GÂŞİYE SÛRESİ

 

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ğâşiye Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye, İbnu'z-Zübeyr'den aynısını bildirir.

Mâlik, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Numân b. Beşîr'e: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma namazlarında Cuma Sûresi'nin yanında başka neyi okurdu?" diye sorulunca: "Ğâşiye Sûresi'ni okurdu" karşılığı verdi.

1

Bkz. Ayet:7

2

Bkz. Ayet:7

3

Bkz. Ayet:7

4

Bkz. Ayet:7

5

Bkz. Ayet:7

6

Bkz. Ayet:7

7

"Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi? O gün bir takım yüzler zelildir. Çalışmış, yorulmuşlardır. Kızgın ateşe girerler. Kızgın bir kaynaktan içirilirler. Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur. O ise ne besler, ne de açlığı giderir."

İbn Ebî Hâtim, Amr b. Meymûn'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi?" âyetini okuyan bir kadına rastlayınca durup dinledi ve: "Evet, geldi" buyurdu.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ğâşiye, kıyametin isimlerinden biridir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Ğâşiye'den kasıt kıyamettir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Ğâşiye, içindeki her şeyi bürüyen Cehennem ateşidir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi?" âyetini açıklarken: "Bu felaketten kasıt kıyamettir" demiştir. "O gün bir takım yüzler zelildir. Çalışmış, yorulmuşlardır" âyetini açıklarken: "O kadar çalışıp çabalamalarına rağmen ateşe atılırlar" demiştir. "Kızgın bir kaynaktan içirilirler" âyetini açıklarken: "Uzun bir süre kaynatılmış olan bir sudan içirilirler" demiştir. "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyetini açıklarken de: "Darî' dikenli bir bitki olan kuru çobandöşeği otudur" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Dehşeti her şeyi kaplayan felaketin haberi sana geldi mi?" âyetini açıklarken: "Bu felaketten kasıt kıyamettir" demiştir. "O gün bir takım yüzler zelildir" âyetini açıklarken: "Aşağılanmış bir şekilde ateşin içindedir" demiştir. "Çalışmış, yorulmuşlardır" âyetini açıklarken: "Dünyada iken büyüklenerek Allah'a itaatten yüz çevirmişlerdir. Buna karşılık Yüce Allah da dünyada iken onları çalıştırıp yormuş âhirette de ateşe atmıştır" demiştir. "Kızgın bir kaynaktan içirilirler" âyetini açıklarken: "Yüce Allah bu suyu gökler ile yeri yarattığından beri kaynatıp durmaktadır" demiştir. "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyetini açıklarken de: "Darî' çobandöşeği otudur. Yiyeceklerin en kötüsü ve en pisidir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "O gün bir takım yüzler zelildir" âyetini açıklarken: "O günden kasıt, âhiret günüdür" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O gün bir takım yüzler zelildir. Çalışmış, yorulmuşlardır" âyetini açıklarken: "Bunlar Yahudi ile Hıristiyanlardır. Çalışıp çabalarlar, ancak bu çabalarının onlara bir faydası olmaz" demiştir. "Kızgın bir kaynaktan içirilirler" âyetini açıklarken de: "Uzun bir süre kaynatılmış olan bir sudan içirilirler" demiştir.

Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir ve Hâkim, Ebû İmrân el-Cevnî'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb bir rahiple karşılaşınca durdu. Rahibe: "Müminlerin emiri geldi" denilerek Ömer'in yanına çağrıldı. Ömer ona bakıp yorgun, bitkin ve dünyadan yüz çevirmiş olduğunu görünce ağlamaya başladı. Oradaki Müslümanlar: "Ama bu bir Hıristiyan!" dediklerinde Ömer şu karşılığı verdi: "Hrisitiyan olduğunu biliyorum, ama ona acıdım. Zira Yüce Allah'ın: "Çalışmış, yorulmuşlardır. Kızgın ateşe girerler" âyetini hatırladım. Bu kadar çalışıp çabalamasına rağmen ateşe girecek olmasına acıdım."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Çalışmış, yorulmuşlardır" âyetini açıklarken: "Dünyada iken Allah'a isyanlarda bulunmuş, kıyamet gününde de ateşin içinde yorgun düşmüşlerdir" demiştir. "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyetini açıklarken de: "Darî' dikenli şibrik otudur" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kızgın ateşe girerler. Kızgın bir kaynaktan içirilirler" âyetini açıklarken: "Son derece yakıcı olan bir ateşe girer, uzun bir süre kaynatılmış olan bir sudan içirilirler" demiştir. "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyetini açıklarken de: "Ateşten olan bitkilerden başka bir yiyecekleri olmaz" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Kızgın bir kaynaktan içirilirler" âyetini açıklarken: "Sıcaklığı son noktasına kadar ulaşmış bir suyu içerler" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Kızgın bir kaynaktan içirilirler" âyetini açıklarken: "Bu su, Yüce Allah'ın gökler ile yeri yarattığından beri kaynayıp durmaktadır" demiştir.

Firyâbî, Hennâd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kızgın bir kaynaktan içirilirler" âyetini açıklarken: "Sıcaklığı son noktasına kadar ulaşıp içilecek kıvama gelmiş bir suyu içerler" demiştir. "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyetini açıklarken de: "Darî' dikenli kuru çobandöşeği otudur" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Kızgın bir kaynaktan içirilirler" âyetini açıklarken: "Sıcaklığı son noktasına kadar ulaşmış, artık daha sıcağı olmayan bir suyu içerler" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: (.....) ifadesini: "Sıcaklıkta son noktaya varmış" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyetini açıklarken: "Darî' dikenli kuru çobandöşeği otudur" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: "Dari' Kureyş lehçesinde çobandöşeği otunun baharda tazeykenki halidir. Yazın kurumuş haline de darî' denilir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İkrime'den bildirir: "Darî' şibrik otudur. Dikenli bir bitki olup yere yapışık bir şekilde büyür."

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ebu'l- Cevzâ'dan bildirir: "Darî' diken demektir. Tadı diken olan bir yiyecek de kişiyi nasıl besleyip açlığını gidersin."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyetini açıklarken: "Onların taşlardan başka bir yiyecekleri olmaz" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyetini açıklarken: "Onların zakkumdan başka bir yiyecekleri olmaz" demiştir.

İbn Merdûye'nin Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cehennemliklere, azaplarına denk düşecek oranda açlık verilir. Yiyecek istediklerinde ise yemek olarak darî' denilen, ne besleyen ne de açlığı gideren bir yiyecek verilir. "

İbn Merdûye -zayıf bir senedle- İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), "Onlar için darî'den başka bir yiyecek yoktur" âyeti konusunda şöyle buyurdu: "Darî' dikene benzeyen ateşten bir yiyecektir. Tadı Sabır otundan daha acı, kokusu leşten daha pistir, ateşten daha fazla sıcak ve yakıcıdır. Yüce Allah ona darî' ismini vermiştir. Cehennemde kişi bunu yediği zaman midesine inmez. Çıkarmak istese ağzına da geri gelmez. Ağız ile mide arasında bir yerde durur. Kişinin açlığım da gidermez."

8

Bkz. Ayet:16

9

Bkz. Ayet:16

10

Bkz. Ayet:16

11

Bkz. Ayet:16

12

Bkz. Ayet:16

13

Bkz. Ayet:16

14

Bkz. Ayet:16

15

Bkz. Ayet:16

16

"O gün bir takım yüzler de vardır ki mutludur. Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar. Yüksek bir cennettedirler. Orada boş söz işitmezler. Orada akan kaynak vardır. Orada yüksek tahtlar, konulmuş kadehler, sıra sıra yastıklar, serilmiş gösterişli yaygılar vardır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr, Ğâşiye Sûresi'ni okurken içinde "(Orada nimetler içinde yaslanıp otururlar)" şeklinde bir âyet de okumuştur.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süfyân: "Yaptıklarından dolayı hoşnutturlar" âyetini açıklarken: "Dünyada yaptıkları amellerin sonuçlarından dolayı hoşnutturlar" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Orada boş söz işitmezler" âyetini (.....) lafzıyla okumuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Orada boş söz işitmezler" âyetini açıklarken: "Orada kişiye eziyet veren batıl, boş sözler işitmezler" demiştir. "Orada yüksek tahtlar vardır" âyetini açıklarken: "Bu tahtlar üst üste dizilmiş yükseltilmişlerdir" demiştir. "Sıra sıra yastıklar vardır" âyetini açıklarken de: "Oturma yerleri sıra sıra dizilmiştir" demiştir.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Orada boş söz işitmezler" âyetini açıklarken: "Orada birbirlerine sövmez, dil uzatmazlar" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre A'meş: "Orada boş söz işitmezler" âyetini açıklarken: "Orada kişiye eziyet veren sözler işitmezler" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Orada boş söz işitmezler" âyetini açıklarken: "Orada batıl ve kişiyi günaha sokan sözler işitmezler" demiştir. (.....) ifadesini: "Yastıklar" olarak açıklamıştır. (.....) ifadesini de: "Serilmiş, yayılmış" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) âyetini:

"Orada yüksek tahtlar vardır" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Yastıklar" olarak açıklamıştır, (.....) ifadesini de: "Yaygılar" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Yumuşak yastıklar" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini: "Yaygılar" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: (.....) âyetini: "Orada üst üste serilmiş yaygılar vardır" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Enbârî Mesâhifde Ammâr b. Muhammed'den bildirir: Mansûr b. el- Mu'temir'in arkasında namaz kıldığımda Ğâşiye Sûresi'ni okudu. Ancak sûrenin içinde "(=Orada serili yaygılar vardır. Orada nimetler içinde yaslanıp otururlar)" ifadesini de okudu.

İbn Ebî Şeybe, Abdullah b. Ebi'l-Hüzeyl'den bildirir: "Mûsa veya diğer peygamberlerden biri: "Rabbim! Bu nasıl oluyor? Dostların dünyada korku içindeler ve öldürülüyorlar. Yine de senden diledikleri şeyler kendilerine verilmiyor. Düşmanların ise istediklerini yiyip istediklerini içiyorlar" yönünde bir şeyler deyince, Yüce Allah (meleklere): "Kulumu Cennete götürün" buyurdu. Cennete girdiğinde de daha önce hiç görmediği hazır dolu kadehler, dizilmiş yastıklar, serili yaygılar, huriler, meyveler ve el değmemiş incilere benzeyen hizmetçileri gördü. Sonra Yüce Allah ona: "Şayet dostlarımın geleceği yer burası ise dünyadayken çektiklerinin onlara ne zararı olabilir ki?" buyurdu. Daha sonra: "Kulumu götürün" emrini verince bu kez onu alıp Cehenneme götürdüler. Oraya vardığında içinden öyle bir ateş alevi çıkar ki çarpılıp yere yığıldı. Kendine geldiğinde Yüce Allah ona: "Nihai yerleri burası olduktan sonra dünyadayken düşmanlarıma verdiklerimin onlara ne faydası olabilir ki?" diye sordu. Peygamber de: "Hiçbir şey!" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, İbn Abbâs'tan bildirir: Peygamberlerden biri şöyle dedi: "Allahım! Sana ibadet eden, emirlerine boyun eğen ve öfkenden kaçınan kulundan dünya nimetlerini uzak tutuyor ve türlü belalara maruz bırakıyorsun. Diğer yandan senden başkasına kulluk eden, sana isyana yönelik amellerde bulunan kuluna da dünya nimetlerini sunuyor ve kendisini belalardan uzak tutuyorsun." Bunun üzerine Yüce Allah ona şöyle vahyetti: "Kullar da ülkeler de benimdir ve hepsi de hamdimle beni tesbih ederler. Mümin kulumun bazı kötülükleri olabiliyor. Onu belalara maruz bırakıp, dünya nimetlerini ondan uzak tutmam işte bu kötülüklerinin kefareti oluyor. Huzuruma geldiği zaman da onu ödüllendiririm. Kafir kuluma gelince onun da bazı iyilikleri olabilir. Belaları ondan uzak tutup dünya nimetlerini sunmam yaptığı bu iyiliklerin karşılığıdır. Huzuruma geldiği zaman da yaptığı kötülüklere karşı onu cezalandırırım."

17

Bkz. Ayet:20

18

Bkz. Ayet:20

19

Bkz. Ayet:20

20

"Bunlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?"

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: Yüce Allah, Cennette olan şeyleri Kur'ân'da anlatınca kafirler bunun nasıl olabileceğine şaşırdılar. Bunun üzerine Yüce Allah: "Bunlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı?" âyetlerini indirdi. Develer Arapların en çok bulundurdukları hayvandır ve en büyük yardımcılarıdır. Bundan dolayı Yüce Allah onlara deve örneğini vermiştir. Bunun yanında Yüce Allah onlara dağların nasıl dikildiğini düşünmelerini de istemiştir. Zira gün boyu kayalıklardan oluşan bir dağa tırmanıp da tepesine varıldığı zaman orada fışkıran su kaynakları, el değmeden ve emek verilmeden yetişen meyveler görülür. Bunlar Yüce Allah'ın bir zamana kadar sunduğu nimetlerdir. Aynı şekilde Yüce Allah insanların, yeryüzünün nasıl yayılıp dümdüz edildiği hakkında düşünmelerini de istemiş ve bütün bunları yaratanın elbette ki Cennette istediği şeyi yaratmaya kadir olduğunu ifade etmiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şurayh, arkadaşlarına: "Hadi çarşıya çıkalım da develerin nasıl yaratıldığına bakıp üzerinde düşünelim" derdi.

21

Bkz. Ayet:26

22

Bkz. Ayet:26

23

Bkz. Ayet:26

24

Bkz. Ayet:26

25

Bkz. Ayet:26

26

"Artık sen öğüt ver! Sen ancak bîr öğüt vericisin. Sen, onlara zor kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır. Doğrusu onların dönüşü bizedir. Şüphesiz sonra hesaplarını görmek de bize düşmektedir."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta Câbir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlarla «Lâ ilahe ilallah» diyene kadar savaşmam emredildi. Bunu demeleri halinde hak etmedikleri sürece mallarını ve canlarını bana karşı korumuş olurlar. Gerisinden dolayı da hesapları Allah'a kalmıştır" buyurdu ve: "Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlara zor kullanacak değilsin" âyetlerini okudu.

Hâkim, Câbir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), "Sen, onlara zor kullanacak değilsin âyetini (.....) lafzıyla, Zorba(=musaytar) ifadesini Sâd harfiyle okudu.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sen, onlara zor kullanacak değilsin" âyetini açıklarken: "Sen bir zorba değilsin. Onun için onları affet ve onlara karşı hoşgörülü ol" demiştir.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Sen, onlara zor kullanacak değilsin" âyetini açıklarken: "Sen güç kullanan bir zorba değilsin" demiştir.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Sen, onlara zor kullanacak değilsin" âyetini açıklarken: "Kullarımı bana havale et, anlamındadır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) ifadesini açıklarken: "Sen onlara musallat kılınmış biri değilsin, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sen, onlara zor kullanacak değilsin" âyetini açıklarken: "Sen onlara karşı bir zorba değilsin" demiştir. "Ancak kim yüz çevirir inkâr ederse" âyetini açıklarken de: "Bunların hesabı Allah'a kalmıştır" demiştir.

Ebû Dâvud Nâsih'de İbn Abbâs'tan bildirir: "Sen, onlara zor kullanacak değilsin" âyetinin hükmünü "...Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün..." âyeti neshetmiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Onların dönüşü bizedir" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim, Atâ'dan bu yorumun aynısını bildirir.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "îyâb ifadesinden kasıt, geriye dönüştür" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Abîde b. el-Abras'ın:

"Her giden geri döner de

Bir ölüp giden geriye dönemez" dediğini işitmez misin?" Yine başka bir şair şöyle demiştir:

"Kadm asasmı atıp ölümü içine sevinçle doldurdu

Yolculuktan dönen yolcunun huzur bulması gibi. "

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini: "Onların dönüşü yine bize olacaktır" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Doğrusu onların dönüşü bizedir. Şüphesiz sonra hesaplarını görmek de bize düşmektedir" âyetlerini açıklarken: "Dönüşleri Allah'a olacaktır. Hesaplarını görecek olan da yine Allah'tır" demiştir.

0 ﴿