ABESE SÛRESİ
İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Abese Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir. İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir. İbnu'd-Durays, Ebû Vâil'den bildirir: Esed oğullarının heyeti Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldikleri zaman Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siz kimsiniz?" diye sordu. Heyettekiler: "Biz at üzerinden inmeyen Zinyeoğullarıyız" dediler. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Aksine siz Rişde oğullarısınız" buyurdu. Heyettekilerden biri olan Hadramî b. Âmir: "Vallahi (ismimizi değiştirip) Muhavvele oğulları gibi olmak istemeyiz" diyerek itiraz etti. Muhavvele oğulları dediği de daha önce isimleri Abduluzza b. Ğatafân oğulları iken ve sonradan (Allah Resûlü tarafından) Abdullah b. Ğatafân oğulları olarak değiştirilenlerdi (ki bundan dolayı bazıları tarafından kendilerine Muhavvele oğulları denilerek ayıplanmışlardı). Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hadramî'ye: "Kur'ân'dan bildiğin bir yer var mı?" diye sorunca, Hadramî: "Evet, var" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Oku" buyurunca Hadramî, Abese Sûresi'ni okumaya başladı. Ancak sûreyi bitirdikten sonra: "O ki hamileye lütufta bulunmuş, kaburgalarının altından ve içinden koşabilen bir canlı çıkarmıştır" diye devam edince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Söyleyeceğini söylemiş bir sûredir ona eklemeler yapma!" diyerek onu uyardı. İbnu'n-Neccâr, Enes'ten bildirir: Alâ b. Yezîd el-Hadramî, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girmek için izin istedi. İzin verilince de girdi ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile uzunca bir sohbet yaptı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Alâ! Kur'ân'dan okuyabildiğin bir yer var mı?" diye sorunca, Alâ: "Evet" dedi ve Abese Sûresi'ni sonuna kadar okudu. Ancak sûreyi bitirdikten sonra yanından ona: "O ki hamileye lütufta bulunmuş, kaburgalarının altından ve içinden koşabilen bir canlı çıkarmıştır" diye bir eklemede bulununca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Alâ! Sûre bitti (ekleme yapma)!" diye bağırdı. 1Bkz. Ayet:10 2Bkz. Ayet:10 3Bkz. Ayet:10 4Bkz. Ayet:10 5Bkz. Ayet:10 6Bkz. Ayet:10 7Bkz. Ayet:10 8Bkz. Ayet:10 9Bkz. Ayet:10 10"Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü. Ne bilirsin, belki de o arınacak. Yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek. Kendisini ihtiyaçsız görene gelince, sen ona yönetiyorsun. Arınmak istememesinden sana ne? Fakat koşarak sana gelen, Allah'tan korkarak gelmişken sen onunla ilgilenmiyorsun." Tirmizî, İbnu'l-Münzir, İbn Hibbân, Hâkim ve İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Abese Sûresi âma olan İbn Ümmü Mektûm hakkında nazil oldu. İbn Ümmi Mektûm, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: "Yâ Resûlallah! Bana irşatta bulun" demeye başladı. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) de o an yanında müşriklerin ileri gelenlerinden biri vardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünü ondan çeviriyor ve müşrikle ilgilenip: "Bu söylediklerimde kötü bir şey var mı?" diye soruyordu. Müşrik olan da: "Hayır! Görmüyorum" diye karşılık veriyordu. İşte bu sûre bunun üzerine nazil oldu. İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşlilerin ileri gelenlerinin bulunduğu bir meclisteydi. İçlerinde Ebû Cehil ve Utbe b. Rabîa da vardı. Onlara: "Şu şu şeylerle gelmiş olmam iyi değil mi?" diye soruyor, onlar da: "Vallahi iyi" diyorlardı. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla bu şekilde meşgul iken İbn Ümmi Mektûm geldi ve ona sorular sormaya başladı. Allah Resûlü müşriklerle ilgilendiği için ona yüz vermeyince, Yüce Allah: "Kendisini ihtiyaçsız görene gelince, sen ona yöneliyorsun. Arınmak istememesinden sana ne? Fakat koşarak sana gelen, Allah'tan korkarak gelmişken sen onunla ilgilenmiyorsun" âyetlerini indirdi. Son âyette zikredilen ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ilgilenmediği kişiden kasıt da İbn Ümmi Mektûm'dur. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve Ebû Ya'lâ, Enes'ten bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ubey b. Halef ile konuşuyorken İbn Ümmi Mektûm geldi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Ubey'le konuştuğu için onunla ilgilenmeyince, Yüce Allah: "Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü..." âyetlerini indirdi. Bu âyetlerin nüzulundan sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), İbn Ümmi Mektûm'u ne zaman görse ilgilenir ve ikramlarda bulunurdu. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildirir. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Utbe b. Rabîa, Abbâs b. Abdilmuttalib ve Ebû Cehil b. Hişâm ile konuşuyordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) imana gelmeleri için bunlarla ilgilenip, bir yandan yürüyor bir yandan da konuşuyorken Abdullah b. Ümmi Mektûm adında kör biri geldi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: "Yâ Resûlallah! Yüce Allah'ın sana öğrettiğinden bana da öğret" deyip kendisine âyetlerden okumasını istedi. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan yüz çevirdi, ona karşı yüzünü ekşitti. Onunla konuşmak istemedi ve diğerleriyle ilgilendi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla olan konuşmasını bitirince evine doğru dönüşe geçti. Yolda iken Yüce Allah görmesinin bir kısmını aldı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle olunca kafasını sallamaya başladı. Sonrasında: "Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü..." âyetleri nazil oldu. Bu konuda bu âyetler nazil olunca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah b. Ümmi Mektûm'la ilgilenip konuştu. Her gördüğünde de: "Bir ihtiyacın var mı? Bir şey ister misin?" diye sormaya başladı. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: Abdullah b. Ümmi Mektûm, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiğinde ona karşı yüzünü ekşitip ilgilenmedi, zira Umeyye b. Halef ile konuşuyordu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Kendisini ihtiyaçsız görene gelince, sen ona yöneliyorsun" âyetlerini indirdi. İbn Ebî Hâtim, Hakem'den bildirir: "Bu âyetlerin nazil olmasından sonra Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bir zengine ilgi gösterdiği veya bir fakirden yüz çevirdiği görülmedi." İbn Ebî Hâtim, İbn Zeyd'den bildirir: "Şayet Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) nazil olan vahiyden bir şey gizlemiş olsaydı bu âyetleri gizlerdi." Taberânî ve İbn Merdûye, Ebû Umâme'den bildirir: Hakkında, "Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü" âyetlerinin nazil olduğu âma Abdullah b. Ümmi Mektûm, Allah Resülü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Yâ Resûlallah! Gördüğün gibi yaşlandım, kemiklerim zayıfladı. Gözlerim gitti. Beni namaza götüren kişi de artık bana ayak uyduramıyor. Namazlarımı evimde kılma ruhsatım var mı?" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Müezzinin sesini duyuyor musun?" diye sorunca, Abdullah: "Evet, duyuyorum" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman namazları evinde kılma ruhsatın yoktur" buyurdu. İbn Merdûye, Ka'b b. Ucre'den bildirir: Hakkında, "Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü" âyetlerinin nazil olduğu âma Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Yâ Resûlallah! Namaz için ezanı duyduğumda bazen beni Mescid'e götürecek birini bulamıyorum" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ezanı duyduğun zaman müezzinin bu davetine icabet eti" buyurdu. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Âmânın kendisine gelmesinden ötürü" âyetini açıklarken: "Bu âma kişi Fihr oğullarından Abdullah b. Ümmi Mektûm adında biridir" demiştir. "Kendisini ihtiyaçsız görene gelince" âyetini açıklarken de: "Bunlar Utbe b. Rabîa, Şeybe b. Rabîa ve Umeyye b. Haleftir" demiştir. İbn Sa'd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Yüzünü ekşitti ve geri döndü" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüzünü ekşitenden kasıt Resûlullah'tır (sallallahü aleyhi ve sellem). Kureyş'in eşrafından bir adamı görünce onu İslam'a davet etti. O sırada Abdullah b. Ümmi Mektûm geldi ve Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) İslam'ın emirleri hakkında bazı sorular sormaya başladı. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) diğer adamla ilgilendiği için Abdullah'a karşı yüzünü ekşitti. Yüce Allah da ona sitem babında bu âyetleri indirdi. Bu âyetler nazil olunca da Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah'ı çağırdı ve ona ikramlarda bulundu. Daha sonraları onu iki defa Medine'ye halefi olarak bıraktı." Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Mesrûk'tan bildirir: Hazret-i Âişe'nin yanına girdiğimde yanında âma biri vardı ve ona kestiği ağaç kavununu bal ile yediriyordu. "Ey müminlerin annesi! Bu kim?" diye sorduğumda Hazret-i Âişe şöyle dedi: "Kendisi yüzünden Yüce Allah'ın Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sitem ettiği İbn Ümmi Mektûm'dur. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında Utbe ve Şeybe varken yanına gelmişti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona yüz vermeyip Utbe ve Şeybe ile ilgilenince: "Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü" âyetleri nazil oldu. Buradaki âma da İbn Ümmi Mektûm'dur." Abd b. Humeyd, Mücâhid'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyş'in liderlerinden biriyle Müslüman olur umuduyla baş başa konuşurken âma olan Abdullah b. Ummi Mektûm geldi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Onu görünce gelişinden pek hoşlanmadı ve içinden: "Şimdi bu Kureyşli onu görürse: «Ona körler, fakirler ve köleler tâbi oluyor» diyecek" şeklinde düşünmeye başladı. Yüzünü ekşitince de: "Yüzünü ekşitti ve geri döndü. Âmânın kendisine gelmesinden ötürü..." âyetleriyle başlayan sûre nazil oldu. 11Bkz. Ayet:16 12Bkz. Ayet:16 13Bkz. Ayet:16 14Bkz. Ayet:16 15Bkz. Ayet:16 16"Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır. O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir. İyi kimseler ve saygıdeğer elçilerin elindedir." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir" âyetlerini açıklarken: "Bu sahifeler de Allah'ın katındadır" demiştir. "Elçilerin elindedir" âyetini açıklarken de: "Bunlar hafız (kurra)lardır" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Elçilerin elindedir" âyetini açıklarken: "Bunlar katiplerdir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih: "iyi kimseler ve saygıdeğer elçilerin elindedir" âyetini açıklarken: "Bunlar Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıdır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Elçilerin elindedir" âyetini açıklarken: "Bunlar meleklerden katip olanlardır" demiştir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ali vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Elçilerin elindedir" âyetini açıklarken: "Bunlar katiplerdir" demiştir. Hatîb Târih'de Atâ b. Ebî Rebâh'tan bunun aynısını bildirir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Nebat dilinde kurra anlamındadır" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "İyi ve saygıdeğer kimseler" âyetini açıklarken: "Bunlar meleklerdir" demiştir. Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kur'ân'ı okuyan ve bu konuda mahir olan kişi iyi kimseler ile saygıdeğer elçilerle beraber olur. Kendisine zor geldiği halde okuyan kişiye ise iki kat sevap vardır." 17Bkz. Ayet:23 18Bkz. Ayet:23 19Bkz. Ayet:23 20Bkz. Ayet:23 21Bkz. Ayet:23 22Bkz. Ayet:23 23"Kahrolası İnsan! Ne İnkarcıdır! Allah onu hangi şeyden yarattı? Bîr nutfeden yarattı da ona şekil verdi. Sonra ona yolu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü ve kabre koydu. Sonra dilediği vakit onu diriltir. Hayır! (İnsan) Allah'ın emrettiğini yapmadı." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Kahrolası insan! Ne inkarcıdır!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Batan yıldızların Rabbini inkar ediyorum" diyen Utbe b. Ebî Leheb hakkında nazil oldu. Bunu dediği için Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona beddua etmişti. Bundan dolayı Utbe, Şam yolunda bir aslan tarafından parçalandı. İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den bildirir: "Kur'ân'da "Kahrolası insan" ifadesinin geçtiği her yerde kastedilen kişi kafir olan insandır." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Ne inkarcıdır!"âyetini açıklarken: "Nasıl da ısrar ve inatla inkar eder, anlamındadır" demiştir. "Bir nutfeden yarattı da ona şekil verdi" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Nutfe iken sonra kan pıhtısı, sonra et parçası yapmış, sonra aşama aşama dönüştürerek ona son şeklini vermiştir." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Bir nutfeden yarattı da ona şekil verdi" âyetini açıklarken: "Annesinin rahminde ona dilediği şekli vermiştir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sonra ona yolu kolaylaştırdı" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, annesinin karnından çıkışının kolaylaştırılmışıdır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Sonra ona yolu kolaylaştırdı" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt rahimden çıkışının kolaylaştırılmasıdır" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Sonra ona yolu kolaylaştırdı" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, annesinin karnından çıkışının kolaylaştırılmasıdır" demiştir. Abd b. Humeyd, Dahhâk'tan bunun aynısını bildirir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Sonra ona yolu kolaylaştırdı" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, rahimden çıkışının kolaylaştırılmasıdır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sonra ona yolu kolaylaştırdı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bundan kasıt, "Şüphesiz biz ona yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör" âyetinde olduğu gibi mutluluk ile bedbahtlık yollarını kendisine açıklayıp yolunu kolaylaştırmasıdır." Ebû Nuaym Hilye'de Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildirir: Tevrat'ta (veya İbrâhim'e indirilen sahifelerde) okuduğuma göre Yüce Allah şöyle buyurur: Ey Âdemoğlu! Bana karşı hiç de insaflı olmadın. Hiçbir şey değilken seni yarattım. Sonra düzgün bir insan şeklinde kıldım. Seni süzme bir çamurdan yarattım. Sonra nutfe halinde seni sağlam bir yere yerleştirdim. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdim. Sonra o kan pıhtısını et parçası yaptım. Sonra o et parçasını kemiklere dönüştürdüm. Sonra o kemiklere et giydirdim. Sonra da seni bambaşka bir yaratık haline getirdim. Ey Âdemoğlu! Buna benden başka kimin gücü yetebilir? Sonra seni, annen hastalanmasın ve eziyet çekmesin diye ona hafiflettim. Sonra bağırsaklara genişlemesi, uzuvlara ayrılması emrini verdim. Bu emrimle dar olan bağırsaklar genişledi, birbirine girmiş olan uzuvlar da birbirinden uzaklaştı. Sonra rahimlerden sorumlu olan meleğe seni annenin karnından çıkarması emrini verdim. Bu melek de seni kanatlarından bir tüyün üzerine indirdi. Doğduğunda sana baktığımda pek zayıf bir yaratılışta idin. Kesip parçalayacak dişlerin yoktu. Bunun üzerine senin için annenin göğsünde bir damar kıldım ve bu damardan sana yazın serinlik, kışın da sıcaklık verecek süt akıttım. Bu sütü de senin için deri, et, kan ve damarların arasından çıkardım. Sonra annenin kalbine sana karşı rahmeti, babanın kalbine de sana karşı şefkati koydum. Bundan dolayı onlar senin için çalışır, çabalarlar. Seni besler ve sen uyumadan da uyumazlar. Ey Âdemoğlu! Bu şeyleri sana, bunu hakettiğin için veya bir konuda sana olan ihtiyacımdan dolayı yapmış değilim. Ey Âdemoğlu! Kesip parçalayacak dişlere sahip olduğun zaman yaz meyvelerini de kış meyvelerini de zamanında sana verdim. Ancak Rabbin olduğumu öğrendiğinde bana isyan ettin. Şu ana kadar şayet bana isyan etmişsen bana yönel ve dua et. Zira ben sana pek yakınım ve dularını kabul ederim. Günahların için bağışlanma dile. Zira ben bağışlayan ve merhamet edenim." Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır! (İnsan) Allah'ın emrettiğini yapmadı" âyetini açıklarken: "Hiçbir insan kendisine farz kılınıp emredilen bütün şeyleri yerine getirmiş değildir" demiştir. 24Bkz. Ayet:32 25Bkz. Ayet:32 26Bkz. Ayet:32 27Bkz. Ayet:32 28Bkz. Ayet:32 29Bkz. Ayet:32 30Bkz. Ayet:32 31Bkz. Ayet:32 32"İnsan yediğine bir baksın! Doğrusu suyu bol bol indirdik. Sonra toprağı iyiden iyiye yardık! Bu suretle orada ekinler bitirdik. Üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik. (Bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "İnsan yediğine bir baksın!" âyetini açıklarken: "İnsan yemeklerinin bedenine nasıl girip nasıl çıktığına baksın, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd, Mücâhid'den bunun aynısını bildirir. İbn Ebi'd-Dünya, Tevâzu'da Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "insan yediğine bir baksın!" âyetini açıklarken: "İnsan, yemeğinin ne hale geldiğine (dışkısına) baksın, anlamındadır" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "İnsan yediğine bir baksın!" âyetini açıklarken: "İnsan helada oturduğu zaman kendisinden çıkan şeyi görmesi için bir melek onun boynunu büker" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Ebû Kılâbe'den bildirir: Tevrat'ta: "Ey Âdemoğlu! Cimri davranıp vermediğin şeylerin en sonunda ne hale geldiğine bak" yazılıdır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Büşeyr b. Ka'b, sohbetini bitirdiği zaman arkadaşlarına: "Gelin de size dünyanın nasıl bir şey olduğunu göstereyim" derdi. Sonra onları bir çöplüğe götütür ve: "Onların ballarına, yağlarına, ördeklerine, tavuklarına bakın, bunların ne hale geldiklerine bakın" derdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu suyu bol bol indirdik. Sonra toprağı iyiden iyiye yardık" âyetlerini açıklarken: "Bol bol inen sudan kasıt yağmurdur. Toprağın yarılmasından kasıt da bitkilerin çıkarılmasıdır" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ali vasıtasıyla bildirdiğine göre ibn Abbâs: (.....) ifadesini: "Taze yonca" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini: "Ağaçlan uzun bahçeler" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini de: "Taze meyveler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: "Hadâik, bitkileri sık ve birbirine dolanmış demektir. Ğulb, kalın gövdeli demektir. Eb, yerden biten ancak insanların değil sadece hayvanların yiyebildiği bitkilerdir." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Ağaçları birbirine dolanmış bahçeler" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini de: "İnsanların yiyeceği meyveler ile hayvanların yiyeceği bitkiler" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Ğulb, kaliteli hurma ağaçlarıdır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) ifadesini: "Kalın gövdeli ağaçlar" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Bunlar Cennette, gölge amaçlı kullanılan ve meyve vermeyen ağaçlardır" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Eb, hayvanlar için olan otlardır" demiştir. İbn Cerîr'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Eb, ot ve çayırlıktır" demiştir. Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesini sorunca, İbn Abbâs: "Hayvanların yediği ottur" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin: "Su yolunda otlar ile kabakların birbirine karıştığını Altlarından akan sularla da sulandığını görürsün" dediğini işitmez mısın? Ebû Ubeyd Fadâil'de ve Abd b. Humeyd, İbrâhim et-Teymî'den bildirir: Ebû Bekr'e (.....) ifadesinin ne anlama geldiği sorulunca: "Yüce Allah'ın Kitabı hakkında bilmediğim bir şeyi söylersem hangi gök beni altında gölgelendirir! Hangi yer beni üzerinde taşır?" dedi. İbn Sa'd, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî Şuabu'l-îman'da ve Hatîb, Enes'ten bildirir: Hazret-iÖmer minberde, (.....) âyetlerini okudu ve: "Hepsini anladık da bu 'Eb' ifadesi ne anlama geliyor?" dedi. Sonra elindeki asayı bıraktı ve şöyle dedi: "Allah'a andolsun ki kişinin olmadık işlere kendini koşması (tekellüf) budur. Eb ifadesinin ne anlama geldiğini bilmesen ne olur? Bu kitapta size açıklanan şeylere uyun, bilmediğiniz şeyleri de Allah'a havale edin." İbnu'l-Münzir, Süddî'den bildirir: Hadâik, bahçeler anlamındadır. Ğulb, kalın gövdeli ağaçlar demektir. Eb, ot demektir. "(Bunlar) sizi ve hayvanlarınızı yararlandırmak içindir" âyeti de meyveler sizin, otlar ise hayvanlarınızın faydalanması içindir, anlamındadır. Abd b. Humeyd... bildirir: (.....) ifadesi taze yonca anlamındadır, (.....) âyeti kaliteli hurma ağaçları anlamındadır. (.....) âyeti de size meyveler, hayvanlarınıza ise ot verdik anlamındadır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid, "Sık ağaçlı bahçeler" âyetini: (.....) lafzıyla, Lâm harfini ötreli bir şekilde okumuştur. Abd b. Humeyd, Dahhâk'tan bildirir: "Fâkiha, insanların yediği bitkilerdir. Eb ise meradır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini açıklarken: "Fâkiha, insanların yediği bitkilerdir. Eb ise hayvanların yediğidir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Temiz ve tatlı olan meyveler sizin, otlar ise hayvanlarınızındır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr, (.....) ifadesini: (.....) şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Rezîn: (.....) âyetini: "Her türlü bitki" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Eb, ot anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Eb, saman anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ: "Yeryüzünde biten her şey Eb olarak isimlendirilir" demiştir. Abd b. Humeyd, Abdurrahman b. Zeyd'den bildirir: "Adamın biri Hazret-iÖmer'e, (.....) ifadesinin anlamını sordu. Oradakilerden her biri bu konuda bir şey söylemeye başlayınca Ömer sopasıyla onlara doğru yöneldi." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Enbârî Mesâhif de Enes'ten bildirir: Hazret-iÖmer, (.....) âyetini okudu ve: "Fâkihe'rim ne olduğunu anladık da acaba Eb nedir?" dedi. Hemen ardından da: "Yavaş! Zira tekellüf (olmadık işlere kendimizi koşmamız) bize yasaklandı" dedi. İbn Merdûye, Ebû Vâil'den bildirir: Hazret-iÖmer, (.....) âyetindeki Eb ifadesinin ne anlama geldiğini sordu. Daha sonra ise kendi kendine: "Böylesi şeylerin peşine düşmekten sorumlu tutulmadık" dedi. 33Bkz. Ayet:41 34Bkz. Ayet:41 35Bkz. Ayet:41 36Bkz. Ayet:41 37Bkz. Ayet:41 38Bkz. Ayet:41 39Bkz. Ayet:41 40Bkz. Ayet:41 41"Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. O gün bir takım yüzler parıl parıldar. Gülerler, sevinirler. O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. Onları bir siyahlık bürür." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in Ali vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Kıyametin isimlerinden biridir" demiştir. Abd b. Humeyd, Tirmizî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî el-Ba's'da İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yalınayak, çıplak ve sünnetsiz bir şekilde haşredileceksiniz" buyurdu. Eşlerinden biri: "Birbirimizin avretlerini görecek miyiz?" diye Sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey filan! "O gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır" karşılığını verdi. Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhaki, Sevde binti Zem'â'dan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar yalınayak, çıplak ve sünnetsiz bir şekilde haşredilirler. O kadar sıcak olur ki kulak memelerine kadar ter içinde kalırlar" buyurdu. Ben: "Yâ Resûlallah! Vay halimize! Orada birbirimize bakacak mıyız?" diye sorduğumda, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar bunu yapamayacak kadar kendi halleriyle meşgul olacaklardır" buyurdu ve: "Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır" âyetlerini okudu. Taberânî, Sehl b. Sa'd'dan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yalınayak, çıplak ve sünnetsiz bir şekilde haşredileceksiniz" buyurdu. Bazıları: "Yâ Resûlallah! Erkekler kadınları o şekilde görecek mi?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "O gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır" karşılığını verdi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Enes'ten bildirir: Hazret-i Âişe, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar nasıl haşredilecekler?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yalınayak ve çıplak bir şekilde" karşılığını verdi. Hazret-i Âişe: "O zaman vay halimize!" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bana bu konuda bir âyet nazil oldu ki o zaman üzerinde bir giysinin olup olmamasının sana bir zararı olmayacak" buyurdu. Hazret-i Âişe: "Hangi âyet?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "«O gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır» âyeti" karşılığını verdi. Taberânî M. el-Evsat'ta -sahih bir senedle- Ümmü Seleme'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar yalınayak ve çıplak bir şekilde haşredilirler" buyurduğunu işittim. Ben: "Yâ Resûlallah! Vay halimize! Orada birbirimize bakacak mıyız?" diye sorduğumda, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar bunu yapamayacak kadar meşgul olacaklardır" buyurdu. Ben: "Ne meşguliyeti?" diye sorduğumda, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Zerre ve hardal tanesi kadar bile olsa kişinin amellerini içeren defterlerin açılmasıyla" karşılığını verdi. Hâkim ve İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar yalınayak, çıplak ve sünnetsiz bir şekilde haşredilirler" buyurdu. Ben: "Yâ Resûlallah! Avret yerleri ne olacak?" diye sorduğumda, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "O gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır" karşılığını verdi. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Kıyamet gününde babasından kaçan ilk kişi İbrâhim (aleyhisselam) olacaktır. Annesinden kaçan ilk kişi de İbrâhim (aleyhisselam) olacaktır. Oğlundan kaçan ilk kişi Nûh (aleyhisselam) olacaktır. Kardeşinden kaçan ilk kişi Hâbil olacaktır. Eşinden kaçan ilk kişiler de Nûh (aleyhisselam) ve Lût (aleyhisselam) olacaktır" dedi ve: "Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır" âyetlerini okudu. Ravi der ki: "Öncekiler bu âyetlerin bu sayılan kişiler hakkında nazil olduğunu düşünürlerdi." Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Kendisinde bulunan bir hakkı ister korkusuyla kıyamet gününde insanın en son görmek istediği kişi dünyadayken tanıdığı kişi olacaktır" dedi ve: "İşte o gün kişi kardeşinden kaçar" âyetini okudu. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ali vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs (.....) ifadesini: "Aydınlıktır" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini de: "Yüzlerini bir sıkıntı ve zillet kaplayacaktır" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim'in Atâ el-Horasânî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Yüzün kara olması" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim, Câfer b. Muhammed'den, o da babasından, o da babasından naklen bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde kafir ter içinde kalır. Daha sonra yüzü toza bulanır. İşte, "O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler" âyetinde ifade edilen budur. " |
﴾ 0 ﴿