KEVSER SÜRESİ

 

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kevser Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye, Abdullah b. ez-Zübeyr ile Hazret-i Âişe'den aynısını bildirir.

1

Bkz. Ayet:3

2

Bkz. Ayet:3

3

"Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik- O hâlde, Rabbin için namaz kıl, nahret/kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir."

İbn Ebî Şeybe, Amr b. Meymûn'dan bildirir: "Hazret-iÖmer, suikasta uğrayıp yaralandığı zaman cemaat arasında bir kargaşa oldu. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf öne geçip namazı kıldırdı. Namazda Kur'ân'daki en kısa iki sûre olan Kevser ile Nasr sûrelerini okudu."

Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre İbn Şübrüme: "Kur'ân'da üç âyetten daha az âyetli bir sûre yoktur" demiştir.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Kevser, Cennetin orta yerinde olan bir ırmaktır. Bu ırmağın her iki kıyısı inci ve yakuttan çadırlarla donatılmıştır. Bunların içinde de Allah Resûlünün eşleri ile hizmetçileri bulunur" dedi. Nâfi': "Hangi vesile ile zikredildi?" diye sorunca, İbn Abbâs şöyle dedi: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mescid-i Haram'a Merve kapısından girip Safâ kapısından çıktı. Çıkarken de Âs b. Vâil es-Sehmî ile karşılaştı. Âs, Kureyşlilerin yanına gittiğinde ona: "Ey Ebû Amr.' Demin kiminle karşılaştın?" diye sordular. Âs da Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) kastederek: "Ebter (sonu kesik) olan kişiyle karşılaştım!" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik. Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetlerini indirdi. Burada Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Asıl ebter olan kendisinden her türlü hayır kesilen ve düşmanın olan Âs b. Vâil'dir. Sana gelince ben nerede anılsam sen de benimle birlikte anılacaksın. Beni anıp da seni anmayanın Cennetten bir nasibi olmayacaktır" demiş oldu." Nâfi': "Peki Araplar bu ifadeyi (Kevser) bilir mi ki?" diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Tabi ki bilirler. Hassân b. Sâbrt'in:

"Allah ona büyük Kevser'i ihsan etti

İçinde pek çok nimetler ve hayırlar bulunan " dediğini İşitmez misin?"

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Beyhakî Sünen'de Enes b. Mâlik'ten bildirir: Bir defasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hafif bir uyukladı. Sonra tebessüm ederek başını kaldırdı. "Demin bana bir sûre nazil oldu" buyurdu ve "Bismillâhirrahmânirrahîm" diyerek Kevser Sûresi'ni: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik, öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" şeklinde sonuna kadar okudu. Sonra: "Kevser'in ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Oradakiler: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "O, Rabbimin Cennette bana verdiği ve içinde pek çok hayırlar bulunan bir ırmaktır. Kıyamet gününde ümmetimden olanlar içmek için bu ırmağa gelir. Bu ırmağın gökteki yıldızlar sayısınca içme kabı vardır. Ancak içlerinden bir kuî ırmaktan uzaklaştırılınca, ben: «Rabbim! O da benim ümmetimdendir!» diyeceğim. Bana: «Ama senden sonra neler yaptı bilmiyorsun!» karşılığı verilecek."

Müslim ve Beyhakî başka bir kanaldan hadisi: "Sonra başını kaldırıp sûreyi sonuna kadar okudu" lafzıyla rivayet ederler.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin İbn Ebî Necîh vasıtasıyla bildirdiğine göre Mücâhid: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kevser'den kasıt, pek çok hayırdır. Ancak Enes b. Mâlik, Kevser'den kastın Cennette bir ırmak olduğunu söylemiştir. Âişe de bu konuda şöyle demiştir: "Kevser Cennette bir ırmaktır. İki parmağını kulağına koyan kişi bu ırmağın şırıltısını duyabilir."

İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bana Kevser verildi ki içmek için yıldızlar sayısınca kapları vardır" buyurmuştur.

İbn Merdûye, Hazret-i Âişe vasıtasıyla Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) aynısını bildirir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik" âyetini açıklarken: "Kevser, Yüce Allah'ın Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) Cennette verdiği bir ırmaktır" demiştir.

İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildirir: "Kevser Cennette bir ırmaktır. Kenarları altın ve gümüştendir. Yatağı yakut ve incidendir. Suyu kardan beyaz, baldan tatlıdır."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kevser Cennette bir ırmaktır. Yetmiş bin fersah derinliğindedir. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Kenarları inci, yakut ve zebercettendir. Yüce Allah diğer peygamberler içinde sadece Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle bir ihsanda bulunmuştur."

Buhârî, İbn Cerîr ve Hâkim'in Ebû Bişr vasıtasıyla Saîd b. Cübeyr'den bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kevser, Yüce Allah'ın Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ihsan ettiği hayırlardır" demiştir. Ebû Bişr der ki: Saîd b. Cübeyr'e: "Bazıları Kevser'in Cennette bir ırmak olduğunu söylüyorlar" dediğimde, bana: "Cennetteki o ırmak da Yüce Allah'ın Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ihsan ettiği hayırlardan birisidir" karşılığını verdi.

Taberânî'nin M. el-Evsat'ta -hasen bir senedle- bildirdiğine göre Huzeyfe: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik" âyetini açıklarken: "Kevser, Cennette derince bir ırmaktır. İçecek kapları altın ile gümüştendir ve sayılarını ancak Allah bilir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye, Usâme b. Zeyd'den bildirir: Bir gün Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hamza b. Abdilmuttalib'in yanına geldi, ancak onu evde bulamadı. Karısına nerede olduğunu sorunca: "Demin çıktı" dedi ve: " Resûlallah! Girmez misin?" diyerek onu davet etti. Geçince kadın ona haysikram etti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu yemekten yedikten sonra kadın: "Afiyet olsun yâ Resûlallah! Ben de yanına gelip seni tebrik edecektim. Zira Ebû Umâra'nın bana bildirdiğine göre Yüce Allah Cennette sana Kevser adında bir ırmak ihsan etmiş" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Doğrudur! Bu ırmağın dibi yakut, mercan, zebercet ve incidendir" buyurdu.

İbn Merdûye, Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden bildirir: Adamın biri: " Resûlallah! Kevser nedir?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah'ın bana ihsan ettiği Cennet ırmaklarından biridir. Genişliği de Eyle ile Aden arası kadardır" buyurdu. Adam: "Peki bu ırmağın kumu ve çakılı var mı?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet, var. Kumu cevherden, çakılı ise incidendir" buyurdu. Adam: "Bu ırmağın bitkisi var mı?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) : "Evet! Her iki kenarında dalları altından olan uzunca bitkiler var" buyurdu. Adam: "Bu bitkilerin meyveleri var mı?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Evet, var. Bu bitkilerde kırmızı yakut ile yeşil zebercetten her türlüsü biter. İçmek isteyen herkese yetecek kadar bardak ve kap vardır ki bu kaplar ırmağın içinde inciden yıldızlar gibi saçılmışlardır."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik" âyetini açıklarken: "Kevser Cennette bir ırmaktır. Kenarlarında inciden çadırlar, bu çadırların içinde de Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) eşleri vardır" demiştir.

Hennâd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Kevser'in şırıltısını duymak isteyen kişi iki parmağını kulağını koysun" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kevser, dünya ve âhiretin hayrıdır" demiştir.

Hennâd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre İkrime: "Kevser, Yüce Allah'ın ihsan ettiği peygamberlik, Kur'ân ve diğer hayırlardır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Kevser'den kasıt Kur'ân'dır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Sünen'de Ali b. Ebî Tâlib'den bildirir: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik. Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetleri nazil olduğu Zaman Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrail'e: "Rabbimin bana emrettiği bu nahr nedir?" diye sordu. Cebrâil şu karşılığı verdi: "Buradaki nahr'dan kasıt, kurban kesmek değildir. Burada Yüce Allah namaza durduğun zaman tekbîr getirirken, rükûya giderken ve rükûdan kalktıktan sonra ellerini kaldırmanı emrediyor. Bizim ve yedi kat semadaki meleklerin de namazı bu şekildedir. Her şeyin bir süsü vardır. Namazın süsü de her tekbîrde elleri kaldırmaktır." Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Namazda elleri kaldırmak, Yüce Allah'ın: «...Yine Rableri için tevazuda ve O'na yalvarıp yakarmadadılar» âyetinde bahsettiği tevazundadır" buyurmuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Câfer: "Öyleyse Rabbine kulluk et ve nahret" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Rabbin için namaz kıl ve namazda ilk tekbîri alırken ellerini kaldır."

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yüce Allah, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) namaza başlarken tekbîr getirdiğinde ellerini boğaz hizasına kadar kaldırmasını emretmiştir. Nahretmekten kasıt budur."

İbn Ebî Şeybe Musannef’te, Buhârî Târih'de, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Dârakutnî el-Efrâd'da, Ebu'ş-Şeyh, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Nahretmekten kasıt, namazda sağ elle sol kolu orta yerinden tutup ikisini göğsün üzerine koymaktır."

Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî Sünen'de Enes vasıtasıyla Peygamberimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) aynisini bildirir.

İbn Ebî Hâtim, İbn Şâhîn Sünne'de, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken: "Nahretmekten kasıt, namazda sağ eli sol elin üzerine koyup ikisini göğüste tutmaktır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nah ret" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Nahretmekten kasıt, namazda rükûdan kalkıldığı zaman ayakta iyice doğrulup durmaktır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebu'l-Ahvas: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken: "Namaz kılarken göğsünü kıbleye doğru çevir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken: "Yüce Allah'ın sana farz kıldığı namazları eda et ve isteklerini dile getirip bunları Allah'tan iste" demiştir.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Öyleyse Rabbine namaz kıl..." âyetini açıklarken: "Rabbine şükret, anlamındadır" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Merdûye, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: "Hudeybiye'de nazil olan bir âyettir. Hudeybiye'de Cebrail, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: "Kurbanını kesip (nahredip) geri dön" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kurban hutbesini verdi. Sonra iki rekat namaz kılıp develerin yanına gitti ve onları kurban etti. "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetinde ifade edilen budur.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid, Atâ ve İkrime: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken: "Buradaki namaz, Müzdelife'de kılınan sabah namazıdır. Nahr ise Minâ'da kurban kesilmesidir" demişlerdir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nah ret" âyetini açıklarken: "Buradaki namaz farz olan namazlardır. Nahr ise Kurban günü kesilen kurbandır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken: "Buradaki namaz Kurban bayramı namazıdır. Nahr ise develerin kurban edilmesidir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: "Öyleyse Rabbine namaz kıl..."âyetini açıklarken: "Buradaki namaz bayram namazıdır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken: "Nahretmekten kasıt, kurban kesmektir" demiştir.

İbn Cerîr, Enes'ten bildirir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) önceleri bayram namazını kılmadan önce kurbanını keserdi. Bu âyetle önce namazı kılıp daha sonra kurban kesmesi emredildi."

Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret" âyetini açıklarken: "Nahretmekten kasıt, Kurban bayramında kurban kesmektir" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, ikrime'den bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy gelmeye başladığı zaman Kureyşliler: "Muhammed bizden kesildi, yalnız kaldı" dediler. Bunun üzerine: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyeti nazil oldu.

Bezzâr, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Ka'b b. el-Eşref, Mekke'ye geldiği zaman Kureyşliler ona: "Sen ki Medine ahalisinin en hayırlısı ve efendisisin. Şu dininden çıkan ve kavminden kesilen adamın dediklerini görüyor musun? Biz hacılara ev sahipliği yaparken, sikâye (hacıların su ihtiyacını karşılama) ve sidâne (Kâbe kapıcılığı) işi bizdeyken kendisi bizden daha hayırlı olduğunu söylüyor" dediler. Ka'b da: "Siz ondan daha hayırlısınız" karşılığını verdi. Bunun üzerine: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyeti nazil oldu. Yine bu konuda: "Kendilerine kitap verilmiş olanların, puta ve şeytana kanıp, inkar edenlere: «Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadırlar» dediklerini görmedin mi? Onlar, Allah'ın lânet ettiği kimselerdir. Allah, kime lânet ederse, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın" âyetleri nazil oldu.

Taberânî ve İbn Merdûye, Ebû Eyyûb'dan bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) oğlu İbrahim vefat ettiği zaman müşrikler birbirlerine: "Şu dininden çıkan adamın dün gece soyu kesildi" demeye başladılar. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik. Öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetlerini indirdi.

İbn Sa'd ve İbn Asâkir'in Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuklarının en büyüğü Kâsım'dı. Sonra Zeyneb, sonra Abdullah, sonra Ümmü Gülsüm, sonra Fâtıma, sonra da Rukayye geliyordu. Kâsım, Mekke'de iken vefat etti ki Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk vefat eden çocuğuydu. Ondan sonra da Abdullah vefat etti. Çocukları bu şekilde vefat edince Âs b. Vâil es-Sehmî: "Soyu kesildi, ebter oldu!" demeye başladı. Bunun üzerine Yüce Allah: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini indirdi.

İbn Asâkir, Meymûn b. Mihrân vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hatice'den Abdullah adında bir oğlu oldu. Daha sonra uzun bir süre çocuğu olmadı. Bir ara Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir adamla konuşuyordu. Âs b. Vâil de bir kenarda onu izliyordu. Adamın biri Âs'a, Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) göstererek: "Bu kim?" diye sorunca, Âs: "Bu kişi ebter'dir" dedi. O zamanlar Kureyşliler çocuğu olduktan sonra uzun bir süre bir daha çocuğu gelmeyen kişiye soyu kesik anlamında "Ebter"' derlerdi. Âs'ın bu sözü üzerine de Yüce Allah: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini indirdi ve asıl ebter'in kendisinden her türlü hayrın kesildiği, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) kin besleyen kişiler olduğunu bildirdi.

Beyhakî Delâil'de Muhammed b. Ali'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) oğlu Kâsım bineğe binebilecek, deve üzerinde yolculuk yapabilecek bir yaşa gelmişti. Ancak bu yaştayken Yüce Allah onun ruhunu alınca, Amr b. el- Âs: "Muhammed'in, oğlunu kaybetmesiyle soyu da kesildi" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Şüphesiz biz sana Kevser'i verdik, öyleyse Rabbine namaz kıl ve nahret. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetlerini indirdi ve Kâsım'ın acısına karşılık Kevser'i kendisine verdiğini bildirdi.

Beyhakî der ki: "Rivayet bu isnadla bu şekilde zikredilmiştir, ancak zayıftır. Zira meşhur olan bunun Âs b. Vâil hakkında nazil olduğudur."

Zübeyr b. Bekkâr ve İbn Asâkir, Câfer b. Muhammed'den, o da babasından bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) oğlu Kâsım, Mekke'de vefat etti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun cenazesinden dönerken Âs b.Vâil ile oğlu Amr'la karşılaştı. Amr, Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) görünce: "Ona kin besliyorum" dedi. Babası Âs da: "Beslemelisin! Zaten soyu da kesildi" karşılığını verdi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini indirdi.

Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu âyet, «Muhammed'e kin besliyorum!» diyen Âs b. Vâil hakkında nazil oldu ve asıl ebter olanın insanlar arasında Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) kin besleyenlerin olduğu ifade edildi."

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini açıklarken: "Bu kişi Âs b. Vâil'dir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: Kureyşliler, erkek çocukları ölen kişi için soyu kesildi anlamında: "Filan kişi ebter oldu" derlerdi. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) de oğlu vefat edince, Âs b. Vâil: "Muhammed ebter oldu!" dedi. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini açıklarken: "Bu kişi Âs b. Vâil'dir. Âyetteki ebter ifadesi de tek başına kalma anlamındadır" demiştir.

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Kin besleyen bu kişi Âs b. Vâil'dir. Bize ulaşana göre Âs: "Ben Muhammed'e kin tutacağım! Zira ebter oldu, soyunu devam ettirecek kimsesi de kalmadı" demiştir. Bunun üzerine Yüce Allah: "Asıl ebter olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini indirdi. Buradaki ebter ifadesi, alçak ve rezil anlamındadır.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini açıklarken: "Bu kişi Ebû Cehil'dir" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Düşmanın olan" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini açıklarken: "Bu kişi Ebû Leheb'dir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Şimr b. Atiyye: "Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana kin besleyendir" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Ukbe b. Ebî Muayt: "Muhammed'in oğlu kalmadı, soyu kesildi" derdi. Yüce Allah da onun hakkında bu âyeti indirdi.

0 ﴿