ALAK SÛRESİ
İbn Merdûye'nin değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mekke'de Kur'ân'dan ilk indirilen sûre Alak Sûresi'dir" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Alak Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbnu'd-Durays, İbnu'l-Enbârî Mesâhif de, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym Hilye'de Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirir: "Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk indirilen sûre, Alak Sûresi'dir." Beyhakî Delâil'de İbn Şihâb'dan bildirir: Muhammed b. Abbâd b. Câfer el- Mahzûmî'nin bana bildirdiğine göre âlimlerinden biri şöyle demiştir. Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk olarak "Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki kalemle öğretendir. O, insana bilmediğini öğretendir" âyetlerini indirdi." Yine dediklerine göre bu âyetler sûrenin Hira mağarasında nazil olan baş tarafıdır. Sûrenin kalan kısmı ise daha sonra Yüce Allah'ın dilediği şekilde nazil olmuştur. İbn Cerîr, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Kur'ân'dan ilk indirilen sûre Alak Sûresi'dir" demiştir. Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, İbn Cerîr, İbnu'l- Enbârî Mesâhif de, İbn Merdûye ve Beyhaki, İbn Şihâb vasıtasıyla Urve b. ez- Zübeyr'den bildirdiğine göre müminlerin annesi Âişe şöyle demiştir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem)ilk vahyin gelmesi uykuda iken gördüğü salih rüyalarla olmuştur. Zira ne zaman bir rüya görse rüyası gün ışığı gibi zuhur ediyordu. Sonra ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına çekilir, ailesine uğramadan birkaç gece kalır ibadet ederdi. Azığı yanında bulunurdu. Sonra Hatice'nin yanına döner, Hira'da bir o kadar daha kalmak için azık hazırlardı. Bu şekilde Hak, Hira mağarasına, yanına gelene kadar devam etti. Yine oradayken karşısına melek çıkıp: "Oku!" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben okuma bilmem" karşılığını verdi." Resûlulah (sallallahü aleyhi ve sellem) sonrasını şöyle anlattı: "Bunun üzerine beni alıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: «Oku!» dedi. Ben yine: «Ben okuma bilmem» karşılığını verdim. Bunun üzerine tekrar beni alıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: «Oku!» dedi. Ben yine: «Ben okuma bilmem» karşılığını verdim. Sonra üçüncü kez beni alıp, takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: «Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki kalemle öğretendir» dedi." Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ürperti içinde geri döndü. Hatice binti Huveylid'in yanına girerek: "Beni örtün! Beni örtün!" buyurdu. Onu örttükten bir süre sonra ürpertisi gitti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hatice'ye olanları anlattı ve: "Bana bir şey olacak diye korktum" buyurdu. Hatice ise: "Hayır! Vallahi Yüce Allah seni hiçbir zaman utandıracak değildir. Zira sen akrabalarını gözetir, zayıfların yükünü hafifletir, yoksula yardım eder, misafiri ağırlar ve haktan gelen musibetler karşısında halka yardım edersin" karşılığını verdi. Sonrasında Hatice, Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem), amcası oğlu olan Varaka b. Nevfel b. Abdiluzza'ya götürdü. Varaka, cahiliye döneminde Hıristiyan olmuştu. İbranice yazmayı bilir, İncil'i İbranice Yüce Allah'ın dilediği kadar yazardı. Yaşlı ve gözleri kör olmuş birisiydi. Hatice ona: "Ey amcaoğlu! Kardeşinin oğlunu bir dinle!" dedi. Varaka, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yeğenim! Ne görüyorsun?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gördüklerini ona anlattı. Bunun üzerine Varaka, ona: "Bu gördüğün Yüce Allah'ın, Mûsa'ya gönderdiği Nâmûs'tur. Keşke genç olsaydım. Kavmin seni (Mekke'den) çıkaracağı zaman keşke hayatta olabilseydim" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Beni çıkaracaklar mı ki?" diye sorunca, Varaka: "Evet! Senin getireceğin şeyle (misyonla) gelen hiçbir kişi yoktur ki düşmanlığa uğramamış olsun! Şayet o güne ben de yetişebilirsem seni korur ve yardımcı olurum" dedi. Ancak çok geçmeden Varaka vefat etti, vahiy de kesintiye uğradı." Ravi İbn Şihâb der ki: Ebû Seleme b. Abdirrahman'ın bana bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah el-Ensârî vahyin bir süre kesilmesi konusunu anlatırken Resûlullah'tan naklen şöyle demiştir: "Bir ara yürürken semadan bir ses işittim. Başımı kaldırıp baktığımda Hira mağarasında bana gelen meleği gördüm. Bu melek gök ile yer arasını dolduran bir kürsüye kurulmuştu. Ondan çok korktum ve eve dönüp: «Beni örtün! Beni örtün!» dedim. Sonrasında Yüce Allah bana: «Ey bürünüp sarınan! Kalk ve uyar. Rabbini yücelt. Giysilerini temiz tut. Kötü şeyleri terket» âyetlerini indirdi. Bu âyetlerin nazil olmasından sonra da vahiyde bir kesinti olmadı." İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) nazil olan ilk sûre Alak Sûresi'dir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den bildirir: "Kur'ân'dan nazil olan ilk sûre Alak Sûresi, daha sonra ise Kalem Sûresi'dir." İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: "Kur'ân'dan ilk olarak beş âyet nazil oldu. Bunlar da: "Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki kalemle öğretendir. O, insana bilmediğini öğretendir" âyetleridir." İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd, Ubeyd b. Umeyr'den bildirir: "Kur'ân'dan nazil olan ilk sûre Alak Sûresi, daha sonra ise Kalem Sûresi'dir." İbnu'l-Enbârî Mesâhifde Hazret-i Âişe'den bildirir: "Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Alak Sûresi'nden sonra ilk nazil olan sûreler Kalem, Müddessir ve Duhâ sûreleridir." Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Zührî ile Amr b. Dînar'dan bildirir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hira mağarasında iken bir melek kendisine üzerinde: "Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki kalemle öğretendir. O, insana bilmediğini öğretendir" yazılı olan ipekten bir kumaş parçası getirdi." Hâkim, Amr vasıtasıyla Câbir'den bildirir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hira mağarasında iken bir melek kendisine, üzerinde: "Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki kalemle öğretendir. O, insana bilmediğini öğretendir" yazılı olan ipekten bir kumaş parçası getirdi." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve Ebû Nuaym Delâil'de Abdullah b. Şeddâd'dan bildirir: Cebrail, Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Ey Muhammed! Oku!" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Neyi okuyayım?" diye sordu. Cebrail onu sarıp sıktı ve bir daha: "Ey Muhammed! Oku!" dedi. Allah Resûlü yine: "Neyi okuyayım?" diye sorunca da Cebrail: "Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki kalemle öğretendir. O, insana bilmediğini öğretendir" dedi. Sonrasında Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hatice'nin yanına geldi ve: "Ey Hatice! Sanırım cinler bana uğradı!" buyurdu. Hazret-i Hatice: "Vallahi hayır! Rabbin sana böyle bir şeyi yapacak değildir! Zira asla bir kötülük yapmış değilsin!" karşılığını verdi ve Varaka'ya gelip durumu ona bildirdi. Varaka, Hazret-i Hatice'ye: "Eğer dediğin gibiyse kocan bir peygamber demektir. Bundan dolayı da kavminden şiddet görecektir. Şayet o günlere yetişirsem ona iman edenlerden biri olurum" dedi. Sonrasında Cebrâil bir süre Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmeyince, Hazret-i Hatice: "Gördüğüm kadarıyla Rabbin sana darıldı" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Andolsun kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı" âyetlerini indirdi. İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hatice ile birlikte bir aylığına itikafa girdi. Bu itikafları Ramazan ayına denk gelmişti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) itikaftan çıkınca "es-Selâmu aleyküm" diye bir ses işitti. Önce bunun cinlerin seslenmesi olduğunu düşündüler. Ancak Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sevinin! Zira selam hayırlı bir şeydir" buyurdu... Daha sonrasında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün Cebrâil'i Güneş'in üzerinde gördü. Bir kanadı doğuda bir kanadı ise batıdaydı. Allah Resûlü bunu anlatırken Cebrail'i bu şekilde görünce: "Ondan korktum" buyurmuştur. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ailesinin yanına eve giderken kapıda Cebrail'i gördü. Sonrasını Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle anlattı: "Kapıda onunla karşılaşınca benimle konuşmaya başladı ki bu konuşmayla ona ısındım. Daha sonra görüşmek üzere bir zaman belirlediğinde söz konusu zamanda dediği yere gittim, ancak Cebrail gelmedi." Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) söz konusu yerden dönerken Cebrail ve Mikail'le karşılaştı. Cebrail yeryüzüne inerken Mikail gökyüzü ile yeryüzü arasında kaldı. Sonrasını Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle anlattı: "Cebrail beni tutup sırt üstü yere yatırdı. Yatırdıktan sonra karnımı yarıp içinden Yüce Allah'ın dilediği şeyi çıkardı. Onu altın bir tasın içinde yıkadıktan sonra geri yerine koydu. Sonra bir kabı çevirir gibi beni ters çevirdi ve sırtıma mührü vurdu. Mührün sırtıma değmesini de hissettim. Mührü vurduktan sonra bana: «Yaratan Rabbinin ismiyle oku!» dedi. Oysa öncesinde yazılı bir şey okumuş değildim. Cebrail beni boğazımdan tutunca hıçkırarak ağlamaya başladım. Boğazımı bıraktıktan sonra da bana: «Yaratan Rabbinin ismiyle oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki kalemle öğretendir. O, insana bilmediğini öğretendir» dedi. Sonrasında ise hiçbir şeyi unutmadım. Bunları yaptıktan sonra beni bir adamla tarttı. Ancak adama ağır bastım. Başka bir adamla tartınca yine ona ağır bastım. Yüz adamın karşısına koyup tartınca hepsine ağır bastım. Bunun üzerine Mikail: «Kabe'nin Rabbine andolsun ki ümmeti bunun peşinden gidecektir» dedi. Daha sonra evime dönerken karşılaştığım her bir taş ile ağaç beni: «es-Selâmu aleyke yâ Resûlallah! » diye selamlamaya başladı. Eve, Hatice tıitı yanına girdiğimde o da beni: «es-Selâmu aleyke yâ Resûlallah!» diyerek karşıladı." Taberânî, Sevbân'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allahım! İslam'ı Ömer b. el-Hattâb ile aziz kıl" diye dua etmişti. Ömer de akşam vakti Alak Sûresi'ni okuyan kızkardeşini dövmüş, hatta öldüğünü düşünerek onu bırakmıştı. Ancak seher vakti uyandığında Alak Sûresi'ni okuyan kızkardeşinin sesini işitti. Okunanı duyunca da: "Vallahi bu ne şiirdir, ne de mırıltıdır" dedi ve Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gitti. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bulunduğu eve gelince kapıda Bilal'ı gördü. Kapıyı itip girmek isteyince Bilâl: "Sen kimsin?" diye sordu. Ömer: "Ben Ömer b. el-Hattâb'ım" karşılığını verdi. Bilâl: "Girmen için Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) izin alıncaya kadar bekle" diyerek içeri girdi. Bilâl: "Yâ Resûlallah! Ömer geldi, kapıda bekliyor" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah şayet Ömer'e bir hayır dikmişse onu Müslüman kılar" buyurdu ve: "Ona kapıyı aç" emrini verdi. Ömer içeri girince Allah Resûlü onu kollarından tuttu ve sarsarak: "Ne istiyorsun? Neden geldin?" diye sordu. Ömer: "Davanı bana da arzet" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'tan başka ilah olmadığına, tek ve ortaksız olduğuna, Mulıammed'in de onun kulu ve Resûlü olduğuna şehadet edersin" buyurunca Ömer oracıkta Müslüman oldu. Sonrasında Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Çıkabilirsin" buyurdu. 1Bkz. Ayet:5 2Bkz. Ayet:5 3Bkz. Ayet:5 4Bkz. Ayet:5 5"Yaratan Rabbinin ismiyle ota! O, insanı pıhtılaşmış kandan (alak'tan) yarattı. Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "O ki kalemle öğretendir" âyetini açıklarken: "Kalem Yüce Allah'ın bahşettiği büyük bir nimettir. Zira kalem olmadan ne bir din ayakta durabilir, ne de rahat bir geçim sağlanabilir" demiştir. "O, insana bilmediğini öğretendir" âyetini açıklarken de: "Ona yazı yazmayı öğretendir" demiştir. 6Bkz. Ayet:7 7"Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Mes'ûd'dan bildirir: "İki aç gözlü vardır ki bunlar doymak bilmezler. Bunlardan biri ilmin peşinden diğeri de dünya malının peşinden koşan kişidir. İlim peşinde koşan kişi hakkında Yüce Allah: "...Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkar..." buyurur. Dünya malının peşinde olan kişiye gelince bu kişi isyana dalıp gider. Yüce Allah bu konuda da: "Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder" buyurmuştur. 9Bkz. Ayet:19 10Bkz. Ayet:19 11Bkz. Ayet:19 12Bkz. Ayet:19 13Bkz. Ayet:19 14Bkz. Ayet:19 15Bkz. Ayet:19 16Bkz. Ayet:19 17Bkz. Ayet:19 18Bkz. Ayet:19 19"Sen, namaz kılan kulu bundan menedeni gördün mü? Ne dersin, ya o hidâyet üzere ise ya da takvayı emrediyorsa? Ne dersin o yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa! Allah'ın her şeyi görmekte olduğunu bilmez mi? Hayır! Andolsun eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız. Haydi, taraftarlarını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız. Hayır! Sakın sen ona uyma? secde et ve Rabbine yaklaş." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Buhârî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, ibn Merdûye, Ebû Nuaym Delâil'de ve Beyhakî Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir Ebû Cehil: "Şayet Kâbe'nin yanında Muhammed'i namaz kılarken görürsem boynuna basacağım!" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun bu sözünü duyunca: "Şayet böyle bir şeyi yaparsa melekler onu herkesin gözü önünde yakalar" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Beyhaki, İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılarken Ebû Cehil geldi ve: "Ben sana bunu yapma demedim mi? Sana bunu yapmanı yasaklamadım mı?" demeye başladı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı bitirince ona sert bir şekilde karşılık verdi. Ebû Cehil: "Sen de biliyorsun ki Mekke'de benden daha fazla taraftarı olan biri daha yoktur!" deyince Yüce Allah: "Haydi, taraftarlarını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız" âyetlerini indirdi. Vallahi Ebû Cehil orada tarftarlarını çağırsaydı zebâniler onu yakalardı. İbn Cerîr, Taberânî M. el-Evsat'ta ve Ebû Nuaym Delâil'de İbn Abbâs'tan bildirir: Ebû Cehil: "Şayet Muhammed bir daha Makam'ın yanında namaz kılarsa onu öldüreceğim!" deyince, Yüce Allah: "Yaratan Rabbinin ismiyle oku... Hayır! Andolsun eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız. Haydi, taraftarlarını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız" âyetlerini indirdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Makam'a gelip namaz kılmaya başlayınca, Ebû Cehil'e: "Neden duruyorsun?" diye soruldu. Ebû Cehil: "Onunla aramıza karanlık girdi" karşılığını verdi. Vallahi şayet Ebû Cehil, Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) engelleme yönünde bir harekette bulunsaydı bütün insanların gözü önünde melekler onu yakalardı. Bezzâr, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Beyhaki, Abbâs b. Abdilmuttalib'den bildirir: Bir gün Mescid'de iken Ebû Cehil geldi ve: "Yemin olsun Muhammed'i namaz kılarken görürsem boynuna basacağım!" dedi. Bunun üzerine çıktım ve Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidip Ebû Cehil'in bu sözünü söyledim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) öfkeli bir şekilde çıkıp Mescid'e geldi. Aceleyle kapıdan girip duvar dibinde namaza durdu. Ben: "Kötü bir gün olacak!" dedim ve giyinip peşinden gittim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazında Alak Sûresi'ni okumaya başladı. Sûrenin Ebû Cehil ile ilgili olan ve "Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder" âyetleriyle başlayan kısma ulaşınca oradakilerden biri Ebû Cehil'e: "Ey Ebu'l- Hakem! İşte Muhammed burada!" dedi. Ebû Cehil de: "Benim gördüğümü siz de görmüyor musunuz? Vallahi semanın ufku önümde kapandı!" karşılığını verdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de sûrenin sonuna yetiştiği zaman secdeye gitti. Ahmed, Müslim, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Beyhaki, Ebû Hureyre'den bildirir: Ebû Cehil: "Muhammed önünüzde yüzünü toprağa koymuyor (secdeye gitmiyor) mu?" diye sorunca, müşrikler: "Koyuyor" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Ebû Cehil: "Lât ve Uzza'ya andolsun ki şayet onu böyle yaparken görürsem boynuna basıp yüzünü toprağa bulayacağım!" dedi. Sonra namaz kılan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına, boynuna basma niyetiyle geldi. Ancak bir anda geri geri kaçtığı ve elleriyle kendini korumaya çalıştığı görüldü. Kendisine: "Sana ne oldu?" diye sorulduğunda: "Onunla aramızda ateşten bir hendek, korkunç şeyler ve kanatlar gördüm" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Şayet bana yaklaşacak olsaydı melekler onu parça parça edeceklerdi" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder. Kuşkusuz dönüş Rabbinedir. Sen, namaz kılan kulu bundan menedeni gördün mü? Ne dersin, ya o hidâyet üzere ise ya da takvayı emrediyorsa? Ne dersin o yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa! Allah'ın her şeyi görmekte olduğunu bilmez mi? Hayır! Andolsun eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız. Haydi, taraftarlarını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız" âyetlerini indirdi. Kendini yeterli görüp azgınlık eden kişiden kasıt, Ebü Cehil'dir. Âyette bahsedilen taraftarlardan kasıt, Ebû Cehil'in kavmidir. Zebânilerden kasıt da meleklerdir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder" âyetlerini açıklarken: "Bu kişi secdede iken Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine cenin torbası pisliği atan Ebû Cehil'dir" demiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Bu âyetler Allah düşmanı Ebû Cehil hakkında nazil oldu. Zira Ebû Cehil: "Muhammed'i namaz kılarken görürsem boynuna basacağım!" demişti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Sen, namaz kılan kulu bundan menedeni gördün mü? Ne dersin, ya o hidâyet üzere ise ya da takvayı emrediyorsa? Ne dersin o yalanlıyor ve doğru yoldan yüz çeviriyorsa... Haydi, taraftarlarını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız" âyetlerini indirdi. Namaz kılarken menedilen, hidayet üzere olup takvayı emreden kişiden kasıt Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem)'dir. Yalanlayan ve doğru yoldan yüz çevirenden kasıt, Ebû Cehil'dir. Taraftarlardan kasıt, Ebû Cehil'in kavmi ve kabilesidir. Zebâni ifadesine gelince Araplar bunu yöneticinin özel korumalarından olanlar için kullanırlar. Firyâbî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder" âyetlerini açıklarken: "Bundan kasıt, Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılmaktan alıkoymaya çalışan Ebû Cehil'dir" demiştir. "Haydi, taraftarlarını çağırsın. Biz de zebânileri çağıracağız" âyetlerini açıklarken de: "Taraftarlardan kasıt, Ebû Cehil'in aşireti, arkadaşlarıdır. Zebânilerden kasıt da meleklerdir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Yakalarız" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim, İkrime'den bunun aynısını bildirir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Yardımcılarını çağırsın" şeklinde açıklamıştır. Firyâbî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. el-Hâris: "Zebânilerin ayakları yerde başları ise göktedir" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zeyd b. Eşlem: "...Secde et ve Rabbine yaklaş" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Secde emri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) verilmiştir. Ebû Cehil'e de tehdit mahiyetinde "Yaklaş!" denilmiştir." Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den bildirir: "Kulun Rabbine en yakın olduğu an secde anıdır. Yüce Allah'ın: "...Secde et ve Rabbine yaklaş" buyurduğunu işitmez misin?" İbn Sa'd, Osmân b. Ebi'l-Âs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni görevli olarak Tâif'e gönderirken son olarak: "İnsanlara namazı kıldırırken uzun tutma" buyurdu. Hatta namazın süresinin ne kadar olması gerektiğini göstermek için Alak Sûresi ile Kur'ân'da benzeri uzunlukta olan sûreleri okumamı söyledi. |
﴾ 0 ﴿