NEBE' SURESİ
İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Nebe' Süresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Nebe' Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir. Beyhakî Sünen'de Abdulazîz b. Kays'tan bildirir: "Enes'e, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) namazının süresini sorduğumda bunu göstermek için oğullarından birine bize öğle veya ikindi namazını kıldırmasını söyledi. Oğlu bize namazı kıldırırken de Mürselât ile Nebe' sûrelerini okudu." 1Bkz. Ayet:16 2Bkz. Ayet:16 3Bkz. Ayet:16 4Bkz. Ayet:16 5Bkz. Ayet:16 6Bkz. Ayet:16 7Bkz. Ayet:16 8Bkz. Ayet:16 9Bkz. Ayet:16 10Bkz. Ayet:16 11Bkz. Ayet:16 12Bkz. Ayet:16 13Bkz. Ayet:16 14Bkz. Ayet:16 15Bkz. Ayet:16 16"Neyi soruşturuyorlar? Özerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi mi? Hayır! Anlayacaklar! Hayır! Kesinlikle anlayacaklardır. Biz yeryüzünü bîr döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? Sîzi çifter çifter yarattık. Uykunuzu bîr dinlenme kıldık. Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık. Üstünüze yedi sağlam (gök) bina ettik. Alev alev yanan bir kandil yarattık. Taneler, bitkiler, ağaçları sarmaş dolaş bahçeler yetiştirmek İçin sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bîr su indirdik." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) risalet ile gönderildiği zaman insanlar konuyu birbirlerine sormaya başladılar. Bunun üzerine: "Neyi soruşturuyorlar? O büyük haberi mi?" âyetleri nazil oldu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Neyi soruşturuyorlar? O büyük haberi mi?" âyetlerini açıklarken: "Bu büyük haberden kasıt Kur'ân'dır" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O büyük haberi mi?" âyetini açıklarken: "Bu büyük haberden kasıt Kur'ân'dır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Neyi soruşturuyorlar? Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi mi?" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bu büyük haberden kasıt Kur'ân'dır. Bu konuda anlaşmazlığa düşmeleri de kimisinin onu tasdik etmesi, kimisinin de yalanlamasıdır." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Neyi soruşturuyorlar? Üzerinde anlaşmazlığa düştükleri büyük haberi mi?" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bu büyük haberden kasıt, ölümden sonraki dirilmedir. Zira bu konuda insanlar ikiye ayrılmışlardır. Bir kısmı ölümden sonrasını tasdik ederken bir kısmı da yalanlamıştır. Ölümü bizzat kendi gözleriyle gördükleri için onu kimse yalanlayamıyordu. Ancak ölümden sonraki tekrar dirilme konusunda ise anlaşmazlığa düşmüşlerdir." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Hayır! Anlayacaklar! Hayır! Kesinlikle anlayacaklardır" âyetlerini açıklarken: "Bu, tehdit üzerine tehdittir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Hayır! Anlayacaklar!" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt kafirlerdir" demiştir. "Hayır! Kesinlikle anlayacaklardır" âyetini açıklarken de: "Bundan kasıt da müminlerdir" demiştir. Dahhâk âyetleri de bu lazıflarla okurdu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Biz yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Süfyân: (.....) âyetini: "Biz yeryüzünü bir döşek kılmadık mı?" şeklinde açıklamıştır. "Dağları da birer kazık yapmadık mı?" âyetini açıklarken de: "Yeryüzü hareket etmesin, sükunet bulsun diye dağları kazık olarak yeryüzüne çaktık" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Biz yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? Sizi çifter çifter yarattık. Uykunuzu bir dinlenme kıldık. Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık" âyetlerini okudu ve: "Ey insanlar! Yüce Allah nimet olan bu şeyleri sizlere sayıyor ki bunlara karşı nasıl şükür edeceğinizi bilesiniz" dedi. Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: "Yüce Allah mahlukatı yaratmayı dilediği zaman rüzgarı gönderdi. Bu rüzgar yeryüzündeki suyu yararak Kâbe'nin zemini olan kara parçasını ortaya çıkardı. Sonra bu kara parçasını yayarak yeryüzünü dilediği genişlik ve uzunlukta kıldı." Ravi der ki: İbn Abbâs ellerini sağa sola açıp şöyle devam etti: "Yeryüzü bu şekilde her tarafa yayılınca dağları da kazık diye üzerine çaktı. Yeryüzünde ilk konulan dağ da Ebû Kubeys dağıdır." İbnu'l-Münzir, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Yeryüzünün yaratılmasına Beytu'l-Makdis'in oradan başlandı. Oraya bir çamur parçası konuldu ve: "Şu tarafa, şu tarafa, şu tarafa uzayıp git" denildi. Yeryüzü bir kaya parçası üzerine yaratıldı. Bu kaya parçası da bir balığın üzerine, balık da suyun içine konuldu. Sonuçta su üzerinde olunca da hareket ediyordu. Melekler: "Rabbim! Yeryüzü nasıl sabit kılınacak?" diye sorunca, dağlar üzerine bir kazık gibi çakıldı. Melekler: "Rabbim! Bu dağlardan daha güçlü bir şey yarattın mı?" diye sorunca, Yüce Allah: "Demiri yarattım" karşılığını verdi. Melekler: "Rabbim! Demirden daha güçlü bir şey yarattın mı?" diye sorunca, Yüce Allah: "Ateşi yarattım" karşılığını verdi. Melekler: "Rabbim! Ateşten daha güçlü bir şey yarattın mı?" diye sorunca, Yüce Allah: "Suyu yarattım" karşılığını verdi. Melekler: "Rabbim! Sudan daha güçlü bir şey yarattın mı?" diye sorunca, Yüce Allah: "Rüzgarı yarattım" karşılığını verdi. Melekler: "Rabbim! Rüzgardan daha güçlü bir şey yarattın mı?" diye sorunca, Yüce Allah: "Yapıları yarattım" karşılığını verdi. Melekler: "Rabbim! Yapılardan daha güçlü bir şey yarattın mı?" diye sorunca, Yüce Allah: "İnsanı yarattım" karşılığını verdi. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sizi çifter çifter yarattık"' âyetini açıklarken: "Sizleri ikişer ikişer yarattık, anlamındadır" demiştir. "Gündüzü de geçimi temin zamanı kıldık" âyetini açıklarken: "Gündüzü sizler için Yüce Allah'ın lütfundan rızık arama zamanı kıldık" demiştir. "Alev alev yanan bir kandil yarattık"' âyetini açıklarken: "Parıldayıp ışık saçan bir kandil yarattık" demiştir. "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Sıkıştırılanlardan kasıt, yağmur bulutlarını sıkıştırıp sürükleyen rüzgardır. Yağmur bulutlarından üzerinize sular döktük, anlamındadır." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Harâitî'nin Mekârimu'l-Ahlâk'da bildirdiğine göre Katâde: "Alev alev yanan bir kandil yarattık" âyetini açıklarken: "Parıldayıp ışık saçan bir kandil yarattık" demiştir. "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Sizlere gökten şarıl şarıl akan bir su indirdik, anlamındadır. Ancak bazıları sıkıştırılanlardan kastın yağmur bulutlarını sıkıştırıp sürükleyen rüzgar olduğunu söylemişlerdir." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Alev alev yanan bir kandil yarattık" âyetini açıklarken: "Parıldayıp ışık saçan bir kandil yarattık" demiştir. "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini açıklarken de: "Bulutlardan sizlere şarıl şarıl akan bir su indirdik, anlamındadır" demiştir. Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Mücâhid: "Alev alev yanan bir kandil yarattık" âyetini açıklarken: "Parıldayıp ışık saçan bir kandil yarattık" demiştir. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Bulutların birbirini sıkması ve bunun sonucunda iki bulut arasından yağmurun inmesidir" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Nâbiğa'nın: Güneyden esip gelen sabâ rüzgarı Yağmur bulutlarım da içinde saklar" dediğini işitmez misin?" Nâfi': (.....) ifadesinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Ekin bitirecek kadar çok olan su anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Ebû Züeyb'in: "Her bir gecenin sonunda Amr'ın annesini Bolca su akıtan siyah bulutlar (testiler) sulamaktadır" dediğini işitmez misin?" Abd b. Humeyd, Ebû Ya'lâ, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Harâitî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini açıklarken: "Bulutları sıkıştıran rüzgarlardan sizlere şarıl şarıl akan bir su indirdik, anlamındadır" demiştir. Şâfiî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye, Harâitî ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah'ın gönderdiği rüzgar gökteki suyu toplar. Bulut bu rüzgara uğradığı zaman da sağmal hayvanın süt vermesi gibi yağmaya başlar. Yağmur gökten tulumdan boşanırcasına iner, ancak rüzgar onu parçalayıp dağıtır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini açıklarken: "Bulutlardan sizlere bol miktarda su indirdik, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini açıklarken: "Bulutlardan sizlere bolca su indirdik, anlamındadır" demiştir. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildirir: Fadl b. Abbâs'ın mushafında, "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyeti: (.....) lafzıyladır. İbn Cerîr ve İbnu'l-Enbârî Mesâhifde Katâde'den bildirir: İbn Abbâs, "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini: (.....) lafzıyla okumuş ve: "Rüzgarlarla bolca su indirdik" şeklinde açıklamıştır. Harâitî'nin Mekârimu'l-Ahlâk' ta bildirdiğine göre Mücâhid: "Sıkıştırılanlardan şarıl şarıl bir su indirdik" âyetini: (.....) lafzıyla okur ve: "Rüzgarlarla bolca su indirdik" şeklinde açıklardı. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Ağaçları birbirine yakın duran bahçeler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "tllül ollş-S" âyetini: "Ağaçları birbirine dolanmış bahçeler" şeklinde açıklamıştır. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Ağaçları birbirine dolanmış bahçeler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini: "Ağaçları birbirine yakın olan bahçeler" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Ağaçları birbirine dolanmış bahçeler" şeklinde açıklamıştır. 17Bkz. Ayet:18 18"Şüphesiz hüküm günü vakit olarak belirlenmiştir. Sura üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz hüküm günü vakit olarak belirlenmiştir" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın yücelttiği bir gündür ki bu günde gelmiş geçmiş tüm topluluklar arasında hüküm verilir" demiştir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sura üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz" âyetini açıklarken: "Zümre zümre, grup grup gelirsiniz, anlamındadır" demiştir. İbn Merdûye, Berâ b. Âzib'den bildirir: Muâz b. Cebel: "Yâ Resûlallah! Yüce Allah'ın: "Sura üfürüldüğü gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz" âyeti ne anlama gelmektedir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Muâz! Çok büyük bir şeyi sordun" karşılığını verdi. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: "Yüce Allah (kıyamet gününde) on sınıf insanı Müslümanlardan ayırıp bunların suretlerini değiştirir. Bu on sınıftan bazıları maymun suretindedir. Bazıları domuz suretindedir. Bazıları ters yüz edilmiştir. Ayakları yukarda yüzleri ise aşağıda olur ve yüzleri üzerinde sürüklenerek yürürler. Bazıları kördür ve nereye gidip geleceklerini bilemezler. Bazıları hiçbir şeyi anlamayacak şekilde sağır ve dilsizdir. Bazılarının dilleri göğüslerine kadar uzanmıştır. Bu dillerini çiğnerken irin salya gibi ağızlarından akar. Orada bulunanların hepsi de ondan tiksinirler. Bazılarının elleri ve ayakları kesik olur. Bazıları ateşten kütükler üzerinde çarmıha gerilirler. Bazıları leşten daha pis kokar. Bazıları da derilerine yapışacak bir şekilde katrandan giysiler giymiş olurlar. Maymun suretinde olanlar, insanlar arasında koğuculuk yapanlardır. Domuz suretinde olanlar haram mal yiyenlerdir. Baş ve ayakları ters yüz edilmiş olanlar faiz yiyenlerdir. Kör olanlar zalim idarecilerdir. Sağır ve dilsiz olanlar amellerini beğenenlerdir. Dillerini çiğneyenler sözleri amellerini tutmayan âlimler ile kıssacılardır. El ve ayakları kesilmiş olanlar komşularına, eziyet verenlerdir. Ateşten kütüklere gerilenler insanları yöneticilere ihbar edenlerdir. Leşten daha pis kokanlar şehvet ve lezzetlerinin peşine düşenler ve mallarında bulunan Allah'ın hakları ile fakirlerin haklarını ifa etmeyenlerdir. Katrandan giysiler giyenler de böbürlenen ve büyüklenenlerdir. 19Bkz. Ayet:30 20Bkz. Ayet:30 21Bkz. Ayet:30 22Bkz. Ayet:30 23Bkz. Ayet:30 24Bkz. Ayet:30 25Bkz. Ayet:30 26Bkz. Ayet:30 27Bkz. Ayet:30 28Bkz. Ayet:30 29Bkz. Ayet:30 30"Gök açılır ve kapı kapı olur. Dağlar yürütülür, serap haline gelir. Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir. Azgınların barınacağı yerdir. Orada çağlar boyu kalırlar. Orada ne bir serinlik ve ne de bir içecek tadarlar. Ancak, uygun bir ceza olarak hamım ve gassâk (tadarlar). Çünkü onlar hesaba çekilmeyi beklemiyorlardı. Âyetlerimizi hep yalanlayıp dururlardı. Biz de herşeyı yazıp saymışızdır. Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Gök açılır..." âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Dağlar yürütülür, serap haline gelir" âyetini açıklarken: "Güneşin ışıklarıyla gün ortasında görülen seraba dönüşeceklerdir" demiştir. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebu'l-Cevzâ: (.....) âyetini: "Cehennem pusuda bekler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir" âyetini açıklarken: "Cehennemi aşmadan kimseler Cennete giremez" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süfyân: "Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir" âyetini açıklarken: "Cehennemin üzerinde üç tane köprü vardır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz, cehennem pusuda beklemektedir" âyetini açıklarken: "Bilin ki Cehennemi aşmadan Cennete giriş yoktur. Zira Yüce Allah başka bir âyette Cehennem konusunda: "İçinizden, oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur..." buyurur" demiştir. "Azgınların barınacağı yerdir. Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyetlerini açıklarken de şöyle demiştir: "Cehennem azgın olanların yeri, meskeni olur. Âyette geçen Ahkâb ifadesi de sonu gelmeyen, ardı kesilmeyen zaman, devir demektir. Öyle ki bir devir bittiği zaman ardından hemen diğeri gelir. Bize bildirilene göre de hukub, kıyamet yıllarından seksen yıla tekabül etmektedir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Orada yıllarca kalırlar" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Orada çağlar boyu kalırlar" âyetini açıklarken: "Orada sonsuza kadar kalırlar. Bir çağ, bir devir bittiği zaman ardından diğeri gelir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Bir hukub yetmiş yıldır. Ancak bu yılların her bir günü dünya zamanıyla bin yıldır." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Rabî: "Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Orada bulunan biri ahkâb'ın ne kadar süreceğini bilemez. Zira bir hukub seksen yıl, bir yıl da üç yüz altmış gündür. Ancak oradaki bir gün, dünyada bin yıl kadardır. Bu şekilde bir hukub da on sekiz bin yıl kadar sürer." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Beşîr b. Ka'b: "Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bana bildirilene göre bir hukub üç yüz yıldır. Bir yıl da üç yüz altmış gündür. Oradaki bir gün de dünyadaki bin yıl kadardır." Abdurrezzâk, Firyâbî, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Sâlim b. Ebi'l-Ca'd'dan bildirir: Ali b. Ebî Tâlib, Hilâl el-Hecerî'ye: "Allah'ın Kitâb'ında bir hukub'un ne kadar olduğunu görüyorsunuz?" diye sorunca, Hilâl: "Bir hukub'un seksen yıl, bir yılın on iki ay, bir ayın otuz gün, oradaki bu günlerden bir günün de dünyadaki günlerden bin yıl kadar olduğunu görüyoruz" dedi. Saîd b. Mansûr ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyetini açıklarken: "Bir hukub seksen yıldır" demiştir. Bezzâr, Ebû Hureyre'den bildirir: "Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyeti konusunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir hukub seksen yıldır" buyurmuştur. Hennâd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bir hukub seksen yıl, bir yıl üç yüz altmış gün, bir gün de sizin günlerinizden bin yıl kadardır." İbn Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den aynısını bildirir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyetini açıklarken: "Bir hukub seksen yıldır. Bu yıllardan bir gün ise dünyanın ömrünün altıda biri kadardır" demiştir. İbn Ebî Ömer el-Adenî Müsned'de, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbnu'l- Münzir -zayıf bir senedle- Ebû Umâme'den bildirir: "Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyeti konusunda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir hukub bin ay, bir ay otuz gündür. Bir yıl on iki ay, üç yüz altmış gündür. Oradaki her bir gün dünyadaki günlerinizden bin yıl kadardır. Bu durumda bir hukub (sizin zamanınızla) otuz bin yıldır." Bezzâr, İbn Merdûye ve Deylemî, İbn Ömer'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vallahi her biriniz Cehennemde çağlar (ahkâb) boyu kalmadan oradan çıkamazsınız. Bir hukub; seksen küsur yıl, bir yıl da üç yüz altmış gündür. Oradaki bir gün de sizin günlerinizden bin yıldır" buyurdu. Onun için hiç kimse Cehennemden çıkacağını düşünüp buna güvenmesin. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bir hukub seksen yıldır" demiştir. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: "Orada çağlar (ahkâb) boyu kalırlar" âyetini açıklarken: "Bir hukub seksen yıldır" demiştir. İbn Merdûye'nin Ubâde b. es-Sâmit'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir hukub kırk yıldır" buyurmuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Orada çağlar boyu kalırlar" âyetini: (.....) lafzıyla, Lâm harfini Elif le okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Amr b. Meymûn, "Orada çağlar boyu kalırlar" âyetini: (.....) lafzıyla, Lâm harfini Elif siz okumuştur. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Amr b. Şurahbîl, "Orada çağlar boyu kalırlar" âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur. İbn Cerîr, Hâlid b. Ma'dân'dan bildirir: "Orada çağlar boyu kalırlar" âyeti ile "Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka..." âyetinde söz konusu olan kişiler kıble ahalisinden tevhîd inancına sahip olanlardır." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Cehennem zemherîri oradakiler için bir azap şeklidir. Zira Yüce Allah: "Orada ne bir serinlik ve ne de bir içecek tadarlar" buyurur." Hennâd, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Orada ne bir serinlik ve ne de bir içecek tadarlar. Ancak hamîm ve gassâk" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Tadamayacakları içeceklerden kaynar su, serinlikten ise zehmerîr denilen soğuklar istisna edilmiştir." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ancak hamîm ve gassâk" âyetini açıklarken: "Hamîm yakacak kadar sıcak olan bir içecektir. Gassâk ise aşırı soğuk olan zemherîrdir" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ancak hamîm ve gassâk" âyetini açıklarken: "Onun soğuğuna katlanamazlar" demiştir. İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: "Orada ne bir serinlik ve ne de bir içecek tadarlar. Ancak hamîm ve gassâk" âyetleri konusunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyrumuştur: "Bunlardan biri son derece sıcak diğeri de son derece soğuktur. Öyle ki kişiye bunlardan bir kâse getirildiği zaman yüzünün derisi soyulup düşer, geriye takırdayan kemikleri kalır." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Murra: "Orada ne bir serinlik ve ne de bir içecek tadarlar" âyetini açıklarken: "Bu serinlikten kasıt uykudur" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ancak, uygun bir ceza olarak" âyetini açıklarken: "Amellerine denk olacak bir ceza olarak, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Ancak, uygun bir ceza olarak" âyetini açıklarken: "Onların dünyada iken yaptıkları kötü amellerine denk olacak bir ceza olarak, anlamındadır" demiştir. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ancak, uygun bir ceza olarak" âyetini açıklarken: "Kendilerine verilen ceza amellerine denk olacak şekildedir" demiştir. "Çünkü onlar hesaba çekilmeyi beklemiyorlardı" âyetini açıklarken de: "Onlar hesaptan korkmuyorlardı" demiştir. Başka bir iafızda: "Hesaba çekilmeyi umursamıyorlar ve ölümden sonra tekrar dirilmeye inanmıyorlardı" şeklindedir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Çünkü onlar hesaba çekilmeyi beklemiyorlardı" âyetini açıklarken: "Ne bir mükafat bekliyorlar, ne de verilecek cezadan korkuyorlardı" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Merdûye, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Abdullah b. Amr'dan bildirir: "Cehennem ahalisine "Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız" âyetinden daha ağır bir âyet inmiş değildir. Zira Allah'ın azabını şiddeti artarak ve sonsuza kadar çekerler." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye, Hasan b. Dînâr'dan bildirir: Ebû Berze el-Eslemî'ye Yüce Allah'ın Kitâb'ında Cehennemlikler hakkındaki en ağır âyetin hangisi olduğunu sorduğumda, Ebû Berze: "Yüce Allah'ın: "Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız" buyruğudur" dedi. İbn Merdûye, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: Ebû Berze el-Eslemî'ye Allah'ın Kitâb'ındaki en ağır âyetin hangisi olduğu sorulunca şöyle dedi: "En ağır âyet: "Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız" âyetidir. Onun azabı saat saat, gün gün, ay ay, yıl yıl arttırılır. Cehennem ahalisinden biri o kadar kötü kokar ki onlardan biri doğudan çıkarılacak olsa batıdaki insanların hepsi ölür. Batıdan çıkarılacak olsa doğudaki inanların hepsi onun ağır kokusundan dolayı ölür. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti okuduktan sonra: "Rablerine karşı gelen topluluk helak olur. Rableri onlara öfkelenir. Öfkelendiği zaman da onlardan intikamını almadan bırakmaz" buyurduğunu işittim." 31Bkz. Ayet:37 32Bkz. Ayet:37 33Bkz. Ayet:37 34Bkz. Ayet:37 35Bkz. Ayet:37 36Bkz. Ayet:37 37"Şüphesiz takva sahipleri içle kurtuluş vardır. Bahçeler ve bağlar vardır. Göğüsleri çıkmış genç kızlar vardır. Dopdolu kadehler vardır. Onlar orada ne boş bîr söz, ne de yalan işitirler. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükafatıdır. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, Rahmandır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili değillerdir." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz takva sahipleri için başarı ödülü vardır" âyetini açıklarken: "Cehennem ateşinden kurtuldukları için başarıya ulaşmışlardır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz takva sahipleri için başarı ödülü vardır" âyetini açıklarken: "Bu başarı, Cehennemden kurtulup Cennete girmeleridir" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Ba's'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şüphesiz takva sahipleri için başarı ödülü vardır" âyetini açıklarken: "Bu ödül gezip dolaşacakları güzel yerlerdir" demiştir. (.....) âyetini: "Göğüsleri çıkmış kızlar" şeklinde açıklamıştır, (.....) âyetini de: "Dolu dolu kadehler" şeklinde açıklamıştır. Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Hadâik, bostan anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin: "Allah'ın suladığı bir bölgedir ki, ovaları Bol sulu, yemyeşil ve bereketli bostanlıklardır" dediğini işitmez misin?" Nâfi': (.....) ifadesinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "İçki dolu kadeh, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin: "Dengini bulmak üzere bize gelen Amir'e İçki dolu kadehler ikram ettik" dediğini işitmez misin?" İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini: "Bakire kızlar" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: " Çıt ifadesini: "Göğüsler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin el-Ba's'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Peşpeşe, dolu dolu sunulan kadehler anlamındadır. Bazen babam Abbâs'ın: "Evladım! Bize peşpeşe dolu kadehler ikram et" dediğini işitirdim." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a, (.....) âyetinin anlamı sorulunca: "Ardı kesilmeyen içecekler, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Dolu kadehler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd de Saîd b. Cübeyr, Katâde, Mücâhid, Dahhâk ve Hasan(-ı Basrî)'den aynısını bildirir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini: "Arka arkaya doldurulan kadehler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Arka arkaya doldurulan kadehler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, Saîd b. Cübeyr ile Dahhâk'tan bu yorumun aynısını bildirir. Hennâd'ın bildirdiğine göre Atiyye: (.....) âyetini: "Peşpeşe doldurulan kadehler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre: (.....) âyetini: "Dolu dolu kadehler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd der ki: "Dihâken Farsça bir ifadedir ve peşpeşe, arka arkaya anlamındadır." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini: "Arınmış içeceklerle dolu kadehler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbn Abbâs'tan bildirir: "İçinde içki olan kaba Ke's (.....) denilir. Ancak içinde içkiden başka bir içecek varsa buna Ke's denmez." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlar orada ne boş bir söz, ne de yalan işitirler. Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükafatıdır. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, Rahman'dır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili değillerdir" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Orada batıl ya da günah sayılan sözler söylemez, konuşmalar yapmazlar. Rableri onlara bol miktarda ihsanda bulunur ve kendisinin izni olmadan hiç kimse konuşamaz." Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bunlar Rabbinin yeterli bir bağışı, mükafatıdır. O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, Rahman'dır. O gün insanlar O'na karşı konuşmaya yetkili değillerdir" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bu sayılanlar dünyada iken yaptıklarına karşılık Rablerinden bir mükafattır. O günde de Rablerinin izni olmadan hiç kimse konuşamaz." 38"Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün Allah'a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân'ın izin verdiği ve doğru söyleyen kimseler konuşabilecektir." İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh Azame'de ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ruh, Yüce Allah'ın ordularından biridir. Bunların başları, elleri ve ayakları vardır ve meleklerden değildirler" buyurdu. Sonra: "Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün..." âyetini okudu ve: "Ruh ayrı bir ordu, melekler de ayrı bir ordudur" buyurdu. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'da bildirdiğine göre Mücâhid: "Âyetteki Ruh, insan suretinde yaratılan, ancak insan olmayan varlıklardır" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh, Mücâhid'den bildirir: "Âyetteki Ruh'tan kasıt, yemek yiyen, elleri, ayaklan ve başlan olan ancak meleklerden olmayan varlıklardır." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî'nin el-Esma ve's-Sifât'da bildirdiğine göre Mücâhid: "Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün..." âyetini açıklarken: "Buradaki Ruh insanlar gibi elleri ve ayaklan bulunan, ancak insan olmayan varlıklardır" demiştir. İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Şa'bî: "Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün..." âyetini açıklarken: "Bunlar kıyamet gününde Âlemlerin Rabbi Olan Allah'ın huzurunda saf tutan, biri Ruh'tan biri de meleklerden olan iki topluluktur" demiştir. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Abdullah b. Büreyde'den bildirir: "Bütün cinler, insanlar, melekler ve şeytanlar, Ruh'un onda biri kadar etmezler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bile bu Ruh'un mahiyetini bilmeden vefat etti." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Ruh, meleklerden daha büyük yaratılan varlıklardır. Bir melek indiği zaman yanında mutlaka bir Ruh bulunur." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün..." âyetini açıklarken: "Buradaki Ruh, yaratılış olarak meleklerden daha büyük olan varlıklardır" demiştir. İbn Cerîr, İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Ruh, dördüncü kat semada bulunan bir melektir. Göklerden, dağlardan ve meleklerden daha büyüktür. Günde on iki bin defa tesbih eder ki Yüce Allah bu tesbihlerin her birinden bir melek yaratır. Kıyamet gününde de tek başına saf tutar." Ebu'ş-Şeyh Azame'de Dahhâk'tan bildirir: "Âyette zikredilen Ruh, Yüce Allah'ın muhafızıdır. Kıyamet gününde Yüce Allah'ın önünde durur. Bu Ruh, yaratılış olarak meleklerden daha büyüktür. Şayet ağzını açacak olsa bütün melekleri içine alabilir. Kıyamet gününde huzurda durduğunda diğer tüm mahlukatlar onu görünce korkularından başlarını kaldırıp üstlerinde bulunana bakamazlar." İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh, Mukâtil b. Hayyân'dan bildirir: "Ruh, diğer meleklerden daha üstün ve Yüce Allah'a daha yakındır. Vahyi de peygamberlere indiren kendisidir." Hatîb el-Müttefik ve'l-Müfterik'de Vehb b. Münebbih'ten bildirir: "Ruh, meleklerden bir melektir ve on bin tane kanadı vardır. İki kanat arasında yerle gök arası kadar bir mesafe bulunur. Bin tane yüzü vardır ki her bir yüzünde Yüce Allah'ı tesbih eden bin tane dili, iki dudağı ve iki gözü vardır." Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve Beyhakî el-Esma' ve's-Sifât'ta Hazret-i Âişe'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) rükû ve secdelerinde: "Subbûhun Kuddûsün Rabbu'l-Melâiketi ve'r-Rûh (=Sen eksikliklerden münezzeh ve mukaddessin! Meleklerin ve Ruh'un Rabbisirı)" derdi. Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün..." âyetini açıklarken: "Buradaki Ruh'tan kasıt Cebrâil'dir" demiştir. Ebu'ş-Şeyh, İbn Abbâs'tan bildirir: "Cebrâil kıyamet gününde Yüce Allah'ın huzurunda durur. Allah'ın azabından korkusundan dolayı da her bir tarafı titrer ve: «Seni tesbih ederim! Senden başka ilah yoktur. Sana hakkıyla ibadet edemedik» der. İki omuz arası doğu ile batı arası kadardır. Yüce Allah'ın: "Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün..." buyurduğunu işitmez misin?" Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ruh'un ve meleklerin saf duracakları gün..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Sûr'a ilk üfürüşten sonra ikinci defa üfürülmeden ve ruhlar henüz bedenlere dönmeden önce melekler ile birlikte Allah'ın huzurunda durmalarıdır." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Doğru söyleyen kimseler..." âyetini açıklarken: "Söylenen bu doğrudan kasıt, 'Lâ ilâhe illallah' sözüdür" demiştir. İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Doğru söyleyen kimseler..." âyetini açıklarken: "Doğruyu söylemekten kasıt, Allah'tan başka ilah olmadığına şehadettir" demiştir. Abd b. Humeyd, İkrime'den bunun aynısını bildirir. Firyâbî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Doğru söyleyen kimseler..." âyetini açıklarken: "Bunlardan kasıt, dünyadayken hak olanı söyleyip onunla amel edenlerdir" demiştir. Beyhakî Şuabu'l-îman'da Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Abbâs b. Abdilmuttalib: "Yâ Resûlallah! Cemâl nedir?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hak olan bir konuda doğruyu söylemektir" karşılığını verdi. Abbâs: "Kemâl nedir?" diye sorunca da: "Doğruyu söyleyip iyi amellerde bulunmaktır" karşılığını verdi. 39"İşte bu, hak olan gündür. Artık dileyen kimse tabiine ulaştıran bir yol tutar." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Dileyen kendisini Rabbine ulaştıran bir yol tutar" şeklinde açıklamıştır. 40"Sîzi, yakın gelecekteki bir azabla uyardık. O gün kişi elleriyle sunduğuna bakar ve inkarcı da «Keşke toprak olaydım» der." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...O gün kişi elleriyle sunduğuna bakar..." âyetini açıklarken: "Bu kişiden kasıt mümin kişidir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...O gün kişi elleriyle sunduğuna bakar..." âyetini okudu ve: "Bu kişiden kasıt, Allah'a itaat için amellerde bulunmuş mümin kişidir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî el-Ba's ve'n-Nüşûr'de Ebû Hureyre'den bildirir: Kıyamet gününde hayvanlar, böcekler, kuşlar, tüm yaratıklar haşredilir. Herkes toplanınca Yüce Allah adaletiyle herkese hakkını verir. Hatta boynuzsuz olan hayvan bile boynuzlu olan hayvandan hakkını alır. Sonra Yüce Allah: "Toprak olun!" buyurur. İşte orada kafir olan kişi: "Keşke ben de onlar gibi toprak olsaydım" der. Dîneverî el-Mücâlese'de Yahya b. Ca'de'den bildirir: Kıyamet gününde Yüce Allah yaratıklar içinde ilk önce hayvanlar ile böcekleri hesaba çeker. Bunlar arasında hükmünü verip herkese hakkını da verdikten sonra hepsini toprak eder. Sonra cinler ve insanlar hesap için getirilirler. İşte o zaman kafir olan kişi: "Keşke ben de toprak olsaydım" der. İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den bildirir: "Kıyamet gününde gagalanan kuş gagalayan kuştan, koşamayan hayvan hızlı koşan hayvandan, boynuzsuz hayvan boynuzlu olan hayvandan hakkını alır. İnsanlar da durup onları seyrederler. Sonra onlara: "Sizin için ne Cennet, ne de Cehennem vardır! Toprak olun!" denilir. İşte o zaman kafir olan kişi: "Keşke ben de toprak olsaydım" der. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Şâhîn el-Acâib ve'l-Ğarâib'de Ebu'z- Zinâd'dan bildirir: İnsanlar arasında hüküm verilip de Cennetliklerin Cennete, Cehennemliklerin de Cehenneme girmeleri emredilince geri kalan yaratıklar ve mümin cinlere: "Toprak olun!" denilir. Bu emri üzerine de hepsi toprak olur. Onların toprak olduklarını gören kafir işte o zaman: "Keşke ben de toprak olsaydım" demeye başlar. Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: Yüce Allah hayvanları hesaba çekip sonra onları toprak kılınca kafir olan kişi: "Keşke ben de toprak olsaydım" der. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Leys b. Ebî Suleym: "Cinlerden mümin olanlar toprak olurlar" demiştir. İbn Ebi'd-Dünya, Leys b. Ebî Suleym'den bildirir: "Cinlerin mükafatı Cehennem azabından kurtulmalarıdır. Ancak onlara: "Toprak olun!" denilir. |
﴾ 0 ﴿