NÂZİ'ÂT SÛRESİ
İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Nâzi'ât Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir. İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den bunun aynısını bildirir. 1Bkz. Ayet:5 2Bkz. Ayet:5 3Bkz. Ayet:5 4Bkz. Ayet:5 5"Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzüp akanlara, yarıştıkça yanşanlara, işi çekip çevirenlere" Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzüp akanlara, yarıştıkça yarışanlara, işi çekip çevirenlere" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Çekip çıkaranlardan kasıt, kafirlerin ruhunu çekip çıkaran meleklerdir. Yavaşça çekenlerden kasıt, kafirlerin ruhlarını tırnak ile deri aralarından çıkaran meleklerdir. Yüzüp akanlardan kasıt müminlerin ruhlarını aldıktan sonra gök ile yer arasında yüzüp akan meleklerdir. Yarıştıkça yarışanlardan kasıt, müminlerin ruhlarını Allah'a götürürken birbirleriyle yanşan meleklerdir. İşi çekip düzenleyenlerden kasıt da meleklerdir. Zira melekler her yıl kulların o yıl içindeki işlerini çekip çevirir bir düzene koyarlar." İbn Ebî Hâtim'in Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Çekip çıkarılan kafirlerin ruhlarıdır. Bu ruhlar çekilip alındıktan sonra götürülüp Cehennem ateşine batırılır." Hâkim'in Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere" âyetlerini açıklarken: "Burada kastedilen ölüm anıdır" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yavaşça çekenlere" âyetini açıklarken: "Burada kastedilen ölüm anıdır" demiştir. Cüveybir'in Tefsîr'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara" âyetini açıklarken: "Burada çekilip çıkarılanlar kafirlerin ruhlarıdır. Kafirin ruhu, ölüm meleği ile karşılaşıp da bu melek Yüce Allah'ın ona olan öfkesini bildirince içine doğru çekilir. Ancak melek onun ruhunu sinirle etinden söküp çıkarır" demiştir. "Yüzüp akanlara, yarıştıkça yarışanlara" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Müminlerin ruhları ölüm meleği ile karşılaşınca, melek ona: "Ey temiz olan nefis! Rahmet ve bahçelere doğru, sana öfke duymayan Rabbine doğru çık!" der. Bunun üzerine müminin ruhu Cennet sevinci ve arzusu içinde kişinin suya dalıp yüzmesi gibi bedenden sıyrılıp çıkar. Yarışmasından kasıt, Yüce Allah'ın lütuflarına doğru yürümesidir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzüp akanlara, yarıştıkça yarışanlara" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "İlk iki âyet kafirin ruhunun alınması ile ilgilidir. Kafirin ruhu pıtrağın yünden çekilmesi gibi sert bir şekilde çekilir. Ruhunun çıkışı bu derece güç olur. Son iki âyet ise müminlerin ruhunun çıkmasıyla ilgilidir." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzüp akanlara" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Çekilip çıkarılma kişinin göğsüne doğru dalmış olan ruhunun çekilip çıkarılmasıdır. Melekler bu ruhu kişinin parmakları ile ayaklarından söküp çıkarırlar. Yüzüp akması da ölüm anında ruhun kişinin içinde gidip gelmesidir." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzüp akanlara" âyetlerini açıklarken: "Çekip çıkaranlardan, yavaşça çekenlerden ve yüzüp akanlardan kasıt, kafirlerin ruhunu almaya gelen meleklerdir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzüp akanlara, yarıştıkça yarışanlara, işi çekip çevirenlere" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Çekip çıkaranlardan kasıt, kişinin ruhunu çekip çıkaran meleklerdir. Yavaşça çekenlerden kasıt, insanın ruhunu çekip alan meleklerdir. Yüzüp akanlardan kasıt, meleklerin gökten yeryüzüne iniş şekilleridir. Yarıştıkça yarışanlardan kasıt meleklerdir. İşi çekip düzenleyenlerden kasıt da kendilerine verilen emirleri yerine getiren meleklerdir." Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere" âyetlerini açıklarken: "Burada kastedilen ölümdür" demiştir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzüp akanlara, yarıştıkça yarışanlara, işi çekip çevirenlere" âyetlerini açıklarken: "Burada kastedilenler meleklerdir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Andolsun şiddetle çekip çıkaranlara, yavaşça çekenlere, yüzüp akanlara, yarıştıkça yarışanlara, işi çekip çevirenlere" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Çekip çıkarmadan kasıt, kafirin ruhunun alınmasıdır. Yavaşça çekenlerden kasıt yıldızlardır. Yüzüp akanlardan kasıt yıldızlardır. Yarıştıkça yarışanlardan kasıt yıldızlardır. İşi çekip düzenleyenleren kasıt da meleklerdir." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atâ: (.....) âyetini: "Ok atmak üzere gerilen yaylar" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini: "İple bağlanan hayvanlar" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini de: "Birbirleriyle yarışan atlar" şeklinde açıklamıştır. İbn Merdûye, Muâz b. Cebel'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "insanların arasını açıp parçalama ki Cehennem köpekleri de seni parçalamasın. Zira Yüce Allah: «Andolsun yavaşça çekenlere» buyurur. Bunların kim olduğunu biliyor musun?" buyurdu. Ben: "Yâ Resûlallah! Bunlar kimdir?" dediğimde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar Cehennem köpekleridir. Kişinin etini ve kemiğini içinden çekip alırlar" buyurdu. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Yüzüp akanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar bütün yıldızlardır" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbnu'l-Kevvâ, Ali b. Ebî Tâlib'e: "İşi çekip çevirenlere" âyetini sorunca, Ali: "Bunlar meleklerdir. Yüce Allah'ın zikri ile emirlerini çekip çevirir, yerine getirirler" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Abdurrahman b. Sâbit'ten bildirir: "Dünya işlerini çekip çeviren Cebrâil, Mikâil, ölüm meleği ve İsrâfil olmak üzere dört melektir. Cebrâil rüzgarlardan ve orduları hazırlamaktan sorumludur. Mikâil yağmur ve bitkilerden sorumludur. Ölüm meleği ruhları almaktan sorumludur. İsrâfil ise Allah katından bunlara emirleri getirir." İbn Ebi'd-Dünya'nın Zikru'l-Mevt'te Ebu'l-Mütevekkil en-Nâcî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İşi çekip çevirenlere" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar ölüm meleğinin yanında duran ve insanların ruhlarını alırken hazır bulunan meleklerdir. Bunlardan bazıları kabzedilen ruhla birlikte semaya çıkarken bazıları orada yapılacak dualara Âmin demek için kalırlar. Bazıları da namazı kılınıp da mezarına indirilene kadar ölüye bağışlanma dilerler." 6Bkz. Ayet:14 7Bkz. Ayet:14 8Bkz. Ayet:14 9Bkz. Ayet:14 10Bkz. Ayet:14 11Bkz. Ayet:14 12Bkz. Ayet:14 13Bkz. Ayet:14 14"O gün bîr sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir. O gün kalbler titrer. Gözler yere dikilir. Derler ki: «Biz eski halimize mi döndürüleceğiz? çürümüş kemiklere döndükten sonra mı? O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur.» Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar. Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ali vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir. O gün kalbler titrer" âyetlerini açıklarken: "O gün Sur'a birinci defa üfürülür. Ardından ikinci defa üfürülür. Öylesi bir günde gözler korku içinde yere dikilir" demiştir. "Biz eski halimize mi döndürüleceğiz..." âyetini açıklarken: "Yeniden hayata mı döndürüleceğiz, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd ve Beyhakî'nin el-Ba's'da bildirdiğine göre Mücâhid: "O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "O gün bir depremle yer ile dağlar sarsılır. Peşinden bir sarsıntıyla daha her yer dümdüz olur." Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbnu'l-Münzir, Hâkim, ibn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Ubey b. Ka'b'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gecenin dörtte biri geçtiği zaman: "Ey insanlar! Allah'ı zikredin! Allah'ı zikredin! Sur'a üfürülme zamanı geldi. Ardından ikincisi de gelecek. Her türlü halleriyle ölüm de geliyor" buyururdu. Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye ve Deylemî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Zamanı geldiğinde yeryüzü sarsılır ve üzerindekilerle birlikte sallanır. Yüce Allah'ın: «O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir» buyruğunda ifade ettiği de budur. O günü yeryüzü denizdeki gemi gibi, tavana asılmış bir kandil gibi üzerindekilerle sallanmaya başlar. " Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir" âyetlerini açıklarken: "O gün Sur'a birinci defa üfürülür. Ardından ikinci defa üfürülür" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bu sarsıntılardan kasıt, yeryüzünü saracak olan çığlıktır. İlk çığlıkta yeryüzünde ne kadar canlı varsa Yüce Allah'ın izniyle ölür. İkinci çığlıkta da Yine Allah'ın izniyle ölenlerin tümü tekrar dirilir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî)'ye, "O gün bir sarsıntı sarsar. Peşinden bir diğeri gelir" âyetleri sorulunca, Hasan: "Bunlar Sur'a iki defa üfürmedir. Birinci üfürüşte canlıların tümü ölürken, ikinci üfürüşte ölülerin tümü tekrar dirilir" dedi ve: "Sûr'a üflenince, Allah'ın dilediği bir yana, göklerde olanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sûr'a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp bakışır dururlar" âyetini okudu. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O gün kalbler titrer" âyetini açıklarken: "O günü kalpler korkudan yerinde duramaz" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün kalbler titrer" âyetini açıklarken: "O günü kalpler korku içinde titrer" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O gün kalbler titrer" âyetini açıklarken: "O günü kalpler korku içinde titrer" demiştir. "Derler ki: "Biz eski halimize mi döndürüleceğiz? Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetini açıklarken de: "Kemiklerimiz bile paramparça olup dağıldıktan sonra yeni bir yaratılışla dünyaya geri mi döndürüleceğiz, derler" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "O gün kalbler titrer. Gözler yere dikilir. Derler ki: "Biz eski halimize mi döndürüleceğiz? Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "O günde olanları gören kalpler korkuyla titremeye başlar ve bu korkuyla bakışlar yere dikilir. Kafirler dünyadayken ölümden sonra tekrar dirilmeyi yalanlama adına: "Öldükten ve kemiklerimiz çürüyüp gittikten sonra tekrar mı diriltileceğiz?" diyorlardı." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz eski halimize mi döndürüleceğiz..." âyetini açıklarken: "Öldükten sonra tekrar mı dirileceğiz, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Biz eski halimize mi döndürüleceğiz..." âyetini açıklarken: "Tekrar hayata mı döneceğiz, anlamındadır" demiştir. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "Biz eski halimize mi döndürüleceğiz? Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: Bu âyetler nazil olduğunda Kureyş kafirleri: "Öldükten sonra şayet tekrar diriltilirsek ziyana uğrarız" dediler. Bunun üzerine: "O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur" âyeti nazil oldu. Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb, "Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetini: (.....) şeklinde okurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, "Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetini: (.....) lafzıyla, (.....) ile okurdu. Taberânî'nin bildirdiğine göre ibn Ömer, "Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetini: (.....) lafzıyla okurdu. Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd, Mücâhid'den bildirir: İbnu'z-Zübeyr'in, "Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetini: (.....) lafzıyla okuduğu işittim. Bunu İbn Abbâs'a zikrettiğimde, bana: "Niye öyle değil mi?" dedi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, Nâzi'ât Sûresi'ndeki "Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyeti: (.....) lafzıyla okur ve: "Çürüyüp dağılmış" şeklinde açıklardı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî, İkrime ve İbrâhim en-Nehaî, "Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetini: (.....) lafzıyla, Elif ile okurlardı. Ferrâ'nın bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr minberde şöyle demiştir: "Bazı çocuklara ne oluyor ki "Çürümüş kemiklere döndükten sonra mı?" âyetini (.....) lafzıyla okuyorlar? Doğrusu (.....) şeklinde olmalıdır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti: (.....) lafzıyla okumuş ve: "Çürümüş kemikler" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: "Nâhire (.....) içine rüzgar girecek şekilde çürüyüp bozulmuş kemiktir." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur, derler. Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Kafirler, şayet öldükten sonra bir daha yaratılıp hayata döndürülürsek büyük bir hüsrana uğrayacağız, derler. Oysa böylesi bir dönüşe geçmeleri için bir çığlık yeterli olacaktır." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar. Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler" âyetlerini açıklarken: "Seslenmeden kasıt çığlıktır. Sâhire (mahşer) ifadesi de geniş ve düz olan yer, mekan anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O zaman bu, ziyanlı bir dönüş olur, derler" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Kafirler, öldükten sonra yeniden diriltilip hayata döndürülürsek bu bizim için hüsranlı bir dönüş olacaktır, dediler. Ölümden sonra dirilmeyi uzak görmeleri üzerine de Yüce Allah: "Bu dönüş, sadece bir seslenmeye bakar. Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler" buyurdu. Bu şekilde yerin altında iken bir çığlık, bir sayha ile kendilerini yerin üzerinde bulurlar." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Birdenbire kendilerini mahşerde buluverirler" âyetini açıklarken: "Yerin altında iken birdenbire kendilerini yerin üzerinde bulurlar" demiştir. Abd b. Humeyd, Hasan ile Şa'bî'den bunun aynısını bildirir. Ebû Ubeyd Fadâil'de, İbnu'l-Enbârî el-Vakfu ve'l-İbtidâ'da, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: (.....) âyeti sorulunca: "Sâhire, yerin yüzeyidir" dedi. Başka bir lafızda: "Yeryüzünün tümüdür" şeklinde geçer. İbn Abbâs bu konuda yine şöyîe demiştir: "Umeyye b. Ebi's-Salt bir şiirinde: "Orada hara ve deniz avları vardır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini açıklarken: "Sâhire, yerin yüzeyi demektir" demiştir. Başka bir lafızda: "Yeryüzünün tümü Sâhire'dir" şeklinde geçer. Şairin: "Orada kara ve deniz avları vardır" dediğini işitmez misin?" İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî: (.....) âyetini açıklarken: "Bir anda kendilerini yerin üzerinde bulurlar, anlamındadır" demiş ve Umeyye b. Ebi's-Salt'ın: "Orada kara ve deniz avlan vardır istedikleri her şey de ehedi olarak kendilerine verilecektir" şiirini okudu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken: "Sâhire, yeryüzü demektir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini açıklarken: "Yerin altındayken bir anda kendilerini yerin üzerinde bulurlar, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Sâhire arazi parçasıdır ki Araplar: «Bu, filan oğullarının sâhiresi'dir» ifadesini kullanırlar." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Sehl b. Sa'd es-Sâidî: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Sâhire, beyaz undan yapılmış ekmek gibi dümdüz ve beyaz topraklı arazi anlamındadır." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih: "Sâhire, Beytu'l-Makdis'in yakınlarında bulunan bir dağdır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Sâhire, Cehennemdir. Bir anda kendilerini Cehennemde bulurlar, anlamındadır" demiştir. 15Bkz. Ayet:25 16Bkz. Ayet:25 17Bkz. Ayet:25 18Bkz. Ayet:25 19Bkz. Ayet:25 20Bkz. Ayet:25 21Bkz. Ayet:25 22Bkz. Ayet:25 23Bkz. Ayet:25 24Bkz. Ayet:25 25"Sana Musa'nın haberi geldi mî? Hani, Rabbi ona mukaddes Tuvâ vadisinde şöyle seslenmişti: «Firavun'a git! Çünkü o çok azdı. Ona: 'İster misin temizlenesin? Rabbine giden yolu göstereyim ki O'na saygı duyup korkasın' de.» Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi. O ise hemen yalanladı ve isyan etti. Sonra sırt dönüp koşarak gitti. Sonra yüz çevirip bir çabanın içine girdi. Derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) bağırdı. «Sizin en yüce rabbiniz benim» dedi. Allah da onu, sonun ve ilkin azabıyla cezalandırdı." Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Firavun'a git! Çünkü o çok azdı" âyetini açıklarken: "Azmasından kasıt isyan etmesidir" demiştir. "Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi" âyetini açıklarken: "Bu mucizeden kasıt, asası ile elidir" demiştir. "Sonra yüz çevirip bir çabanın içine girdi" âyetini açıklarken: "Yüz çevirip fesat çıkarmanın çabası içine girdi" demiştir. "Allah da onu, sonun ve ilkin azabıyla cezalandırdı" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Yüce Allah onu daha önce ve daha sonra söylediği sözlerden dolayı cezalandırdı. Daha önce söylediği: "...Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum..." sözüdür. Daha sonra söylediği ise: "Sizin en yüce rabbiniz benim" sözüdür. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi" âyetini açıklarken: "Bu mucizeden kasıt, asası ile elidir" demiştir. "Allah da onu, sonun ve ilkin azabıyla cezalandırdı" âyetini açıklarken de: "Dünya ve âhiret azabıyla onu cezalandırdı" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Hasan(-ı Basrî)'den bu yorumun aynısını bildirir. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir, Sahr b. Cüveybir'den bildirir: Yüce Allah, Musa'yı Firavun'a gönderdiği zaman ona: "Firavun'a git! Çünkü o çok azdı. Ona: «İster misin temizlenesin? Rabbine giden yolu göstereyim ki O'na saygı duyup korkasın» de" buyurdu. Ancak Fiavun böylesi bir şeyi yapacak değildi. Mûsa: "Rabbim! Bunu yapmayacağını sen de biliyorken nasıl gideyim?" deyince, Yüce Allah kendisine: "Sana emredilen şeyi yerine getir. Gökte kaderi öğrenmek isteyen, ancak bunun bilgisine ulaşamayan on iki bin melek var. (Dolayısıyla ne olacağını bilemezsiniz.)" diye vahyetti. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "İster misin temizlenesin?" âyetini açıklarken: "Lâ ilâhe ilallah der misin, anlamındadır" demiştir. Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İster misin temizlenesin?" âyetini açıklarken: «Lâ ilâhe ilallah der misin, anlamındadır» demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "İster misin temizlenesin?"âyetini açıklarken: "İhlas içinde Allah'a yönelir misin, anlamındadır" demiştir. "Sonra yüz çevirip bir çabanın içine girdi" âyetini açıklarken: "Buradaki sa'y ifadesi koşma anlamında değil, fesat çıkarıp günah işleme konusunda bir çabanın içine girmektir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî': "Sonra yüz çevirip bir çabanın içine girdi" âyetini açıklarken: "Haktan yüz çevirip adamlarını toplamaya başladı" demiştir. İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: Mûsa: "Ey Firavun! İster misin sana gençliğini geri vereyim de bir daha hiç yaşlanmayasın. İster misin mülkünü sana vereyim bir daha hiç elinden çıkmasın. Kadınlardan, yemeklerden ve bineklerden aldığın zevk ve lezzetleri ister misin sana geri vereyim. İster misin öldüğünde Cennete giresin. O zaman bana iman et" dedi. Musa'nın bu yumuşak sözleri Firavun'u etkiledi ancak: "Hamân gelene kadar bekle" dedi. Hamân geldiğinde Firavun olanları anlattı. Ancak Hamân onun bunu yapmasına engel oldu ve: "Kendisine tapılan bir rab olan sen başkalarına mı tapacaksın?" dedi. İşte o zaman Firavun dışarı çıkıp kavmine ve topladığı adamlarına: "Sizin en yüce rabbiniz benim" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Allah da onu, sonun ve ilkin azabıyla cezalandırdı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah onu daha önce ve daha sonra söylediği sözlerden dolayı cezalandırdı. Son söylediği: "Sizin en yüce rabbiniz benim" sözüdür. Daha önce söylediği de: "...Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum..." sözüdür. Abd b. Humeyd, İkrime ile Dahhâk'tan bunun aynısını bildirir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî: "Allah da onu, sonun ve ilkin azabıyla cezalandırdı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar Firavun'un söylediği iki sözdür. İlk söylediği: "...Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum..." sözüdür. Son söylediği de: "Sizin en yüce rabbiniz benim" sözüdür. Bu iki sözü de kırk yıl arayla söylemişti. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. Amr: "Firavun'un bu iki sözü arasında kırk yıl vardı" demiştir. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir, Hayseme'den bildirir: Firavun'un: "...Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum..." sözü ile, "Sizin en yüce rabbiniz benim" sözü arasında kırk yıl vardı. 26Şüphe yok ki (Allah’dan) korkan kimse(ler) için bunda bir ibret vardır. 27Bkz. Ayet:46 28Bkz. Ayet:46 29Bkz. Ayet:46 30Bkz. Ayet:46 31Bkz. Ayet:46 32Bkz. Ayet:46 33Bkz. Ayet:46 34Bkz. Ayet:46 35Bkz. Ayet:46 36Bkz. Ayet:46 37Bkz. Ayet:46 38Bkz. Ayet:46 39Bkz. Ayet:46 40Bkz. Ayet:46 41Bkz. Ayet:46 42Bkz. Ayet:46 43Bkz. Ayet:46 44Bkz. Ayet:46 45Bkz. Ayet:46 46"Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Onu bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı. Ardından yeri döşedi. Ondan suyunu ve merasını çıkardı. Dağları yerleştirdi. Bunları sizin ve hayvanlarınızın geçinmesi için yaptı. En büyük felaket geldiği zaman, o gün insan yaptıklarını hatırlar. Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir. Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem onun sığınağıdır. Ama kim Rabbinin azametinden korkup da kendini kötülükten alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir. Senden saatin ne zaman gelip çatacağını sorarlar. Sen onu nereden bilip bildireceksin! Onun bilgisi Rabbine aittir. Sen ancak ondan korkanları uyarırsın. Onu gördüklerinde (dünyada) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: " âyetini: "Onu yükseltti" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini da: "Gecesini kararttı" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Göğü direksiz bir şekilde çatıp yükseltti. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı. Bunun yanında yeri de yaydı" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Göğü yükseltip düzene koydu. Gecesini karanlık, gündüzünü aydınlık kıldı. Ardından yeri yaydı" şeklinde açıklamıştır, (.....) âyetini açıklarken de: "Yeryüzü üzerindekilerle sallanmasın diye dağları dikti" demiştir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı" âyetini açıklarken: "Gecesini karanlık kıldı. Gündüzü de güneşle aydınlattı" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini: "Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlattı" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Bunların yanında yeri de döşeyip yaydı" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre adamın biri İbn Abbâs'a: "Yüce Allah'ın Kitâb'ında birbirine ters düşen iki âyet var" deyince, İbn Abbâs: "Sen kendi yanından şüpheye düşmüşsün. O âyetleri oku bakalım" karşılığını verdi. Adam şöyle dedi: "Biri: "De ki: Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin Rabbidir. O, dört gün içinde, yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve orada rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti. Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi..." buyruğudur. Diğeri de: "Ardından yeri döşedi" âyetidir." Bunun üzerine İbn Abbâs şöyle dedi: "Yüce Allah gökten önce yeri yarattı. Daha sonra göğü yarattı. Göğü yarattıktan sonra da yeri döşedi. Dahâhâ ifadesi de yaratma değil döşeme anlamındadır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken şöyle demiştir: "İki günde ondan suyunu ve merasını çıkardı; üzerinde ırmaklar akıttı; dağları, tepeleri, yolları, otları ve üstünde bulunan diğer şeyleri yarattı, anlamındadır." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhim en-Nehaî: "Ardından yeri döşedi" âyetini açıklarken: "Yeryüzü Mekke'den başlanarak döşenip yayıldı" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ: "Bana ulaşan bilgiye göre yeryüzü Kâbe'nin altından başlanarak döşenip yayıldı" demiştir. Ebu'ş-Şeyh Azame'de Hazret-i Ali'den bildirir: Bir gün Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra başını göğe doğru kaldırıp: "Onu yükseltip düzenleyen pek yücedir" buyurdu. Sonra yere doğru baktı ve: "Onu yaratıp yayan pek yücedir" buyurdu. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Ondan suyunu ve merasını çıkardı" âyetini açıklarken: "Sudan kasıt, yeryüzünün ırmaklarıdır. Meradan kasıt da üzerindeki her türlü bitkidir" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Sizin faydalanmanız için yaptı" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "En büyük felaket geldiği zaman" âyetini açıklarken: "Büyük felaket (=et-Tâmmetu'l- Kübrâ) kıyametin isimlerinden biridir" demiştir. İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Kâsım b. el-Velîd el- Hemdânî: "En büyük felaket geldiği zaman" âyetini açıklarken: "Cennetlikler Cennete, Cehennemlikler de Cehenneme doğru sürüldüğü zaman, anlamındadır" demiştir. İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Amr b. Kays el-Kindî: "En büyük felaket geldiği zaman" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Cehennemliklere: «Cehenneme doğru gidin» denildiği zaman, anlamındadır." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) âyetini: "Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "En büyük felaket geldiği zaman'" âyetini açıklarken: "Cehennemlikler Cehennem bekçisine doğru sürüldükleri zaman, anlamındadır" demiştir. "Kim azgınlık ederse" âyetini açıklarken: "Bunlar Allah'a asi olup hadlerini aşanlardır" demiştir. "Senden saatin ne zaman gelip çatacağını sorarlar" âyetini açıklarken: "Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar" demiştir. "Sen onu nereden bilip bildireceksin" âyetini açıklarken de: "Kıyametin ne zaman kopacağını sen nereden bileceksin, anlamındadır" demiştir. İbn Merdûye, Ali b. Ebî Tâlib'den bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyametin ne zaman kopacağı çokça sorulunca "Sen onu nereden bilip bildireceksin" âyeti nazil oldu. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye -zayıf bir senedle- İbn Abbâs'tan bildirir: Mekke müşrikleri alay etme babından Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sorarlardı. Bunun üzerine Yüce Allah: "Senden saatin ne zaman gelip çatacağını sorarlar. Sen onu nereden bilip bildireceksin! Onun bilgisi Rabbine aittir" âyetlerini indirdi. Müşriklerin bu sorusu konusunda: "Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. Ey Muhammed! Sen onun ne zaman kopacağını nereden bileceksin? Onun ne zaman kopacağını sadece Rabbin bilir" karşılığı verildi. Bu âyetler nazil olunca da Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ey Mekkeliler! Yüce Allah beş şeyin bilgisini gizli tuttu. Bu beş şeyi ne yakın bir melek, ne gönderilmiş bir peygamber bilebilir. Bunları bildiğini iddia eden kişi de küfre girmiş olur. Zira Yüce Allah: "Kıyamet saatini bilmek ancak Allah'a mahsustur. Yağmuru O indirir, rahimlerde bulunanı O bilir, kimse yarın ne kazanacağını bilmez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Allah şüphesiz bilendir, her şeyden haberdardır" buyurur." Yüce Allah bu konuda yine: "Sen ancak ondan korkanları uyarırsın. Onu gördüklerinde sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar" buyurdu. Yani, sen ancak kıyametten korkanları uyarabilirsin. Kıyameti yaşadıkları zaman da dünyada öğle ile akşam arası kadar veya sabahtan öğle vaktine kadar kaldıklarını ve nimetlerinden ancak bu kadarlık bir süre faydalandıklarını düşünürler. Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıyametin ne zaman kopacağını sorup duruyordu ki sonunda: "Sen onu nereden bilip bildireceksin! Onun bilgisi Rabbine aittir" âyetleri nazil oldu. Bu âyetler nazil olunca da artık bu konuda bir şey sormaz oldu. Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Urve'den aynısını mürsel olarak bildirir. Abd b. Humeyd, Nesâî, İbn Cerîr, Taberânî ve İbn Merdûye, Târik b. Şihâb'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çokça kıyametin ne zaman kopacağını dile getirirdi. Ancak: "Sen onu nereden bilip bildireceksin! Onun bilgisi Rabbine aittir" âyetleri nazil olunca artık bu konuda bir şey söylemez oldu. İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Bedeviler Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldikleri zaman kıyametin ne zaman kopacağını sorarlardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de içlerinden en genç olanı gösterir ve: "Şayet bu kişi yaşarsa işte o zaman kıyametiniz başınıza kopar" karşılığını verirdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Onun bilgisi Rabbine aittir" âyetini açıklarken: "Kıyametin ne zaman kopacağını ancak Allah bilir" demiştir. "...Bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar" âyetini açıklarken: "Kıyameti gördükleri zaman dünyada sadece bir gecelik kaldıklarını düşünürler" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Onu gördüklerinde sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldıklarını sanırlar" âyetini açıklarken: "Âhiret hayatını gördükleri zaman yaşadıkları dünya hayatı onlara pek kısa bir zamanmış gibi gelir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin Zeyd b. Eslem'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cenneti umanlar ancak Cennete girer. Cehennemden korkanlar ancak Cehennemden uzak tutulurlar. Yüce Allah da ancak merhametli olana merhamet eder. " |
﴾ 0 ﴿