FECR SURESİ

 

İbnu'd-Durays, Nehhâs Nâsih'de İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Fecr Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Fecr Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Fecr Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

Nesâî, Câbir'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Muâz'a (cemaata namaz kıldırırken çok uzatması üzerine) şöyle buyurdu: "Ey Muâzl Fitne mi çıkarmak istiyorsun? A'lâ, Şems, Fecr veya Leyl sûrelerini neden okumuyorsun?"

1

"Andolsun fecre!"

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Andolsun fecre!" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın yeminlerinden biridir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Meymûn b. Mihrân: "Yüce Allah mahlûkatından dilediği şey üzerine yemin eder. Ancak insanlar Allah'tan başka bir şey adına yemin edemezler" demiştir.

Firyâbî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun fecre!" âyetini açıklarken: "Fecr'den kasıt, tan vaktidir" demiştir.

Abd b. Humeyd, Dahhâk'tan bunun aynısını bildirir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Andolsun fecre!"âyetini açıklarken: "Fecr'den kasıt sabahtır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Andolsun fecre!" âyetini açıklarken: "Fecr'den kasıt, Müzdelife gününün sabahıdır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun fecre!" âyetini açıklarken: "Burada Fecr'den kasıt, her günün değil sadece kurban kesim gününün sabahıdır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den aynısını bildirir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun fecre!" âyetini açıklarken: "Fecr'den kasıt, sabah namazıdır" demiştir.

Saîd b. Mansûr, Beyhakî Şuabu'l-îman'da ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun fecre!" âyetini açıklarken: "Fecr'den kasıt, Muharrem ayının ilk gününün sabahıdır ki yıl bu günle başlar" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ramazan orucundan sonra en en değerli oruç, Allah'ın (haram) aylarından biri olan Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra da en değerli namaz gece kılınan namazdır. "

İbn Ebî Şeybe ve Beyhaki, Nu'mân b. Beşîr'den bildirir: Adamın biri Hazret-i Ali'ye geldi ve: "Ey müminlerin emiri! Ramazan ayından sonra hangi ayda oruç tutayım" dedi. Hazret-i Ali şu karşılığı verdi: "Öyle bir şeyi sordun ki zamanında bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) biri sormuştu. Sonrasında ise başka birinin bunu sorduğunu işitmiş değilim. Adamın bu sorusu üzerine o zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştu: "Şayet Ramazan ayından sonra başka bir ayı da oruçlu geçirmek istersen Muharrem ayında oruç tut. Zira bu ay da Yüce Allah'ın haram aylarından biridir. Zamanında bir topluluk bu ayda tövbe etmişti. Yüce Allah bu ayda başkalarının da tövbesini kabul edecektir. "

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim ve Beyhaki, İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettiği zaman Yahûdiler Âşûrâ gününde oruç tutuyorlardı. Onlara: "Bu günde neden oruç tutuyorsunuz?" diye sorunca: "Bu büyük günde Yüce Allah, Mûsa'yı kurtarıp Firavun'u denizde boğmuştur. Mûsa şükür olarak bu günde oruç tutardı. Onun için biz de tutuyoruz" dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Biz Mûsa peygambere sizden daha yakınız" buyurdu. Sonrasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hem kendisi bu günde oruç tuttu, hem de ashâbının bu günde oruç tutmalarını istedi.

Buhârî, Müslim ve Beyhaki, Muavviz b. Afrâ'nın kızı Rubeyyi'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âşûrâ gününde Medine'nin çevresinde ikamet eden Ensârlılara: "Bu günde oruçlu olarak güne başlayan orucunu tamamlasın, oruçlu olmayan da günün kalan kısmını oruçlu geçirsin" şeklinde haber gönderdi. Daha sonrasında bu günde oruç tutar, küçük çocuklarımıza da oruç tuttururduk. Çocuklarımızla mescide gittiğimizde yanımıza sopadan yapılmış oyuncak da götürürdük. Çocuklar yemek için ağlamaya başladıklarında bu oyuncağı ellerine verir iftar saatine kadar oyalardık.

İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim ve Beyhaki, İbn Abbâs'tan bildirir: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Âşûrâ günü ile Ramazan ayı dışında diğer günlerden üstün tutarak oruçlu geçirmeye çalıştığı başka bir günü daha bilmiyorum."

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âşûrâ günü ile Ramazan ayı dışında oruç konusunda bir günün diğer bir güne herhangi bir üstünlüğü yoktur" buyurmuştur.

İbn Ebi'd -Dünya ve Beyhaki, Esved b. Yezîd'den bildirir: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Kûfe'de bulunan ashâbı içinde Ali b. Ebî Tâlib ile Ebû Mûsa el- Eş'arî'den daha fazla Âşûrâ gününde oruç tutulmasını söyleyen kimseleri görmedim."

İbn Ebî Şeybe, Müslim ve Beyhaki, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Âşûrâ gününde oruç tutunca ashâbının da bu günde oruç tutmalarını söyledi. Ashâb: " Resûlallah! Ama bu günde Yahudiler oruç tutuyor?" dediklerinde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman gelecek sene bu orucu (onuncu günde değil de) dokuzuncu günde tutarız" buyurdu. Ancak diğer yıl bu gün gelmeden Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat etmişti.

Ahmed, İbn Adiy, Beyhakî Şuabu'l-îman ile Sünen'de ve İbn Cerîr'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Âşûrâ günü oruç tutun, ancak bu konuda Yahudilerden farklı olmak için bir gün öncesi veya bir gün sonrasını da tutun."

Beyhakî'nin Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şayet hayatta kalırsam (gelecek yıl) Âşûrâ günüyle birlikte bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutulmasını emrederdim" buyurmuştur.

Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Âşûrâ orucu konusunda Yahudilerden farklı davranın ve dokuzuncu gün ile onuncu günü tutun" demiştir.

Beyhaki, Ebû Huzeyfe'den bildirir: Bir yolculukta İbn Şihâb ile birlikteydim. Âşûrâ gününde oruç tutunca kendisine: "Ramazan ayında oruç tutmazken şimdi seferi olmana rağmen Aşûrâ orucunu mu tutuyorsun?" denilince, İbn Şihâb: "Ramazan ayının orucu başka günlerde kaza edilebilir. Ancak Âşûrâ orucu kaçırıldı mı kazası yoktur" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Mûsa'dan bildirir: Âşûrâ günü Yahudilerin değer verdiği ve bayram saydığı bir gündür. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bu konuda: "Bu günde oruç tutun" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âşûrâ günü peygamberlerin oruç tuttuğu bir gündü. Siz de bu günde oruç tutun" buyurmuştur.

Beyhakî'nin Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âşûrâ gününde ailesinin nafakasını bol tutan kişinin Yüce Allah tüm yılını bolluk içinde kılar" buyurmuştur.

Beyhakî'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âşûrâ gününde ailesinin nafakasını bol tutan kişiye Yüce Allah yılın kalan günlerinde bolluk verir" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünya ve Beyhakî'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âşûrâ gününde ailesinin nafakasını bol tutan kişiye Yüce Allah yılın kalan günlerinde bolluk verir" buyurmuştur.

İbn Adiy ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âşûrâ gününde ailesi ve çoluk çocuğunun nafakasını bol tutan kişiye Yüce Allah yılın kalan günlerinde bolluk verir" buyurmuştur.

Beyhakî der ki: "Bu yöndeki rivayetlerin senedleri zayıf olsa da birbirlerine eklendiklerinde daha da sağlamlaşır."

Beyhaki, İbrahim b. Muhammed b. el-Münteşir'den bildirir: "Kişi Âşûrâ gününde çoluk çocuğuna nafakayı bol kıldığı zaman yılın kalan günleri de onlar için bolluk içinde geçer, denilirdi."

Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Âşûrâ gününde ismid taşıyla sürme çeken kişinin bir daha asla gözleri iltihaplanmaz" buyurmuştur.

2

"Andolsun on geceye!"

Ahmed, Nesâî, Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Câbir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Fecre, on geceye, çifte ve teke andolsun!" âyetlerini okudu ve: "On gece'den kasıt, kurban bayramının on gecesidir. Tek'ten kasıt, Arafe günü, çift'ten kasıt ise kurban günüdür" buyurdu.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun on geceye!" âyetini açıklarken: "Bunlar kurban bayramının on gecesidir" demiştir. Başka bir lafızda: "Bunlar Zilhicce ayının ilk on gecesidir" şeklindedir.

Abdurrezzâk, İbn Sa'd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Andolsun on geceye!" âyetini açıklarken: "Bunlar Zilhhicce ayının başından kurban gününe kadar olan gecelerdir" demiştir.

Abdurrezzâk, Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Mesrûk: "Andolsun on geceye!" âyetini açıklarken: "Bunlar kurban bayramının on gecesidir ki yılın en faziletli geceleridir" demiştir.

Abdurrezzâk, Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun on geceye!" âyetini açıklarken: "Bunlar Zilhicce ayının ilk on gecesidir" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Katâde'den aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd, İkrime'den aynısını bildirir.

Firyâbî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk b. Müzâhim: "Andolsun on geceye!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar kurban bayramının on gecesidir ki diğer günlere olan üstünlüklerinden dolayı Yüce Allah bunlar üzerine yemin etmiştir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mesrûk: "Andolsun on geceye!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu geceler Yüce Allah'ın: "Musa'ya otuz gece vade verip sonra buna on gece daha kattık..." âyetinde bahsettiği on gecedir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Talha b. Abdillah, Ebû Seleme b. Abdirrahman ile birlikte İbn Ömer'in yanına girdi. İbn Ömer, Arafe gününde ikisini yemeğe davet etti. Ebû Seleme ona: "Bu geceler Yüce Allah'ın Kur'ân'da zikrettiği on geceden değil mi?" deyince, İbn Ömer: "Böyle olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu. Ebû Seleme: "Bundan şüphem yok" karşılığını verince, İbn Ömer: "Oysa ben şüpheliyim" dedi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Atiyye el-Avfî: "Fecre, on geceye, çifte ve teke andolsun!" âyetlerini açıklarken: "Fecirden kasıt, bildiğiniz gibidir ve tan yerinin ağarmasıdır. On geceden kasıt, kurban bayramının on gecesidir. Çift ifadesinden kasıt, Yüce Allah'ın "Sizleri çift çift yarattık" âyetinde dile getirdiği gibidir. Tek'ten kasıt ise Yüce Allah'tır" dedi. Kendisine: "Bunu Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından birine dayanarak mı söylüyorsun?" denilince, Atiyye: "Evet! Ebû Saîd el-Hudrî'den naklen Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle açıklamıştır" karşılığını verdi.

Ahmed, Buhârî ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da İbn Abbâs'tan bildirir: "Yüce Allah katında en sevimli ve en üstün ameller, diğer günlere nazaran Eyyâmu'l- Aşr (on gece) denilen günlerde yapılan amellerdir" buyurdu. Ashâb: " Resûlallah! Allah yolunda yapılan cihat da mı (böylesi günlerde yapılan amellerden) üstün değildir?" diye Sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet! Allah yolunda canı ve malıyla cihada çıkıp da hem malını, hem de canını feda eden kişinin cihadı hariç Allah yolunda cihattan da üstündür" karşılığını verdi.

Ahmed, İbn Ebi'd-Dünya Fadlu Aşri Zilhicce'de ve Beyhakî'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Yüce Allah katında en sevimli ve en üstün ameller diğer günlere nazaran Eyyâmu'l-Aşr (on gece) denilen günlerde yapılan amellerdir. Onun için böylesi günlerde tehlîl ve tekbîrlerinizi çok tutun. Allah'a çokça hamdedin."

Beyhaki, Evzaî'den bildirir: "Bana bildirilene göre Eyyâmu'l-Aşr (on gece) denilen günlerde yapılan amelin değeri, şehit olması hariç kişinin gündüzlerini oruçla gecelerini de nöbetle geçirdiği bir gazvenin değeri kadardır. Bunu bana Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) naklen Kureyş'ten Mahzûm oğullarından bir adam aktardı."

Beyhakî'nin Hüneyde b. Hâlîd'den, onun karısından, onun da Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) eşlerinden birinden naklen bildirdiğine göre Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem), Zilhicce ayının ilk dokuz günü ile Âşûrâ gününü oruçlu geçirirdi. Yine birinci haftanın ilk Pazartesi günü ile diğer haftalardan iki Perşembe olmak üzere her aydan üç gün oruç tutardı.

Beyhakî ve İbn Ebi'd-Dünya'nın Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Eyyâmu'l-Aşr (on gece) denilen günlerde yapılan ibadetler, diğer günlerde yapılanlara nazaran Yüce Allah'ın en çok sevdiği amellerdir. Böylesi günlerde tutulan bir günlük oruç bir yıllık oruca, böylesi günlerin gecesinde yapılan ibadet de Kadir gecesinde yapılan ibadete denktir. "

Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah katında en sevimli ve faziletli ameller, diğer günlere nazaran daha üstün tuttuğu Eyyâmu'l-Aşr (on gece) denilen günlerde yapılan amellerdir. Böylesi günler Allah'ı birleme (tehlîl), ululama (tekbîr) ve zikretme günleridir. Böylesi günlerde tutulan bir günlük oruç, bir yıllık oruca denktir. Böylesi günlerde yapılan bir amel, yedi yüz katıyla karşılık bulur. "

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun on geceye!" âyetini açıklarken: "Bu geceler Ramazan ayının son on gecesidir" demiştir.

Muhammed b. Nasr es-Salât'da Ebû Osman'dan bildirir: "Öncekiler üç tane on güne diğerlerine nazaran daha fazla değer verip üstün görürlerdi. Bunlar Muharrem ayının ilk on günü, Zilhicce ayının ilk on günü ve Ramazan ayının son on günüdür."

3

"Andolsun çifte ve teke!"

Ahmed, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye, İmrân b. Husayn'dan bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyetteki çift ile tek ifadeleri sorulunca: "Bunlardan kasıt namazdır. Zira kimisi çift, kimisi de tek rekatlıdır" buyurmuştur.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İmrân b. Husayn: "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken: "Bunlardan kasıt, farz namazlardır. Zira kimisi çift, kimisi de tek rekatlıdır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Andolsun çifte ve teke!"âyetini açıklarken: "Bundan kasıt namazlardır, zira kimisi çift kimisi de tek rekatlıdır" demiştir. Hasan ise bu konuda: "Bundan kasıt sayılardır. Zira kimisi çift kimisi ise tektir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bundan kasıt akşam namazıdır. Çift olan ilk iki rekatı, tek olan da üçüncü rekatıdır."

İbn Ebî Hâtim, Rabî' b. Enes'ten bunun aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken: "Yüce Allah burada çifti ve teki de olmak üzere tüm sayılar üzerine yemin etmiştir" demiştir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrahim en-Nehaî: "Şef ifadesi çift, Vetr ifadesi ise tek anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "İkili ve çift olan her şey Şef, tek olan her şey de Vetr'dir" demiştir.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun çifte ve teke!"âyetini açıklarken: "Varlık âlemindeki tüm mahlukat ya çift ya da tektir. Yüce Allah da burada tüm mahlukat üzerine yemin etmiştir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken: "Tek olan Allah'tır. Çiftler halinde olan da sizlersiniz" demiştir.

Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Gök ile yer, kara ile deniz, insan ile cin, Güneş ile Ay gibi her şey Yüce Allah tarafından çifter olarak yaratılmıştır. Tek olan şey de sadece Yüce Allah'tır."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken: "Tek'ten kasıt Yüce Allah'tır. Çift olan da erkek ve dişi olmak üzere geriye kalan mahlukattır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Çiftten kasıt, Âdem ile Havva'dır. Tek'ten kasıt ise Yüce Allah'tır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in İsmâîl vasıtasıyla bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken: "Yüce Allah her şeyden bir çift yaratmıştır. Yüce Allah'ın kendisi ise tek'tir ve Samed'dir" demiştir. Ravi İsmâîl der ki: "Ebû Sâlih'in bu açıklamasını Şa'bî'ye aktardığımda: "Mesrûk de aynı şeyi söylerdi" dedi."

İbn Ebî Şeybe, İbn Ömer'den bildirir: Kişi, namazların ardından ve yatağına girdiği zaman üçer defa: "Çift ve tek olan her şey sayısınca, Allah'ın tam, eksiksiz, temiz ve mübarek olan sözleri sayısınca derim ki Allah en büyüktür, büyükler büyüğüdür" ve: "Çift ve tek olan her şey sayısınca Allah'ın tam, eksiksiz, temiz ve mübarek olan sözleri sayısınca derim ki Allah'tan başka ilah yoktur" derse kıyamet gününde Cennete girene kadar bu sözler kabrinde, köprüde ve Sırat'ta kendisine nur olurlar.

Taberânî ve İbn Merdûye -zayıf bir senedle- Ebû Eyyûb'dan bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyetteki çift ile tek ifadelerinin anlamı sorulunca: "Bunlar iki gün ile bir gecedir. Günler Arafe günü ile kurban günüdür. Gece ise Müzdelife (vakfesi) gecesi de olan kurban gününün gecesidir" karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken: "Bunlar hac günleridir. Çift olandan kasıt, Arafe günü ile kurban günüdür. Tek olan da kurban gününün gecesidir" demiştir.

İbn Cerîr'in Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çiftten kasıt, iki gündür. Tek'ten kasıt ise bunların üçüncü günüdür" buyurmuştur.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr'e bu âyetteki çift ile tek ifadelerinin anlamı sorulunca şöyle demiştir: "...Çiftten kasıt "Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönerse, ona günah yoktur..." âyetinde bahsedilen iki gündür. Tekten kasıt ise bunların üçüncü günüdür." Başka bir lafızda ise: "Çiftten kasıt, Teşrîk günlerinin ortasıdır. Tekten kasıt ise Teşrîk günlerinin son günüdür" şeklindedir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Andolsun çifte ve teke!" âyetini açıklarken: "Çiftten kasıt, kurban günü, tekten kasıt ise Arafe günüdür" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Tekten kasıt, Arafe günü, çiftten kasıt ise kurban günüdür. Zira Arafe günü Zilhicce ayının dokuzu, kurban günü ise onuncu günüdür" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Çiftten kasıt kurban günü, tekten kasıt ise Arafe günüdür. Bu iki gün, on gün içindeki diğer günlere üstünlüklerinden dolayı Yüce Allah bunların üzerine yemin etmiştir" demiştir.

4

"Andolsun gitmekte olan geceye!"

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Gittiği zaman geceye" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: (.....) âyetini açıklarken: "Gecenin kendi içinde kaybolup gitmesidir" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini: "Yürüyüp gittiği zaman geceye" şeklinde açıklamıştır.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Yürüyüp gittiği zaman geceye" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: (.....) âyetini: "Akıp gittiği zaman geceye" şeklinde açıklamıştır.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Andolsun gitmekte olan geceye!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu gece Müzdelife'de kalınan gecedir. İnsanlar Müzdelife'de iken gecenin geçip gitmesi anlamında: "Müzdelife'de gece geçip gitti" denilirdi. Bu yemin Eyyâmu'l-Aşr (on gece) denilen tüm geceleri de içine alır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: (.....) âyetini: "Gelmekte olan geceye" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Andolsun gitmekte olan geceye!" âyetini açıklarken: "Bu gece Müzdelife'de kalınan gecedir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'ye: (.....) âyeti sorulunca şöyle demiştir: "Buradaki Yesri ifadesi yürüyüp gitmektir. Bahsedilen gece de Arafat'taki vakfeden sonra Müzdelife'de vakfenin yapıldığı gecedir. Bundan dolayı Arafat'tan sonra yürüyüp gitmeli ve bu gece Müzdelife dışında bir yerde geçirilmemelidir."

5

"Bunların her bîri akıl sahibi için birer yemine değmez mî?"

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Fecre, on geceye, çifte ve teke, gitmekte olan geceye andolsun! Bunların her biri akıl sahibi için birer yemine değmez mi" âyetlerini okudu ve: "Bu yemin Yüce Allah'ın sürekli gözetlemede olduğu konusundadır" dedi.

Firyâbî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Akıl sahibi, düşünebilen ve nefsine hakim olan kişi" şeklinde açıklamıştır.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Akıl sahibi kişi" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İkrime ile Dahhâk'tan bunun aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd, Katâde ile Rabî'den bunun aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini: "Hilim sahibi kişi" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: (.....) ifadesini: "İnsanlara karşı perdesi olan (kötü şeyleri ifşa etmeyen, ortaya çıkarmayan) kişi" şeklinde açıklamıştır.

İbnu'l-Enbârî'nin el-Vakfu ve'l-İbtidâ'da bildirdiğine göre Süddî: (.....) ifadesini açıklarken şöyle demiştir: "Akıl sahibi kişi anlamındadır. Hâris b. Sa'lebe bu konuda:"

Tövbe edebileceğimi nasıl ümit edebilirim ki

Zira tövbe akıl sahibi gençlerden beklenir" demiştir."

6

Bkz. Ayet:13

7

Bkz. Ayet:13

8

Bkz. Ayet:13

9

Bkz. Ayet:13

10

Bkz. Ayet:13

11

Bkz. Ayet:13

12

Bkz. Ayet:13

13

"Görmedin mî Rabbin ne yaptı Âd kavmine? Sütunlar sahibi İrem'e? Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı. O vadide kayaları yontan Semud kavmine? Kazıklar sahibi Firavun'a? Ki onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Oralarda fesadı çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd kavmine? Direk gibi uzun boylarıyla helak oldular" şeklinde anlam vermiş ve açıklarken şöyle demiştir: "Buradaki İrem ifadesi, bir kavmin adı değil Âd kavmi için sıfattır ve 'Helak olmuş' anlamındadır. Zira bir topluluğun helak olduğunu ifade etmek için: "Filanoğulları irem (helak) oldular" denilir. Zâtu'l-İmâd ifadesi de Âd kavmi insanlarının direk kadar uzun boylu olduklarını ifade etmektedir."

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İrem ifadesi Âd kavminin sıfatıdır ve "eski, kadim" anlamındadır.

Zâtu'l-İmâd ifadesi de onları yerleşik değil, göçebe olarak çadırlarda yaşadıklarını ifade etmektedir."

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İrem (Âd kavminin sıfatı olarak) ümmet, topluluk anlamındadır. Zâtu'l-İmâd ifadesi de onların göğe kadar uzanan uzun boylarının olduğunu ifade etmektedir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini açıklarken: "Âd b. İrem anlamındadır. Yüce Allah Âd kavmini büyük dedelerine nisbet ederek zikretmiştir" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: İrem'in Âd kavminin bir kabilesi olduğu ve Zâtu'l-İmâd (direk sahipleri) ismiyle de anıldıkları bize anlatılırdı. Bunlar yerleşik değil göçebeydiler ve çadırlarda yaşarlardı. Yüce Allah onlar hakkında: "Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı" buyurur. Zira yine bize anlatıldığına göre bunlardan her birinin boyu on iki arşın kadar çıkıyordu.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Mikdâm b. Ma'dikerib'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), direkler sahibi İrem'i zikretti ve: "Onlardan biri büyük bir kayanın yanına gelip omzuna alır ve istediği mahallenin üzerine atarak onları yok ederdi" buyurdu.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "İrem denilen yer Dimaşk'tır" demiştir.

İbn Cerîr, Abd b. Humeyd ve İbn Asâkir, Saîd el-Makburî'den aynısını bildirir.

İbn Asâkir, Saîd b. el-Müseyyeb'den bunun aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd, Hâlid er-Rib'î'den aynısını bildirir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el- Kurazî: "İrem denilen yer İskenderiye'dir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Dahhâk'tan bildirir: "İrem ifadesi 'Helak olma' anlamındadır. Zira bir topluluğun helak olduğunu ifade etmek için: "Filanoğulları irem (helak) oldular" denilir."

İbn Cerîr der ki: "Böylesi bir açıklama ifadenin mazi fiil vezninde "(.....) (Erreme)" şeklinde şâz bir kıraat üzerine okunması durumunda doğru olabilir. Bu durumda (.....) ifadesi de mefûl hükmünde olur ve âyet de: «Allah direk sahihlerini helak etti» anlamına gelir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Şehr b. Havşeb bu âyeti (.....) lafzıyla okumuş ve: "Yüce Allah onları darmadağın edip çürümüş hale getirdi" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk bu âyeti (.....) lafzıyla okumuş ve: "Güç kuvvet sahibi olanlar" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O vadide kayaları yontan Semud kavmine?" âyetini açıklarken: "Vadilerin kayalarını yontarak delik deşik etmişlerdir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O vadide kayaları yontan Semud kavmine?" âyetini açıklarken: "Dağları, kayaları yontup kendilerine evler yaparlardı" demiştir. "Kazıklar sahibi Firavun'a" âyetini açıklarken de: "Kazık (Evtâd) ifadesinden kasıt, Firavun'un emirlerini yerine getiren askerlerdir" demiştir.

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Dağların kayalarını yontup kendilerine evler yaptılar, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Umeyye'nin:

"Görmeyelim diye gözlerimizi yarıp çıkardı

Oysa bize yeni işitme kanalları ve kulaklar yontmuş oldu" dediğini işitmez misin?"

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "O vadide kayaları yontan Semud kavmine?" âyetini açıklarken: "Dağları, kayaları yontup kendilerine evler yaparlardı" demiştir. "Kazıklar sahibi Firavun'a" âyetini açıklarken: "Firavun kazıklarla insanlara işkence edip öldürürdü" demiştir. "Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı" âyetini açıklarken de: "Yüce Allah onları azabın ağır ve şiddetli bir türüyle cezalandırdı" demiştir.

Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Kazıklar sahibi Firavun'a" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Firavun dört kazık çaktı ve hanımını kolları ile ayaklarından bu kazıklara bağladı. Sonra da sırtına büyükçe bir değirmen taşı koydu ve ölene kadar da öylece bıraktı."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Kazıklar sahibi Firavun'a" âyetini açıklarken: "Firavun yere dört kazık çaktırır ve kişiyi kolları ile ayaklarından bu kazıklara bağlayıp gererdi" demiştir.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: "İnsanları kesmek için özel kuleler inşa ettirdiği içirı Firavun'a «Kazıklar Sahibi» ismi konulmuştur."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Firavun kazıklarla insanlara işkence ederdi" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: "Firavun birini öldürmek istediği zaman dört kazıkla kolları ile ayaklarından onu bir kayanın üzerine bağlardı. Sonra onu ezmek için üst tarafından üzerine bir kaya parçası bırakırdı. Kollan ile ayaklarından kazıklara bağlı olan kişi de kayanın üzerine inişini izlerdi."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Kazıklar sahibi Firavun'a" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kazıklardan kasıt, kendisi için yapılan yüksek binalardır. Saîd b. Cübeyr'den naklen de bize bildirildiğine göre İbn Abbâs: "Firavun, eğlenmek amacıyla altında ip ve kazıklarla oyunlar oynanan büyük çadırlar kurdururdu" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Süddî: "Oralarda fesadı çoğalttılar. Bu yüzden Rabbin onların üstüne azap kamçısı yağdırdı" âyetlerini açıklarken: "Ülkelerinde günahlar işleyerek fitne ve fesadı yayınca Yüce Allah onlara şiddetli bir azap gönderdi" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Yüce Allah'ın gönderdiği her türlü azaba azap kamçısı denilir" demiştir.

14

"Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" âyetini açıklarken: "Yüce Allah her şeyi işitmekte ve görmektedir" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" âyetini açıklarken: "Yüce Allah kulların yaptıklarını her an gözetlemektedir" demiştir.

Hâkim ve Beyhakî'nin el-Esmâ' ve's-Sifât'ta bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Andolsun fecre!" âyetini açıklarken: "Bu, Yüce Allah'ın yeminlerinden biridir" demiştir. "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Sırat'tan sonra da köprüler vardır. Bir köprünün üzerinde emanet, bir köprünün üzerinde akrabalık bağları, bir köprünün üzerinde de Yüce Allah bulunmaktadır."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebû Nasr es-Siczî el-İbâne'de Dahhâk'tan bildirir: Kıyamet gününce Yüce Allah emir vererek kürsüsü Cehennemin üzerinde bir yerde konulur. Yüce Allah gelip üzerine kurulunca: "Herkese hakkını veren hükümran benim! Din gününde hesapları görecek olan benim! İzzetim ve celalime yemin olsun ki elle vurma olsa dahi birine hakkı geçmiş olan kişi benden öteye gidemez" buyurur. "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" âyetinde ifade edilen de budur.

Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Sâlim b. Ebi'l- Ca'd: "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Cehennemin üzerinden üç tane köprü vardır. Bir köprünün üzerinde emanet, bir köprünün üzerinde akrabalık bağları, bir köprünün üzerinde de Yüce Allah bulunmaktadır. Kulların gözetlendiği yer de işte bu köprülerdir. Birinden kurtulan kişi diğerinden kurtulamaz."

İbn Cerîr, Amr b. Kays'tan bildirir: Bana bildirilene göre Cehennemin üzerinde üç köprü bulunmaktadır. Bu köprülerden birinin üzerinde emanet durur. İnsanlar buradan geçerken, emanet: "Rabbim! Bu kişi emin biridir. Rabbim! Şu kişi hain birisidir" diyerek geçen herkesin ne olduğunu söyler. Diğer köprüde akrabalık bağı vardır. İnsanlar oradan geçerken: "Rabbim! Bu kişi beni gözetti. Rabbim! Şu kişi beni gözetmedi" diyerek geçen herkesin ne olduğunu söyler. Üçüncü köprüde de Yüce Allah bulunmaktadır. Ki Yüce Allah da bu konuda: "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" buyurur.

İbn Ebî Hâtim, Eyfa' b. Abdn el-Kilâî'den bildirir: Cehennemin üzerinde yedi kemer, bunların da üzerinde Sırat vardır. Bütün insanlar ilk kemerin önünde toplanırlar ve Yüce Allah: "Onları durdurun, çünkü onlar sorguya çekilecekler" buyurur. Önce namazdan dolayı hesaba çekilip sorgulanırlar. Namazı kılmayanlar helak olurken kılanlar kurtulup devam ederler. Kurtulanlar ikinci kemere geldiklerinde emanete yönelik emin mi yoksa hain mi oldukları konusunda hesaba çekilip sorgulanırlar. Emanete hıyanet edenler helak olurken emin olanlar kurtulurlar. Kurtulanlar üçüncü kemere ulaştıklarında akrabalık bağlarını gözetip gözetmedikleri konusunda hesaba çekilip sorgulanırlar. Akrabalık bağlarını gözetmeyenler helak olurken gözetenler kurtulurlar. Akrabalık bağları o gün köprünün üzerinden Cehenneme doğru sarkıtılmıştır ve: "Allahım! Dünyada iken beni gözeteni sen de gözet. Beni kesenden de rahmetini kes" der. İşte "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" âyetinde ifade edilen budur.

Taberânî'nin Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Cehennemiyi üzerinde yedi kemerli bir köprü vardır. Hükümler de bu köprünün orta kemerinde verilir. Kul gelip de köprünün orta kemerine ulaşınca kendisine: «Ne kadar borcun var?» diye sorulur. Orada da, « ...Allah'tan hiçbir olayı gizleyemezler.» Kul: «Rabbim! Şöyle şöyle borcum var»" karşılığını verir. Kendisine: «Bu borcunu öde!» denildiğinde: «Verecek bir şeyim yok» karşılığını verir. Bunun üzerine: «İyiliklerinden alıp bu borcunu ödeyin» denilir. Bu şekilde borcu ödenirken iyilikleri bitince bu sefer: «Ondan alacakları olanların kötülüklerinden alıp ona yükleyin» denilir."

Beyhakî el-Esmâ' ve's-Sifât'ta Mukâtil b. Süleyman'dan bildirir: Yüce Allah: "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" buyurarak her an gözetlemede olduğu üzerine yemin etmiştir. Gözetleme yeri de Sırat'ta olacaktır. Zira Cehennem köprüsünün yedi tane kemeri vardır. Her kemerin üzerinde duran melekler bulunur. Bu meleklerin yüzleri kor ateşi, gözleri ise şimşek gibidir, ilk kemerin üzerinde insanlar imandan, ikinci kemerde beş vakit namazdan, üçüncü kemerde zekattan, dördüncü kemerde Ramazan orucundan, beşinci kemerde haçtan, altıncı kemerde umreden, yedinci kemerde de yaptıkları haksızlıklardan hesaba çekilip sorgulanırlar. Bu konularda hesaba çekilen kişi bunları gerektiği gibi yerine getirmişse Sırat'tan geçer. Aksi taktirde orada durdurulur. İşte "Doğrusu Rabbin her an gözetlemededir" âyetinde ifade edilen budur.

15

Bkz. Ayet:20

16

Bkz. Ayet:20

17

Bkz. Ayet:20

18

Bkz. Ayet:20

19

Bkz. Ayet:20

20

"Oysa insan, Rabbi onu denemek için kendisine ikramda bulunup nimetler verdiğinde, «Rabbim benî şerefli kıldı» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise «Rabbim beni zillete düşürdü» der. Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz."

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Oysa insan, Rabbi onu denemek için kendisine ikramda bulunup nimetler verdiğinde, «Rabbim beni şerefli kıldı» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise «Rabbim beni zillete düşürdü» der" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Hayır! İnsan her iki konuda da yanılıyor! Zira Rabbi bunlarla onu ne şerefli kıldı, ne de zillete düşürdü. Daha sonrasında Yüce Allah: "Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz" buyurarak asıl zillete düşmenin ne konuda olacağını bildirdi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Oysa insan, Rabbi onu denemek için kendisine ikramda bulunup nimetler verdiğinde, «Rabbim beni şerefli kıldı» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise «Rabbim beni aşağıladı» der" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "İnsan malını çoğaltmasıyla Yüce Allah'ın kendisini şerefli kıldığını, malını azaltmasıyla da onu zillete düşürdüğünü zannediyor. Oysa yanılıyor. Zira Yüce Allah kendisine itaate göre kişiyi şerefli kılar, kendisine isyan edilmesine göre de zillete düşürür."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "...Rızkını daralttığında...âyetini açıklarken: "Rızkını az verip fakir kıldığında" demiştir.

Hâkim ve İbn Merdûye, Abdurrahman b. Avf'tan bildirir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz" âyetlerini, "Hayır! Doğrusu onlar yetime ikramda bulunmuyorlar, yoksulu yedirmeye birbirlerini teşvik etmiyorlar" anlamına gelecek şekilde (.....) lafzıyla, fiilleri (.....) harfiyle okumuştur.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) sûrenin 19. âyetini (.....) lafzıyla okumuş ve açıklarken: "Mirasta kendi paylarının dışında başkalarına düşen payı da yiyorlar" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, (.....) ifadesini: "Yutarcasına, oburca yemek" şeklinde açıklamıştır, (.....) ifadesini de: "Aşırı bir şekilde sevmek" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Hırsla, oburca yemek" şeklinde açıklamıştır.

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamını sorunca, İbn Abbâs: "Aşırı, çok sevmek anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Umeyye'nin:

"Allah'ım! Şayet bağışlarsan çokça ve her şeyi bağışlarsın

Sana karşı çokça günah işlememiş kul var mıdır ki?" dediğini İşitmez misin?"

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Bekr b. Abdillah el-Müzenî: "Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz" âyetini açıklarken: "Âyetteki 'Lemm' ifadesi başkalarının hakkına tecavüz etmek demektir. Yüce Allah burada insanın mirastan kendi payına düşenin yanında başkalarının payına da düşeni yediğini ifade etmiştir."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde, sûrenin 19. âyetini (.....) lafzıyla okumuş ve açıklarken: "Kendilerine düşen mirası oburca ve aşırı bir hırsla yiyorlar" demiştir. 20. âyeti de (.....) lafzıyla okumuş ve: "Malı da çok seviyorlar" şeklinde açıklamıştır.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Büyük bir iştahla, silip süpürecek şekilde yemek" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini de: "Aşırı bir şekilde, çok sevmek" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini: "Helal haram gözetmeksizin yemek" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini de:

"Aşırı bir şekilde, çok sevmek" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b, sûrenin 19. âyetini (.....) lafzıyla okumuş ve açıklarken: "Hem benim payımı hem de senin payını yiyorlar" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd, sûrenin 19. âyetini (.....) lafzıyla okumuş ve açıklarken: "Önceleri kadın ile çocuklara mirastan pay vermez, onların bu paylarını kendileri yerdi" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Lemm ifadesi, kişinin helal haram gözetmeksizin mirastan hem kendi payını, hem de başkalarının payını toplayıp ne varsa hepsini yemesidir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süfyân, 20. âyeti (.....) lafzıyla okumuş ve şöyle demiştir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hanginiz varisinin malını kendi malından daha çok sever?" diye sorunca, ashâb: " Resûlallah! Hepimiz kendi malımızı varislerimizin malından çok severiz" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Oysa kendi malından sana sadece yiyip bitirdiğin veya giyip eskittiğin veya sadaka olarak verip kalıcı kıldığın kadarı vardır (ve geriye kalan da varislerindir)" buyurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz" âyetini: (.....) lafzıyla, fiili ötreli (.....) ile okumuştur. "Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz" âyetini: lafzıyla, fiili fethalı (.....) ile ve harfini çekerek okumuştur. "Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz" âyetini de: (.....) lafzıyla, fiili (.....) hile okumuştur.

İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), "Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz" âyetlerini, fiillerin tümünü (.....) ile: "(Hayır! Doğrusu onlar yetime ikramda bulunmuyorlar. Yoksulu yedirmeye birbirlerini teşvik etmiyorlar. Onlara kalan mirası hak gözetmeden yiyorlar. Malı da pek çok seviyorlar)" şeklinde okuduğunu işittim.

İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), "Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz. Malı da pek çok seviyorsunuz" âyetlerini, fiillerin tümünü (.....) ile: "(.....) (Hayır! Doğrusu onlar yetime ikramda bulunmuyorlar. Yoksulu yedirmeye birbirlerini teşvik etmiyorlar. Onlara kalan mirası hak gözetmeden yiyorlar. Malı da pek çok seviyorlar)" şeklinde okurdu.

21

Bkz. Ayet:24

22

Bkz. Ayet:24

23

Bkz. Ayet:24

24

"Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman, o gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! «Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım» der."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ama yeryüzü parça parça döküldüğü zaman" âyetini açıklarken: "Yeryüzü harekete geçirilerek, yerinden oynatılarak parça parça olur" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Enes b. Rabî': "Yer ile dağlar kaldırılıp birbirine vurulur" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman" âyetini açıklarken: "Saflar halinde dizilmiş melekler eşliğinde Rabbin geldiği zaman, anlamındadır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Melekler saf saf dizildiği zaman" âyetini açıklarken: "Her kat göğün melekleri ayrı saflar halinde gelirler" demiştir.

İbn Merdûye, Ebû Saîd'den bildirir: Bu âyetler nazil olduğu zaman Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) bir sıkıntı bastı ve bu sıkıntısı da yüzüne vurdu. Ashâb onun bu durumuna üzülünce Hazret-iAli kendisine ne olduğunu sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cebrâil geldi ve bana: «Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman, o gün cehennem getirilir...» âyetlerini okudu" karşılığını verdi. Ashâb: "Cehennem nasıl getirilecek?" diye sorunca, Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yetmiş bin melek eşliğinde yetmiş bin dizginle çekilerek getirilecektir. Ancak meleklerden kurtulmak için kendini öyle bir geriye çeker ki ellerinden kurtulacak olsa oradakilerin hepsini de yakar" buyurdu.

İbn Merdûye'nin Ali b. Ebî Tâlib'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "«Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman, o gün cehennem getirilir...» âyetlerinin anlamı nedir biliyor musunuz? Kıyamet gününde Cehennem yetmiş bin melek eşliğinde yetmiş bin dizginle çekilerek getirilecektir. Ancak meleklerden kurtulmak için kendini öyle bir geriye çeker ki Yüce Allah onu yerinde tutmasa oradakilerin hepsini de yakar."

İbn Vehb Ehvâl'da Zeyd b. Eslem'den bildirir: Cebrail, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve onunla bir şeyler konuştu. Sonrasında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bitkin gözlerle yanından kalktı. Hazret-iAli onun bu durumunun sebebini sorunca da Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cebrâil geldi ve bana: "Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman, o gün cehennem getirilir..." âyetlerini getirdi. O günü Cehennem yetmiş bin dizginle bağlanmış bir şekilde getirilir ki her bir dizgini de yetmiş bin melek çeker. Melekler onu bu şekilde çekip sürüklerken Cehennem kurtulmak için kendini öyle bir geriye çeker ki melekler onu tutmasalar oradakilerin hepsini yakar. Ancak melekler onu tutup zaptederler."

Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "O günü Cehennem yetmiş bin dizginle bağlanmış bir şekilde getirilir. Her bir dizgini de yetmiş bin melek çeker. Cehennem bu şekilde sürüklenip getirilir. "

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Tirmizî, Abdullah b. Ahmed Zühd'e zevâidinde ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "O gün cehennem getirilir..." âyetini açıklarken, Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) naklen: "O günde Cehennem, yetmiş bin dizginle bağlanmış bir halde getirilecek ve yanında her bir dizginden kendisini çekip sürükleyen yetmiş bin melek olacaktır" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...İnsan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! «Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım» der" âyetini açıklarken: "Kişi orada Yüce Allah'ın doğru söylediğini görecektir. Zira artık ölümsüz bir hayatın içindedir ve geldiği yerden çok çok daha güzeldir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var! «Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım» der" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Burada yaptıklarını hatırlaması onun tövbe etme isteğini ifade etmektedir. Ancak artık tövbenin ona bir faydası olmayacaktır. Kendisi için bir şeyler yapmayı dilediği hayattan kasıt da âhiret hayatıdır."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: İî 'Ss" âyetini: "Fakat nasıl öğüt alsın?" şeklinde açıklamıştır.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım, der" âyetini açıklarken: "Bu hayattan kasıt, âhiret hayatıdır" demiştir.

Ahmed, İbnu'l-Mübârek, Buhârî Târih'de, Taberânî, Ebû Nuaym ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da ashâbdan biri olan Muhammed b. Amîre'den bildirir: "Kişi doğduğu günden ihtiyarlayıp ölene kadar Allah yolunda yerde yüz üstü sürülecek olsa kıyamet gününde bu yapılanı çok az görecek ve dünyaya geri dönüp Allah yolunda daha fazla sevap kazanmayı isteyecektir."

25

Bkz. Ayet:26

26

"Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez. Onun vuracağı bağı kimse vuramaz."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Artık o gün, Allah'ın edeceği azabı kimse edemez. Onun vuracağı bağı kimse vuramaz" âyetini açıklarken: "Kıyamet gününde Yüce Allah'ın vereceği azabı kimseler veremez. Hiç kimse de Yüce Allah'ın vurduğu bağ gibi sağlam bir bağı vuramaz" demiştir.

Ebû Nuaym'ın Hilye'de Hârice b. Zeyd b. Sâbit'ten o da babasından bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyetleri "(Artık o gün onun (kafirin) çektiği azabı kimse çekmez, kendisine vurulan bağ gibisi başka hiç kimseye vurulmaz)" şeklinde okumuştur.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, Bağavî, Hâkim, Ebû Nuaym ve İbn Merdûye, Ebû Kılâbe'den, o da Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine okuttuğu bir sahabeden bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyetleri ona: "(Artık o gün onun (kafirin) çektiği azabı kimse çekmez, kendisine vurulan bağ gibisi başka hiç kimseye vurulmaz)" şeklinde okutmuştur.

Başka bir rivayette meçhul kalan sahabenin ismi Mâlik b. el-Huveyris olarak zikredilir. Başka bir lafızda da bunu ona Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) değil de babasının okuttuğu zikredilir.

27

Bkz. Ayet:30

28

Bkz. Ayet:30

29

Bkz. Ayet:30

30

"Ey huzur içinde olan nefis! Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına katıl. Cennetime gir."

İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Diyâ'nın el-Muhtâre'de Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey huzur içinde olan nefis! Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Ey mümin olan ruh, bedenine dön, anlamındadır. Bu âyetler Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) nazil olduğu zaman Ebû Bekr de yanında oturuyordu. " Resûlallah! Bu ne güzel bir sözdür öyle" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bil ki sana da bu söz söylenecektir" buyurdu.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym Hilye'de Saîd b. Cübeyr'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında, "Ey huzur içinde olan nefis! Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön" âyetleri okununca, Ebû Bekr: "Bu çok güzel bir şeydir" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona: "Bil ki ölüm anında melek sana bunu diyecektir" buyurdu.

Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usûl'de Sâbit b. Aclân vasıtasıyla Süleym b. Âmir'den bildirir: Ebû Bekr es-Sıddîk'in şöyle dediğini işittim: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında, "Ey huzur içinde olan nefis! Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön" âyetleri okununca, ben: " Resûlallah! Bu ne güzel bir şeydir" dedim. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de bana: "Ey Ebû Bekr! Bil ki ölüm anında melek sana bunu diyecektir" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim, Cübeybir vasıtasıyla Dahhâk'tan, o da İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Su içme ihtiyacımızı karşılamak için kim Rûma kuyusunu satın alırsa Yüce Allah onu bağışlar" buyurdu. Bunun üzerine bu kuyuyu Osman b. Affân satın aldı. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Bu kuyuyu insanların su içmesi için vakfeder misin?" diye sorunca, Osman: "Evet, ederim" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah, Osman b. Affân hakkında: "Ey huzur içinde olan nefis! Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön" âyetlerini indirdi.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre ibn Abbâs: "Ey huzur içinde olan nefis!" âyeti Osman b. Affân hakkında nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetinde söz konusu olan kişi Peygamberimizdir (sallallahü aleyhi ve sellem) demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Büreyde: "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetinde söz konusu olan nefis, Hamza'nın nefsidir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetini açıklarken: "Huzur içinde olmasından kasıt, Allah'ın buyruklarını tasdik etmiş olmasıdır" demiştir.

Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın, Rabbi olduğuna iman eden ve O'nun emirlerine boyun eğen nefis, anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr, Ebû Şeyh el-Hunâî'den bildirir: Ubey'yin kıraatinde, "Ey huzur içinde olan nefis!" âyeti: "(=Ey güven ve huzur içinde olan nefis!)" şeklindedir. "Kullarımın arasına katıl" âyeti de: "(=Kulumun içine gir)" şeklindedir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Kullarımın arasına katıl" âyetini: "(=Kulumun içine gir)" şeklinde okumuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön" âyetini açıklarken: "Kıyamet gününde ruhlar cesetlere geri döner" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: "Kıyamet gününde Arş'ın alt tarafından su dolu bir vadi akmaya başlar. Akmasıyla yeryüzünde ne kadar canlı varsa yeniden biter. Daha sonra uçuşan ruhlara bedenlerinin içine girmesi emredilir. İşte: "Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön" âyetinde ifade edilen budur."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına katıl" âyetini açıklarken: "Kendisine verilen mükafatlardan razı, yaptığı amellerden dolayı da Yüce Allah ondan razı bir şekilde mümin kullarının arasına katılması istenir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah mümin kulunun ruhunu almak istediği zaman kişi Yüce Allah'a karşı, Yüce Allah da kişiye karşı güven hisseder. Kişi Yüce Allah'ın vereceklerinden razı olurken Yüce Allah da bu kulunun amellerinden razı olur. Bu şekilde Yüce Allah emrederek mümin kulunun ruhu alınıp Cennete konulur, salih kullarının arasına katılır."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu, kişinin ölüm anında olan bir şeydir. Rabbine dönmesi dünyadan ayrılmasıdır. Kıyamet gününde ise ona: "Kullarımın arasına katıl. Cennetime gir" denilir.

Taberânî ve İbn Asâkir, Ebû Umâme'den bildirir: Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) adamın birine şöyle buyurdu: "«Allahım! Bana huzur duyan, sana kavuşmaya inanan, takdirine razı olan ve verdiklerine kanaat eden bir nefis ver» diye dua et. "

Firyâbî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetini açıklarken: "Ey Allah'a boyun eğen nefis, anlamındadır" demiştir.

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde ve Hasan(-ı Basrî): "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın söylediklerine inanan ve onları tasdik eden nefis, anlamındadır" demişlerdir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetini açıklarken: "Bu nefis, Yüce Allah'ın kendisine vaad ettiği şeylere inanan ve bunlarla huzuru bulan mümin kişidir" demiştir. "Kullarımın arasına katıl. Cennetime gir" âyetini açıklarken de: "Cennette olan salih kullarımın arasına katıl, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Rabbine dön" âyetini açıklarken: "Bedenine geri dön, anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildirir: Mümin öldüğü zaman Cennetteki mekanı kendisine gösterilir. Sonra Yüce Allah kendisine: "Ey huzur içinde olan nefis! Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön" buyurur. Ki bu da: "Ey kendisine verdiğim şeylerle huzur bulan nefis! Münker ve Nekir gelene kadar kendisinden çıktığın bedene geri dön. Sana gösterilen şeylerle razı edilecek ve senden razı olacağım" anlamındadır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Kullarımın arasına katıl"' âyetini açıklarken: "Kullarımla birlikte Cennete gir, anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "Ey huzur içinde olan nefis!" âyetini açıklarken: "Müminin ruhu ölüm anında, tekrar dirilme anında ve hesap için toplanma anında Cennette bu şekilde müjdelenir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim ve Taberânî, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: İbn Abbâs, Tâif'te vefat ettiği zaman daha önce benzerini hiç görmediğimiz beyaz bir kuş gelip naaşına girdi ve daha sonra oradan çıktığı da görülmedi. Defnedildikten sonra da kabrinin kenarında: "Ey huzur içinde olan nefis! Sen razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına katıl. Cennetime gir" âyetlerinin okunduğunu işittik. Ancak kimin okuduğunu anlayamadık.

Ebû Nuaym Delâil'de İkrime'den bu olayın aynısını bildirir.

0 ﴿