiğiniz kavurucu sıcaklar bundan dolayıdır. " Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Sert soğuk" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Zemherîr, aşırı soğuk anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Zemherîr soğuk değil azabın bir çeşididir. Zira Yüce Allah: "Orada ne bir serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar" buyurur." Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim, Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'de, İbnu's- Sünnî Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle'de ve İbnu'n-Neccâr, Ebû Saîd el-Hudrî veya Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Aşın sıcakların olduğu günlerde Yüce Allah gözü ile kulağını gökyüzü ile yeryüzü ahalisine verir. Kul: «Allah'tan başka ilah yoktur! Bugün ne kadar da sıcak bir gün! Allahım! Cehennemin sıcaklarından beni koru» dediği zaman Yüce Allah, Cehenneme: «Kullarımdan biri senden bana sığındı. Sen de şahit ol ki onu himayeme alıyorum» buyurur. Yine aşırı soğukların olduğu günlerde Yüce Allah gözü ile kulağını gökyüzü ile yeryüzü ahalisine verir. Kul: «Allah'tan başka ilah yoktur! Bugün ne kadar da soğuk bir gün! Allahım! Cehennemin zemheririnden beni koru» dediği zaman Yüce Allah, Cehenneme: «Kullarımdan biri senin zemheririnden bana sığındı. Sen de şahit ol ki onu himayeme alıyorum» buyurur." Ashâb: "Cehennemin zemheriri nedir?" diye sorduklarında, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cehennemde kafirlerin içine atılacağı bir odadır. Aşırı soğukluğundan dolayı bu odada kişi parçalara ayrılır" buyurdu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Cennetin havası ılıktır. İçinde ne soğuk ne de sıcak vardır" demiştir. 14Bkz. Ayet:22 15Bkz. Ayet:22 16Bkz. Ayet:22 17Bkz. Ayet:22 18Bkz. Ayet:22 19Bkz. Ayet:22 20Bkz. Ayet:22 21Bkz. Ayet:22 22"Meyve ağaçlarının gölgeleri özerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır. Etraflarında gömüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir. Orada zencefil karıştırılmış bir kadehten içirilirler. Orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir. Yanlarında ölümsüz gençler dolaşır; onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın. Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. «İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer» denir." Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Hennâd b. es-Serî, Abd b. Humeyd, Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâidinde, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin el-Ba's'da bildirdiğine göre Berâ b. Âzib: "Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır" âyetini açıklarken: "Cennettekiler Cennet meyvelerinden ayakta veya oturarak veya uzanmışken diledikleri şekilde yerler" demiştir. Başka bir lafızda: "Cennet meyveleri kendilerine yaklaştırıldığı için diledikleri şekilde onlardan yerler" şeklindedir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır" âyetini açıklarken: "Otursalar bile bu meyvelere ulaşabilirler" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır" âyetini açıklarken: "Meyveler, yaslanıp otururken bile koparıp yiyebilecekleri bir şekilde kendilerine yaklaştırılmıştır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Cennet meyveleri kişiye yakınlaştırılır ve kişi bunları her halinde koparıp yer. Ayakta dursa meyveler de aynı oranda koparabileceği şekilde yükselir. Otursa bu meyveler de toplayacağı bir şekilde aşağı iner. Yere uzansa yine bu meyveler onun koparabileceği bir şekilde yere kadar eğilir. Onların koparılmasının kolaylaştırılmasından kasıt budur." İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Mes'ûd'dan bildirir: Cennetteki gençler Cennetlik olan birine: "Sana nereden meyve koparmamızı istersin? Sana hangi içecekten getirmemizi istersin?" diye sorarlar. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî el-Ba's'da Mücâhid'den bildirir: "Cennette yerler gümüşten, toprak ise misktendir. İçindeki ağaçların gövdeleri altın ve gümüşten, dalları da inci, zeberced ve gümüştendir. Yapraklar ile meyveler de bunların arasındadır. Kişi bunlardan ayakta yediği zaman onlara ulaşmakta bir sıkıntı çekmez, yatarken yediği zaman bir sıkıntı çekmez, oturarak da yediği zaman sıkıntı çekmez. Zira: "Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır" buyurulmuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır" âyetini açıklarken: "Kadehlerin şeffaflığı gümüşün beyazlığındadır" demiştir. "Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir" âyetini açıklarken de: "Kişilerin susuzluğuna ve içeceğe doymasına göre doldurulmuşlardır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî, "...Onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir" âyetini: (.....) lafzıyla, Kâf harfini ötreli okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...Onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir" âyetini: (.....) lafzıyla, Kâf harfini fetha ile okumuştur. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî el-Ba's'da Avfî kanalıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "Yanlarında cam şeffaflığında gümüşten kadehler bulunur ki bu kadehler ellerinin büyüklüğüne göre ayarlanmıştır." Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr ve Beyhakî el-Ba's'da İkrime kanalıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "Dünyada iken bir gümüş parçasını alıp dövsen ve sinek kanadı kadar inceltsen yine de bu gümüş tabaka arkasındaki suyu göstermez. Ancak Cennetteki kadehler gümüş beyazlığında ve cam şeffaflığındadır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: "Cennette ne varsa mutlaka bir benzeri size dünyada iken verilmiştir. Ancak: "...Gümüşten kadehler..." hariç." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Gümüşten kadehler..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Tüm dünya ahalisi bir araya gelip de Cennette bulunanlar gibi gümüşten arkası görünebilen bir kadeh yapmaya kalkışsalar yine de yapamazlar." Firyâbî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir" âyetini açıklarken: "Bu kadehler ağızlarına göre yapılmıştır. İçtiklerinde geriye bir şey artmaz, içtikten sonra da canları başka bir içecek çekmez" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. Gümüşten öyle kadehler ki onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Gümüş kaplardan kasıt, kadehler ile bardaklardır. İstenilen ölçüde takdir edilmesi de bu kadehlerin ne fazla ne de eksik, istenilen dolulukta olmasıdır." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onları istedikleri ölçüde tayin ve takdir etmişlerdir" âyetini açıklarken: "Bu ölçü ile takdiri yapan içeceği sunan sakilerdir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî: "...Gümüşten kadehler..." âyetini açıklarken: "Bu kadehler gümüşten olmasına rağmen cam gibi şeffaftır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Orada zencefil karıştırılmış bir kadehten içirilirler" âyetini açıklarken: "İçine zencefil karıştırılmış bir şarabı içerler" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Orada zencefil karıştırılmış bir kadehten içirilirler" âyetini açıklarken: "Yüce Allah onlara bu içeceği sunarken dünyada iken sevdikleri içecekleri de göz önünde bulundurur ve içine zencefil katar" demiştir. Hakîm et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûl'de Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cennette dört pınar vardır. Bu pınarlardan birisi Arş'ın altından akar. Birisi Yüce Allah'ın: «Bu, Allah'ın kullarının kendisinden içtikleri ve fışkırtıp akıttıkları bir pınardır» âyetinde zikrettiği pınardır. Diğeri de Zencebîl denilen bir pınardır. Daha üstten fışkıran iki pınar daha vardır ki bunlardan biri Selsebîl, diğeri de Tesnîm'dir." Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir" âyetini açıklarken: "Selsebîl hızlıca akan bir pınardır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir" âyetini açıklarken: "Selsebîl içki pınarıdır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir" âyetini açıklarken: "Selsebîl, içince boğazdan kolayca akıp geçen bir pınardır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Orada bir pınardandır ki adına Selsebîl denir" âyetini açıklarken: "Selsebîl, akışı, içimi kolay ve rahat olan, Cennettekilerin onu istedikleri şekilde yönlendirecekleri bir pınardır" demiştir. "Yanlarında ölümsüz gençler dolaşır; onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın" âyetini açıklarken de: "Bu gençler ölümsüzdürler ve ebedi olarak yaşarlar. O kadar çoklar ve güzeller ki onlara bakınca çevreye saçılmış birer inci olduklarını sanırsın" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Abbâs'tan bildirir: "Mümin Cennette yatağında uzanmışken kendisine doğru gelen bir şeyler görür. Onları görünce: "İnci! İnci!" demeye başlar. Ancak yaklaştıklarında onların Yüce Allah'ın da zikrettiği gibi ölümsüz olan gençler olduklarını görür. "...Onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın"' buyruğunda anlatılan da budur." İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar mezarlarından çıkmaya başladıkları zaman ilk çıkan kişi ben olacağım. Allah'ın huzuruna doğru çıkacakları zaman onların başlarında ben olacağım. Huzurda durdukları zaman onların sözcüleri ben olacağım. Cennete girmelerine izin verilmediği zaman onların şefaatçisi ben olacağım. Ümitlerini kaybettikleri anda onları müjdeleyen yine ben olacağım. Keramet, Cennet anahtarları ve hamd sancağı benim elimde olacaktır. Övünmek gibi olmasın ama, Adem ile diğer peygamberler de bu sancağımın altında olacaklardır. Cennete gireceklerin her birinin etrafında bin tane genç dolaşır. Bu gençler güneş yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyaz ve çevreye saçılmış birer inci gibidirler." İbnu'l-Mubârek, Hennâd, Abd b. Humeyd ve Beyhakî'nin el-Ba's'da bildirdiğine göre ibn Amr: "Cennette en alt derecede olanlardan birinin bile bin tane hizmetçisi bulunur. Bu hizmetçilerden her biri de farklı bir işi yapar" dedi ve: "Yanlarında ölümsüz gençler dolaşır; onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın" âyetini okudu.' İbn Cerîr, Abdullah b. Amr'dan bildirir: "Cennettekilerden her bir kişinin bin tane hizmetçisi olur ve bunlardan her biri farklı bir hizmeti yerine getirir." İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Mes'ûd'dan bildirir: Cennetteki gençler Cennetlik olan birine: "Sana nereden meyve koparmamızı istersin? Sana hangi içecekten getirmemizi istersin?" diye sorarlar. Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs, Cennetliklerin bineklerini zikretti ve: "Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün" âyetini okudu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün" âyetini açıklarken: "Büyük saltanattan kasıt, meleklerin, Cennetliklerden izin almalarıdır. Zira onların iznini almadan yanlarına girmez ve yaklaşmazlar" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süfyân: "...Nimet ve büyük bir saltanat görürsün" âyetini açıklarken: "Bize bildirilene göre büyük saltanattan kasıt, meleklerin, Cennetliklerden birini yanına girerken izin istemeleridir" demiştir. İbn Vehb, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cennette en alt derecede olan kişi bile kanatları altından, kendisi yakuttan bir ata ölümsüz olan bin tane hizmetçisiyle birlikte biner. Zira Yüce Allah: «Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün» buyurur." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında girdiğinde hurma dallarından yapılmış bir hasır üzerinde yatmış ve hasırın izleri de bedenine çıkmıştı. Ömer bu durumu görünce ağlamaya başladı. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Neden ağlıyorsun?" diye sorunca, Ömer: "Kisra ile saltanatını, Kayser ile saltanatını, Habeş kralı ile saltanatını düşündüm de. Oysa sen Allah'ın Resûlü olmana rağmen hurma dallarından yapılmış bir hasırın üzerinde uyuyorsun" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dünyanın onların, âhiretin ise bizlerin olmasına razı değil misin?" buyurdu. Bu konuda da Yüce Allah: "Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün" âyetini indirdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebu'l-Cevzâ, "Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır..." âyetini okur ve: "Giyslerinde yeşil renk baskındır. Zira Cennet giysilerinde en fazla bulunan renk yeşildir" derdi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Rableri onlara tertemiz içecekler içirir" âyetini açıklarken: "Bu içecekler Yüce Allah'ın değişik yerlerde zikrettiği içeceklerdir" demiştir. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Kılâbe: "...Rableri onlara tertemiz içecekler içirir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Cennetlikler diledikleri kadar yemek yiyip içecek içtikten sonra temizleyecek olan içeceği isterler. Getirilen bu içeceği içince de daha önce yiyip içtikleri geğirme ve ter şeklinde derilerinden dışarı çıkar ki misk gibi kokar. Bu şekilde de midelerinin şişliği iner." Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhim et-Teymî: "...Rableri onlara tertemiz içecekler içirir" âyetini açıklarken: "Tertemiz olmasından kasıt, yiyip içtiklerini misk gibi kokan ter şeklinde dışarı atmalarını sağlayıp onları temizlemesidir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbrâhim et- Teymî'den bildirir: "Bana ulaşana göre Cennetteki bir adama dünyadaki yüz kişinin şehveti, yeme gücü ve iştahı verilir. Kişi yemek yedikten sonra kendisine tertemiz içecekler sunulur. Yedikleri de teninden miske benzeyen ter şeklinde dışarıya atılır. Sonrasında da şehveti ve iştahı yine geri gelir." Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Çalışmalarınız şükre değer" âyetini açıklarken: "Yüce Allah çok az bir çalışmanın bile karşılığını verir" demiştir. 23Gerçekten biz, Kur’ân’ı sana âyet âyet indirdik. 24O hâlde Rabbinin hükmüne sabret, (zafer sana erişecektir). O kâfirlerden hiç bir günahkâra, yahut bir nanköre boyun eğme. 25Bkz. Ayet:29 26Bkz. Ayet:29 27Bkz. Ayet:29 28Bkz. Ayet:29 29"O halde, Rabbinîn hükmüne sabret Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre boyun eğme... Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki ağır bîr günü ihmal ediyorlar. Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde yerlerine benzerlerini getiririz. Şüphesiz kî bu bîr öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre boyun eğme" âyetini açıklarken: "Bize anlatılana göre bu âyet, Allah'ın düşmanı Ebû Cehil hakkında nazil olmuştur" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildirir: Ebû Cehil henüz Mekke'de bulunan Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) namazın farz kılındığını öğrenince: "Şayet Muhammed'i namaz kılarken görürsem onun boynuna basacağım!" dedi. Bu konuda da Yüce Allah: "...Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre boyun eğme" âyetini indirdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre boyun eğme" âyetini açıklarken: "Ebû Cehil: "Şayet Muhammed'i namaz kılarken görürsem onu boynuna basacağım!" diyordu. Yüce Allah da bu âyetle Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), onlara boyun eğmemesini emretti" demiştir. "...Ağır bir günü ihmal ediyorlar" âyetini açıklarken de: "Zorlu ve çetin bir gün olan kıyamet gününü ihmal ediyorlar" demiştir. İbn Cerîr'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: " âyetini: "Mafsallarını sağlamlaştırdık" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî': (.....) âyetini: "Eklemlerini sağlamlaştırdık" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den bunun aynısını bildirir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Yaratılışlarını sağlamlaştırdık" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Yaratılışlarını sağlamlaştırdık" şeklinde açıklamıştır. "Şüphesiz ki bu bir öğüttür..." âyetini açıklarken de: "Bu sûre bir öğüttür, anlamındadır" demiştir. 30"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir." İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah Kaderiyye mezhebinden olanlara lanet etsin ki lanetine uğradılar da. Yüce Allah Kaderiyye mezhebinden olanlara lanet etsin ki lanetine uğradılar da. Onlar Yüce Allah'ın dediği gibi demediler. Meleklerin dediği gibi demediler. Peygamberlerin dediği gibi demediler. Cennet ahalisinin dediği gibi demediler. Cehennem ahalisinin dediği gibi demediler. Şeytan'ın dediği gibi de demediler. Zira Yüce Allah: «Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz» demiştir. Melekler: «...Senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur...» demişlerdir. Peygamberler, Nuh'un kıssasında: «Ben size öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size fayda vermez...» dediği gibi demişlerdir. Cennet ahalisi: «...Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık...»demişlerdir. Cehennem ahalisi: «Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük...» demişlerdir. Şeytan da: «Rabbim! Beni azdırmana karşılık...»demiştir." İbn Merdûye, İbn Şihâb vasıtasıyla Sâlim'den, o da Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe verdiği zaman şöyle buyururdu: "Bir şey henüz gelecekse bu yakındır demektir. Henüz gelmemiş olması onun uzak olduğunu göstermez. Yüce Allah, kul acele ediyor diye takdirinde acele etmez. Yüce Allah dilemedikçe de insanlar bir şeyi dileyemez. İnsanlar bir şeyi ister, |
﴾ 0 ﴿