DUHÂ SÛRESİ

 

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Duhâ Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da Ebu'l-Hasan el-Bezzî el- Mukri'den bildirir: İkrime b. Süleymân'ın şöyle dediğini işittim: İsmâîl b. Kostantîn'e Kur'ân'ı okudum. Duhâ Sûresi'ne ulaştığımda bana şöyle dedi: "Bu sûreden sonra bitirene kadar her sûrenin sonunda tekbir getir. Zira ben de Abdullah b. Kesîr'in yanında Kur'ân okurken Duhâ Sûresi'ne ulaştığımda bana: "Bu sûreden sonra bitirene kadar her sûrenin sonunda tekbir getir" dedi. Bana bildirdiğine göre kendisi de Mücâhid'in yanında okurken Mücâhid ona bunu demiştir. Mücâhid de İbn Abbâs'ın yanında okurken İbn Abbâs ona bunu demiştir. İbn Abbâs da Ubey b. Ka'b'ın yanında okurken Ubey ona bunu demiş böyle yapmasını ona Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) emrettiğini söylemiştir."

Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, Taberânî, İbn Merdûye, Beyhakî Delâilu'n-Nübüvve'de ve Ebû Nuaym Delâilu'n-Nübüvve'de Cündüb el-Becelî'den bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalandı ve iki veya üç gece ayağa kalkamadı. Kadının biri gelip: "Ey Muhammed! Gördüğüm kadarıyla şeytanın seni terk etti, zira iki veya üç gündür yanına yaklaştığını görmedim" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyetlerini indirdi.

Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, Taberânî ve İbn Merdûye, Cündüb'den bildirir: Cebrâil'in Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmesi gecikince müşrikler: "Muhammed terkedildi!" demeye başladılar. Bunun üzerine: "Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyeti nazil oldu.

Taberânî, Cündüb'den bildirir: Cebrail'in Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmesi gecikince amcakızlarından biri ona: "Gördüğüm kadarıyla Rabbin sana darıldı" dedi. Bunun üzerine: "Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyetleri nazil oldu.

Tirmizî ve İbn Ebî Hâtim (lafız kendisinindir), Cündüb'den bildirir: Atılan bir taşla Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) parmağı kanayınca: "Sen kanayan bir parmaksın ve buna Allah yolunda maruz kaldın" buyurdu. Parmağındaki bu yaradan dolayı da iki veya üç gece ayağa kalkamadı. Kadının biri ona: "Gördüğüm kadarıyla şeytanın seni terk etti" deyince de: "Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyetleri nazil oldu.

Hâkim, Zeyd b. Erkam'dan bildirir: "Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Karısı da, boynunda hurma lifinden bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır" âyetleri nazil olduğu zaman, Ebû Leheb'in karısına: "Muhammed seni yerip eleştirdi" dediler. Bunun üzerine Ebû Leheb'in karısı ileri gelenlerden bir grubun içinde oturan Resûlullah'ın yanına geldi ve: "Ey Muhammed! Beni neden yeriyorsun?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vallahi ben seni yermiş değilim! Seni yeren bizzat Yüce Allah'tır" karşılığını verdi. Kadın: "Sen benim odun taşıdığımı ve boynumda hurma lifinden bir ip olduğunu hiç gördün mü?" dedi ve oradan ayrıldı. Daha sonrasında Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bir süre vahiy nazil olmadı. Ebû Leheb'in karısı gelip: "Gördüğüm kadarıyla arkadaşın sana darılıp seni bırakmış" deyince de: "Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyetleri nazil oldu.

İbn Cerîr, Abdullah b. Şeddâd'dan bildirir: Uzun bir süre vahiy gelmeyince Hazret-i Hatice, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sanırım Rabbin sana darıldı" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyetlerini indirdi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Urve'den bildirir: Cebrâil uzun bir süre gelmeyince Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) büyük bir endişeye kapılıp sıkıntıya girdi. Hazret-i Hatice: "Endişe ve sıkıntına bakılırsa Rabbin sana darılmış" deyince Duhâ Sûresi nazil oldu.

Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Delâil'de Urve vasıtasıyla Hazret-i Hatice'den bildirir: Uzun bir süre vahiy gelmeyince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) endişeye kapılıp sıkıntıya girdi. Onun bu durumunu görünce: "Endişe ve sıkıntına bakılırsa Rabbin sana darılmış" dedim. Bunun üzerine: "Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyeti nazil oldu.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye, Avfî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Vahiy nazil olmaya başladıktan sonra Cebrail bir süre Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmedi. Müşrikler bunu görünce: "Rabbi ona darılıp bıraktı" diyerek onu yermeye çalıştılar. Bunun üzerine Yüce Allah: "Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyetlerini indirdi.

İbn Cerîr de aynısını mürsel olarak Katâde ile Dahhâk'tan bildirir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) âyetini açıklarken: "Gündüzün herhangi bir zamanıdır" demiştir. (.....) âyetini açıklarken de: "Gecenin çöküp insanları sarmasıdır" demiştir.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken: "Karanlığın iyice yerleşmesi, her şeyi bürümesidir" demiştir.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) âyetini açıklarken: "Gecenin insanların üzerini örtmesidir" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Gecenin çökmeye başlamasıdır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken: "Gecenin gelip her şeyi örtmesi, bürümesidir" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Gecenin gitmesidir" demiştir. (.....) âyetini de: "Rabbin seni bırakmadı, sana öfkelenmedi de" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Şeybe Müsned'de, Taberânî ve İbn Merdûye, Ümmü Hafs'dan, o da Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hizmetinde bulunan annesinden bildirir: Eniğin biri Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) evine girdi ve divanın altına girip orada öldü. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) de dört gün boyunca vahiy inmedi. Bana: "Ey Havle! Evimde ne oldu ki Cebrâil bana gelmiyor?" diye sorunca, ben: " Resûlallah! Daha önce geldiği günler bu günden daha hayırlı değildi" karşılığını verdim. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cübbesini giyip dışarıya çıktı. Ben de kendi kendime: "Şu evi süpürüp toparlayayım" dedim. Evi temizlerken süpürgeyi divanın altına salladığımda ağır bir şeyle karşılaştım. Onu dışarıya doğru çekince de ölmüş enik olduğunu gördüm. Onu alıp evin arka tarafına bir yere attım. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) eve geldiğinde çenesi titriyordu ki vahiy nazil olduğu zaman kendisini bir titreme alırdı. Bu şekilde titreyince: "Ey Havle! Beni iyice örtün!" buyurdu. Sonrasında Yüce Allah: "Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyetlerini indirdi.

Taberânî M. el-Evsat'ta ve Beyhakî Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Benden sonra ümmetimin fethedeceği yerler bana gösterildi de çok sevindim" buyurunca, Yüce Allah: "Doğrusu âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır" âyetini indirdi.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî Delâil'de ve Ebû Nuaym Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden sonra ümmetinin fethedeceği yerler kasaba kasaba gösterilince çok sevindi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın" âyetini indirdi. Yüce Allah Cennette ona inciden yapılmış, toprağı miskten olan bin tane saray verdi. Her sarayda da ona yaraşır şekilde eşler ile hizmetçiler ihsan etti.

İbn Cerîr'in Süddî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın" âyetini açıklarken: "Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) hoşnut olacağı şeylerden biri de ailesinden hiç kimsenin Cehenneme girmemesidir" demiştir.

Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın" âyetini açıklarken: "Hoşnut edilmesi ümmetinin tümünün Cennete konulmasıdır" demiştir.

Hatîb'in Tâli't-Telhîs'de başka bir kanaldan bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın" âyetini açıklarken: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetinden tek bir kişinin bile Cehenneme girmesine razı olmaz" demiştir.

Müslim, İbn Amr'dan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i İbrahim'in: "...Bana uyan bendendir..." sözü ile, Hazret-i İsa'nın: "Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır..." sözünü okudu. Sonra ellerini kaldırıp: "Allahım! Ümmetim! Ümmetim!" buyurdu ve ağlamaya başladı. Bunun üzerine Yüce Allah, Cebrail'e: "Muhammed'e git ve ümmeti konusunda onu hoşnut edeceğimizi, bu konuda onu üzmeyeceğimizi söyle" buyurdu.

İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym Hilye'de Harb b. Şurayh'tan bildirir: Ebû Cafer Muhammed b. Ali b. Hüseyn'e: "Irak ahalisinin bahsettikleri şefaat konusunda ne dersin? Hak olan bir şey midir?" diye sorduğumda şöyle dedi: "Vallahi evet! Amcam Muhammed b. el-Hanefiyye'nin Hazret-iAli'den naklen bana bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde ümmetime o kadar çok şefaat ederim ki sonunda Rabbim: «Ey Muhammed! Hoşnut oldun mu?» diye sorar. Ben de: «Rabbim! Evet, hoşnut oldum» derim." Sonrasında Ebû Câfer bana dönüp: "Ey Iraklılar! Sizler Kur'ân'da en umut verici âyetin: "De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar..." âyeti olduğunu söylüyorsunuz" dedi. Ben: "Evet, biz öyle diyoruz" karşılığını verdiğimde, Ebû Câfer: "Oysa biz Ehl-i Beyt'ten olanlar, Kur'ân'da en umut verici âyetin: "Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın" âyeti olduğunu söylüyoruz ki bu da şefaattir" karşılığını verdi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî)'ye, "Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın" âyeti sorulunca: "Bu, şefaattir" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah: «Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın» buyurmuş ve biz Ehl-i Beyt için dünya yerine âhireti seçmiştir."

el-Askarî Mevâiz'de, İbn Lâl, İbn Merdûye ve İbnu'n-Neccâr, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), kızı Fâtıma'nın yanına girdiğinde el değirmeniyle tahıl öğütüyordu ve üzerinde deve derisinden bir giysi vardı. Onu bu halde görünce: "Ey Fâtıma! Yarın âhiretteki nimetlerin için dünyanın acılarına katlan" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah da: "Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın" âyetini indirdi.

İbn Merdûye, İkrime'den bildirir: "Doğrusu âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır" âyeti nazil olduğu zaman Abbâs b. Abdilmuttalib: "Kendisi için daha hayırlı olandan (âhiretten) dolayı Yüce Allah, peygamberini aranızda çok az bir süre bırakacaktır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Rabbin şüphesiz sana verecek ve sen de hoşnut olacaksın" âyetini açıklarken: "Bu, kıyamet gününde ve Cennette olacaktır" demiştir. "Seni yetim bulup barındırmadı mı? Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi?" âyetlerini açıklarken de: "Bunlar Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Yüce Allah tarafından risaletle gönderilmeden önceki halleriydi" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Beyhakî Delâil'de ve İbn Asâkir, Mûsa b. Uley b. Rebâh'tan, o da babasından bildirir: Mesleme b. Mahled'in yanındaydım. Abdullah b. Amr b. el-Âs da orada oturuyordu. Bir ara Mesleme, Ebû Tâlib'den bir şiir okudu ve: "Şayet Ebû Tâlib şu anda Yüce Allah'ın bize bahşettiği nimetler ile değeri görseydi o zamanlar yeğeninin birçok hayırlara vesile olacak bir efendi olduğunu bilirdi" dedi. Abdullah: "O zamanlar da efendi, değerli ve pek çok hayırlara sahipti" karşılığını verdi. Mesleme: "Ama Yüce Allah: "Seni yetim bulup barındırmadı mı? Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi?" buyurmuyor mu?" diye sorunca, Abdullah: "Yetim olması anne baba tarafından yetim olmasıdır. Fakirliğe gelince ise Arapların sahip olduğu tüm mallar bir azınlığın elindeydi" dedi.

Beyhakî Delâil'de İbn Şihâb'dan bildirir: "Abdulmuttalib, oğlu Abdullah'ı ticaret amacıyla Yesrib'e hurma getirmesi için gönderdi ve Abdullah orada vefat etti. Vefatından kısa bir süre sonra da Hazret-i Âmine Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) dünyaya getirdi. Babası vefat ettiği için de dedesi Abdulmuttalib'in himayesinde büyüdü."

İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî Delâil'de, Ebû Nuaym Delâil'de ve İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "«Benden önce rüzgarı emrine verdiğin peygamberlerin oldu. Ölüleri dirilten peygamberlerin oldu» diyerek Rabbimden bir şey istedim, ancak keşke istemeseydim. Buna karşılık Yüce Allah bana: «Ey Muhammed! Seni yetim bulup barındırmadım mı? Şaşırmış bulup da yol göstermedim mi? Seni fakir bulup zengin etmedim mi? Göğsünü ferahlatmadım mı? Yükünü hafifletmedim mi? Senin şanını yüceltmedim mi?» buyurunca, ben: «Rabbim! Evet, yaptın» dedim."

İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbimden bir şey istedim, ancak keşke istemeseydim. Dedim ki: «Rabbim! Önceki her bir peygambere...»" buyurarak rüzgarın Süleyman'ın (aleyhisselam) emrine verilmesini ve Mûsa'ya (aleyhisselam) ihsan edilenleri (mucizeleri) zikretti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Seni yetim bulup barındırmadı mı?" âyetini indirdi.

İbn Merdûye ve Deylemî, İbn Abbâs'tan bildirir: Duhâ Sûresi nazil olduğunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbim bana minnet ediyor ki böylesi bir minnete de layıktır" buyurdu.

1

Yemin olsun kuşluk vaktine (güneşin yükseldiği zamana veya bütün gündüze),

2

Ve örtüp bürüdüğü (insanların sükûn bulduğu veya karanlığı çöktüğü) zaman gece ki:

3

(Ey Resûlüm,) Rabbin seni ne terk etti, ne de sana darıldı. (Kâfirler, vahyin on beş gün gecikmesi sırasında “Rabbi onu terk etti ve ona darıldı.” demişlerdi.)

(Cebrâîl “aleyhisselâm” bu âyetleri getirdiği zaman Hazret-i Peygamber:

"Gelişin o kadar gecikti ki seni özledim." buyur­du. Cebrâîl de:

"Ben seni daha çok özledim, fakat ben bir emir kuluyum." de­di. Sonra ona: "Biz ancak Rabbinin emri ile ineriz" [Meryem, 19/64] âyeti nâzil oldu. Bk. Kurtubî.)

4

Muhakkak ki sonrası (âhiret), senin için öncesinden (dünyadan)daha hayırlıdır (veya elbette senin işinin sonu, önünden daha hayırlıdır).

5

Yakında (kıyâmet günü) Rabbin sana (makâm-ı mahmûd, havz-ı kevser ve şefâat izni) verecek ve sen de hoşnut olacaksın.

6

(Rabbin) seni bir yetim olduğunu bilip de barındırmadı mı?

(Resûlüllah “sallâllahü aleyhi ve selem”, muhterem babası Abdullah b. Abdülmuttalib vefat ettiği zaman henüz dünyayı şereflendirmemişlerdi. Dünyaya geldikten kısa bir zaman sonra dedesi Abdülmuttalib ve anneleri Âmine hâtunun yanında kaldı. Sonra süt annesi Halîme hanımın evine gitti. Dört yaşına girince tekrar vâlidesine teslim edildi. Altı yaşında iken annesi, iki sene sonra da dedesi âhirete göçtüler. O vakit Resûl-i ekrem “sallâllahü aleyhi ve selem” sekiz yaşında idi. Abdülmuttalib, vefatı yaklaştığı zaman onu oğlu Ebû Tâlib’e vasıyet etmişti. Ebû Tâlib, Resûlüllah “aleyhisselâm”ın muhterem babası Abdullah ile ana bir kardeşti. Amcası Ebû Tâlib, Hazret-i peygamberi ta peygamberliği zamanına kadar evlâdından üstün bir sevgiyle yanında barındırmış, hatta peygamberliğinden sonra da uzun müddet ona yardım etmişti. Bk. Râzî ve Şeyhzâde.)

7

"Seni şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?"

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Seni şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?" âyetini açıklarken: "Yüce Allah seni yollarını şaşırmışların içinde buldu da seni onların bu şaşkınlıklarından kurtardı" demiştir.

8

"Seni fakir bulup zengin etmedi mi?"

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süfyân: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: (.....) ifadesinden kasıt fakirliktir. Bize bildirilene göre de bu âyet İbn Mes'ûd'un mushafında "(=Seni yoksun bulup zengin etmedi mi?)" şeklindedir."

İbnu'l-Enbârî Mesâhifde A'meş'ten bildirir: Bu âyet İbn Mes'ûd'un kıraatinde: "(=Seni yoksun bulup zengin etmedi mi?)" şeklindedir.

9

Bkz. Ayet:10

10

"Öyleyse sakın yetime kötü muamele etme! Ve sakın bir şey isteyeni azarlama!"

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Öyleyse sakın yetime kötü muamele etme!" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Ona zulmetme, haksızlık etme anlamındadır. Bize bildirilene göre de bu âyet Abdullah'ın mushafında "(=Öyleyse sakın yetime surat asma!)" şeklindedir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Öyleyse sakın yetime kötü muamele etme!" âyetini açıklarken: "Ona zulmetme, haksızlık etme anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Öyleyse sakın yetime kötü muamele etme!" âyetini açıklarken: "Ona zulmetme, haksızlık etme anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Öyleyse sakın yetime kötü muamele etme!" âyetini açıklarken: "Yetime karşı şefkatli bir baba gibi ol" demiştir. "Ve sakın bir şey isteyeni azarlama!" âyetini açıklarken: "Sana el açan yoksula şefkat ve sevgiyle davran" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süfyân: "Ve sakın bir şey isteyeni azarlama!" âyetini açıklarken: "Dini konusunda sana bir şeyler sormaya gelen kişiyi azarlama" demiştir.

11

"Yalnızca Rabbinin nimetini anlat!"

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Yalnızca Rabbinin nimetini anlat!" âyetini açıklarken: "Rabbinin sana verdiği peygamberliği anlat, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebû Nasr es-Siczî'nin el- İbâne'de bildirdiğine göre Mücâhid: "Yalnızca Rabbinin nimetini anlat!"âyetini açıklarken: "Bu nimetten kasıt Kur'ân'dır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Miksam'dan bildirir: Hasan b. Ebî Tâlib ile karşılaştığımda onunla tokalaşıp musafaha yaptım. Bana: "Müminler karşılaştıkları zaman musafaha yaparlar" dedi. Ona: "Yalnızca Rabbinin nimetini anlat!" âyetinin anlamı nedir?" diye sorduğumda: "Müminin salih bir amelde bulunması halinde bunu ailesine de anlatmasıdır" dedi. Ona: "Hazret-i Mûsa (Kasas Sûresi'nin 28. âyetinde geçen) iki süreden hangisini doldurmuştur? İlkini mi yoksa ikincisini mi?" diye sorduğumda: "İkincisini" karşılığını verdi.

İbn Ebî Hâtim'in başka bir kanaldan bildirdiğine göre Hasan b. Ali: "Yalnızca Rabbinin nimetini anlat!" âyetini açıklarken: "Kişinin, yaptığı hayırlı amelleri başkalarına anlatmasıdır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan b. Ali: "Yalnızca Rabbinin nimetini anlat!" âyetini açıklarken: "Bir hayır elde ettiğin zaman bunu kardeşlerine de anlat" demiştir.

İbn Cerîr, Ebû Nadra'dan bildirir: "Müslümanlar verilen nimetlere şükretmenin yollarından birinin de onu anlatmak olduğunu düşünürlerdi."

Abdullah b. Ahmed Müsned'e zevâidinde, Beyhakî Şuabu'l-îman'da ve Hatîb'in el-Müttefik ve'l-Müfterik'de -zayıf bir senedle- Nu'mân b. Beşîr'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Aza şükretmeyen çoğa da şükredemez. İnsanlara şükretmeyen Allah'a da şükredemez, Allah'ın nimetlerini anlatmak da bir çeşit şükürdür ve bunu yapmamak nankörlüktür. Birlikte de rahmet vardır."

Ebû Dâvud ve Diyâ'nın Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kime bir nimet verilir de bunu dile getirirse o nimete şükretmiş olur. Ancak gizler de kimseye bundan bahsetmezse nankörlük etmiş olur" buyurmuştur.

Buhârî Edeb'de, Ebû Dâvud, Tirmizî, Ebû Ya'lâ, İbn Hibbân, Beyhakî ve Diyâ'nın Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kime bir bağışta bulunulduysa imkanı varsa bunun karşılığını versin, yoksa da verene teşekkür etsin. Zira teşekkür eden şükür de etmiş olur. Teşekkürü yerine getirmeyen kişi de nankörlük etmiş olur.

Kendisine verilmeyen bir şeyi, kendisinde varmış gibi gösteren kişi de yalandan iki elbise giymiş (çıplak) gibi olur."

Ahmed, Taberânî M. el-Evsat'ta ve Beyhakî'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kişi kendisine yapılan bir iyiliğe benzeriyle karşılık versin. Veremiyorsa bu iyiliği başkalarına anlatsın. Zira kendisine yapılan iyiliği anlatması halinde ona şükretmiş olur. "

Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kişi kendisine yapılan bir iyiliğe benzeriyle karşılık versin. Veremiyorsa bu iyiliği başkalarına anlatsın. Zira kendisine yapılan iyiliği anlatması halinde ona şükretmiş olur."

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Ömer b. Abdilaziz: "Verilen bir nimeti anlatmak şükürdür" demiştir.

Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Sizlere verilen nimetleri çokça dile getirin ki onları dile getirip anlatmak da şükürdür" demiştir.

Beyhakî'nin bildirdiğine göre Cüreyrî: "Nimetleri sayıp dile getirmek de şükürdendir" demiştir.

Beyhaki, Yahya b. Saîd'den bildirir: "Denilirdi ki nimetleri sayıp dile getirmek de şükürdendir."

Abdurrezzâk ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Katâde: "Verilen nimete şükretmenin yollarından biri de onu anlatıp dile getirmektir" demiştir.

Beyhaki, Fudayl b. İyâd'dan bildirir: "Denilirdi ki verilen nimete şükretmeni yollarından biri de onu anlatıp dile getirmektir."

Beyhaki, İbn Ebi'l-Havârî'den bildirir: Fudayl b. İyâd ile Süfyân b. Uyeyne bir gece sabaha kadar oturdular ve: "Yüce Allah bizlere şu nimeti verdi. Yüce Allah bizlere şu nimeti ihsan etti" şeklinde verilen nimetleri sayıp durdular.

Taberânî'nin bildirdiğine göre Ebu'l-Esved ed-Düelî ve Zâzân el-Kindî şöyle demişlerdir: Hazret-i Ali'ye: "Bize arkadaşlarını anlat" dediğimizde onların faziletlerinden bahsetti. Ona: "Kendinden bahset" dediğimizde: "Ağır olun! Yüce Allah kişinin kendini temize çıkarmasını yasaklamıştır" karşılığını verdi. Adamın biri: "Yüce Allah: "Yalnızca Rabbinin nimetini anlat!" buyurmuyor mu?" diye sorunca, Hazret-i Ali: "Ben Rabbimin nimetlerini anlatırım. Vallahi bir şey sorduğum zaman bana cevap verilirdi. Susup bir şey sormadığım zamanlarda da benimle söze başlanırdı" dedi.

0 ﴿