ÂDİYÂT SÜRESİ

 

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Âdiyât Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

Ebû Ubeyd Fadâil'de Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Zilzâl Sûresi, Kur'ân'ın yarısına denktir. Âdiyât Sûresi de Kur'ân'ın yarısına denktir" buyurmuştur.

Muhammed b. Nasr'ın Atâ b. Ebî Rebâh vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Zilzâl Sûresi Kur'ân'ın yarısına, Âdiyât Sûresi Kur'ân'ın yarısına, İhlâs Sûresi Kur'ân'ın üçte birine, Kâfirûn Sûresi de Kur'ân'ın dörtte birine denktir."

1

Bkz. Ayet:11

2

Bkz. Ayet:11

3

Bkz. Ayet:11

4

Bkz. Ayet:11

5

Bkz. Ayet:11

6

Bkz. Ayet:11

7

Bkz. Ayet:11

8

Bkz. Ayet:11

9

Bkz. Ayet:11

10

Bkz. Ayet:11

11

"And olsun Allah yolunda koştukça koşanlara. And olsun kıvılcımlar saçanlara. Sabah sabah akma çıkanlara ve tozu dumana katanlara. Düşman topluluğunun içine dalanlara ki, insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür. Doğrusu kendisi de bunların hepsine şahittir. Gerçekten mala da pek düşkündür. İnsan, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve kalplerde olanların ortaya konulacağı bir zamanın geleceğini bilmez mi? Doğrusu Rableri o gün onların her şeyinden haberdardır."

Bezzâr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Dârakutnî el-Efrâd'da ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) düşman üzerine bir atlı birlik gönderdi. Ancak giden bu birlikten bir ay boyunca haber alınamayınca: "Harıl harıl koşanlara, kıvılcımlar saçanlara, sabah baskını yapanlara, tozu dumana katanlara ve topluluğunun içine dalanlara andolsun!" âyetleri nazil oldu. Burada Yüce Allah, ayaklarından (İbn Merdûye'nin lafzı: Burunlarından) sesler çıkararak dörtnala koşan, toynaklarıyla taşlara çarpıp ateşten kıcılcımlar saçan, sabahın erken vakitlerinde düşman üzerine baskın yapan, ayaklarıyla topraktan tozu çıkaran ve sabahın erken saatlerinde düşman topluluğunun orta yerine dalanların üzerine yemin etmiştir."

İbn Merdûye başka bir kanaldan İbn Abbâs'tan bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) düşman üzerine bir birlik gönderdi. Ancak bu birliğin haberi gecikince Yüce Allah: "Harıl harıl koşanlara, kıvılcımlar saçanlara, sabah baskını yapanlara, tozu dumana katanlara ve topluluğunun içine dalanlara andolsun!" âyetleriyle onların haberini Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdi. Harıl harıl koşanlar, koşarken burunlarından soluyup hırıltı çıkaran atlardır. Kıvılcım saçanlar koşarken toynakları taşlara çarpıp ateş çıkaran atlardır. Sabah baskını yapanlar, düşman topluluğu üzerine sabahın erken saatlerinde saldırıya geçen atlardır. Tozu dumana katanlar, koşarken ayaklarının altındaki toprağın tozunu savuran atlardır. Topluluğun içine dalanlarda baskınla düşman topluluğunun içine dalan atlardır."

Abd b. Humeyd, Ebû Sâlih'ten bildirir: İkrime ile Âdiyât konusunu konuştuk. İkrime dedi ki: "İbn Abbâs bu âyetleri açıklarken şöyle demiştir: "Âdiyât, savaş halindeki atlardır. Dabh/Dabhan ifadesinden kasıt ise koşarken dudaklarını serbest bırakmasıdır. "Kıvılcımlar saçanlara" âyetinde kıvılcım saçmaktan kasıt, müşriklere karşı tuzak kurup savaşı tutuşturmaktır. "Sabah baskını yapanlara" âyetinde sabah vakti aniden düşman üzerine yapılan baskın ifade edilmiştir. "Topluluğunun içine dalanlara" âyetinde bu atlı birliğin düşmanın ta orta yerine kadar girmesi dile getirilmiştir." İkrime'nin bu sözü üzerine ben de: "Ama Ali bunların savaş halindeki atlar değil hac ortamındaki develer olduğunu söylüyor ve bizim efendimiz sizin efendinizden daha bilgilidir" dedim.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî el-Addâd'da, Hâkim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Hicr'de otururken adamın biri yanıma geldi ve Âdiyât Sûresi'ni sordu. "Bunlar Allah yolunda düşman üzerine baskına giden atlı birliklerdir. Gece vakti bir yerde konaklayıp yemek için ateşlerini yakarlar. Düşmanlar da yakılan bu ateşlerden onları görürler" dedim. Adam yanımdan ayrılıp Zemzem suyunun yanında oturan Ali b. Ebî Tâlib'in yanına gitti ve Âdiyât Sûresi'ni ona da sordu. Ali: "Benden önce bunu kimseye sordun mu?" diye sorunca, Adam: "Evet, İbn Abbâs'a sordum. O, bundan kastın Allah yolunda baskına giden atlar olduğunu söyledi" karşılığını verdi. Ali adama: "Git ve İbn Abbâs'ı yanıma çağır" deyince, yanına gittim. Başında durduğum zaman bana şöyle dedi: "Bilgin olmayan bir konuda insanlara fetvalar mı veriyorsun! Vallahi İslam yolunda yapılan ilk savaş Bedir savaşı idi ve bu savaşta biri Zübeyr'in biri de Mikdâd b. el-Esved'in olmak üzere yanımızda sadece iki at vardı. Bu durumda Âdiyât'tan kasıt nasıl atlar olabilir ki? Burada harıl harıl koşanlardan (Âdiyât) kasıt, hac esnasında Arafat'tan Müzdelife'ye doğru koşan develerdir. Müzdelife'ye ulaştıkları zaman da ateşler yakarlar. "Sabah baskını yapanlara" âyetinden kasıt, sabahın erken saatlerinde Müzdelife'den Mina'ya doğru harekete geçmeleridir. "Tozu dumana katanlara" âyetinden kasıt, develerin toprağa basarken ayak ve toynağı ile tozu havalandırmasıdır." Ali bu açıklamayı yapınca sûrenin açıklaması konusunda kendi görüşümü bırakıp Ali'nin görüşünü kabul ettim.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in A'meş vasıtasıyla İbrâhîm(-i Nehaî)'den bildirdiğine göre Abdullah: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "Bu koşanlardan kasıt develerdir" demiştir. İbrahim der ki: Ali b. Ebî Tâlib bunların deve olduğunu söylerken, İbn Abbâs ise bunların atlar olduğunu savunuyordu. Ali, İbn Abbâs'ın bu konudaki sözünü işitince: "Bedir savaşında atlarımız yoktu" dedi. İbn Abbâs ise: "Âdiyât Sûresi'nde anlatılan bu durum gönderilen bir müfrezede gerçekleşmişti" dedi.

Abd b. Humeyd, Âmir'den bildirir: "Harıl harıl koşanlara, kıvılcımlar saçanlara, sabah baskını yapanlara, tozu dumana katanlara ve topluluğunun içine dalanlara andolsun!" âyetleri konusunda İbn Abbâs ile Hazret-i Ali tartıştılar. İbn Abbâs bunların atlar olduğunu söyleyince, Ali: "Yanılıyorsun ey filanın oğlu! Vallahi Bedir savaşında yanımızda Mikdâd'ın alacalı atından başka bir at yoktu" dedi. Hazret-i Ali burada kastedilenlerin develer olduğunu söylüyordu. İbn Abbâs da buna karşılık: "Tozu dumana kattığı söyleniyor. Bunu da ancak atlar toynaklarıyla çıkarmaz mı?" diyordu.

Abd b. Humeyd ve Hâkim'in Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Harıl harıl koşanlara, kıvılcımlar saçanlara, sabah baskını yapanlara, tozu dumana katanlara ve topluluğunun içine dalanlara andolsun ki insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Harıl harıl koşanlardan kasıt atlardır. Kıvılcım saçanlar, ateş yakmak üzere çakmaklarını çakanlardır. Sabah baskını yapanlar, düşman topluluğu üzerine sabahın erken saatlerinde saldırıya geçen atlardır. Tozu dumana katanlar, koşarken ayaklarının altındaki toprağın tozunu savuran atlardır. Topluluğun içine dalanlar da baskınla düşman topluluğunun içine dalan atlardır. İnsanın Kenûd olması da nankör olmasıdır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "İbn Abbâs bunun savaşta (koşan atlar), İbn Mes'ûd ise hac esnasında (koşan develer) olduğunu söylemiştir" demiştir.

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Amr b. Dînâr vasıtasıyla Atâ'dan bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "Hayvanlar içinde köpek ve at dışında koşarken hırıltı çıkaran hayvan yoktur" demiştir. "Kıvılcımlar saçanlara" âyetini açıklarken: "Hile ve tuzak kurup savaşın fitilini ateşleyenlerdir" demiştir. "Sabah baskını yapanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar sabahın erken saatlerinde düşman üzerine baskın yapan atlardır" demiştir. "Tozu dumana katanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar toynaklarıyla toğrağın tozunu savuran atlardır" demiştir. "Topluluğunun içine dalanlara" âyetini açıklarken de: "Düşman topluluğunun arasına dalanlardır" demiştir. Amr der ki: "Ubeyd b. Umeyr ise bunlardan kastın atlar değil develer olduğunu söylerdi."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bunlar atlardır. Harıltısı da atların koşarken iç çeker ve inler gibi sesler çıkarmasıdır. Harıltıdan kasıt budur."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali: "Harıltı (Dabh) atlarda kişneme, develerde ise hızlı hızlı soluk alma şeklinde olur" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar soluk soluğa kalıp hırıltı çıkarana kadar koşan atlardır" demiştir. "Kıvılcımlar saçanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar toynaklarıyla yerdeki taşlardan ateş kıvılcımları çıkaran atlardır" demiştir. "Sabah baskını yapanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar sabahın erken saatlerinde düşman üzerine baskın yapan atlardır" demiştir. "Tozu dumana katanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar toynaklarıyla toğrağın tozunu savuran atlardır" demiştir. "Topluluğunun içine dalanlara" âyetini açıklarken: "Düşman topluluğunun arasına dalanlardır" demiştir. "İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür" âyetini açıklarken de: "İnsanın Kenûd olması da nankör olmasıdır" demiştir.

Firyâbî ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Harıl harıl koşanlara, kıvılcımlar saçanlara, sabah baskını yapanlara, tozu dumana katanlara ve topluluğunun içine dalanlara andolsun ki insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür" âyetlerini açıklarken şöyle demiştir: "Harıl harıl koşanlardan kasıt atlardır. Kıvılcım saçanlardan kasıt, düşmana karşı hile yapan, tuzak kuran kişilerdir. Sabah baskını yapanlardan kasıt atlardır. Tozu dumana katanlardan kasıt atlardır. Topluluğun içine dalanlar âyetindeki topluluk ifadesinden kasıt, her iki taraftır. İnsanın Kenûd olması da nankör olmasıdır."

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar atlardır, zira atlar dörtnala koştuğu zaman öylesi bir hırıltı çıkarırlar. Devenin ise öylesi bir hırıltısı olmaz" demiştir. "Kıvılcımlar saçanlara" âyetini açıklarken: "Çakılan kıvılcımdan kasıt, kurulan tuzaklardır. Zira Araplar birine bir tuzak kurmak istedikleri zaman: "Allah'a yemin olsun ki sana bir tuzak kuracak ve bunun kıvılcımlarını da sana göstereceğim" derler" demiştir. "Sabah baskını yapanlara" âyetini açıklarken: "Bu baskını yapanlardan kasıt atlardır" demiştir. "Tozu dumana katanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar toynaklarıyla toğrağın tozunu savuran atlardır" demiştir. "Topluluğunun içine dalanlara" âyetini açıklarken: "Düşman topluluğunun arasına dalanlardır" demiştir. "İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür" âyetini açıklarken de: "İnsanın Kenûd olması da nankör olmasıdır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atiyye: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar dörtnala koştuğu zaman hırıltı çıkaran atlardır" demiştir. "Kıvılcımlar saçanlara" âyetini açıklarken: "Çakılan kıvılcımdan kasıt, kurulan tuzaklardır" demiştir. "Sabah baskını yapanlara" âyetini açıklarken: "Bu baskını yapanlardan kasıt atlardır" demiştir. "Tozu dumana katanlara"' âyetini açıklarken: "Bunlar toynaklarıyla toğrağın tozunu savuran atlardır" demiştir. 'Topluluğunun içine dalanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar müşrik topluluğun arasına dalanlardır" demiştir, "insan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür" âyetini açıklarken de: "İnsanın Kenûd olması da nankör olmasıdır" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kıvılcımlar saçanlara" âyetini açıklarken: "Müşrikler düşmanlarına hile yapma babında geceleri fazladan ateş yakar ve sayıca çok olduklarını gösterirlerdi" demiştir.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Nak' ifadesi koşan atların ayağından çıkan toz, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Hassân b. Sâbit'in:

"Yok olup gitsin atlarımız eğer görmezseniz

Kedâ yolunda tozu dumana kattıklarını" dediğini işitmez misin?"

Nâfi': (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Kenûd, nimete karşı nankörlük eden, yemeği tek başına yiyen, başkasına yardımı esirgeyen, kölesini aç bırakan kişidir" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Şairin:

"Ukâzda bana yaptığı ikrama şükranlarımı sundum

Zira bana yapılan bir iyiliğe nankörlük edecek değilim" dediğini işitmez misin?"

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar hac esnasında koşan develerdir" demiştir. "Kıvılcımlar saçanlara" âyetini açıklarken: "Koşan develerin ayakları altından sıçrayan çakıl taşlarının birbirine çarpıp sürtünerek ateş kıvılcımları çıkarmasıdır" demiştir. "Sabah baskını yapanlara" âyetini açıklarken: "Müzdelife'den sabahın erken saatlerinde ayrılmalarıdır" demiştir. "Tozu dumana katanlara" âyetini açıklarken: "Yol aldıkları zaman ayaklarıyla toprağın tozunu çıkarırlar" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar develerdir" demiştir. "Kıvılcımlar saçanlara" âyetini açıklarken: "Bunlar atlardır" demiştir. "Topluluğunun içine dalanlara" âyetini açıklarken: "Burada topluluğun içine dalanlardan kasıt insanlardır" demiştir. "İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür" âyetini açıklarken de: "İnsanın Kenûd olması da nankör olmasıdır" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî: "Harıl harıl koşanlara" âyetini açıklarken: "Arafat'tan Müzdelife'ye doğru harekete geçilmesidir" demiştir. "Kıvılcımlar saçanlara" âyetini açıklarken: "Müzdelife'de ihtiyaç için yakılan ateşlerin kıvılcımlarıdır" demiştir. "Sabah baskını yapanlara" âyetini açıklarken: "Müzdelife'den sabahın erken saatlerinde ayrılmalarıdır" demiştir. "Tozu dumana katanlara" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, vadinin içinde yol almalarıdır" demiştir. "Topluluğunun içine dalanlara" âyetini açıklarken de: "Hac esnasında Minâ'da toplanmalarıdır" demiştir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye değişik kanallardan İbn Abbâs'tan bildirir: "Kenûd ifadesi biz şehir ahalisinin lehçesinde nankör anlamındadır" demiştir.

İbn Asâkir, Ebû Umâme'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): (.....) âyetini açıklarken: "İnsan Rabbine karşı pek nankördür" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd, Buhârî Edeb'de, Hakîm et-Tirmizî ve İbn Merdûye, Ebû Umâme'den bildirir: "Kenûd, başkalarına yardımda bulunmayan, tek başına konaklayıp yiyen ve kölesini döven kişidir."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye, Deylemî ve İbn Asâkir - zayıf bir senedle- Ebû Umâme'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kenûd kimdir biliyor musunuz?" diye sorunca, ashâb: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu kişi kölesini döven, başkasına yardımı esirgeyen ve yemeğini tek başına yiyen nankör kişidir" buyurdu.

Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Katâde ile Hasan(-ı Basrî): "İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür" âyetini açıklarken şöyle demişlerdir: "Kenûd, nimete karşı nankördür. Bir şey vereceği zaman cimri davranır. Başkalarına yardımı esirger. Kölesini aç bırakır. Yemeğini başkalarıyla payiaşmayıp tek başına yer. Kavmine gelen misafirleri ağırlamaz. Kişi bu özellikleri üzerinde taşıdığı zaman ancak kenûd birisi sayılır.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür" âyetini açıklarken: "Başına gelen musibetleri sayıp dururken Rabbinin verdiği nimetleri görmezden gelen bir nankördür" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şüphesiz buna kendisi de şahittir" âyetini açıklarken: "Buna şahit olan kişi insandır" demiştir. "Gerçekten hayra da pek düşkündür" âyetini açıklarken de: "Buradaki hayırdan kasıt, maldır ve insan mala pek düşkündür, anlamındadır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz buna kendisi de şahittir" âyetini açıklarken: "Buna şahit olandan kasıt, Yüce Allah'tır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Şüphesiz buna kendisi de şahittir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Buradaki (.....) zamiri kendisine en yakın isme aittir ki o da bir önceki âyette geçen "Rab" ismidir.

Bu durumda âyetlerin anlamı: "Şüphesiz Allah da buna (insanın nankörlüğüne) şahittir. İnsan da hayra karşı pek düşkündür" şeklindedir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Gerçekten hayra da pek düşkündür" âyetini açıklarken: "Buradaki hayırdan kasıt maldır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b el-Kurazî: "Şüphesiz buna kendisi de şahittir" âyetini açıklarken: "İnsan bu konuda kendi kendine şahittir" demiştir. "Bilmez mi ki kabirlerde olanlar dışarı atıldığı ve göğüslerde olanlar ortaya konduğu zaman" âyetlerini açıklarken: "Kabirlerde olanların dışarı atılması ölümden sonra tüm insanların diriltilmesi zamanında olacaktır. Göğüslerde olanların çıkarılması da yapılan amellerin ortaya konmasıdır" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bilmez mi ki kabirlerde olanlar dışarı atıldığı ve göğüslerde olanlar ortaya konduğu zaman" âyetlerini açıklarken: "Kabirlerde olanın dışarıya atılması ölümden sonra tekrar dirilmedir. Göğüslerde olanın ortaya konulması da kaplerde olanların dışarıya çıkarılmasıdır" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: (.....) âyetini: "Göğüslerde olanlar dışarıya çıkarıldığı zaman" şeklinde açıklamıştır.

İbn Asâkir, Bahterî b. Ubeyd'den, o da babasından, o da Ebû Hureyre'den bildirir: Adamın biri geldi ve: " Resûlallah! "Harıl harıl koşanlara" ne demektir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) adama yüz vermedi. Adam ikinci gün yine geldi ve: Resûlallah! "Kıvılcımlar saçanlara" ne demektir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine adama yüz vermedi. Adam diğer gün yine geldi ve: " Resûlallah! "Kıvılcımlar saçanlara" ne demektir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) elindeki asasıyla adamın başındaki başlık ile sarığı kaldırıp saçına baktı. Adamın gür bir saçının olduğunu gördü. Sonrasında: "Şayet saçlarının kazınmış olduğunu görseydim gözlerini taşıyan şeyi (kafasını) yere indirir (keser)dim" buyurdu. Ordakiler Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözünden dolayı korkuya kapıldılar ve: " Resûlallah! Neden?" diye sordular. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimden bazı insanlar çıkacak ve Kur'ân'ın hükümlerini geçersiz kılmak için âyetleri karşı karşıya getirecekler, müteşabih âyetlerin peşine düşeceklerdir. Yüce Allah'ın dini konusunda ayrı yollarının olduğunu iddia edeceklerdir. Her ümmetin Mecusileri vardır. Benim ümmetimin Mecusileri ile Cehennemin köpekleri de işte bunlardır." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sanki bunlarla Kaderiyye mezhebinden olanları kastediyor gibiydi.

Zehebî, Mîzânu'l-İ'tidâl'de der ki: "Ebû Hâtim ravi Bahterî'yi zayıf bulurken diğerleri ondan uzak durmuşlardır. Ebû Nuaym ise: "Bahterî, babasından uydurma hadisler rivayet etti" demiştir."

0 ﴿