KUREYŞ SÜRESİ

 

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kureyş Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

Buhârî Târih'de, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin el- Hilâfiyyât'ta Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, Kureyş'i yedi özellik ile üstün kılmıştır ki bunları ne öncekilere vermiş, ne de sonrakilere verecektir. Ben onlardanım. Hilafet onlardadır. Hicâbe (Kâbe kapıcılığı) onlardadır. Sikâye (hacılara su dağıtma işi) onlardadır. Fil ordusuna karşı galip kılınmışlardır. Kendilerinden başkası Allah'a ibadet etmezken yedi yıl Allah'a ibadet etmişlerdir. Onlar hakkında Kur'ân'da Kureyş Sûresi inmiş ve bu sûrede onlardan başka zikredilen olmamıştır." Başka bir lafızda, "Ben onlardanım" ifadesi yerine "Peygamberlik onlardadır" ifadesi, "Yedi yıl Allah'a ibadet etmişledir" yerine "On yıl Allah'a ibadet etmişlerdir" ifadeleri geçer.

Taberânî M. el-Evsat'ta, İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in Zübeyr b. el- Avvâm'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Yüce Allah, Kureyş'i yedi özellik ile üstün kılmıştır. Kendilerinden başkası Allah'a ibadet etmezken on yıl Allah'a ibadet etmelerinden dolayı onları üstün kılmıştır. Müşrik olmalarına rağmen Fil olayında onları galip getirmesiyle üstün kılmıştır. Onlar hakkında Kur'ân'da Kureyş Sûresi'ni indirip bu sûrede onlardan başka hiç kimseyi zikretmemesiyle üstün kılmıştır. Peygamberliği, hilafeti, hicâbe ve sikâye işini onlarda kılmasıyla üstün kılmıştır."

Hatîb'in Târih'de Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, Kureyş'i yedi özellik ile üstün kılmıştır. Ben onlardanım. Yüce Allah müstakil olarak onlar hakkında Kur'ân'da Kureyş Sûresi'ni indirmiş ve bu sûrede onlardan başka kimseyi zikretmemiştir. Kendilerinden başkası Allah'a ibadet etmezken on yıl Allah'a ibadet etmişlerdir. Yüce Allah fil ordusuna karşı onları galip getirmiştir. Hilafet, sikâye ve sidâne (Kabe kapıcılığı, perdedarlık) işi de onlardadır. "

1

Bkz. Ayet:4

2

Bkz. Ayet:4

3

Bkz. Ayet:4

4

"Kureyş'i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen'e) ve yazın (Şam'a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için, Kureyş de, kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe'nin) Rabbine kulluk etsin."

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir, İbrâhim'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb, Mekke'de Kâbe'nin yanında namaz kıldırdı. Namazda Kureyş Sûresi'ni okudu. "Onlar, şu evin Rabbine kulluk etsinler" âyetine geldiği zaman namazda olmasına rağmen parmağıyla Kâbe'ye işaret etti.

Firyâbî, İbn Cerîr, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye, Esmâ binti Yezîd'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Vay canınıza Kureyşlilerl" buyurup: "Kureyş kabilesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır" âyetlerini okuduğunu işittim.

Ahmed ve İbn Ebî Hâtim, Esmâ binti Yezîd'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kureyş kabilesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır" âyetlerini okuduktan sonra: "Vay size Kureyşliler! Açken sizleri doyuran, korku içindeyken sizlere güven veren bu evin (Kâbe'nin) Rabbine kulluk edin!" buyurduğunu işittim.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime bu sûreyi: "(Kureyş kabilesi, yaz kış yolculuklarına alıştıkları gibi şu Ev'in Rabbine kulluk etmeye de alışsınlar)" lafzıyla okurdu.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime bu sûrenin (.....) lafzıyla okunmasını hoş karşılamaz ve şöyle derdi: "Sûre (.....) lafzıyla okunmalıdır. Zira Kureyşliler yazları ve kışları Rum ile Şam bölgelerine ticarete giderlerdi. Yüce Allah da onlara şu Ev'in (Kâbe'nin) Rabbine ibadetle meşgul olmalarını emretmiştir."

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Diyâ'nın el-Muhtâre'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kureyşliler kendilerine ihsan ettiğim nimetlerle kışları Mekke'de, yazları da Tâif'te geçiriyorlar. O zaman kendilerini cüzzam hastalığından yana güvende kılan Kâbe'nin Rabbine kulluk etsinler."

Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kureyşliler kendilerine ihsan ettiğim nimetler sayesinde kış ve yaz yolculuklarını rahat bir şekilde yapıyorlar. Harem bölgesinde de her türlü düşman korkusundan onları emin kıldım."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir:

"Kureyşliler yazları ve kışları ticaret için yolculuğa çıkarlardı. Yüce Allah, İbrahim'in (aleyhisselam) "...Onları ürünlerle rızıklandır" şeklinde olan duasıyla Kureyşlilerin yani Mekke ahalisinin açlığını gidermiştir. Yine "...Rabbim! Bu şehri güvenli kıl..." duasıyla da her türlü korkudan onları emin kılmıştır.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd'e: "Kureyş'i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın ve yazın yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için" âyeti sorulunca Fîl Süresi'ni sonuna kadar okudu ve şöyle dedi: "Bu sûrede bahsedilenler Kureyşlilerin bir arada kalmaları, dağılmamaları ve birliklerinin korunması için Yüce Allah tarafından yapılmıştı. Fil ordusunun kralı onların değer ve kutsallarını yerle bir etmek için gelmişti, ancak Allah kendilerine sûrede bahsettiği şeyleri yaptı."

Zübeyr b. Bekkâr Muvaffakiyât'ta Ömer b. Abdilazîz'den bildirir: Cahiliye döneminde Kureyşliler arasında (bir tür intihar şekli olan) i'tifâd yapılırdı. Malları telef olup elinden giden kişiler ailesiyle birlikte ıssız bir araziye çekilip çadır kurardı. Bu çadırlarda ellerinde kalan yiyecek ile içeceği eşit bir şekilde paylaştırır ve bunlar da tükenip sonunda ölene kadar orada kalırlardı. Bu şekilde muhtaç duruma düştükleri kimseler tarafından bilinmeden ölüp giderlerdi. İ'tifâd denilen şey de buydu. Hâşim b. Abdimenâf yetişene kadar bu uygulama devam etti. Hişâm büyüyüp Kureyşliler arasında saygın bir konuma geldiğinde: "Ey Kureyşliler! Güç ve saygınlık çoklukla birlikte gelir. Sizler de Araplar için mal bakımından zengin, bireyler bakımından da saygın kişiler oldunuz. Ancak içinizden hâlâ muhtaç duruma düşüp i'tifâd'a başvuranlar oluyor. Bunu çözme konusunda benim bir fikrim var" dedi. Kureyşliler: "Senin fikrin bizim de fikrimizdir. Sen emret biz yerine getirelim" karşılığını verdi. Hişâm: "Fakirlerinizi zenginlerinizin arasına katmayı düşünüyorum. Her bir zengine, aile efradı sayısı aynı olan bir fakiri vereceğim. Bu şekilde fakir olan kişi zengin olan kişinin yazın Şam'a, kışın da Yemen'e yaptığı ticari yolculuklarında ona eşlik edecek, zenginin yardımlarıyla fakir olan kişi küçük de olsa ticaretini yapacak, geçinip gidecektir. Bu şekilde de i'tifâd'ın önüne geçmeyi düşünüyorum" deyince, Kureyşliler: "Çok güzel bir fikir. Bu şekilde insanları birbirleriyle kaynaştırmış, aradaki bağları sağlamlaştırmış olursun" karşılığını verdiler.

Daha sonraları Fil olayının ortaya çıkması ve Yüce Allah'ın onları anlatıldığı şekilde cezalandırması peygamberliğin kapısını açarken Kureyşlilere ihsan edilen ilk saygınlık da oldu. Zira bu olay sonrasında diğer tüm topluluklar: "Bunlar Allah'ın ahalisidir! Allah bunlarla beraberdir" diyerek Kureyşlilerden çekinir oldular. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) doğumu da Fil olayının gerçekleştiği yılda gerçekleşti. Yüce Allah, Resulünü gönderdikten sonra daha önce kavmi için yaptıklarını, fil ordusuna karşı onlara nasıl yardımlarda bulunduğunu bildirmek için Fîl Sûresi'ni indirdi. Bu sûreyle Yüce Allah: "Ey Muhammed! Putperest bir topluluk iken ben kavmine bunu neden yaptım?" diye sormuş oldu. Bunun cevabını da yine bizzat kendisi Kureyş Sûresi'ni indirerek verdi. Yani onlar putperest bir topluluk iken fil ordusuna karşı onlara yardım etmesi birbirlerine sevgiyle yaklaşıp sıkı bir şekilde kenetlenmeleri içindir. Kureyş Sûresi'nde bahsedilen ve kendilerini emin kıldığı korku fil ordusunun saldırısından onları korumasıdır. Açlıklarını gidermesi de i'tifâd'a başvurmalarına sebep olan yoksulluklarını gidermesidir.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs, Kureyş Sûresi'ni açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah bu sûreyle Kureyşlilerin yaz ile kış yolculuklarına çıkmalarını yasaklamış oldu. Kâbe'nin Rabbine ibadet etmelerini emrederken, rızıklarının ise kendi tarafından karşılanacağı güvencesini verdi. Zira önceleri Kureyşliler yaz kış yolculuğa çıkarlar ve bu yüzden rahat yüzü görmezler, dinlenemezlerdi. Daha sonra hem aç kalmalarının önüne geçti, hem de her türlü korkudan onları emin kıldı. Böyle olunca da daha önce yaptıkları bu yolculuklardan vazgeçtiler. Bu da Yüce Allah'ın onlara bir nimetiydi."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kureyş'i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın ve yazın yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştırdığı için" âyetini açıklarken: "Buna alıştırıldıkları için kendilerine zor gelmemiştir" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Kureyş'i ısındırıp alıştırdığı için" âyetini açıklarken: "Bin kışın biri de yazın olmak üzere yolculuğa alıştırılmışlardı" demiştir. "...Onları her çeşit korkudan emin kıldı" âyetini açıklarken de şöyle demiştir: "Kureyşliler: "Biz Allah'ın haram bölgesinin sakinleriyiz!" derlerdi. Bundan dolayı da cahiliye döneminde kimse onlara dokunmaz, güven içinde yolculuklarını yaparlardı. Arapların diğer kabileleri ise bölgeleri dışına çıktıkları zaman saldırılara maruz kalırlardı."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde, Kureyş Süresi'ni açıklarken şöyle demiştir: Mekke ahalisi yaz kış nöbetleşe Kabe'nin bakımını yaparlardı. Ticaretle uğraşırlar, Harem bölgesi sakinleri oldukları için yolculukları sırasında herhangi bir korku ve endişe taşımazlardı. Oysa diğer Arap kabileleri bu yönde saldırılardan emin olamazlardı. Hatta Mekke ahalisinden biri başka bir bölgede yaralandığı zaman: "Bu kişi haremlidir!" denilerek ona ayrı bir değer verilirdi. Yüce Allah işte bu sûrede onlara sağladığı bu güven ortamını hatırlatmıştır. Bize bildirilene göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kureyş'i hor göreni Yüce Allah zelil kılar" buyurmuştur. Yine: "Kureyş'le olan durumumu takip edin. Şayet Yüce Allah beni onlara karşı galip getirirse diğer insanlar da onların peşinden gelecektir" buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki Mekke fethedildiği zaman insanlar hızlı bir şekilde İslam'a girdiler. Yine bize ulaşana göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar hayırda da, şerde de Kureyş'e tabidirler. Diğer kafirler Kureyş kafirlerine, diğer Müslümanlar da Kureyş Müslümanlanna tabidirler" buyurmuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, Kureyş Sûresi'ni açıklarken: "Kışın ve yazın yolculuk yapmaya alıştıkları ve bunu severek yaptıkları gibi aynı şekilde Kâbe'nin Rabbine ibadet etmeye alışmaları ve bunu da severek yapmaları emredildi" demiştir.

Firyâbî, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Ebû Sâlih'ten bildirir: "Yüce Allah, Kureyşlilerin Şam'ı ne kadar sevdiklerini bildiği için kışları ve yazlan yolculuk yapmayı sevdikleri gibi Kâbe'nin Rabbine aynı sevgi ve bağlılıkla ibadet etmelerini emretmiştir."

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik: "Kureyş'i ısındırıp alıştırdığı için" âyetini açıklarken: "Kureyşliler kışları ve yazları ticaret için yolculuğa çıkarlardı. Söz konusu alışma (îlâf) da bu yöndedir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, İkrime'den bildirir: "Kureyşliler hem kışın, hem de yazın ticaret için yolculuk yaparlardı. Kışın sahil yolunu takip edip Eyle üzerinden sıcak bir yer olan Filistin'e, yazın ise serin bir yer olan Busrâ ile Azrîat'agiderlerdi. Söz konusu alışma (îlâf) da bu yöndedir."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: "Kureyşlilerin ticari amaçlı, yazın Şam'a, kışın da Yemen'e olmak üzere yılda iki tane yolculukları olurdu" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "...Onları her çeşit korkudan emin kıldı" âyetini açıklarken: "Yolculukları sırasında saldırıya uğrayıp soyulmadan yana emin kıldı" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre A'meş: "...Onları her çeşit korkudan emin kıldı" âyetini açıklarken: "Habeşlilere karşı onları korudu" demiştir.

Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Onları her çeşit korkudan emin kıldı" âyetini açıklarken: "Onları cüzzam hastalığından korudu" demiştir.

Beyhakî Delâil'de Ebû Reyhâne el-Âmirî'den bildirir: Muâviye, İbn Abbâs'a: "Kureyş'e neden Kureyş adı verildi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Kirş (köpekbalığı) adındaki bir deniz hayvanı dolayısıyla kendisine bu isim verildi. Zira bu balık büyük veya küçük karşılaştığı tüm hayvanları yerdi" karşılığını verdi. Muâviye: "Bu konuda bana şiir söyleyebilir misin?" diye sorunca da İbn Abbâs, Cumahî'nin şu beyitlerini okudu:

"Kirş, denizde yaşayan bir hayvandır

Ki Kureyş de bu hayvandan ismini almıştır

Küçük biiyüh ne bulsa yer bitirir

Kanatlan olanları dahi tüysüz bırakır

Bölgeler arasında Kureyş kabilesi de öyledir

Onlar da diğer ülkelerde ne bulsalar hızlıca yerler

Ahir zamanda bir peygamberleri de o lacaktır

İçlerinden çok kişiyi öldürecek, sakat bırakacaktır.

İbn Sa'd, Saîd b. Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im'den bildirir: Abdulmelik b. Mervân, Muhammed b. Cübeyr'e: "Kureyş'e neden Kureyş adı verildi?" diye sorunca, Muhammed: "Önceleri dağınık iken Harem bölgesinde bir araya geldikleri için bu ismi almışlardır. Zira 'Takarruş' ifadesi toplanma bir araya gelme anlamındadır" karşılığını verdi. Abdulmelik de: "Bunu daha önce hiç duymadım. Ancak Kusay'yın 'el-Kureşî' şeklinde isimlendirildiğini duymuştum. Ondan önce de kimse bu isimle anılmış değildir" dedi.

İbn Sa'd, Ebû Seleme b. Abdirrahman b. Avf'tan bildirir: "Kusay, Harem bölgesine gelip yerleştikten sonra kısa zamanda bölgenin sakinleri içinde sivrildi ve ileri gelenlerinden biri oldu. Çok güzel işlerde ve davranışlarda bulunduğu için de kendisine el-Kureşî ismi verildi. Daha öncesinde hiç kimse bu isimle anılmış değildi."

Ahmed'in bildirdiğine göre Katâde b. Nu'mân, Kureyşlilere dil uzatınca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şöyle buyurdu: "Ey Katâde! Kureyşlilere dil uzatma! Zira olur da onlardan öylesi adamlar görürsün ki onların amellerinin yanında kendi amellerini değersiz görür, onların yaptıklarının yanında kendi yaptıklarını küçük bulur, onlara gıpta ile bakarsın. Kureyş'in mağrurlanmayacağını bilsem Yüce Allah'ın onlar için hazırladığı şeyleri kendilerine söylerdim. "

İbn Ebî Şeybe ve Ahmed, Muâviye'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar bu (halifelik) konusunda Kureyş'e tâbidirler. Onların cahiliyedeyken hayırlı olanları dini anladıkları zaman İslâm'da da en hayırlı kişiler olurlar. Vallahi şımarmayacaklarını bilsem Yüce Allah katındaki değerlerini onlara haber verirdim" buyurduğunu işittim. Yine: "Kureyş kadınları, deveye binen kadınların en hayırlılarıdır. Kocalarının elinde bulunanları diğerlerinden daha iyi bir şekilde muhafaza eder, çocuklarına karşı diğerlerinden daha şefkatli davranırlar" buyurduğunu işittim.

Ahmed, Buhârî ve Nesâî, Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im'den aynısını bildirir.

Tayâlisî, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Nesâî, Taberânî, Ebû Nuaym ve Beyhaki, Enes'ten bildirir: Ensar'dan bir adamın evindeydik. Bir ara Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip kapıda durdu. Kapının her iki kanadından tuttu ve şöyle buyurdu: "İmamlar Kureyş'tendir. Onların sizin üzerinizde hakları olduğu gibi sizin de onlar üzerinde haklarınız bulunmaktadır. Onlara bir dava getirildiği zaman adalette hükmeder, kendilerinden merhamet istenildiği zaman merhamet eder, verdikleri söz de vefa gösterirler. Onlardan bu şekilde davranmayan kişinin (liderin) de Allah'ın, meleklerin ve insanların laneti üzerine olsun. Yüce Allah böylesi bir kişinin ne farz, ne de nafile ibadetini kabul eder."

Tayâlisî, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, İbn Mâce, Ebû Ya'lâ, Taberânî, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî el-Ma'rife'de Cübeyr b. Mut'im'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kureyşli biri diğer insanlara nazaran iki kişi gücündedir" buyurdu. Ravi Zührî'ye: "Bundan kasıt nedir?" diye sorulduğunda: "İsabetli görüşlere sahip olma açısından böyledir" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin Sehl b. Ebî Hasme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kureyşlilerden (ilim) öğrenin ama onlara öğretmeye kalkışmayın. Onları öne sürün, arkada bırakmayın. Zira Kureyşli biri (isabetli görüşleri bakımından) diğer insanlara nazaran iki kişi gücündedir. "

İbn Ebî Şeybe'nin Ebû Câfer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kureyşlilerin önüne geçmeyin ki yoldan çıkar saparsınız. Onları sizden geride bırakırsanız da yoldan çıkar saparsınız. Kureyş'in en hayırlıları, diğer insanların da en hayırlı kişileridir. Aynı şekilde Kureyş'in en kötüleri, diğer insanların da en kötü kişileridir. Muhammed'in canı elinde olana yemin olsun ki Kureyşlilerin şımarmayacaklarını bilsem Yüce Allah'ın kendileri için hazırladığı şeyleri onlara haber verirdim."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim ve İbn Hibbân'ın Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "İnsanlar kıyamete kadar hayırda da, şerde de Kureyşlilere tabi olurlar" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, İsmâîl b. Ubeydillah b. Rifâa'dan, o babasından, o da dedesinden bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Kureyşlileri topladı ve:

"İçinizde sizlerden (Kureyşli) olmayan var mı?" diye sordu. Kureyşliler: "Kız kardeşlerimizin oğulları, kölelerimiz ve müttefiklerimiz dışında bizden olmayan kimse yok" dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: "Kız kardeşlerinizin oğlu sizden biridir. Köleniz sizden biridir. Müttefiğiniz de sizden biridir. Kureyş sadakat ve emanet sahibidir. Yüce Allah, Kureyşlilere tuzak kurmak isteyen kişiyi yüz üstü yere çalar. "

İbn Ebî Şeybe ve İbn Huzeyme'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar bu (hilafet) konuda Kureyş'e tabidirler. Diğer insanların iyileri Kureyşlilerin iyilerine, diğer insanların kötüleri de Kureyşlilerin kötülerine tabidirler."

İbn Ebî Şeybe, Ebû Mûsa'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Kureyşlilerden bir topluluğun oturduğu bir evin kapısında durdu ve: "Bu iş (hilafet) Kureyş'tedir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kureyşlilere: "Bu iş (hilafet) sizdedir ve bu işten sizler sorumlusunuz" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tayâlisî, Buhârî ve Müslim, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yeryüzünde insanlardan iki kişi dahi olduktan sonra bu iş (halifelik) Kureyş'te kalacaktır" buyurdu ve iki parmağını oynattı.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Tirmizî ve İbn Cerîr'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yöneticilik Kureyşlilerde, kadılık Ensar'da, müezzinlik ise Habeşlilerde olacaktır" buyurmuştur.

Ahmed, İbn Ebî Şeybe, Tirmizî, Ebû Ya'lâ, Taberânî, Hâkim ve Ebû Nuaym el-Ma'rife'de Sa'd'dan bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kureyş'in değerini düşürmek isteyen kişiyi Yüce Allah da küçük düşürür" buyurduğunu işittim.

İbn Ebî Şeybe, Ubeyd b. Umeyr'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Kureyş için: "Allahım! (Kureyş'ten) önce gelenlere azabı tattırdın, sonra gelenlere de nimetlerini tattır" diye dua etti.

İbn Ebî Şeybe, Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan bildirir: Adamın biri öldürülünce durumu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) iletildi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah onu rahmetinden uzak tutsun, zira Kureyş'e karşı öfke duyan birisiydi" buyurdu.

Tirmizî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allahım! Kureyş'ten, önce gelenlere azabı tattırdın, sonra gelenlere de nimetlerini tattır" buyurmuştur.

0 ﴿