TÎN SÜRESİ

 

İbnu'd-Durays, Nehhâs, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Tîn Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Tîn Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

Mâlik, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, Berâ b. Âzib'den bildirir: "Bir yolculuk sırasında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bize yatsı namazını kıldırdı. Rekatlardan birinde de Tîn Sûresi'ni okudu. Sesi de kıraati de onun gibi güzel olan başka birini işitmiş değilim."

İbn Ebî Şeybe Musannefde, Abd b. Humeyd Müsned'de ve Taberânî, Abdullah b. Yezîd'den bildirir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) akşam namazında Tîn Sûresi'ni okudu."

Hatîb, Berâ b. Âzib'den bildirir: "Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasına akşam namazı kıldığımda Tîn Sûresi'ni okudu."

İbn Kani', İbnu's-Seken ve Şîrâzî el-Elkâb'da Zur'a b. Halîfe'den bildirir: "Yemâme'den Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiğimizde bize İslam'ı anlattı. Biz de Müslüman olduk. Sabah namazını bize kıldırırken de Tîn ile Kadr sûrelerini okudu."

1

Bkz. Ayet:8

2

Bkz. Ayet:8

3

Bkz. Ayet:8

4

Bkz. Ayet:8

5

Bkz. Ayet:8

6

Bkz. Ayet:8

7

Bkz. Ayet:8

8

"Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun! Andolsun Tûr-i Sina'ya ve şu emin beldeye ki biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık. Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır. Öyleyken, sana dini yalan saydırtan nedir? Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?"

Hatîb ve İbn Asâkir -meçhul ravisi olan bir senedle- Zührî'den, o da Enes'ten bildirir: Tîn Sûresi nazil olduğu zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buna çok sevindi ki bu sevincini biz yüzünde görebiliyorduk. İbn Abbâs'a bu sûrenin açıklamasını sorduğumuzda şöyle dedi: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetinde Tîn, Şam beldeleridir. Zeytûn ise Filistin beldeleridir. "Andolsun Tûr-i Sina'ya" âyetindeki Sîna dağı Yüce Allah'ın Mûsa'yla konuştuğu dağdır. "Ve şu emin beldeye" âyetindeki beldeden kasıt Mekke'dir. "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetindeki insandan kasıt Muhammed'dir (sallallahü aleyhi ve sellem). "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetinde Lât ile Uzza'ya tapan müşrikler kastedilmektedir. "Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" âyetinde iman edenlerden kasıt, Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Ali'dir. "Öyleyken, sana dini yalan saydırtan nedir? Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?"buyruğunda da Yüce Allah: "Ey Muhammed! Seni onlara bir peygamber olarak gönderen ve takva üzerinde sizi bir araya getiren Allah hüküm verenlerin en üstünü değil midir?" buyurmuştur."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn, Hazret-i Nuh'un Cûdi dağı üzerinde inşa edilen mescidinin adıdır. Zeytûn ise Beytu'l-Makdis'tir" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sîna'ya" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, Tûr mescididir" demiştir. "Ve şu emin beldeye" âyetini açıklarken: "Bu belde Mekke'dir" demiştir. "Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kişi en güzel bir şekilde yaratılmışken en sonunda bunayacak şekilde yaşlanır. Burada bahsedilen kişiler de Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında yaşayan bir topluluktu. Bunlar bunayıp akılları gidince durumlarının ne olacağı Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) soruldu. Yüce Allah da bunlar hakkında akıllarının gitmesinden önce yaptıkları amellerin ecirlerini kesintisiz bir şekilde aynen alacaklarını bildirdi. Sonrasında Yüce Allah: "öyleyken, sana dini yalan saydırtan nedir?" buyurmuştur ki burada yalanlanan dinden kasıt da Yüce Allah'ın hükmüdür."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Bunlar iki mesciddir. Biri Mescid-i Haram'dır. Diğeri de İsrâ gecesinde Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) götürüldüğü Mescid-i Aksa'dır" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sina'ya" âyetini açıklarken: "Sîna dağı Hazret-i Mûsa'nın Yüce Allah ile konuşmak üzere çıktığı dağdır" demiştir. "Ve şu emin beldeye" âyetini açıklarken: "Bu belde Mekke'dir" demiştir. "Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Yüce Allah insanı yüz üstü yürüyecek şekilde değil, ayakta durabilecek bir şekilde yarattı. Ancak sonunda onu ömrünün en kötü hali olan yaşlı birine çevirdi."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Katâde: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn, Dimaşk'ın üzerinde olduğu dağdır. Zeytûn ise Beytu'l-Makdis'in üzerinde bulunduğu dağdır" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sîna'ya" âyetini açıklarken: "Sîna, Şam'da bol ağaçlı mübarek bir dağdır" demiştir. "Ve şu emin beldeye" âyetini açıklarken: "Bu belde Mekke'dir" demiştir. "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetini açıklarken: "Bu cümle buraya kadar edilen yeminlerin cevabıdır" demiştir. "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken: "Aşağıların aşağısı Cehennemdir" demiştir. "Öyleyken, sana dini yalan saydırtan nedir?" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'tan gerekli açıklama geldiği için artık buna iman et, anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Abdillah el-Fârisî: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tın, Dimaşk mescididir. Zeytûn ise Beytu'l-Makdis'tir" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sina'ya" âyetini açıklarken: "Sîna, Mûsa'nın üzerine çıktığı dağdır" demiştir. "Ve şu emin beldeye" âyetini açıklarken: "Bu belde Harem bölgesidir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn, Ashâb-ı Kehf'in mescididir. Zeytûn ise Kudüs mescididir" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sîna'ya" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, Tûr mescididir" demiştir. "Ve şu emin beldeye" âyetini açıklarken: "Bu belde Mekke'dir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn ile Zeytûn, Şam'da iki mesciddir" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sîna'ya" âyetini açıklarken: "Tûr, dağ anlamındadır. Sinîrı ise bu dağın güzel olduğunu ifade etmektedir" demiştir.

İbnu'd-Durays, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Ka'bu'l-Ahbâr: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun! Andolsun Tûr-i Sîna'ya ve şu emin beldeye" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Tîn'den kasıt, Dimaşk, Zeytûn'dan kasıt Beytu'l-Makdis'tir. Tûr-i Sîna, Yüce Allah'ın Mûsa'yla konuştuğu dağdır. Emin beldeden kasıt ise Mekke'dir."

Saîd b. Mansûr ve İbn Ebî Hâtim, Ebû Habîb el-Hâris b. Muhammed'den bildirir: "Yüce Allah'ın katında mukaddes olan dört dağ vardır. Bunlardan biri Tûr-i Zîta, diğeri Tûr-i Sîna, diğeri Tûr-i Tîne, diğeri de Tûr-i Tîma'dır. "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun! Andolsun Tûr-i Sina'ya ve şu emin beldeye" âyetlerinde ifade edilen de budur. Tûr-i Zîta denilen Beytu'l-Makdis'tir. Tûr-i Sîna, Tûr dağıdır. Tûr-i Tîne, Dimaşk'tır. Tûr-i Tîma da Mekke'dir."

İbnu'l-Münzir de aynısını Zeyd b. Mesleme'den bildirir. Ancak burada: "Tûr-i Sîna, Yüce Allah'ın Mûsa ile konuştuğu dağdır" ifadesi yer alır.

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Hakem: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn'den kasıt Dimaşk, Zeytûn'dan kasıt da Filistin'dir" demiştir. "Ve şu emin beldeye" âyetini açıklarken: "Bu belde Mekke'dir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn ile Zeytûn insanların yediği (incir ve zeytin) meyvelerdir" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sîna'ya" âyetini açıklarken: "Tûr dağ, Sinîn ise mübarek anlamındadır" demiştir.

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn ile Zeytûn insanların yediği meyvelerdir" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sîna'ya" âyetini açıklarken: "Tûr dağ, Sinîn ise mübarek anlamındadır" demiştir. "Ve şu emin beldeye" âyetini açıklarken: "Bu belde Mekke'dir" demiştir. "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetini açıklarken: "Biz insanı en güzel bir surette yarattık" demiştir. "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken: "Sonra da onu Cehenneme attık" demiştir. "Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" âyetini açıklarken: "Ancak iman edenlere ardı kesilmeyen bir mükâfat vardır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sinîn, güzel anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Andolsun Tûr-i Sina'ya" âyetini açıklarken: "Habeş dilinde güzel dağ anlamındadır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Rabî': "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun! Andolsun Tûr-i Sina'ya" âyetini açıklarken: "Üzerinde incir ve zeytin bulunan dağa andolsun, anlamındadır" demiştir.

İbn Merdûye, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: "Huzeyfe b. Sabit (Ensarlı olanı değil), Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) emin beldenin hangisi olduğunu sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Mekke'dir" karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Enbârî Mesâhifte Amr b. Meymûn'dan bildirir: Ömer b. el-Hattâb'ın arkasında akşam namazını kıldığımda ilk rekatta Tîn Süresi'ni okudu. Ancak "Andolsun Tûr-i Sina'ya" âyetini (.....) lafzıyla okudu. Ki Abdullah'ın da kıraatinde bu âyet bu lafızladır. İkinci rekatta Fîl Sûresi ile Kureyş Süresi'ni birlikte okudu. Bunları okurken de sesini yükseltti. Ben sesini yükseltmesini Kâbe'ye hürmeten yaptığını düşündüm.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetini açıklarken: "Biz insanı mutedil ve dengeli bir şekilde yarattık" demiştir. "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken: "Sonra da onu ömrünün en kötü hali olan yaşlı birine çevirdik" demiştir. "Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Bunlardan iman edenlere ise ecirleri eskiden olduğu gibi eksiksiz bir şekilde verilir. Gençken ve sağlıklı iken salih amellerde bulunan mümin kişi ihtiyarladığı zaman artık yaptıklarının ona bir zararı dokunmaz. Ömrünün son zamanlarına geldikten sonra yaptıkları hatalardan dolayı sorumlu tutulmaz."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetini açıklarken: "İnsan dışında bütün canlılar yüz üstü yürüyecek şekilde yaratılırken insan dimdik ayakta duracak şekilde yaratıldı" demiştir. "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken: "Sonra da onu ömrünün en kötü hali olan yaşlı birine çevirdik" demiştir. "Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Sağlıklı ve genç iken salih amelde bulunan bir kişi aciz duruma düştüğü zaman ölene kadar eski amellerinin sevabı kendisine eksiksiz bir şekilde yazılmaya devam eder."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn incir, Zeytûn ise zeytindir" demiştir. "Andolsun Tûr-i Sîna'ya" âyetini açıklarken: "Tûr dağ, Sinîn ise Habeş dilinde güzel anlamındadır" demiştir. "Ve şu emin beldeye" âyetini açıklarken: "Bu belde Mekke'dir" demiştir. "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetini açıklarken: "Biz insanı genç ve güçlü olacak şekilde yaratttık" demiştir. "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken: "Sonra da onu ömrünün en kötü hali olan yaşlı birine çevirdik" demiştir. "Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" âyetini açıklarken de: "Kişi yaşlanıp aciz duruma düştüğü zaman Yüce Allah onu yaptığı şeylerden sorumlu tutmaz ve eski amellerine göre sevabını devam ettirir" demiştir. Başka bir lafızda ise açıklama şöyle geçer: "Bunlardan iman edenlere genç ve sağlıklı iken yaptıkları amellere göre ecirleri aynen verilmeye devam edilir. Yüce Allah bu durumlarında onların ecirlerini kesmez. Kesintisiz ecirden kasıt budur."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Tîn'e ve Zeytûn'a andolsun!" âyetini açıklarken: "Tîn'den kasıt yediğiniz meyvelerdir. Zeytûn'dan kasıt ise sıkıp suyundan istifade ettiğiniz meyvelerdir" demiştir. "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetini açıklarken: "Biz insanı en güzel bir surette yaratttık" demiştir. "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken: "Sonra onu Cehennem ateşine attık" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetini açıklarken: "Biz insanı en güzel bir surette yaratttık" demiştir. "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken: "Sonra onu en çirkin bir surette Cehennem ateşine attık" demiştir.

Firyâbî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre ibrâhîm(-i Nehaî): "Biz insanı en güzel biçimde yarattık" âyetini açıklarken: "Biz insanı en güzel bir surette yaratttık" demiştir. "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Sonra da onu ömrünün en kötü hali olan yaşlı birine çevirdik. Yaşlı ve aciz duruma düşünce sağlıklı iken yaptığı amellerinin sevapları aynen yazılmaya devam eder."

Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Bundan kasıt, gençlikten yaşlılığa yaşlılıktan da Cehennem ateşine doğru giden kafir kişidir" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Ali b. Ebî Tâlib'in:

"Bozgunculuk yapıp düşmanlık ede ede

Sonunda Cehenneme, esfeli safiline ulaştılar" dediğini işitmez misin?"

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken: "Sonra da onu ömrünün en kötü hali olan yaşlı birine çevirdik" demiştir.

Hâkim ve Beyhakî Şuabu'l-îman'da İbn Abbâs'tan bildirir: Kur'ân okuyan kişi kötü bir ihtiyarlığa maruz kalmaz. Yüce Allah'ın: "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık. Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır"' âyetinden kasıt da budur. Burada iman edenleren kasıt, Kur'ân okuyanlardır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: "Denilirdi ki Kur'ân okuyan kişi kötü bir ihtiyarlığa maruz kalmaz" demiştir. Sonra: "Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık. Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" âyetlerini okuyup: "İman edip salih amel işleyenler ihtiyarlıklarında bunaklığa maruz kalmazlar" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bundan kasıt ihtiyarlıktır. Yüce Allah bu konuda: "...Kiminiz öldürülür, kiminiz de ömrünün en fena zamanına ulaştırılır ki, bilirken birşey bilmez olur..."buyurur. Ancak Kur'ân okuyan birisi öylesi bir duruma düşmez. Zira Yüce Allah: "Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" buyurur ki bunlardan kasıt, Kur'ân okuyanlardır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sonra onu aşağıların en aşağısı kıldık" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Aşağıların aşağısından kasıt, kişinin yaşlı ve aciz duruma düşmesidir. Kişi yaşlanıp amel etmekten aciz kalınca genç iken işlediği amellerin ecri eskisi gibi yazılmaya devam eder."

İbn Merdûye, Ebû Mûsa'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kul hayırlı bir yol ve davranışlar içinde iken hastalanır veya yolculuğa çıkarsa eskiden yaptığı ameller aynısıyla yazılmaya devam eder" buyurdu ve: "Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" âyetini okudu.

Ahmed, Buhârî ve İbn Hibbân'ın Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kul hastalandığı veya yolculuğa çıktığı zaman Yüce Allah sağlıklı veya mukîm iken yaptığı gibi kendisine ecir yazmaya devam eder" buyurmuştur.

Hakîm et-Tirmizî Nevâdiru'l-Usûl'de Enes'ten bildirir: "Fakat iman edip salih amel işleyenler için kesintisiz bir ecir vardır" âyeti konusunda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kesintisiz ecir, sağdaki meleğin kayda geçtiği amellerdir. Kişi bir hayır yaptığı zaman sağdaki melek bunu kayda geçer. Kişi aciz duruma düşüp de bu amelleri yapmaya gücü yetmediği zaman sağdaki melek yine yazmaya devam eder, ancak soldaki melek yaptığı kötü işleri kayda geçmez. Kur'ân okuyan kişi de kötü bir ihtiyarlığa maruz kalıp bunamaz. "

ibn Asâkir'in Mekhûl'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kul hastalandığı zaman Yüce Allah soldaki meleğe: «Aleyhine bir şey yazma» buyurur. Soldaki meleğe de: «Önceden yaptığı en güzel amelleri yazmaya devam et. Zira ben onu herkesten iyi biliyorum ve bu duruma da onu düşüren benim» buyurur."

Taberânî, Şeddâd b. Evs'ten bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Yüce Allah buyurur ki: «Mümin kulumu bir belaya maruz bıraktığım zaman şayet bu bela karşısında bana hamdederse annesinden doğduğu gün gibi günahsız bir şekilde bu beladan sıyrılır.» Sağdaki ile soldaki meleklere de: «Onu bu duruma düşüren benim. Onun için bundan kurtulana kadar sağlıklıyken yaptığı amellerin aynısını yazmaya devam edin» derim."

Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Mansûr'dan bildirir: Mücâhid'e: "Öyleyken, sana dini yalan saydırtan nedir?"' âyeti ile "Dini yalan sayanı gördün mü?" âyetinde kastedilen Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) midir?" diye sorduğumda: "Böylesi bir şeyden Allah'a sığınırız! Bundan kasıt, genel mânâda insandır" karşılığını verdi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bize bildirilene göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti okuduğu zaman: "Elbette en üstünüdür. Ben de buna şahitlerden biriyim" buyururdu.

Abd b. Humeyd, Sâlih Ebu'l-Halîl'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?" âyetini okuduğu zaman: "Seni tesbih derimi Elbette en üstünüsün" buyururdu.

Tirmizî ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: "Biriniz Tîn Sûresi'ni okurken "Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?" âyetine ulaştığı zaman: «Elbette en üstünüdür. Ben de buna şahitlerden biriyim» desin."

İbn Merdûye'nin Câbir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Tîn Sûresi'ni okurken «Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?» âyetine ulaştığın zaman: «Elbette en üstünüdür» de."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, "Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?" âyetini okuduğu zaman: "Allahım! Seni tesbih derim! Elbette en üstünüsün" derdi.

0 ﴿