FELAK SURESİ

 

1

Bkz. Ayet:5

2

Bkz. Ayet:5

3

Bkz. Ayet:5

4

Bkz. Ayet:5

5

"De kî: Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım."

Ahmed, Bezzâr, Taberânî ve İbn Merdûye'nin sahih tariklerle bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, Muavvizeteyn'i (Felak ile Nâs Sürelerini) mushaftan siler ve: "Kur'ân'dan olmayan şeyleri ona katmayın! Bu ikisi (Felak ile Nâs sûreleri) Allah'ın Kitâb'ından değildir. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) dua mahiyetinde bunlarla sadece Allah'a sığınırdı" derdi. İbn Mes'ûd âyet niyetine bunları okumazdı.

Bezzâr der ki: "Bu konuda İbn Mes'ûd'a katılan başka bir sahabi yoktur. Zira Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) namazda bu iki sûreyi okuduğu, mushafa da yazıldıklarına dair sahih rivayetler mevcuttur."

Taberânî, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bu iki sûre (Felak ile Nâs sûreleri) sorulunca: "Bana böyle demem emredildi, ben de dedim. Siz de benim dediğim gibi deyin" buyurdu.

Ahmed, Buhârî, Nesâî, İbnu'd-Durays, İbnu'l-Enbârî, İbn Hibbân ve İbn Merdûye, Zir b. Hubeyş'ten bildirir: Medine'ye geldiğimde Ubey b. Ka'b ile karşılaştım. Ona: "Ey Ebu'l-Münzir! İbn Mes'ûd'un Muavvizeteyn'i (Felak ile Nâs sûrelerini) mushafına yazmadığını gördüm" dediğimde şu karşılığı verdi: "Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) hak ile gönderene yemin olsun ki ben de bu iki sûreyi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sordum. Bunu ona sorduğumdan bu yana bana da senden başka kimse sormuş değildir. O zaman Allah Resûlü bana:

«Bana böyle demem emredildi, ben de dedim. Siz de benim dediğim gibi deyin» buyurmuştu. Biz de Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dediği gibi deriz."

Müsedded ve İbn Merdûye, Hanzala es-Sedûsî'den bildirir: İkrime'ye: "Bir topluluğa imamlık yapıyorum ve namaz kıldırırken Felâk ile Nâs sûrelerini okuyorum" dediğimde, İkrime: "Okuyabilirsin, zira bu iki sûre Kur'ân'dandır" karşılığını verdi.

Ahmed ve İbnu'd-Durays -sahih bir senedle- Ebu'l-Alâ Yezîd b. Abdillah b. eş-Şihhîr'den bildirir: Adamın biri şöyle anlattı: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bir yolculuktaydık. Bineğimiz az olduğu için nöbetleşe biniyorduk. Benim binekten inip yürüme sıram geldiğinde Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) de inme sırası gelmişti. Yürürken Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana yetişti ve omzuma dokunup: "«Ağaran sabahın Rabbine andolsun!» de" buyurdu. "Ağaran sabahın Rabbine andolsun!" dediğimde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Felak Sûresi'ni sonuna kadar okudu. Ben de arkasından tekrar ettim. Sonra: "«İnsanların Rabbine sığınırım!» de" buyurdu ve Nâs Sûresi'ni sonuna kadar okudu. Ben de arkasından sûreyi tekrar ettim. Sonra bana: "Namaz kıldığın zaman bu iki sûreyi oku" buyurdu.

Taberânî'in M. el-Evsat'ta -hasen bir senedle- İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bana, daha önce benzeri inmemiş olan âyetler indirildi. Bunlar Muavvizeteyn (Felak ve Nâs sûreleredir" buyurmuştur.

Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbnu'd-Durays, İbnu'l-Enbârî Mesâhifde ve İbn Merdûye'nin Ukbe b. Âmir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bana, benzerini görmediğim âyetler indirildi. Bunlar Felak ile Nâs sûreleridir" buyurmuştur.

İbnu'd-Durays, İbnu'l-Enbârî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî Şuabu'l- îman'da Ukbe b. Âmir'den bildirir: " Resûlallah! Bana Yûsuf ile Hûd sûrelerini okut" dediğimde şöyle buyurdu: "Ey Ukbe! Felak Süresi'ni oku. Allah katında bundan daha sevimli ve daha güzel başka bir sûre de okuyamazsın. Elinden geldiği kadarıyla bu sûreyi okumaya çalış."

İbnu'd-Durays, İbn Merdûye ve Beyhaki, Ukbe b. Âmir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte yol alırken Cuhfe ile Ebvâ arasında bir yere ulaştığımızda ortalığı sert bir rüzgar ile koyu bir karanlık kapladı. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Felâk ile Nâs sûrelerini okuyarak Allah'a sığınmaya başladı. Bana da: "Ey Ukbe! Sen de bunlarla Allah'a sığın. Zira kişi bunlardan daha iyisiyle Allah'a sığınamaz" buyurdu. Ayrıca Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bize namaz kıldırırken de bu iki sûreyi okuduğunu işittim.

İbn Sa'd, Nesâî, Bağavî ve Beyhaki, İbn Âbis el-Cühenî'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Ey İbn Âbis! Kişinin Allah'a sığınma konusunda söyleyebileceği en güzel şeyin ne olduğunu söyleyeyim mi?" buyurunca, ben: "Söyle yâ Resûlallah!" dedim. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar Felâk ile Nâs sûreleri olan Muavvizeteyn'dir" buyurdu.

Tirmizî, Nesâî, İbn Merdûye ve Beyhaki, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) önceleri cinlerin ve insanların göz değmesine karşılık Allah'a sığınır, dualar okurdu. Muavvizeteyn (Felak ile Nâs sûreleri) nazil olunca sığınırken bunları okumaya başladı ve daha önce okuduğu şeyleri bıraktı."

Ebû Dâvud, Nesâî ve Hâkim, İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sufra yani halûk sürünme, ağarmış saçları boyama, eteği yerde sürüyecek şekilde uzun tutma, altın yüzük giyme, nazar boncuğu takma, Muavvizât (Felak ile Nâs sûreleri) dışında bir şeyle efsun yapma, zar atma (tavla oynama), koca dışında birilerine ziynetleri gösterme, azil yapma ve çocuğun sütünü bozma olmak üzere on şeyi kerih görürdü. Çocuğun sütünü bozmayı haram bulmaz sadece kerih görürdü."

Beyhakî Şuabu'l-Iman'da İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Muavvizât (Felak ile Nâs sûreleri) dışında bir şeyle efsun yapmayı kerih görürdü."

İbn Merdûye'nin Ukbe b. Âmir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Her namazın ardından Muavvizât'ı (Felak ile Nâs sûrelerini) okuyun" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Merdûye'nin Ukbe b. Âmir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kişi bunlardan (Felak ile Nâs sûrelerinden) daha iyi bir şeyle Allah'tan bir şey isteyemez, O'na sığınamaz" buyurmuştur.

İbn Merdûye, Ukbe b. Âmir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdu: "Ey Ukbe! Felak ile Nâs sûrelerini oku. Zira maksadına ulaşmak için bunlardan daha güzelini okuyamazsın."

İbn Merdûye'nin Ummü Seleme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Felak ile Nâs sûreleri, Yüce Allah'ın en sevdiği sûrelerdendir" buyurmuştur.

İbn Merdûye, Muâz b. Cebel'den bildirir: Bir yolculukta Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdim. Sabah namazını kıldırırken Muavvizeteyn'i (Felak ile Nâs sûrelerini) okudu. Namazdan sonra: "Ey Muâz! Okuduklarımı duydun mu?" diye sordu. "Evet, duydum" dediğimde: "Hiçbir insan bunlardan daha iyisini okuyamaz" buyurdu.

Nesâî, İbnu'd-Durays, İbnu'l-Enbârî ve İbn Merdûye, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) omuzlarımdan tuttu ve: "Oku!" buyurdu. Ben: "Anam babam sana feda olsun! Neyi okuyayım?" diye sorduğumda, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "De ki: Ağaran sabahın Rabbine andolsun!"sûresini oku!" buyurarak Felak Sûresi'ni bana okudu. Sonra bir daha: "Oku!" buyurdu. Ben: "Anam babam sana feda olsun! Neyi okuyayım?" dediğimde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "De ki: İnsanların Rabbine sığınırım!"buyurarak Nâs Sûresi'ni bana okudu. Sonra da: "Bunların bir benzerini de okuyamazsın!" buyurdu.

İbn Sa'd, Yusuf b. Muhammed b. Sâbit b. Kays b. Şemmâs'tan bildirir: Sâbit b. Kays hastalandığı zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ziyaretine geldi. Muavvizât'ı (Felak ile Nâs sûrelerini) okuyarak üzerine doğru üfledi ve: "İnsanların Rabbi olan Allahım! Sâbit b. Kays b. Şemmâs'tan sıkıntıyı gider!" diye dua etti. Daha sonra onların vadisi olan Buthân'dan biraz toprak alıp suya karıştırdı ve o sudan ona içirdi.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'd-Durays, Ukbe b. Âmir el-Cühenî'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bir yolculuktaydım. Sabah namazı vakti girince Allah Resûlü ezanı okuyup kamet getirdi. Beni sağ tarafında durdurup Muavvizeteyn'i (Felak ile Nâs sûrelerini) okudu. Namazı bitirince: "(Bu iki sûreyi) nasıl buldun?" diye sordu. Ben: " Resûlallah! İyi buldum" dediğimde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yatarken ve kalkarken bu iki sûreyi oku" buyurdu.

İbnu'l-Enbârî, Katâde'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ukbe b. Âmir'e: "Felak ile Nâs sûrelerini oku! Zira Yüce Allah'ın Kur'ân'da en sevdiği sûrelerdendir" buyurdu.

Hâkim, Ukbe b. Âmir'den bildirir: Bir yolculukta Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) devesini çekip götürüyordum. Bir ara bana: "Ey Ukbe! Okunanlar içinde sana en güzel olan iki sûreyi öğreteyim mi?" diye sordu. Ben: "Tabi ki, öğret" dediğimde, Felâk ile Nâs sûrelerini okudu. Konakladığım zaman da sabah namazında bu iki sûreyi okudu ve: "(Bu iki sûreyi) nasıl buldun?" diye sordu.

İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bindiği katır huysuzlaşıp yön değiştirince Allah Resûlü bir adamın ona "De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden ağaran sabahın Rabbine sığınırım" âyetlerini okumasını söyledi. Bu âyetler okununca da katır sakinleşip yoluna devam etti.

İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Necâşî, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gri renkte bir katır hediye etmişti. Bu katır biraz huysuz olduğu için Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Zübeyr'e: "Ona bin de uysallaştır" buyurdu. Ancak Zubeyr binmekten çekinir gibi olunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ona bin ve Kur'ân oku" buyurdu. Zübeyr: "Ne okuyayım?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Felak süresi'ni oku! Canım elinde olana yemin olsun ki namazda da bunun bir benzerini daha okuyamazsın" buyurdu.

İbnu'l-Enbârî, Hazret-i Âişe'den bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yerinden şikayet ettiği zaman Muavvizeteyn'i (Felak ile Nâs sûrelerini) kendine okur ve üzerine üflerdi."

İbnu'l-Enbârî, İbn Ömer'den bildirir: "De ki: Ağaran sabahın Rabbine andolsun!" âyetini okuduğun zaman: "Ağaran sabahın Rabbine sığınırım" de. "De kî: İnsanların Rabbine sığınırım!" âyetini okuduğun zaman da: "İnsanların Rabbine sığınırım" de.

Muhammed b. Nasr, Ebû Dumayra'dan, o babasından, o da dedesinden bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) vitir namazını kılarken tek olan rekatta İhlâs ile Muavvizeteyn'i (Felak ile Nâs sûrelerini) okurdu."

Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, ailesinden bir kadının oğlunun boynunda nazar için takılan boncuklardan bir kolye görünce kolyeyi koparıp çıkardı ve: "Abdullah'ın ailesi şirkten uzaktır! Kadının kocasına yaptığı büyü, nazar için boncuk takma ve efsun yapma şirktendir!" dedi. Kadının biri: "Ama bazen birimiz bir yerinden şikayet edince efsun yapar. Bunun da ona faydası olacağını düşünür" deyince, Abdullah şu karşılığı verdi: "Şeytan birinize gelip başına yerleşir ve acı vermek için onu dürtmeye başlar. Bu ağrı için efsun okuyunca dürtmeyi durdurur. Efsun okumayınca dürtmeye devam eder. Ancak bunu yapmak yerine biriniz bir yerinden şikayet ettiği zaman su getirip başına ve yüzüne serpse sonra Besmele çekip İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini okursa Allah'ın izniyle bunların sıkıntısı konusunda faydası olacaktır."

Abd b. Humeyd Müsned'de Zeyd b. Erkam'dan bildirir: Yahudilerden biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) büyü yapınca Allah Resûlü rahatsızlandı. Bunun üzerine Cebrail indi. İnerken Muavvizeteyn'i (Felak ile Nâs sûrelerini) de getirerek Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldi ve: "Yahudilerden bir adam sana büyü yapmış. Yaptığı büyü de filan kuyunun içinde" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ali'yi gönderip yapılan büyüyü kuyudan çıkarıp getirtti. Ali'ye büyü olarak atılan düğümleri çözerken her bir düğüme de bu sûredeki âyetlerden birini okumasını söyledi. Bunun üzerine Hazret-iAli her bir düğümde bir âyet okumaya başladı. Düğümlerin hepsi çözülünce Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bağlarından çözülmüş gibi dinç bir şekilde ayağa kalktı.

İbn Merdûye ve Beyhakî Delâil'de Hazret-i Âişe'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), hizmetini gören Yahudilerden Lebîd b. A'sam adında bir hizmetçisi vardı. Yahudilerin yoğun ısrarları ve sıkıştırmaları sonunda Lebîd, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) büyü yaptı. Bu büyü sonuncunda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) günden güne eriyor, fakat hastalığının ne olduğunu bilemiyordu. Bir gece Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) uyurken yanına iki melek geldi. Biri başının biri de ayaklarının yanında oturdu. Başının yanında oturan melek, ayaklarının yanında oturana: "Bu adamın hastalığı ne?" diye sordu. Ayaklarının yanında olan melek: "Büyülenmiş!" dedi. Başının yanındaki melek: "Ona kim büyü yaptı?" diye sorunca, diğeri: "Lebîd b. A'sam" dedi. Başının yanındaki melek: "Nasıl bir büyü yaptı?" diye sorunca, diğeri: "Bir tarak, taraktaki saç kalıntıları ve erkek hurma tomurcuğu ile yaptı. Bunu da Zû Ervân kuyusunun dibindeki kayanın altına koydu" dedi. Sabah olunca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından birkaç kişiyle söz konusu kuyuya gitti. Ashâbından biri kuyunun içine indi ve dibindeki kayanın altından hurma tomurcuğunu çıkardı. Tomurcuğun içinde Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) tarağından birkaç diş ile sakalından kıllar vardı. Ayrıca balmumundan yapılmış bir heykel buldular. Bu heykelin üzerine iğneler batırılmıştı. Üzerinde on bir düğüm atılmış bir ip de buldular. Cebrail, Muavvizeteyn'i (Felak ile Nâs sûrelerini) getirdi ve: "Ey Muhammed! "Ağaran sabahın Rabbine sığınırım" diyerek bir düğümü çöz. "Yarattığı şeylerin şerrinden" diyerek bir düğüm daha çöz" dedi. Cebrail bu şekilde her bir düğümü bir âyet okuyarak çözmesini istedi. İpin tüm düğümlerini çözdükten sonra balmumundan olan heykelin üzerinden iğneleri çekmeye başladı. Her bir iğneyi çekerken acı hissediyor, çektikten sonra rahatlıyordu. Büyü bu şekilde çözüldükten sonra ashâb: " Resûlallah! O Yahudiyi öldürsene!" dediklerinde, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah bana şifa verdi. Ancak onun bundan dolayı çekeceği azap çok çetin olacaktır" buyurdu.

İbn Merdûye, İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Yahudi Lebîb b. A'sam balmumundan yaptığı bir heykele on bir düğümlü bir ip koyarak Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) büyü yaptı. Bundan dolayı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ağır bir şekilde hastalandı. Cebrail ile Mikail onu ziyarete geldiklerinde, Mikail: "Ey Cebrail! Arkadaşın hasta!" dedi. Cebrail: "Evet, Yahudi Lebîb b. A'sam'ın büyüsünden dolayı bu şekilde rahatsız. Yaptığı büyü de Meymûne kuyusunda, hurma yaprağına sarılı bir şekilde kuyunun dip kayasının altında bulunuyor" karşılığını verdi. Mikail: "Bunun çaresi nedir?" diye sorunca, Cebrail: "Kuyunun suyunun boşaltılması, o kayanın altından hurma yaprağının çıkarılması, yaprağın içinde üzerinde on bir düğümlü ip bulunan heykelin alınıp yakılmasıdır. İnşaallah bu yapılırsa iyileşecektir" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabından içlerinde Ammâr b. Yâsir'in de bulunduğu bir grubu söz konusu kuyuya gönderdi. Kuyunun suyunu çektiklerinde suyun kına suyu gibi kıpkırmızı olduğunu gördüler. Kuyunun suyunu boşaltıp dibindeki kayanın altına baktıklarında üzerinde on bir düğümlü ip bulunan heykeli buldurlar. Daha sonra Yüce Allah, Felak Süresi olan şu âyetleri indirdi. "De ki: Ağaran sabahın Rabbine sığınırım." Burada bunu demesi istenilen kişi Peygamberimizdir (sallallahü aleyhi ve sellem). Allah Resûlü bu âyeti okuyunca düğümlerden biri çözüldü. "Yarattığı şeylerin şerrinden."Bundan da kasıt, insan ile cinlerin şerridir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti okuyunca bir düğüm daha çözüldü. "Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden." Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti de okuyunca bir düğüm daha çözüldü. "Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden." Bunlardan kasıt, insanlara zarar vermek için büyü yapan kadınlardır. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti de okuyunca bir düğüm daha çözüldü. "Ve hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden."

İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Yahudiler, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) (büyü türünden) bir şeyler yapınca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bundan dolayı ağır bir şekilde hastalandı. Ashâbı yanına girip onu ziyaret ettiler. Ancak çıktıklarında onun (cinler tarafından) uğranmış olduğunu düşündüler. Bunun üzerine Cebrail, Muavvizeteyn (Felak ile Nâs sûreleri) ile yanına geldi. Bu iki sûreyle ona Allah'ın himaye ile korumasını dileyip şöyle dedi: "Allah'ın ismiyle! Sana eziyet veren her türlü şeye karşı Allah'ın himayesini diliyorum. Göz değmesi ile insanların hasedine karşı Allah'tan sana şifa diliyorum. Allah'ın ismiyle seni korumasını diliyorum."

1

"De kî: Felak'ın Rabbine sığınırım!"

İbn Merdûye, Amr b. Abese'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize namaz kıldırıp Felak Sûresi'ni okudu. Namazdan sonra bana: "Ey İbn Abese! Felakin ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Ben: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dediğimde de şöyle buyurdu: "Felak Cehennemde bir kuyudur. Bu kuyu tutuşturulduğu zaman tüm Cehennem tutuşur. İnsanoğlu nasıl Cehennemden acı duyarsa Cehennem de Felak denilen bu kuyudan dolayı acı çeker."

İbn Ebî Hâtim başka bir kanaldan Amr b. Abese'den bildirir: "Felak Cehennemde bir kuyudur. Cehennem tutuşturulacağı zaman bu kuyudan tutuşturulur. İnsanoğlu nasıl Cehennemden acı duyarsa Cehennem de Felak denilen bu kuyudan dolayı acı çeker."

İbn Merdûye, Ukbe b. Âmir'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdu: "Felâk Sûresi'ni oku. Felak'ın ne olduğunu biliyor musun? Cehennemde bulunan bir kapıdır. Cehennem tutuşturulacağı zaman bu kapı açılır."

İbn Merdûye ve Deylemî, Abdullah b. Amr b. el-Âs'dan bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), "De ki: Felak'ın Rabbine sığınırım" âyetindeki Felak'ı sorduğumda şöyle buyurdu: "Felak Cehennemde bir zindandır. Burada zorba müstekbirler hapsedilir. Cehennem bile bu zindandan Allah'a sığınır."

İbn Cerîr'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Felak, Cehennemde ağzı kapalı tutulan bir kuyudur" buyurmuştur.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Felak, Cehennemde bir zindandır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Zeyd b. Ali'den, o da dedelerinden bildirir: "Felak, Cehennemin dibinde bulunan bir kuyudur ve ağzı kapalıdır. Ağzı açıldığı zaman içinden öyle bir ateş çıkar ki ateşin hararetinin şiddetinden dolayı Cehennem feryat eder."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Ka'b(u'l-ahbâr)'dan bildirir: "Felak, Cehennemde bir odadır. Bu odanın kapısı açıldığı zaman içinden çıkan ateşin hararetinin şiddetinden dolayı Cehennemdekiler feryat ederler."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Abdirrahman el-Hubulî: "Felak'tan kasıt Cehennemdir" demiştir.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah: "Felak'tan kasıt sabahtır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Felak'tan kasıt sabahtır" demiştir.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Geceyi ve karanlığı yarıp çıkan sabahın Rabbine sığınırım, anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi (felak) bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Züheyr b. Ebî Sülmâ'nın:

"Sabahın, gecenin karanlığını yırtıp çıkması gibi

Sıkıntıları giderecek olan da neferlerini salmış durumda" dediğini İşitmez misin?"

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Felak'tan kasıt, tüm yaratıklarıdır" demiştir.

3

"Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden."

Ahmed, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh Azame'de, Hâkim ve İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den bildirir: Bir gece Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğan Ay'a baktı ve: "Ey Âişe! Bunun şerrinden Yüce Allah'a sığın! Çünkü çıkınca şerri de getirebilecek olan şey (ğâsik) işte budur (Ay'dır)" buyurdu.

İbn Cerîr, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: (.....) âyeti konusunda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ğâsik, Süreyya yıldızıdır" buyurmuştur.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in başka bir kanaldan bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "Ğâsik'ten kasıt yıldızdır" demiştir.

İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Araplar Süreyya yıldızının kaybolmasına ğâsik derlerdi. Süreyya yıldızı kaybolduğu zaman hastalık ve vebalar artar, tekrar göründüğü zaman da bunlar azalırdı."

Ebu'ş-Şeyh, Ebû Hureyre'den bildirir: "Yıldızların göründüğü günlerde her türlü afet ve musibet ya yok olur, ya da hafifler."

Ebu'ş-Şeyh'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yıldızların göründüğü beldelerde (günlerde) musibetler kalkar" buyurmuştur.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye: (.....) âyetini:

"Gittiği zaman gecenin şerrinden" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Şihâb: (.....) âyetini:

"Battığı zaman Güneş'in şerrinden" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Çöktüğü zaman gecenin şerrinden" şeklinde açıklamıştır.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Ğâsik karanlıktır. Vakb ise bu karanlığının her yeri kaplamasıdır" dedi. Nâfi': "Araplar bu ifadeleri bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Züheyr'in:

"Kadın işe dalıp elleri durmadan çalıştı

Sonunda gece ile karanlığı ortalığı kapladı" dediğini işitmez misin?

Vakb konusunda ise şöyle demiştir:

"Azap onları öyle bir sarıp kapladı ki

Sanki gökten ateş indi de onları küle çevirdi."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Çöktüğü zaman gecenin şerrinden" şeklinde açıklamıştır.

4

"Düğümlere üfleyenlerin şerrinden"

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Düğümlere üfleyenlerin şerrinden" âyetini açıklarken: "Üfleyenlerden kasıt, büyücü kadınlardır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Düğümlere üfleyenlerin şerrinden" âyetini açıklarken: "Düğümlere üflemekten kasıt, büyüyle karıştırılmış rukyelerin (efsunların) okunmasıdır" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Düğümlere üfleyenlerin şerrinden" âyetini açıklarken: "Düğümlere üfleyenlerden kasıt, büyücü kadınlardır" demiştir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Düğümlere üfleyenlerin şerrinden" âyetini açıklarken: "Bunlar ipteki düğümlere üfleyerek rukye yapanlardır" demiştir.

Nesâî ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Düğüm atıp da bu düğüme üfleyen kişi büyü yapmış demektir. Büyü yapan da şirk koşmuş olur. Kim korunmak maksismiyle bir şeyler takarsa o taktığı şeylerin korumasına terk edilir!"

İbn Sa'd, İbn Mâce, Hâkim ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Hasta düştüğüm zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni ziyarete geldi. Bana:

"Cebrail'in bana getirdiği rukyeyi (efsunu) sana okuyayım mı?" diye sorunca, ben: "Anam babam sana feda olsun! Tabi ki oku" dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın ismiyle! Sende bulunan her türlü hastalıktan şifa bulmanı, düğümlere üfleyenlerin şerrinden ve haset ettiği zaman kasetçinin kötülüğünden korunmanı Allah'tan diliyorum" şeklinde dua etti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu duayı üç defa tekrar etti.

İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) başındaki bir ağrı yüzünden bir süre ashâbının yanına çıkmadı. Daha sonra çıktığında Ömer ona: "Neden seni aramızda göremedik?" diye sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Başımdaki ağrı yüzünden bir süre yanınıza çıkamadım. Ancak Cebrail yanıma indi. Elini başıma koyup: «Allah'ın ismiyle! Sana eziyet veren her türlü şeyden, sana karşı açıktan veya gizliden kötülük yapmak isteyen herkesten, insanların ve cinlerin şerrinden, düğümlere üfleyenlerin şerrinden ve haset ettiği zaman hasetçinirı kötülüğünden korunmanı Allah'tan diliyorum» şeklinde bir rukye yapınca iyileştim."

5

"Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden."

İbn Adiy el-Kâmil'de ve Beyhakî'nin Şubau'l-îman'da bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden" âyetini açıklarken: "Haset, gökyüzünde işlenen ilk günahtı" demiştir.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden" âyetini açıklarken: "Bunlar Müslümanlara ve İslam dinine haset eden Yahudilerdir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre ibn Abbâs: "Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, insanın hasedinden yapacağı kötülükler ile göz değmesidir" demiştir.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, insanın göz değmesi ile hasedinden dolayı karşı tarafa yapacağı kötülüklerdir" demiştir.

İbn Merdûye, Ubâde b. es-Sâmit'ten bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hasta iken Cebrail yanına gelmiş ve: "Allah'ın ismiyle! Sana eziyet veren her türlü şeye, hasetçinin sana olan hasedine ve göz değmesine karşı Allah'ın seni korumasını ve şifa vermesini diliyorum" şeklinde dua etmiştir.

İbn Merdûye, Câbir b. Abdillah ile Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalanınca Cebrail yanına geldi ve: "Allah'ın ismiyle! Sana eziyet veren her türlü şeye, kahine ve hasetçiye karşı Allah'ın seni korumasını ve şifa vermesini diliyorum" şeklinde dua etti.

İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hasetten uzak durun! Zira haset, ateşin odunu yiyip tüketmesi gibi kişinin iyiliklerini yiyip bitirir" buyurmuştur.

İbn Merdûye'nin Muâz b. Cebel'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Çokça lanet eden, yaptığı iyiliği başa kakan, cimri, asi ve hasetçi olanlar Allah katında yüksek derecelere ulaşamazlar" buyurmuştur.

Beyhaki, Şuabu'l-îman'da Enes'ten bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında oturmuşken bir ara: "Şimdi şu yoldan Cennet ahalisinden olan bir adam çıkıp gelecek" buyurdu. O esnada Ensâr'dan bir adam çıkageldi. Yeni abdest aldığı için abdest suyu hâlâ sakallarından damlıyordu ve ayakkabılarını da sağ koluna asmıştı. Yanımıza ulaşınca selam verdi. İkinci gün yine otururken Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) aynı şeyi söyledi. Aynı adam da bir önceki günkü haliyle çıkageldi. Üçüncü gün de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) aynı şeyi söyleyince yine aynı adam aynı haliyle çıkageldi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Oradan ayrılınca Abdullah b. Amr b. el-As adamın peşinden gitti. Ona: "Babamla kavga ettim ve üç gün boyunca evine girmeyeceğime dair yemin ettim. Üç günlüğüne evinde beni misafir edebilir misin?" diye sordu. Adam: "Olur, ederim" karşılığını verdi.

Enes der ki: Abdullah b. Amr b. el-Âs sonrasını bize şöyle anlattı: "Adamın evinde üç gece kaldım. Bu üç gece boyunca gece namazına kalktığını görmedim. Ancak gece vakti yatağında sağa sola dönerken uyandığı zaman sabah namazı vakti gelip kalkıncaya kadar Allah'ı zikreder ve tekbirler getirirdi. Bu şekilde uyanınca da hayırlı olan şeylerden başka tek bir kelime etmezdi. Üç gece bu şekilde geçince kayda değer bir amelinin olmadığını düşünmeye başladım ve adama şöyle dedim: "Ey Allah'ın kulu! Babamla aramızda ne bir kavga vardı, ne de yanına girmeyeceğime dair yemin etmiştim. Fakat Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üç defa: "Şimdi şu yoldan Cennet ahalisinden olan bir adam çıkıp gelecek" buyurduğunu işittim. Her üçünde de sen çıkıp geldin. Ben de yanında kalıp nasıl bir amele sahip olduğunu öğrenmek istedim. Ancak fazla bir amelinin olduğunu da görmedim." Gitmek üzere evinden çıktığımda adam beni geri çağırdı ve: "Benim amelim gördüğün kadarıyladır. Fakat bunun yanında içimde asla Müslümanlardan birini aldatma gibi bir duygu taşımam. Yüce Allah'ın ona verdiği bir mal veya hayır için de asla ona haset etmem" dedi. Ben de: "Seni Cennetlik olma derecesine ulaştıran da budur ki herkesin yapabileceği bir şey değildir" karşılığını verdim.

Beyhakî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Namaz bir nurdur. Oruç (günahlara karşı) bir kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürmesi gibi hataları söndürür. Haset ise ateşin odunu yiyip tüketmesi gibi kişinin iyiliklerini yiyip bitirir."

İbn Ebî Şeybe, İbn Menî', İbn Adiy, Ebû Nuaym, Taberânî ve Beyhakî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Fakirlik neredeyse küfürle eşdeğer olacaktı. Haset de neredeyse kaderin (takdirin) önüne geçecekti."

Beyhakî Şuabu'l-îman'da el-Asmaî'den bildirir: Bize bildirilene göre Yüce Allah şöyle buyurur: "Hasetçi kişi nimetime düşman, takdirime öfkeli ve (rızık konusunda) kullarımın arasında yaptığım taksimata razı olmayan biridir."

İbn Ebî Şeybe'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Haset, ateşin odunu yiyip tüketmesi gibi kişinin iyiliklerini yiyip bitirir" buyurmuştur.

0 ﴿