MÜTAFFİFÎN SÛRESİNehhâs ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mütaffifîn Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir. İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir. İbnu'd-Durays'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mekke'de nazil olan son sûre Mütaffifîn Sûresi'dir" demiştir. İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Medine'de ilk nazil olan sûre, Mütaffifîn Sûresi'dir" demiştir. Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, Taberânî, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l- îman'da -sahih bir senedle- İbn Abbâs'tan bildirir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiği zaman Medineliler ölçü ve tartı konusunda insanların en kötüleri idiler. Bunun üzerine Yüce Allah Mütaffifîn Sûresi'ni indirdi." İbn Sa'd, Bezzâr ve Beyhakî Delâil'de Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber savaşına çıkarken Medine'de vekil olarak yerine Urfuta'yı bıraktı ve ona Mütaffifîn Sûresi'ni okudu. Bunun üzerine: "Filan kişi helak oldu! Zira alırken başka, satarken başka bir sâ' (tartı) kullanıyor" demeye başladım. Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Ömer, "Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline" âyetini okuyup ağlamaya başladı ve: "Bu kişi, tartı ve ölçüde adil olmadığını bile bile tartıcı birini kira ile tutan kişidir. Böylesi tartıcının günahı ona tutan kişiyedir" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe ve Ahmed Zühd'de Kâsım b. Ebî Bezze'den bildirir: Bizzat duyan birinin bana bildirdiğine göre İbn Ömer, Mütaffifîn Suresi'ni okudu. "O gün insanlar Âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar" âyetine ulaşınca da yere düşünceye kadar ağladı ve gerisini okuyamadı. İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir topluluk verdikleri sözlerden döndükleri zaman Yüce Allah mutlaka düşmanlarını onlara musallat eder. Bir topluluk da ölçü ve tartılarında hile yaptıkları zaman Yüce Allah ekinlerini bitirmez ve onlara kıtlık gönderir. " Saîd b. Mansûr ve İbn Ebî Şeybe, Selmân'dan bildirir: "Namaz bir ölçü içinde ifa edilir. Onu eksiksiz bir şekilde ifa eden kişiye karşılığı da eksiksiz bir şekilde verilir. Eksik bir şekilde ifa eden kişiye gelince de Yüce Allah ölçü ve tartılarda hile yapanlar hakkında ne buyurduğunu biliyorsunuz." Abd b. Humeyd ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Vehb b. Münebbih: "Yapılan bir iyiliğe karşılık vermemek de ölçüye riayet etmemek demektir ki Yüce Allah: "Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline" buyurur. 1Veyl (şiddetli azap) ölçüde ve tartıda hile yapanlara (olsun)! 2Onlar insanlardan bir şey aldıkları zaman ölçüyü tam yaparlar. 3Fakat kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman (ölçü ve tartıyı) eksik yaparlar. 4Peki, onlar (öldükten sonra hesap vermek için) diriltileceklerini zannetmiyorlar mı? 5(O şiddeti) büyük (olan kıyâmet) gün(ün)de? 6"O gön insanlar Âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar." Mâlik, Hennâd, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar, âlemlerin Rabbinin huzurunda durdukları günde kişi kulaklarının yarısına kadar ter içinde gömülür" buyurmuştur. Taberânî, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî el-Ba's'da İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), "O gün insanlar Âlemlerin Rabbinin huzurunda dururlar" âyetini okudu ve: "Okların torbada toplanması gibi Yüce Allah'ın sizi topladığı ve elli bin yıl boyunca yüzünüze bakmadığı zaman ne yapacaksınız?" buyurdu. Ebû Ya'lâ, İbn Hibbân ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar miktarı elli bin yıl olan bir günde yarım gün boyunca Alemlerin Rabbi olan Allah'ın huzurunda durdurulurlar. Ancak bu zaman müminler için batmaya yüz tutmuş Güneş'in batış süresi kadar kısa ve kolay olacaktır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "İnsanlar haşredildikleri zaman kırk yıl boyunca huzurda dururlar" demiştir. İbn Merdûye'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar Alemlerin Rabbi olan Allah'ın huzurunda kırk yıl boyunca durup hesaplarının görülmesini beklerler. Hesaba çekilmenin sıkıntısıyla da boğazlarına kadar ter içinde kalırlar." Taberânî, İbn Ömer'den bildirir: Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)'e: "Yâ Resûlallah! Kıyamet gününde insanlar Âlemlerin Rabbinin huzurunda ne kadar dururlar?" diye sorduğumda: "Bin yıl boyunca dururlar da kımıldamalarına izin verilmez" karşılığını verdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr) bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: "İnsanlar üç yüz yıl boyunca ayakta dururlar da oturmalarına izin verilmez. Bu süre müminlere bir farz namazının kılınması kadar kısa gelir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: "İnsanlar üç yüz yıl boyunca huzurda dururlar. Ancak Yüce Allah böylesi bir süreyi müminler için yarım gün veya bir farz namazının kılınması kadar kısa tutar." İbn Merdûye, Huzeyfe'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet gününde insanlar üç yüz yıl kadar ayakta dururlar. Bu süre müminlere bir farz namazının kılınması kadar kısa gelir." İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Beşîr el- Ğifâri'ye: "Gökten herhangi bir haber veya emir gelmeden insanların Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın huzurunda üç yüz yıl boyunca durdukları bir günde ne yapacaksın?" buyurunca, Beşîr: "Yâ Resûlallah! Böylesi bir günde yardım edecek olan yine Allah'tır" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yatağına girdiğin zaman kıyametin ve hesap gününün şerrinden Allah'a sığın" buyurdu. İbnu'n-Neccâr Târih'te Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) meclislerinde bulunan Beşîr adında biri vardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) üç gün boyunca onu meslislerinde göremedi. Daha sonra gördüğünde benzi sararmıştı. Ona: "Ey Beşîr! Yüzünün rengini bu şekilde değiştiren nedir?" diye sorunca, Beşîr: "Satın aldığım bir deve elimden kaçtı. Satın alırken de bu yönde herhangi bir şart koşmamıştım" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kaçmayı adet edinmiş devenin bedelinden bir kısmı iade edilir" buyurdu ve: "Yüzünün renginin solması sadece bundan dolayı mıdır?" diye sordu. Beşir: "Sadece bundan dolayı" karşılığını verince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Peki, miktarı elli bin yıl olan bir günde insanların Âlemlerin Rabbinin huzurunda durdukları bir günde halin ne olacak?" buyurdu. 7Bkz. Ayet:9 8Bkz. Ayet:9 9"Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir. Siccin nedir, bilir misin? O, yazılmış bir kitaptır." İbnu'l-Mubârek Zühd'de, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Şimr b. Atiyye vasıtasıyla bildirir: İbn Abbâs, Ka'bu'l-Ahbâr'a, "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini sorunca, K'ab(u'l-ahbâr) şöyle dedi: "Günahkârın ruhu alınıp da göğe çıkarılır, ancak gök onun ruhunu kabul etmez. Yere geri indirilir, ancak yer de onun ruhunu kabul etmez. Bunun üzerine ruhu yerin yedinci kat dibindeki Siccîn'e kadar indirilir ki İblis'in yanağının da bulunduğu yerdir. Orada İblis'in yanağının altından bir kitap çıkarılır. Hesap gününde helak olacaklardan biri olarak bilinsin diye ruhu bu kitaba yazılıp mühürlenir ve tekrar İblis'in yanağının altına konulur. İşte: "Siccîn nedir, bilir misin? O, yazılmış bir kitaptır" buyruğunda ifade edilen de budur." ibn Abbâs ona: "Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn'dadır" âyetini sorunca, Ka'b(u'l-ahbâr) şöyle dedi: "Müminin ruhu alındığı zaman göğe çıkarılır. Gök müminin ruhu için kapılarını açar. Arş'a ulaşana kadar da melekler ona neşe ve müjdelerle eşlik ederler. Ulaştıklarında Arş'ın altından bir kitap çıkarılır. Bu kitabın içine müminin ruhu yazıldıktan sonra mühürlenir ve kıyamet gününde kurtulanlardan biri olarak bilinsin diye geri yerine konulur. Mukarreb olan melekler de buna şahit olurlar. İşte: "İlliyyûn nedir, bilir misin? O, yazılmış bir kitaptır"' buyruğunda ifade edilen de budur." Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b bu âyetleri açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah günahkârların yapacaklarını aşağıda olan Siccîn'de yazmıştır. Günahkarlar, Yüce Allah'ın kendileri için burada yazdığı şeyleri yapar, burada kendileri için yazılan sonu yaşarlar. Aynı şekilde iyilerin yapacaklarını yüksek yerde bulunan İlliyyûn'de yazmıştır. İyiler, Yüce Allah'ın kendileri için burada yazdığı şeyleri yapar, burada kendileri için yazılan sonu yaşarlar." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Siccîn yerin en alt katıdır" demiştir. İbn Cerîr'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Felak, Cehennemde ağzı kapalı bir kuyudur. Siccîn ise Cehennemde ağzı açık olan bir kuyudur" buyurmuştur. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini açıklarken: "Günahkârların amelleri, yerin yedinci kat dibindedir ve Yüce Allah'a yükselmez" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini açıklarken: "Onların kitabı yerin en alt katındadır. İçinde kafirlerin ruhları ile kötü amelleri yazılıdır" demiştir. Ebu'ş-Şeyh Azame'de ve Mahâmilî Âmâli'de Mücâhid'den bildirir: "Siccîn, Cehennemde yerin yedinci katında bulunan bir kayadır. Bu kaya ters çevirilir ve günahkârların kitabı altına konulur." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ferkad: "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini açıklarken: "Yerin yedinci kat dibindedir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Muğîs: "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini açıklarken: "Yerin en alt katındadır" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini açıklarken: "Yerin yedinci kat dibindedir" demiştir. (.....) âyetini de: "Yazılmış bir kitaptır" şeklinde açıklamıştır." Katâde der ki: "Bize bildirilene göre Abdullah b. Amr: "Yerin en alt katında kafirerin ruhları ile kötü amelleri bulunur" demiştir." İbn Merdûye'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Siccîn, yerin yedinci kat dibidir" buyurmuştur. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini açıklarken: "Bana bildirilene göre Siccîn, yerin en alt katıdır" demiştir. (.....) âyetini de: "Yazılmış bir kitaptır" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "O, yazılmış bir kitaptır" âyetini açıklarken: "Kötülükle mühürlenmiş bir kitaptır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini açıklarken: "Sonu hüsrandır, anlamındadır" demiştir. İbn Merdûye, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bildirdiğine göre melek kulun amelini alıp göğe doğru yükselir. Yükselirken de elinde taşıdığı amellerin iyi ameller olduğunu düşünür. Ancak Yüce Allah'ın kendisi için belirlediği ve bu ameli bırakacağı yere gelince, üst tarafından Cebbâr olan Allah: "Elindekini Siccîn'e bırak" buyurur. Siccîn de yerin alttan yedinci katıdır. Melek: "Şimdiye kadar katına hak olan şeylerden başkasını getirmiş değilim" deyince, Yüce Allah: "Doğru söylüyorsun ama elindekini Siccîn'e bırak" karşılığını verir. Abd b. Humeyd, İbn Mâce, Taberânî ve Beyhakî el-Ba's'da Abdullah b. Ka'b b. Mâlik'ten bildirir: Ka'b'ın vefat anı gelince Berâ'nın kızı Ümmü Bişr ona: "Öbür tarafta oğlumu görürsen ona selamlarımı söyle" dedi. Ka'b da: "Allah seni affetsin ey Ümmü Bişr! Orada bunu yapamayacak kadar meşgul olacağız" karşılığını verdi. Ümmü Bişr: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müminin ruhu Cennette dilediği gibi gezerken kafirin ruhu Siccîn'de olur" buyurduğunu işitmedin mi?" diye sorunca, Ka'b: "Evet, işittim" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ümmü Bişr: "Sizin için de durum bu olacaktır" dedi. İbnu'l-Mubârek, Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirir: Selmân ile Abdullah b. Selâm karşılaşınca, Selmân: "Şayet benden önce ölürsen yanıma gel ve Rabbinin sana neler yaptığını bana bildir. Ben senden önce ölürsem de yanına gelir bunun haberini sana veririm" dedi. Abdullah: "Bu nasıl olacak? Böyle bir şey olabilir mi ki?" diye sorunca, Selmân: "Evet, olur. Müminlerin ruhu yeyüzündeki berzah'tadur ve dilediği yere gider. Kâfirin ruhu ise Siccîn'de kalır" karşılığını verdi. 10(Allahü teâlâ’nın âyetlerini, dinini) yalanlayanlara, o gün veyl (şiddetli azap) olsun! 11Onlar, dîn (hesap ve ceza) gününü yalanlayanlardır. 12Hâlbuki onu, haddi aşan ve taşkınlık yapan bir günahkârdan başka kimse yalanlamaz. 13Ona âyetlerimiz okunduğu zaman "öncekilerin masalları" derdi. 14"Hayır! Doğrusu onların İşlemekte oldukları, kalplerini paslandırmıştır." Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l- îman'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kul bir hata işlediği zaman kalbine siyah bir nokta düşer. Şayet bu hatadan geri döner, bağışlanma dileyip tövbe ederse kalbi arınıp temizlenir. Ancak aynı hataya dönerse o siyah nokta tüm kalbini sarana kadar arttırılır. Yüce Allah'ın, «Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır» âyetinde bahsettiği pas da işte budur." İbn Ebî Hâtim'in ashâbdan birinden bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir mümini öldüren kişinin kalbinin altıda biri siyah olur. İkinci mümini öldürdüğü zaman kalbinin üçte biri siyah olur. Üçüncü mümini öldürünce de kalbine bir örtü çekilir ve artık sonrasında öldürdüklerine aldırmaz olur. İşte, «Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır» âyetinde ifade edilen budur." Firyâbî ve Beyhaki, Huzeyfe'den bildirir: "Kalp şu şekilde avuç içi gibi açıktır. Kişi günah işlediği zaman bu kalp kapanmaya başlar. Bir daha günah işlediği zaman biraz daha kapanır. Günah işledikçe de kapanmaya devam eder ve sonunda tamamen kapanıp üzerine mühür vurulur. Sonrasında kişi hayırlı bir şey duyduğu zaman bu hayırlı şey kulağından girip kalbine doğru iner, ancak kapalı olduğu için kalbine işleyemez. İşte, "Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır" âyetinde ifade edilen budur." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhim et-Teymî: "Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kişi bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta düşer. Bir günah daha işlediği zaman kalbine siyah bir nokta daha konulur. Bu şekilde günah işledikçe kalbine düşen siyah noktalar artar ve sonunda kalbinin tümü siyaha döner. Kul kendi durumundan dolayı endişeye kapıldığı zaman da hayırlı bir amel yapması kendisine kolaylaştırılır. Kul bu ameli yapınca kalbinin siyahlığından birazı gider. Sonra bir daha salih bir amel yapması kendisine kolaylaştırılır. Bunu da yapınca kalbindeki siyahlık biraz daha azalır. Bir daha salih bir amel yapması kendisine kolaylaştırılır. Bunu da yapınca kalbindeki siyahlık biraz daha azalır. Bu şekilde salih amel yaptıkça kalbinde siyahlık azalır ve sonunda siyahlığın tümü gider." Nuaym b. Hammâd Fiten'de ve Hâkim, Abdullah b. Amr'dan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bedevileriniz şehirlilerinizden uzaklaşmadıkça hayırlar da sizden uzaklaşmaz. Yıllarca onlarla aynı pazarları paylaşacak, hatta onlarla aynı mekanda yaşıyor gibi olacaksınız. Size sundukları faydaların çokluğundan dolayı da onlardan vazgeçemeyeceksiniz. Ancak bir zaman sonra: «Biz aç iken sizler tok idiniz. Bizler sıkıntı çekerken sizler bolluk içindeydiniz» demeye başlarlar. Yine hayatın öyle zor olduğu bir zaman gelecek ki şehirliniz bedevilerinize gıpta ile bakacak. Yeryüzü sizi öyle bir savuracak ki içinizden kimi helak olacak kimi de hayatta kalacak. Bu savrulma anında da bazıları köleler azat edecek. Ancak yerin savrulması durunca köle azat edenler bu yaptıklarından pişman olacaklar. Sonra yeryüzü sizi bir daha savuracak ve içiminiz helak olup kiminiz de hayatta kalacak. Bu kez insanlar: «Rabbimiz! Köle azat edeceğiz! Rabbimiz! Köle azat edeceğiz!» demeye başlarlar. Yüce Allah da: «Yalan söylüyorsunuz! Yalan söylüyorsunuz! Asıl azat eden benim!» karşılığını verir. Bu ümmetin son zamanlarında yaşayanlar sarsılmayla sınanacaklardır. Şayet tövbe ederlerse Yüce Allah tövbelerini kabul edecek, bir daha eski hallerine dönerlerse de Yüce Allah yine onlara sarsıntı, taşlama, savrulma, hayvan suretine dönüştürme, yere geçirme ve yıldırımlara maruz bırakacaktır. «İnsanlar helak oldu! İnsanlar helak oldu!» denmeye başlandığında da helak olacaklardır. Ancak Yüce Allah hakedecekleri bir sebep olmadan bir topluluğu cezalandıracak değildir." Ashâb: "Bu şekilde bir cezayı haketmelerine sebep oları şey nedir?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Günah işlediklerini bilir, ancak tövbe etmezler. Ağacın, üzerindekilere alışması gibi kalpleri de iyisi ve kötüsüyle tüm yaptıklarına alışır. Öyle ki iyi biri artık başka bir iyilik yapamayacak, kötüleri de kendi nefsini sorgulayamayacak hale gelecektir. Yüce Allah da bu konuda: «Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır» buyurur." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır"' âyetini açıklarken: "Kötülük üzerine kötülük yapar, günah üzerine günah işlerler. Bu şekilde kalpleri ölüp simsiyah kesilir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır"' âyetini açıklarken: "Yaptığı günahlar kalbine işlenir ve sonunda bu günahlar tüm kalbini kaplar" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Mühürlenir" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesi mühür anlamındadır" demiştir. Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken: "Öncekiler (.....) ifadesinin mühür anlamına geldiğini düşünürlerdi" demiştir. İbn Cerîr ve Beyhaki, Mücâhid'den bildirir: "Bana anlatılana göre işlenen günahlar kalbi dört bir taraftan sarmaya başlar ve sonunda tek bir noktada buluşurlar. Tek noktada birleştikleri zaman da o kalbe mühür vurulmuş olur." İbn Cerîr, Mücâhid'den bildirir: "Öncekiler kalbin avuç içi gibi açık olduğunu, ancak işlenen günahlarla yavaş yavaş kapandığını, en sonunda tamamen kapanıp kendisine mühür vurulduğunu, mühür vurulduktan sonra da işitilen hayırlı bir şeyin artık kalbe işlemediğini düşünürlerdi." İbn Cerîr ve Beyhaki, Mücâhid'den bildirir: "Rân (pas) mühürden daha hafiftir. Mühür de kilitten daha hafiftir. En ağırı da kalbe kilit vurulmasıdır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır" âyetini açıklarken: "Kişi günah işledikçe bu pas artar. Her günah işlemesinde kalbi kaplamaya devam eder de en sonunda tüm kalbi sarar" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır" âyetini açıklarken: "Kişi günah üzerine günah, günah üzerine günah işledikçe en sonunda bu pas tüm kalbi kaplar ve kişi bu şekilde ölür" demiştir. Abd b. Humeyd, Halîd b. el-Hakem vasıtasıyla Ebu'l-Mücîr'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Dört şey kalbi bozar. Bir ahmak olan biriyle muhabbet etmendir. Zira ahmak biriyle muhabbet ettiğin zaman sen de onun gibi olursun. Onunla muhabbet etmez de uzak durursan zararından emin olursun. Çok günah işlemek de kalbi bozar. Yüce Allah da bu konuda: «Hayır! Doğrusu onların işlemekte oldukları kalplerini paslandırmıştır»buyurur. Bir diğeri kadınlarla baş başa kalmak, onlarla çokça eğlenmek ve görüşlerine göre iş yapmaktır. Diğeri de ölülerle oturmaktır." Ashâb: "Bu ölüler de kim?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Zenginliğiyle şımaran kişilerdir" buyurdu. 15"Hayır! Doğrusu onlar o gün Rablerinden yoksun kalacaklardır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Müleyke ez-Zimârî: "Hayır! Doğrusu onlar o gün Rablerinden yoksun kalacaklardır" âyetini açıklarken: "Bunlar yaptıkları iyiliği başa kakanlar, hilekarlar ve insanların mallarını haksız yere aralarında yemek için yalan yere yemin edenlerdir" demiştir. 16Sonra muhakkak onlar, ateşe (cehenneme) gireceklerdir. 17Sonra da (onlara), “İşte (bu azap,) sizin yalanlayıp durduğunuz şeydir!” denilecektir. 18Bkz. Ayet:21 19Bkz. Ayet:21 20Bkz. Ayet:21 21"Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn'dadır. İlliyyûn nedir, bilir misin? O, yazılmış bir kitaptır. Ona mukarrebûn olanlar şahid olur." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn'dadır. İlliyyûn nedir, bilir misin? O, yazılmış bir kitaptır. Ona mukarrebûn olanlar şahid olur" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "İlliyyûn, yedinci kat semanın üstünde Arş'ın sol ayağının yanındadır. İyilerin kitabı orada hayırlı bir şekilde mühürlenmiştir. Mukarrebûn' dan kasıt da Yüce Allah'a yakın olan meleklerdir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr): "İlliyyûn, Arş'ın sağ ayağıdır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "İlliyyûn, yedinci kat semadır" demiştir. Abd b. Humeyd, Eclah vasıtasıyla Dahhâk'tan bildirir: "Mümin kulun ruhu alındığı zaman dünya semasını çıkarılır. Mukarrebûn olanlar onunla birlikte ikinci kat semaya kadar çıkarlar." Eclah der ki: Ona, mukarrebûn'un ne olduğunu sorduğumda, Dahhâk: "ikinci kat semaya en yakın olan meleklerdir. Müminin ruhu bu şekilde üçüncü kat semaya, sonra dördüncü kat semaya, sonra beşinci kat semaya, sonra altıncı kat semaya, sonra yedinci kat semaya, en sonunda da Sidretu'l-Müntehâ'ya kadar götürülür" dedi. Ona: "Neden ona Sidretu'l-Müntehâ deniyor?" diye sorduğumda, Dahhâk şöyle dedi: "Çünkü her şey burada sona erer ve bundan ilerisine hiç kimseler geçemez. Melekler buraya ulaştıklarında: «Rabbim! Filan kulunun ruhu» derler. Oysa Yüce Allah kim olduğunu onlardan daha iyi bilir. Bunun üzerine azaptan kendisini emin kıldığına dair mühürlü bir kağıt gönderir. İşte: "Hayır! Andolsun iyilerin kitabı İlliyyûn'dadır. İlliyyûn nedir, bilir misin? O, yazılmış bir kitaptır. Ona mukarrebûn olanlar şahid olur" âyetlerinde anlatılan budur." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...İyilerin kitabı İlliyyûn'dadır" âyetini açıklarken: "İlliyyûn'dan kasıt Cennettir" demiştir. "Ona mukarrebûn olanlar şahid olur" âyetini açıklarken de: "Her semanın kendi melekleri buna şahid olurlar" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Ona mukarrebûn olanlar şahid olur" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar her semanın bir üst semaya yakın olan melekleridir. Müminin ameli bunların yanından geçerken her bir semanın mukarreb olan melekleri yedinci kat semaya ulaşıncaya kadar bir üst semaya kadar ona eşlik ederler. Yedinci kat semada karar kılıncaya kadar da onun bu ameline şahid olurlar." Abd b. Humeyd, Hâlid b. Ar'ara ve Ebû Uceyl'den bildirir: İbn Abbâs, Ka'b(u'l-ahbâr)'a, "Hayır! Andolsun iyilerin kitabı illiyyûn'dadır" âyetini sorunca Ka'b şöyle dedi: "Müminin vefat anı geldiği zaman Allah tarafından onun canını alacak olan melekler de gelirler. Ancak vakti gelmeden onun ölümünü ne bir an ileriye alabilir, ne de bir anlığına da olsa geciktirebilirler. Vakti geldiği zaman onun ruhunu alır ve rahmet meleklerine teslim ederler. Rahmet melekleri de ona hayırlı ve güzel şeylerden Allah'ın dilediği kadarını gösterdikten sonra alıp göğe doğru yükselirler. Çıkarken her göğün mukarreb olan melekleri onun ruhuna eşlik eder ve bu şekilde yedinci kat göğe kadar yükselirler. Oraya ulaştıkları zaman da bu ruhu önlerine koyarlar. Bunu yapmak için de sizin burada onun cenaze namazını kılmanızı beklemezler. Onun ruhunu önlerine koyduktan sonra: "Allahım! Bu filan kulundur. Onun ruhunu alıp getirdik. Bugün onun kitabına da şahid olmak isteriz" derler ve onun için Allah'a dualarda bulunurlar. Bunun üzerine Arş'ın altından kitabı çıkarılıp açılır ve bu meleklerin de şahidliği ile bu kitaba onun ismi yazılır. İşte: "O, yazılmış bir kitaptır. Ona mukarrebûn olanlar şahid olur" âyetlerinde anlatılan budur." İbn Abbâs ona: "Hayır! Günahkârların kitabı muhakkak Siccîn'dedir" âyetini sorunca, Ka'b(u'l-ahbâr) şöyle dedi: "Mümin kulun vefat anı geldiği zaman Allah tarafından onun canını alacak olan melekler de gelirler. Vakti geldiği zaman onun ruhunu alır ve azap meleklerine teslim ederler. Azap melekleri de ona kötü olan şeylerden Allah'ın dilediği kadarını gösterdikten sonra alıp yerin en alt katına indirirler ki buranın adı Siccîn'dir ve İblis'in otoritesinin uzanabildiği en son yerdir. Azap melekleri onu oraya getirdikten sonra da adını oradaki kitaba yazarlar." İbn Abbâs ona: "Sidretü'l- Müntehâ'nın yanında" âyetini sorunca, Ka'b: "Bu, yedinci kat semada biten ve sonradan uzayan bir ağaçtır. Tüm mahlukatın bilgisi bu ağaca kadardır ve sonrası hakkında bir bilgisi yoktur" dedi. İbn Abbâs ona: "Cennetül-Me'vâ da yanındadır" âyetini sorunca, Ka'b: "Cennetül-Me'vâ şehitlerin cennetidir" dedi. Abd b. Humeyd, Atâ b. Yesâr'dan bildirir: Himyer'den eski (kutsal) kitapları okuyan ve onlar hakkında derin bilgisi olan bir adamla karşılaştım. Ona: "Üzerinde yaşadığımız yerin bizden başka sakinleri kimdir?" diye sorduğumda: "Yer yeşil bir kayanın üzerindedir. Bu kaya da bir meleğin avucundadır. Melek de Arş'ın altında, gökler ile yeri baştan başa kuşatan bir balığın üzerinde durmaktadır" dedi. Ona: "İkinci kat yerin sakinleri kimlerdir?" diye sorduğumda şöyle dedi: "Burada da Akîm denilen rüzgar vardır. Yüce Allah, Âd kavmini helak etmek istediği zaman bu rüzgarın bekçilerine onlara doğru bir kapı açmalarını emretti. Bekçiler: "Rabbimi Öküzün burnu kadar bir kapı mı?" dediklerinde, Yüce Allah: "Bu kadar açarsanız yeryüzü üzerindekilerle birlikte yok olur" karşılığını verdi. Bunun üzerine en son yüzük kalınlığında olacak şekilde bu delik daraltıldı ve buradan çıkan rüzgarla Âd kavminin başına Yüce Allah'ın anlattığı şeyler geldi." Ona: "Üçüncü kat yerin sakinleri kimlerdir?" diye sorduğumda: "Burada Cehennem taşları vardır" dedi. Ona: "Dördüncü kat yerin sakinleri kimlerdir?" diye sorduğumda: "Burada Cehennem yakıtı vardır" dedi. Ona: "Beşinci kat yerin sakinleri kimlerdir?" diye sorduğumda: "Burada Cehennemin akrepleri vardır" dedi. Ona: "Altıncı kat yerin sakinleri kimlerdir?" diye sorduğumda: "Burada Cehennemin yılanları vardır" dedi. Ona: "Yedinci kat yerin sakinleri kimlerdir?" diye sorduğumda da şöyle dedi: "Bu kat da Siccîn'dir ve İblis orada bağlı bir şekilde tutulmaktadır. Bir eli önden bir eli arkadan, bir ayağı önden bir ayağı da arkadan bağlanmıştır. Zira meleklere eziyet ediyordu. Melekler bu konuda Allah'tan istekte bulununca oraya hapsedildi. Serbest bırakılacağı bir zamanı vardır ki serbest kaldığı zaman insanların yaşayacağı fitne, bütün fitnelerden daha ağır olacaktır." İbnu'l-Mübârek'in Damra b. Habîb'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Melekler bir kulun amellerimle birlikte semaya doğru yükselirler. Allah'ın dilediği yere ulaşıncaya kadar bu kulun iyi amellerini çok görür ve ne kadar iyi biri olduğunu düşünürler. Sonra Yüce Allah yarılarına gelir ve: «Sizler kulumun amellerini kayda geçiyorsunuz oysa ben onun içinden geçen şeyleri de bilirim. Bu kulum da amellerini ihlas içinde rızamı gözeterek yapmadı. Onun için kaydını Siccîn'de yapın» buyurur. Yine melekler bir kulun amelleriyle birlikte semaya doğru yükselirler. Allah'ın dilediği yere ulaşıncaya kadar bu kulun iyi amellerini az görür ve ne kadar değersiz biri olduğunu düşünürler. Ancak onlara: «Sizler kulumun amellerini kayda geçiyorsunuz oysa ben onun içinden geçen şeyleri de bilirim. Bu kulum amellerini ihlas içinde rızamı gözeterek yaptı. Onun kaydını îlliyyûn'de yapın» diye vahyedilir." İbnu'd-Durays, Ümmü'd-Derdâ'dan bildirir: "Cennetteki basamakların sayısı Kur'ân'ın âyet sayısı kadirdir. Kur'ân okuyan birine orada: "Oku ve yüksel" denilir. Şayet Kur'ân'ın üçte birini okursa Cennetteki basamakların üçte birini çıkar. Yarısını okursa Cennet basamaklarının yarısını çıkar. Kur'ân'ın tümünü okursa da İlliyyûn denilen en yüksek yere kadar çıkar ki sıddîk olsun, şehit olsun daha üzerinde kimseler bulunmaz." Ahmed, Ebû Dâvud, Taberânî ve İbn Merdûye'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ardarda kılınan ve aralarında boş herhangi bir iş ve söz bulunmayan iki namaz îlliyyûn'de kayda geçer" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Amr'dan bildirir: İlliyyûn'Ğen olanlara Cennette, üstten bakmaları için pencereler vardır. Onlardan birisi bu pencereden bakınca Cennet aydınlanır ve Cennetlikler: "İlliyyûn'den olan biri Cennete bakıyor" derler. İbn Ebî Şeybe, Muhammed b. Ka'b'dan bildirir: Cennettekiler gök gürlemesine benzeyen bir şey görünce: "Bu nedir?" diye sorarlar. Onlara: "Bu, illiyyûn ahalisinden olan biridir, bir evden diğerine girdi" denilir. 22Bkz. Ayet:28 23Bkz. Ayet:28 24Bkz. Ayet:28 25Bkz. Ayet:28 26Bkz. Ayet:28 27Bkz. Ayet:28 28"İyiler, şüphesiz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler. Onların yüzlerinde o nimetin parıltısını görürsün. Kendilerine mühürlü halis bir içecek sunulur. Onun sonu bir misktir. İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar. O içeceğin katkısı tesnîm'dir. Ki o, mukarreb olanların içecekleri bir kaynaktır." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hazret-iAli: "Onların yüzlerinde o nimetin parıltısını görürsün" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Buradaki nimetten kasıt, Cennetteki bir pınardır. Cennettekiler bu pınardan abdest alıp yıkanırlar. Bu şekilde bu pınarın (nimetin) parıltısı üzerlerinde akmış olur." Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Ba's'da bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Kendilerine mühürlü halis bir içecek sunulur" âyetini açıklarken: "Halis içecekten (=Rahîk) kasıt içkidir. Mühürlü olması da içtikten sonra ağızlarında misk kokusu hissetmeleridir" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Kendilerine mühürlü halis bir içecek sunulur. Onun sonu bir misktir. İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar. O içeceğin katkısı tesnîm'dir" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Halis içecekten (Rahîk) kasıt içkidir. Bu içeceklerine kâfur katılır ve içtikten sonra da ağızlarında misk kokusunu duyarlar. Tesnîm de Cennette bir pınardır. Bundan sadece mukarrebûn olanlar saf bir şekilde içebilir. Cennetteki diğer insanlar ise bundan ancak içeceklerine karıştırarak içebilirler." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el- Ba's'da bildirdiğine göre Mücâhid: "Kendilerine mühürlü halis bir içecek sunulur. Onun sonu bir misktir. İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar. O içeceğin katkısı tesnîm'dir" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Halis içecekten (Rahîk) kasıt içkidir ve koku olarak içine misk de katılmıştır. Teşriîm de evlerinin üzerinden kendilerine dökülen bir şaraptır." İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Kendilerine mühürlü halis bir içecek sunulur" âyetini açıklarken: "Bu halis içecekten kasıt içkidir" demiştir. "O içeceğin katkısı tesnîm'dir" âyetini açıklarken de: "Tesnîm, Yüce Allah'ın Cennet ahalisi için hazırlayıp sakladığı bir şeydir" demiştir. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Kendilerine mühürlü halis bir içecek sunulur. Onun sonu bir misktir..." âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Halis içecekten (Rahîk) kasıt içkidir. Sonunun misk olması da içiminin sonunda misk tadı vermesidir." Hennâd, Zeyd b. Muâviye el-Absî'den bildirir: Alkame b. Kays'a, "Onun sonu bir misktir..." âyetini sorduğumda, bu âyeti (.....) lafzıyla okudu ve: "Karışımı misktir anlamındadır" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Alkame: (.....) âyetini: "Karışımı misktir" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mâlik b. el-Hâris: "O içeceğin katkısı tesnîm'dir" âyetini açıklarken: "Tesnîm Cennette bir pınardır. Bundan sadece mukarrebûn olanlar saf bir şekilde içebilir. Cennetteki diğer insanlar ise bundan ancak içeceklerine karıştırarak içebilirler" demiştir. Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: "Tesnîm, Cennet ahalisinin en güzel içeceğidir. Birinin kavminin en değerli ve üstün kişisi olduğunu ifade etmek için bu kelimeyi (-senam) kullandıklarını görmez misin?" İbn Ebî Şeybe, Hennâd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Kendilerine mühürlü halis bir içecek sunulur. Onun sonu bir misktir..." âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bu halis içeceğin mühürlü olmasından kasıt, karışımlı olmasıdır. Sonu misk olması da tadı ile kokusunun misk gibi olmasıdır." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Ba's'da Ali vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kendilerine mühürlü halis bir içecek sunulur" âyetini açıklarken: "Halis içecekten (=Rahîk) kasıt içkidir. Bu içecek miskle mühürlenip kapatılmıştır" demiştir. Firyâbî, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bundan kasıt, misk ile mühürlenmesi değil karışımının misk olmasıdır. Hanımlarınızın: «İçeceğe koku olarak şunu şunu kattım» dediğini işitmez misiniz?" İbnu'l-Enbârî el-Vakfu ve'l-İbditâ'de Alkame'den bu yorumun aynısını bildirir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ: "Onun sonu bir misktir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Gümüş gibi bembeyaz bir şaraptır. Cennettekiler bütün içeceklerin sonunda bunu içerler. Dünya ahalisinden biri parmağını bu içeceğin içine batırıp çıkarsa dünya üzerindeki tüm canlılar onun kokusunu duyarlardı." Ahmed ve İbn Merdûye'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dünyada iken susuz kalmış bir mümine bir kase su içiren kişiye Yüce Allah kıyamet gününde mühürlü halis bir içecekten (rahîk) içirir. " Beyhakî'nin bildirdiğine göre Atâ: "Tesnîm, suyuna içki de katılan bir pınarın adıdır" demiştir. Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhaki, İbn Abbâs'tan bildirir: "Tesnîm, Cennet ahalisinin en güzel içeceğidir. Mukarrebûn olanlar bunu saf olarak içerken, kitapları sağdan verilenlere ancak içeceklerine karıştırılarak ikram edilir." İbnu'l-Mubârek, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "O içeceğin katkısı tesnîm'dir" âyetini açıklarken: "Tesnîm Cennette bir pınardır. Kitapları sağdan verilenlerin içeceklerine katılarak verilirken, mukarrebûn olanlar ise bunu saf bir şekilde içerler." Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Yûsuf b. Mihrân vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs'a, "O içeceğin katkısı tesnîm'dir" âyeti sorulunca şöyle demiştir: "Bu da Yüce Allah'ın: "Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez" buyurduğu şeylerden biridir." İbnu'l-Münzir, Huzeyfe b. el-Yemân'dan bildirir: "Tesnîm, Adn Cennetinden çıkan bir pınardır ki mukarrebûn olanlar onu katıksız, saf bir şekilde içerler. Altlarından akarak da kitapları sağ taraftan verilenlerin yanına kadar ulaşır. Su, süt, bal gibi ne kadar içecekleri varsa hepsine karışıp onlara hoş bir koku verir." Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Kelbî: "Tesnîm, Cennetliklerin üst tarafından üzerlerine akan bir pınardır. Ondan sadece mukarrebûn olanlar içlerler" demiştir. 29Şüphesiz o suç işleyenler (müşrikler), (dünyada) îman edenlere gülüyorlardı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu günahkârlar iman edenlere gülüyorlardı" âyetini açıklarken: "Kafirler dünyada iken inananlarla alay etme babında: "Vallahi bunlar yalan söylüyor. Davalarının hiçbir değeri yok" diyorlardı. Ahmed Zühd'de, İbn Ebi'd-Dünya es-Samt'ta ve Beyhakî'nin Şuabu'l- İman'da bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Dünyadayken insanlarla alay eden kişiye kıyamet gününde Cennet kapılarından biri açılır ve kendisine: «Buraya gel! Buraya gel!» denilir. O kişi sıkıntı ve üzüntü içinde yaklaşınca kapı yüzüne kapatılır. Sonra başka bir kapı kendisine açılır ve: «Buraya gel! Buraya gel!» denilir. Sıkıntı ve üzüntü içinde yaklaşınca o da yüzüne kapatılır. Bu şekilde çağrıldığı her kapı yüzüne kapanır. Sonunda bir kapı açılıp da: «Buraya gel! Buraya gel!» denildiğinde girmekten umudunu kestiği için artık gitmez olur," 30(O müşrikler, Mü’minlerin) yanlarından geçtikleri zaman, birbirlerine göz işaretleri yaparlardı. 31Evlerine (ailelerine veya taraftarlarına) döndükleri zaman, (alay ettiklerinden dolayı) keyiflenerek dönerlerdi. 32Onlar (Mü’minler)i gördükleri zaman, “Şüphe yok ki bunlar, (Peygambere îman ettiklerinden dolayı) sapıklardır.” derlerdi. 33Hâlbuki onlar, Mü’minler üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi. 34İşte bugün (ahirette) de Mü’minler, kâfirlere gülecekler (ve) Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "İşte bugün de inananlar kâfirlere gülerler" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu konuda Ka'b(u'l-ahbâr): "Cennet ahalisi ile Cehennem ahalisi arasında pencereler vardır. Cennet ahalisinden biri Cehennem ahalisinden düşmanı olan birine bakmak istediği zaman bu pencerelerden bakabilir" derdi. 35Tahtlar/koltuklar üzerinde (onlara) bakarak: 36“Kâfirler yaptıklarının cezasını buldular mı?” diye. Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Cezalarını buldular mı?" şeklinde açıklamıştır. |
﴾ 0 ﴿