TEKVÎR SÜRESİ

 

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Tekvîr Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr ve Hazret-i Âişe'den aynısını bildirir.

Ahmed, Tirmizî, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet manzaralarını bizzat gözüyle görüyormuş gibi öğrenmek isteyen kişi Tekvîr, İnfitâr ve İnşikâk sûrelerini okusun. "

İbn Ebî Şeybe, Müslim, İbn Mâce ve Beyhakî'nin Sünen'de Amr b. Hureys'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazında Tekvîr Sûresi'ni okumuştur.

1

Bkz. Ayet:29

2

Bkz. Ayet:29

3

Bkz. Ayet:29

4

Bkz. Ayet:29

5

Bkz. Ayet:29

6

Bkz. Ayet:29

7

Bkz. Ayet:29

8

Bkz. Ayet:29

9

Bkz. Ayet:29

10

Bkz. Ayet:29

11

Bkz. Ayet:29

12

Bkz. Ayet:29

13

Bkz. Ayet:29

14

Bkz. Ayet:29

15

Bkz. Ayet:29

16

Bkz. Ayet:29

17

Bkz. Ayet:29

18

Bkz. Ayet:29

19

Bkz. Ayet:29

20

Bkz. Ayet:29

21

Bkz. Ayet:29

22

Bkz. Ayet:29

23

Bkz. Ayet:29

24

Bkz. Ayet:29

25

Bkz. Ayet:29

26

Bkz. Ayet:29

27

Bkz. Ayet:29

28

Bkz. Ayet:29

29

"Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman; yıldızlar düşüp, söndüğü zaman; doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman; yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman; denizler kaynaştırıldığı zaman; canlar bedenlerle birleştirildiği zaman; kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman; amel defterleri açıldığı zaman; gök yerinden oynatıldığı zaman; cehennem alevlendirildiği zaman; cennet yaklaştırıldığı zaman; insanoğlu önceden ne hazırladığını görecektir. Gündüz sinip geceleri gözüken gezegenlere and olsun. Kararmaya başlayan geceye and olsun. Ağarmaya başlayan sabaha and olsun ki, bu Kur'ân, Arş'ın sahibi katında değerli, güçlü, sözü dinlenen ve güvenilen şerefli bir elçinin getirdiği sözdür. Arkadaşınız (Muhammed) asla deli değildir. And olsun ki, o, Cebrail'i apaçık ufukta görmüştür. Peygamber, görülmeyenler hakkında söylediklerinden ötürü töhmet altında tutulamaz. Bu Kur'ân, kovulmuş şeytanın sözü olamaz. Nereye gidiyorsunuz? Kur'ân, ancak aranızda doğru yola girmeyi dileyene ve âlemlere bir öğüttür. Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe sizler bir şey dileyemezsiniz."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Güneş dürüldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Işığı söndürüldüğü zaman anlamındadır" demiştir. "Yıldızlar döküldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Yıldızlar kararıp değiştiği zaman, anlamındadır" demiştir. "Diri diri toprağa gömülen kıza sorulduğu zaman" âyetini açıklarken de: "Diri diri gömülen kız çocuğu, hangi suçtan dolayı öldürüdüğünü sorduğu zaman, anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Güneş dürüldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Işığı söndürülüp karanlığa gömüldüğü zaman" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Güneş dürüldüğü zaman" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini: "Yıldızlar saçılıp döküldüğü zaman" şeklinde açıklamıştır, (.....) âyetini: "Dağlar yerinden oynatıldığı zaman" şeklinde açıklamıştır, (.....) âyetini: "Gebe develer başıboş, çobansız bırakıldığı zaman" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini: "Denizler tutuşturulduğu zaman" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini:

"İnsanlar eşleştirilip bir araya getirildiği zaman" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini de: "Gök çekilip yerinden söküldüğü zaman" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kûr, Farsça bir ifadedir ve kör anlamına gelir. Bu durumda âyet: "Güneş kör edildiği, ışığı söndürüldüğü zaman" anlamındadır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesini: "Söndürüldüğü zaman" şeklinde açıklamıştır. Yâkub der ki: "Kûr, Farsça bir ifadedir ve kör olmak, ışığı gitmek, anlamındadır."

İbn Ebî Hâtim ve Deylemî, Ebû Meryem'den bildirir: "Güneş dürüldüğü zaman" âyeti konusunda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Güneş dürülüp Cehenneme konulur" buyurmuştur. "Yıldızlar döküldüğü zaman" âyeti konusunda da şöyle buyurmuştur: "Yıldızlar Cehenneme dökülür. Allah'tan başka kendisine tapılan ne varsa da yeri Cehennem olur. Isa ve annesi bunun dışındadır, ancak şayet bunlar da kendilerine tapılmaya razı olmuşlarsa ikisi de Cehenneme konulur. "

İbn Ebi'd-Dünya el-Ehvâl'de, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Güneş dürüldüğü zaman" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah, Güneş'i, Ay'ı ve yıldızları toplayıp denize koyar. Sonra batı tarafından gönderdiği bir rüzgar bu denize üfürür ve onu ateş topuna dönüştürür."

Buhârî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet gününde Güneş ve Ay dürülüp bir araya getirilirler" buyurmuştur. Bezzâr Müsned'de bunu: "Kıyamet gününde Güneş ve Ay dürülüp ateşte bir araya getirilirler" şeklinde zikretmiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Ebu'l-Âliye'den bildirir: Bu sûrede bulunan altı âyet dünyada iken gerçekleşir ve insanlar onlara şahit olurlar. Altısı ise kıyamet gününde gerçekleşir. Dünyada iken gerçekleşip insanların da şahit olacakları şeyler: "Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar düşüp söndüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman, gebe develer başıboş bırakıldığı zaman, yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman, denizler kaynatıldığı zaman" âyetlerinde ifade edilmiştir. Âhirette olacaklar ise: "Canlar bedenlerle birleştirildiği zaman, diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, amel defterleri açıldığı zaman, gök yerinden söküldüğü zaman, Cehennem alevlendirildiği zaman, Cennet yaklaştırıldığı zaman" âyetlerinde zikredilen şeylerdir.

İbn Ebi'd-Dünya el-Ehvâl'de, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Ubey b. Ka'b'dan bildirir: Kıyamet kopmadan önce altı âyet, alâmet gerçekleşir. İnsanlar çarşı pazarda iken birden Güneş'in ışığı söner. Onlar bu haldeyken de dağlar yerinden sökülüp yere düşer. Yerde hareket eder, sallanır ve birbirine girer. Bu kargaşa ve korku içinde cinler insanlara, insanlar da cinlere sığınırlar. Evcil hayvanlar, kuşlar ve vahşi hayvanlar birbirlerine girip karışırlar. Bu durum: "Güneş dürüldüğü zaman, yıldızlar düşüp söndüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman, gebe develer başıboş bırakıldığı zaman, yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman, denizler kaynatıldığı zaman" âyetleriyle ifade edilmiştir. Denizler kaynatıldığı zaman cinler, insanlara: "Neler olup bittiğini biz sizin için öğreniriz" derler ve denize doğru harekete geçerler. Denize vardıklarında suyunun ateş olup cayır cayır yandığını görürler. İnsanlar ve cinler bu haldeyken yeryüzü yedinci kat yerin altından yedinci kat göğe kadar bir defa sarsılıp çatlar. Sonrasında bir rüzgar gelip hepsini öldürür.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: (.....) âyetini: "Güneş tersyüz edildiği zaman" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini:

"Güneş yıkılıp çöktüğü zaman" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini:

"Güneş'in ışığı söndürüldüğü zaman" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini: "Yıldızlar döküldüğü zaman" şeklinde açıklamıştır. " âyetini: "Vahşi hayvanlar öldürüldüğü zaman" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini açıklarken: "Denizlerin suyu gittiği zaman, anlamındadır. Sücciret ile Fücciret ifadeleri aynı anlamdadır ve suyun gitmesi, kaybolmasıdır" demiştir, (.....) âyetini de: "Ruhlar ile bedenler bir araya getirildiği zaman" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Güneş dürüldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Güneş'in ışığının gidip ışıksız kalmasıdır" demiştir. "Yıldızlar döküldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Yıldızların yerinden sökülüp sağa sola saçılmasıdır" demiştir. "Gebe develer başıboş bırakıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Gebe develerin sahipleri tarafından salınıp bırakılmasıdır, insanlar malları içinde en çok onları sevmesine rağmen içinde bulundukları dehşet dolayısıyla bu develeri sağmazlar, memelerine torbalar bağlamazlar, öylesine kendi hallerine bırakırlar" demiştir. "Yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Kıyamet gününde bütün mahlukat Allah'ın huzurunda bir araya getirilip toplanır. Yüce Allah da aralarında dilediği şekilde hüküm verir" demiştir. "Denizler kaynatıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Denizlerin suyunun gitmesi ve geriye tek damla dahi kalmamasıdır" demiştir. "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Her bir insanın, tarafı olduğu topluluğun içine konulmasıdır. Bu şekilde Yahudi Yahudilerin, Hırsitiyan da Hırsitiyanların yanına konulur" demiştir. "Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bazı kıraatlerde bu âyet "(=Diri diri gömülen kız çocuğu, hangi günahtan dolayı gömüldüğünü sorduğu zaman)" şeklindedir. Bu şekilde gömülen kız çocuklarının elbetteki bir suçu yoktu. Cahiliye döneminde bazıları kız çocuğunu öldürür, buna karşılık köpeğini beslerdi. Yüce Allah da bu tutumlarını bu âyetle kınamıştır." -Defterler açıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Bu defter senin amel defterindir ey insanoğlu! Dünyada iken bütün yaptıkların bu defterde kayda geçer. Ölünce de kapatılır. Kıyamet gününde de bir daha açılır ve kişi kendi defterinden yazılı olanları görür" demiştir. "Cehennem alevlendirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Cehennem ateşinin kızıştırılmasıdır" demiştir. "Cennet yaklaştırıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Cennetin müminlere yakınlaştırılmasıdır" demiştir. "Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır" âyetini açıklarken de: "Kişi amel olarak neler getirdiğini öğrenecektir" demiştir. Ravi Ömer der ki: "Görüleceği söylenen olağanüstü şeyler bu şekilde sıralanmış ve bu âyetle bitirilmiştir."

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini açıklarken: "îşâr ifadesinden kasıt, gebe develerdir" demiştir, (.....) âyetini açıklarken: "Vahşi hayvanların haşredilmesi ölmesi demektir" demiştir. (.....) âyetini açıklarken: "Ruhların tekrar bedene dönmesidir" demiştir, (.....) âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Diri diri gömülen bu kız çocukları müşriklerin çocuklarıdır. İbn Abbâs der ki: "Mev'ûde gömülmüş, defnedilmiş demektir. Cahiliye döneminde hamile kadın doğumu yaklaştığı zaman gidip bir çukur açar ve bu çukurun başında beklerdi. Şayet kız doğurursa onu bu çukura gömerdi. Erkek çocuğu doğurması halinde ise onu gömmez yanında tutardı. Bu şekilde gömülen çocukların Cehennemde olduklarını söyleyen yalan söylüyor demektir. Zira bu çocuklar Cennette olacaklardır."

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Rabî' b. Huseym: "Güneş dürüldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Güneş katlanıp atıldığı zaman, anlamındadır" demiştir. "Yıldızlar döküldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Yıldızların yerinden sökülüp sağa sola saçılmasıdır" demiştir. "Dağlar yürütüldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Dağlar harekete geçip yürüdüğü zaman, anlamındadır" demiştir. "Gebe develer başıboş bırakıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Sahipleri bu develeri sağmazlar, memelerine torbalar bağlamazlar, öylesine kendi hallerine bırakırlar" demiştir. "Yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Vahşi hayvanlar hakkında Yüce Allah'ın ölüm emri gelmesidir" demiştir. "Denizler kaynatıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Denizlerin kaynamasından kasıt taşmasıdır" demiştir. "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Her bir insan onun gibi amellerde bulunan başka biriyle bir araya getirilir" demiştir. "Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman" âyetini açıklarken: "İnsanlar içinde kız çocuklarını diri diri toprağa gömenler en fazla Araplardan çıkmıştır" demiştir. "Cehennem alevlendirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Cehennem ateşinin kızıştırılmasıdır" demiştir. "Cennet yaklaştırıldığı zaman" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Cennetin müminlere yakınlaştırılmasıdır. Görüleceği söylenen şeyler buraya kadar bu şekilde sıralandıktan sonra sonrasında insanlardan bir kısmının Cennete bir kısmının da Cehenneme gideceği ifade edilmiştir."

Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve İbn Merdûye'nin İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yabani hayvanların haşredilmesi (bir araya toplanması) onların ölmesi demektir. Cinler ile insanlar dışında kalan her şeyin haşredilmesi ölmesi demektir. Cinler ile insanların haşredilmesi ise kıyamet gününde diriltilip huzurda toplanmalarıdır."

İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hatîb'in el-Müttefik ve'l-Müfterik'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Kıyamet gününde her şey haşredilecektir. Hatta sinekler bile haşredilir" demiştir.

Taberânî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetini sorunca, İbn Abbâs: "Denizin suyunun yeryüzünün diğer sularıyla karışmasıdır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Züheyr b. Ebî Selmâ'nın:

"Çekiştiğiniz, asaleti eskilere dayanan bir kabiledir

Denizleri başka denizlere karışmış bir ailedir" dediğini İşitmez misin?"

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini açıklarken: "Denizler yarılıp yürütüldüğü zaman, anlamındadır" demiştir.

Beyhakî'nin el-Ba's'da İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Denizler kaynatıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Öyle bir kaynatılır ki sonunda ateşe dönüşür" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) ile Dahhâk: (.....) âyetini açıklarken: "Denizlerin suyu çekilip kaybolduğu zaman, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Şimr b. Atiyye: "Denizler kaynatıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Fırının yanması gibi denizlerin de suyu öyle yanar" demiştir.

Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Hilye'de ve Beyhakî el-Ba's'da Nu'mân b. Beşîr'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb'a, "Nefisler birleştirildiği zaman" âyeti sorulunca şöyle dedi: "İyi kişiler iyi kişilerle Cennette bir araya getirilirken, kötü kişiler kötü kişilerle Cehennemde bir araya getirilirler. Nefislerin birleştirilmesinden kasıt budur."

İbn Merdûye'nin Nu'mân b. Beşîr'den bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb, "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Kıyamet gününde Cennetlik olan kişiye benzeri olan birisi yoldaş kılınırken, Cehennemlik olan kişiye de benzeri olan biri yoldaş kılınır" dedi ve: "Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın" âyetini okudu.

İbn Merdûye, Nu'mân b. Beşîr'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini okudu ve: "Bunlar (iyi veya kötü) aynı ameli yapan iki kişinin birlikte Cennete veya Cehenneme girmesidir" buyurdu. Ardından: "Zalimleri, onların aynı yoldaki arkadaşlarını ve tapmış olduklarını toplayın" âyetini okudu.

İbn Menî'nin bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Birleştirilmesi her bir topluluğun benzeri bir toplulukla eşleştirilmesidir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: "İki sayha arasında Arş'ın altından bir vadi akıtılır. İki sayha arasında da kırk yıllık bir zaman vardır. Bu vadiden akan suyla insan, kuş, hayvan gibi çürüyüp parçalanmış ne kadar mahluk varsa bitki gibi yeniden vücuda gelir. Daha önce onları tanıyan birisi bu şekilde bittikleri yerden geçip de onları görse tanıyıp bilir. Daha sonra salınan ruhlar gelip bedenlerle birleşirler. İşte Yüce Allah'ın: "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetinde bahsettiği budur."

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Birleştirilmesi ruhun bedene girmesidir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Şa'bî: "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Ruhların bedenlerle birleştirilmesi yani ruhların bedene döndürülmesidir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Kelbî: "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken: "Müminlerin hurilerle, kafirlerin ise şeytanlarla eşleştirilmesidir" demiştir.

Ferrâ'nın bildirdiğine göre İkrime: "Nefisler birleştirildiği zaman" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Cennetteki kişi dünyada iken iyi amellerde bulunmasına yardımcı olan kişiyle eşleştirilir. Cehennemdeki kişi de dünyada iken kötü amellerde bulunmasına yardımcı olan kişiyle eşleştirilir."

Ahmed, Nesâî, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye'nin Seleme b. Yezîd el-Cu'fî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "(Cahiliye döneminde) kız çocuğunu diri diri gömen de gömülen kız çocuğu da ateştedir. Ancak gömen şayet sonradan Müslüman olmuşsa Yüce Allah onu bağışlar."

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'd-Duhâ Müslim b. Subayh, bu âyeti (.....) şeklinde okumuş ve: "Diri diri gömülen kız çocuğu kendisini öldürenden kanının hesabını sorduğu zaman" şeklinde açıklamıştır.

Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Taberânî ve İbn Merdûye, Cüdâme binti Vehb'den bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) azil konusu sorulunca şöyle buyurdu: "Azil diri diri gömmenin (ve'd) gizli bir türüdür. "Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman" âyetinde zikredilen diri diri gömme de budur. "

Taberânî, Ferezdak'ın dedesi olan Sa'sa'a b. Nâciye'den bildirir: " Resûlallah! Cahiliye döneminde bazı amellerde bulundum. Bunlar için bana herhangi bir ecir var mı?" dediğimde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Neler yaptın?" diye sordu Ben: "Diri diri toprağa gömülmek üzere olan üç yüz altmış tane kızın hayatını kurtardım. Zira her birini onuncu ayında olan iki gebe deve ile bir erkek deve karşılığında (ailelerinden) satın alıyordum. Bundan dolayı bana herhangi bir ecir var mı?" dediğimde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar için sana ecir vardır ki zaten bu yaptıklarından dolayı Yüce Allah lütfedip seni Müslüman kıldı" buyurdu.

Bezzâr, Hâkim el-Kunâ'da ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: "Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Kays b. Âsim et-Temîmî, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Cahiliye'de sekiz tane kızımı diri diri toprağa gömmüştüm" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her biri için bir köle azat et" buyurunca, Kays: "Ama benim develerim var" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman her biri için bir deve kurban et" buyurdu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Defterler açıldığı zaman" âyetini açıklarken: "Kişi öldüğü zaman amel defteri kapatılır. Kıyamet gününde de tekrar açılır ve içindekilerden hesaba çekilir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Cennet yaklaştırıldığı zaman" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Zeyd b. Eslem'den, o da babasından bildirir: Tekvîr Sûresi nazil olduğunda Hazret-iÖmer onu okurken "Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır" âyetine ulaşınca: "Buraya kadar sayılanlar işte bu söz içindir" dedi.

Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre Hazret-iAli: "Andolsun o sinenlere" âyetini açıklarken: "Bunlar yıldızlardır. Gece ortaya çıkar, gündüz vakti sinip görünmezler" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in Asbağ b. Nübâte vasıtasıyla bildirdiğine göre Hazret-iAli: "Andolsun o sinenlere" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar Zuhal (Satürn), Utarid (Merkür), Müşterî (Jüpiter), Behrâm (Mars) ve Zühre (Venüs) olmak üzere beş yıldızdır. Zira bu yıldızlardan başka da samanyolunu baştan başa kateden yıldız yoktur."

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hunnes, atın turlayıp geri yerine dönmesi gibi galaksiyi baştan başa kateden yıldızlardır" demiştir.

İbn Merdûye ve Hatîb etı-Nücûm'de Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar Zuhal (Satürn), Behrâm (Mars), Utarid (Merkür), Müşterî (Jüpiter), Zühre (Venüs), Güneş ve Ay olmak üzere olmak üzere yedi yıldızdır. Sinmeleri de gündüz vakti görünmemeleridir."

Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerini açıklarken: "Bunlardan kasıt, yabani sığırlardır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Akıp kaybolanlara" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, gölgelere sığınan sığırlardır" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in Husayf vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Akıp kaybolanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar ağaç gövdelerine sığınıp saklanan yabani hayvanlardır" demiştir.

İbn Cerîr'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Ceylan" şeklinde açıklamıştır.

İbn Râhûyeh, Abd b. Humeyd ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Ali: "Akıp kaybolanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar gezegenlerdir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerini açıklarken: "Bunlar gece görünüp gündüz vakti kaybolan yıldızlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerini açıklarken: "Bu konuda herhangi bir şey duymuş değilim" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerini açıklarken: "Bunlar gündüz vakti sinip görünmeyen yıldızlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd, Muğîre'den bildirir: İbrâhim, Mücâhid'e: "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerinin anlamını sorunca, Mücâhid: "Bilmiyorum" dedi. İbrâhim: "Neden bilmiyorsun?" diye sorunca, Mücâhid: "Hazret-i Ali'nin bunlardan kastın yıldızlar olduğunu dediğini söylüyorsunuz" karşılığını verdi. İbrâhim: "Bunu iddia edenler yalan söylüyor" deyince, Mücâhid: "Bundan kasıt, yabani sığırlardır. Akıp kaybolmaları da inlerine çekilmeleridir" dedi. Bunun üzerine İbrâhim: "Bunlardan kasıt dediğin gibidir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Bekr b. Abdillah el-Müzenî: "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerini açıklarken: "Bunlar doğu taraflarında görünen parlak yıldızlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Meysere: "Akıp kaybolanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar yabani sığırlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Akıp kaybolanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar yuvalarına sığınıp saklanan ceylanlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Câbir b. Zeyd: "Akıp kaybolanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar sığır ile ceylanlardır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Sinenlerden kasıt sığırlardır. Akıp kaybolanlardan kasıt da ceylanlardır. Ceylanın gölgede iken boynunu sağa sola çevirip çevreyi nasıl kontrol ettiğini görmez misin?"

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Andolsun o sinenlere, akıp kaybolanlara" âyetlerini açıklarken: "Bunlardan kasıt sığırlardır" demiştir.

Ebû Ahmed el-Hâkim el-Künâ'da Ebu'l-Adebbes'ten bildirir: Ömer b. el- Hattâb'ın yanındayken adamın biri geldi ve: "Ey müminlerin emiri! "Akıp kaybolanlara andolsun" âyetinde bahsedilen bu akıp kaybolanlar nedir?" diye sordu. Ömer elindeki sopayla adamın sarığını başından sıyırdı. Sonra adama: "Sen Harûrîlerden (Haricilerden) biri misin? Ömer'in canı elinde olana yemin olsun ki şayet başının tıraşlı olduğunu görseydim kafa derini yüzerdim" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Bitmekte olan geceye" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini açıklarken de: "Şafağın söküp günün yavaş yavaş aydınlanmasıdır" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Bitmekte olan geceye" şeklinde açıklamıştır. (.....) âyetini de: "Ağarmakta olan güne" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Karardığı zaman geceye" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Kararmaya başlayan geceye, anlamındadır. Bitmekte olan geceye, anlamına geldiğini de söyleyenler vardır" demiştir.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Kararmaya başlayan geceye" şeklinde açıklamıştır.

Taberânî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetini sorunca, İbn Abbâs: "Gece karanlığının yaklaşmasıdır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. İmriu'l-Kays'ın:

"Yaklaştı ki az daha yaklaşsaydı

Onun ışığından hiz de faydalanırdık" dediğini işitmez misin?"

Tahâvî, Taberânî M. el-Evsat'ta, Hâkim ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Hazret-i Ali şafak söktüğü zaman dışarıya çıktı ve: "Vitir zamanı bu zamandır" dedi. Ardından: "Andolsun yöneldiği zaman geceye ve ağarmaya başlayan sabaha" âyetlerini okudu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu o değerli bir elçinin sözüdür" âyetini açıklarken: "Bu elçi Cebrâil'dir" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu o, değerli bir elçinin sözüdür" âyetini açıklarken: "Bu elçi Cebrâil'dir" demiştir. "Andolsun ki onu apaçık ufukta gördü" âyetini açıklarken de: "Buradaki ufuk'un gündüzün geldiği yer olduğu bize söylenirdi" demiştir. Başka bir lafızda: "Ufuk, Güneş'in doğduğu yerdir" şeklinde geçer.

İbn Asâkir, Muâviye b. Kurra'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrâil'e: "Yüce Allah: "O elçi güçlü, Arş'ın sahibi katında çok itibarlıdır. Kendisine itaat edilen, güvenilendir" buyurarak seni ne de güzel övmüş. Peki, bu gücün ile güvenilirliğin nedir?" diye sorunca, Cebrâil şu karşılığı verdi: "Lût'un bölgesine gönderilmiştim. Bu bölge dört ayrı şehirden oluşmaktaydı ve bu şehirlerin her birinde çoluk çocuk hariç dört yüz bin tane savaşçı vardı. Bu dört şehri üzerinde bulunanlarla birlikte alıp yükseldim ki gökte olanlar tavukların sesi ile köpeklerin havlamalarını işittiler. Sonra oradan onları ters çevirip aşağıya attım. Gücüm budur. Güvenilirliğime gelince bana bir emir verildiği zaman asla onu bırakıp başka bir şeyi yapmamışımdır. "

İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildirir: İsrâ (Miraç) gecesinde Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrâil'e: "Bana Cehennemi göster" dedi. Cehennemin üzeri açılınca da Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bakıp nasıl bir şey olduğunu gördü. "Kendisine itaat edilen, güvenilendir" âyetinde ifade edilen budur. Güvenilirliği de vahiy konusundadır. "Arkadaşınız mecnun değildir" âyetinde söz konusu kişi de Muhammed'dir (sallallahü aleyhi ve sellem)."

İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Doğrusu o değerli bir elçinin sözüdür" âyetini açıklarken: "Bu elçi Cebrâil'dir" demiştir. "Kendisine itaat edilen, güvenilendir" âyetini açıklarken: "Cebrâil izinsiz bir şekilde (Allah ile arasında olan) yetmiş perde ötesine geçebilir" demiştir. "Arkadaşınız mecnun değildir" âyetini açıklarken de: "Burada söz konusu olan kişi Muhammed'dir (sallallahü aleyhi ve sellem)" demiştir.

İbn Merdûye ve Ebû Nuaym'ın Delâil'de bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Andolsun ki onu apaçık ufukta gördü" âyetini açıklarken: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrâil'i ufkun tümünü kapatan yeşil bir yaygı üzerinde gördü" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Andolsun ki onu apaçık ufukta gördü" âyetini açıklarken: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrâil'i ufukta gördü. Altı yüz kanismiyle tüm ufku kaplamıştı" demiştir.

Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun ki onu apaçık ufukta gördü" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Burada görülen kişi Cebrâil'dir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu kendi suretinde Sidretu'l-Müntehâ'da gördü."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Andolsun ki onu apaçık ufukta gördü" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrâil'i ufukta gördü. Ufuk'tan kasıt da sabahtır."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun ki onu apaçık ufukta gördü" âyetini açıklarken: "Buradaki ufuk'tan kasıt, yedinci kat semadır" demiştir.

Dârakutnî el-Efrâd'da, Hâkim, İbn Merdûye ve Hatîb Târih'de Hazret-i Âişe'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "O, gayb hakkında cimri değildir" âyetini, "(=O, gayb hakkında itham edilecek biri değildir)" şeklinde, (.....) harfiyle okumuştur.

Abdurrezzâk ve İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den bildirir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti, (=O, gayb hakkında itham edilecek biri değildir)" şeklinde okurdu." İbn Merdûye'nin lafzında ise: (.....) lafzıyla okurdu" şeklindedir.

Abd b. Humeyd, Hişâm b. Urve'den bildirir: Babam bu âyeti, "(=O, gayb hakkında itham edilecek biri değildir)" şeklinde okurdu. Neden böyle okuduğu kendisine sorulunca da şu karşılığı verdi: "Hazret-i Âişe: «Katipler Mushafları yazarken hata yapabiliyorlar» demiştir."

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Zübeyr bu âyeti (.....) lafzıyla okurdu.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti (.....) lafzıyla okur ve: "O, gayb hakkında cimri değildir" şeklinde açıklardı.

Abd b. Humeyd, Atâ'dan bildirir: "Öncekiler bu âyetin Osman'ın mushafı ile diğer mushaflarda (.....) lafzıyla geçtiğini söylerlerdi."

Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir, Mücâhid ile Hârun'dan bildirir: "Ubey b. Ka'b'ın kıraatinde bu âyet (.....) lafzıyladır."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O, gayb hakkında cimri değildir" âyetini açıklarken: "Gayb konusunda bildiklerini sizden saklayacak değildir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "O, gayb hakkında cimri değildir" âyetini açıklarken: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Yüce Allah'ın indirdikleri konusunda sizlerden bir şey gizleyecek değildir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "O, gayb hakkında cimri değildir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu Kur'ân insanlar için gayb mesabesindeydi. Yüce Allah onu Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) verince Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan bir şey gizlememiş açıklayıp öğretmiş ve insanları ona davet etmiştir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zührî: "O, gayb hakkında cimri değildir" âyetini açıklarken: "Kendisine nazil olan vahiylerden bir şey gizlemez" demiştir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti, (.....) lafzıyla okumuş ve: "O, Kur'ân konusunda itham edilecek biri değildir" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti, (.....) lafzıyla okur ve: "O, gayb hakkında itham edilecek biri değildir" şeklinde açıklardı.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti, (.....) lafzıyla okumuş ve açıklarken: "O, getirdiği risalet konusunda itham edilecek biri değildir. Kendisine gönderilen şeyler konusunda da şüphe edilecek biri değildir" demiştir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, İbrâhim en-Nehâî'den bildirir: "Zanîn, itham edilen, Danîn ise cimri kişi anlamındadır."

Abd b. Humeyd, Zir'den bildirir: Bu âyette geçen gayb ifadesinden kasıt Kur'ân'dır. Bizim kıraatimizde bu âyet (.....) lafzıyladır ve "O, gayb hakkında itham edilecek biri değildir" anlamındadır. Sizin kıraatinizde ise (.....) şeklindedir ve: "O, gayb hakkında cimri biri değildir" anlamındadır.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Nereye gidiyorsunuz?" âyetini açıklarken: "Benim kitabımı ve bana itaati bırakıp nereye gidiyorsunuz, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de (bir öğüttür)" âyetini açıklarken: "Hakka tâbi olmak isteyenler için bir öğüttür" demiştir.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: "Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de (bir öğüttür)" âyeti nazil olduğu zaman müşrikler: "O zaman iş bize kalmıştır. İstersek doğru yolda gider istemezsek de gitmeyiz" dediler. Bunun üzerine Cebrâil indi ve: "Ey Muhammed! Yalan söylüyorlar! Zira: "Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" dedi. Cebrâil'in bu haberi üzerine de Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatladı.

İbn Sa'd ve Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta Vehb b. Münebbih'ten bildirir: "Hepsi de gökten nazil olan doksan iki kitap okudum. Hepsinde de kişinin her hangi bir konuda dilemeden (meşîe) kendine bir pay çıkarmasının küfür olduğunu gördüm."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Süleyman b. Mûsa'dan bildirir: "Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de (bir öğüttür)" âyeti nazil olduğu zaman Ebû Cehil: "O zaman iş bize kalmıştır. İstersek doğru yolda gider istemezsek de gitmeyiz" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" âyetini indirdi.

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir, Kâsım b. Muhaymire'den bildirir: "Sizden doğru yolda gitmek isteyenler için de (bir öğüttür)" âyeti nazil olduğu zaman Ebû Cehil: "O zaman iş bizim dilememize kalmıştır" dedi. Bunun üzerine: "Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" âyeti nazil oldu.

0 ﴿