NAS SURESİ

 

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Nâs Sûresi, Medine'de nazil oldu" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Nâs Sûresi, Mekke'de nazil oldu" demiştir.

1

Bkz. Ayet:6

2

Bkz. Ayet:6

3

Bkz. Ayet:6

4

Bkz. Ayet:6

5

Bkz. Ayet:6

6

"De kî: Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların İlâh'ına sığınırım."

İbn Merdûye'nin Hakem b. Umeyr es-Sumâlî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Dikkat edin ey insanlar! Sinsi vesveseciden sakının! Zira Yüce Allah hanginiz daha güzel amellerde bulunacak diye sizi sınamaktadır" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbrâhim et-Teymî: "Vesveseci işe ilk olarak abdestten başlar" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Muğaffel: "Banyoda bevletmek vesveselere sebebiyet verir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Amr b. Murra: "Kişinin içinde vesvese bir tutuşursa artık ondan daha vesveseci biri olmaz" demiştir.

Ebû Bekr b. Ebî Dâvud Zemmu'l-Vesvese'de Muâviye b. Ebî Talha'dan bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) dualarından biri de: "Allahım! Kalbimi zikrinden alıkoyacak vesveselere karşı uyanık kıl ve Şeytanın vesveselerini benden uzak tut" şeklindeydi.

İbn Ebî Davud'un bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sinsi vesveseci" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Şeytan gelincik hayvanı gibidir. Ağzını kişinin kalbinin ağzına dayar ve fısıldamaya başlar. Kişi Allah'ı zikrederse Şeytan geri çekilir. Sustuğu zaman ise tekrar fısıldamaya başlar. Sinsi vesveseci de kendisidir."

İbn Ebi'd-Dünya Mekâyidu'ş-Şeytân'da, Ebû Ya'lâ, İbn Şâhin et-Terğîb fi'z- Zikr'de ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şeytan ağzını insanoğlunun kalbine dayamıştır. Kişi Yüce Allah'ı zikrettiği zaman geri çekilip pısar. Yüce Allah'ın zikrinden gafil olduğu zamanlarda ise onun kalbini yutup ele geçirir. Sinci vesveseci olması budur."

İbn Şâhin, Enes'ten bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: "Şeytanın kuş gagası gibi bir gagası vardır. İnsanoğlu gaflette olduğu zamanlarda Şeytan gagasını kalbin kulağına koyup vesvese vermeye başlar. İnsanoğlu Yüce Allah'ı zikrettiği zaman ise Şeytan geri çekilip pısar. Bundan dolayı sinci veseveseci olarak isimlendirilmiştir."

İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sinsi vesveseci" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Şeytan İnsanoğlunun kalbinin üzerine tünemiştir. Kişi dalıp gaflete düştüğü zaman şeytan ona vesvese verir. Yüce Allah'ı zikrettiği zaman ise geri çekilip pısar."

İbn Ebi'd-Dünya, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim, İbn Merdûye, Beyhakî ve Diyâ el-Muhtâre'de İbn Abbâs'tan bildirir: "Doğan her bir kişinin kalbinin üzerinde vesvâs denilen bir şeytan bulunur. Kişi aklı baliğ olup da Allah'ı zikrettiği zaman bu şeytanı geri çekilip pısar. Kişi dalıp gaflete düştüğü zaman ise ona vesvese verir. İşte "Sinsi vesveseci" buyruğunda ifade edilen budur."

İbn Cerîr, İbn Zeyd'den bildirir: "Hannâs, cinlerden ve insanlardan kişiye bir vesvese verip bir geri çekilip pısandır. Denilirdi ki, insanlardan olan şeytanlar insan için cinlerden olan şeytanlardan daha zorludur. Zira cinlerden olan şeytan sana vesvese verir, ama onu görmezsin. Oysa insanlardan olan şeytanla birebir muhatap olursun."

İbn Ebi'd-Dünya'nın bildirdiğine göre Yahya b. Ebî Kesîr: "Vesvâs'ın insanın göğsünde bir kapısı bulunur ve kişiye bu kapıdan vesvese verir" demiştir.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebi'd-Dünya ve İbnu'l-Münzir, Urve b. Ruveym'den bildirir: "Meryem oğlu İsa, Rabbinden Şeytanın insandaki yerini göstermesini dileyince bu yer kendisine gösterildi. Şeytanın yılan kafasına benzeyen bir başı vardı ve onu insanın kalbinin üst tarafına dayamıştı. İnsan Allah'ı zikredince şeytan geri çekilip pişiyor, zikretmediği zamanlar da ise şeytan başını insanın kalbinin üst tarafına koyup fısıldıyordu."

İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: "Vesvâs'ın erkekteki mekanı kalp, göz ve dildir. Kadındaki mekanı ise gözü, geldiği zaman ferci, gittiği zaman ise dübürüdür. Vesvâs'ın insan içinde oturduğu mekanlar buralardır."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "İnsanlardan ve cinlerden" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İki vesveseci vardır. Bunlardan biri cinlerdendir ki o da cindir. Diğeri ise insanın kendi nefsindendir ki âyette ifade edildiği gibi bu da insanlardandır."

Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "İnsanlardan ve cinlerden" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İnsanlardan da şeytanlar vardır. Onun için hem cinlerden, hem de insanlardan olan şeytanlardan Allah'a sığın."

HAL' İLE HAFD SÛRELERİ HAKKINDA GELEN RİVAYETLER

İbnu'd-Durays Fadâil'de Mûsa b. İsmâîl vasıtasıyla Hammâd'dan bildirir: Ubey b. Ka'b'ın mushafında: "Allahım! Yardımı da bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir, sana nankörlük etmeyiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz" (Allahümme innâ nestaînuke...) ifadelerini bir sûre olarak okurduk."

Ravi İsmâîl der ki: Sanırım Hammâd: "Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Azabından korkar rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır" (Allahümme iyyâke na'budu...) ifadesini de Ubey'yin mushafında okuduğunu söyledi.

İbnu'd-Durays, Abdullah b. Abdirrahman'dan, o da babasından bildirir: Ömer b. el-Hattâb'ın arkasında namaz kıldım. İkinci (Fâtiha'dan sonra okuduğu) sûreyi bitirdikten sonra: "Allahım! Yardımı da bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir, sana nankörlük etmeyiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz. Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Azabından korkar rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır" ifadelerini de okudu.

İbn Abbâs'ın mushafında, Ubey ile Ebû Mûsa'nın kıraatine göre Hal' Sûresi: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahım! Yardımı da bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir, sana nankörlük etmeyiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz" şeklindedir. Hucr'un mushafında ise Besmele olmadan: "Allahım! Yardımı da bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir sana nankörlük etmeyiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz" şeklindedir. İbn Abbâs'ın mushafında Ubey ile Ebû Mûsa'nın kıraatine göre Hafd Sûresi: "Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Azabından korkar ve rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır" şeklindedir.

Ebu'l-Hasan el-Kattân Mutavvalât'ta Abân b. Ebî Ayyâş'tan bildirir: Enes b. Mâlik'e Kunût'ta söylenecek şeyleri sorduğumda şu karşılığı verdi: "Allahım! Yardımı da, bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir ve sana nankörlük etmeyiz. Sana iman ederiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz" ile "Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder ve gayret ederiz.

Çetin olan azabından korkarak rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır" sûrelerini okursun. Vallahi bunların ikisi de semadan indirilmiştir."

Muhammed b. Nasr ve Tahâvî, İbn Abbâs'tan bildirir: "Ömer b. el-Hattâb kunûtunu Hafd (=Allahumme iyyâke na'budu) ile Hal' (=Allahumme innâ nestaînuke) süreleriyle yapardı."

Muhammed b. Nasr'ın bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ebzâ: "Hazret-i Ömer kunûtunu bu iki sûre (Hal' ve Hafd sûreleri) ile yaptı" demiştir.

Muhammed b. Nasr'ın bildirdiğine göre Zeyd b. Vehb: "Hazret-i Ömer kunûtunu bu iki sûre (Hal' ve Hafd sûreleri) ile yapardı" demiştir.

Muhammed b. Nasr'ın bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ebî Leylâ: "Hazret-i Ömer kunûtunu Hal' (Allahümme innâ nestaînuke) ile Hafd (Allahümme iyyâke na'budu) süreleriyle yaptı."

Beyhaki, Hâlid b. İmrân'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mudar kabilesine beddualar ederken yanına Cebrail geldi ve eliyle "sus!" işareti yaptı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bedduasını kesip susunca Cebrail: "Ey Muhammed! Yüce Allah seni lanet okumak veya birilerine sövmek veya cezalandırmak için değil, insanlara rahmet olarak gönderdi. Onlar zalim olsalar da bu konuda senin elinde olan bir şey yok. Yüce Allah dilerse onların tövbelerini kabul eder, dilerse de cezalandırır" dedi. Sonra kunût olarak ona şunları öğretti:

"Allahım! Yardımı da bağışlanmayı da senden dileriz. Sana iman eder ve ancak sana boyun eğeriz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz. Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Çetin olan azabından korkar rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır."

İbn Ebî Şeybe Musannef’te, Muhammed b. Nasr ve Beyhakî Sünen'de Ubeyd b. Umeyr'den bildirir: Ömer b. el-Hattâb rükûdan sonra kunût yaptı ve kunûtunda şunları dedi: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahım! Yardımı da, bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir ve sana nankörlük etmeyiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz." "Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Azabından korkar rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır." Bana ulaşana göre İbn Mes'ûd'un mushafında bu ikisi Kur'ân'dan iki sûre olarak yer almıştır.

İbn Ebî Şeybe, Abdulmelik b. Süveyd el-Kâhilî'den bildirir: Hazret-i Ali sabah namazında kunûtu: "Allahım! Yardımı da, bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir ve sana nankörlük etmeyiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz" (Hal') sûresi ile, "Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Azabından korkar ve rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır" (Hafd) süresiyle yaptı.

İbn Ebî Şeybe ve Muhammed b. Nasr, Meymûn b. Mihrân'dan bildirir: Ubey b. Ka'b'ın kıraatinde bu iki sûre: "Allahım! Yardımı da, bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir ve sana nankörlük etmeyiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz. Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Azabından korkar ve rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır" şeklindedir.

Muhammed b. Nasr, İbn İshâk'tan bildirir: İlk mushaflardan biri olan Ubey b. Ka'b'ın mushafında şu sûreleri okudum: "Bismillâhirrahmânirrahîm. "De ki: O, Allah birdir. Allah Samed'dir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur." Bismillâhirrahmânirrahîm. "De ki: "Yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden, hased ettiği zaman hasedcilerin şerrinden, tan yerini ağartan Rabbe sığınırım." Bismillâhirrahmânirrahîm. "De ki: "Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik'ine, insanların ilâh'ına sığınırım."

Bismillâhirrahmânirrahîm. "Allahım! Yardımı da bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir ve sana nankörlük etmeyiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz." Bismillâhirrahmânirrahîm. "Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Azabından korkar rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır." Bismillâhirrahmânirrahîm. "Allahım! Senin verdiğini kimse söküp alamaz. Senin katında imandan başka kimsenin malının bir faydası olmaz. Seni tesbih eder, senden bağışlanma dileriz. Ey hak olan ilah! Bizlerden merhametini esirgeme."

Muhammed b. Nasr, Yezîd b. Ebî Habîb'den bildirir: Abdulazîz b. Mervân, Abdullah b. Zureyr el-Ğâfikî'yi yanına çağırdı ve ona: "Vallahi seni pek kuru buldum, zira Kur'ân okuduğunu görmüyorum" dedi. Abdullah: "Aksine Kur'ân okuyorum, hatta Kur'ân'dan senin okumadığın şeyleri bile okuyorum" karşılığını verince, Abdulazîz: "Kur'ân'dan benim okumadığım şey nedir?" diye sordu. Abdullah: "Kunût olan sûreler. Ali b. Ebî Tâlib, kunûtun Kur'ân'dan olduğunu bana bildirdi" dedi.

Muhammed b. Nasr, Atâ b. es-Sâib'den bildirir: Ebû Abdurrahman bize (Kur'ân'dan): "Allahım! Yardımı da, bağışlanmayı da senden dileriz. Bize olan hayırlarını en güzel şekilde dile getirir ve sana nankörlük etmeyiz. Sadece sana iman ederiz. Sana karşı gelenleri içimizden söker atar, terk ederiz. Allahım! Sana ibadet eder, sana namaz kılıp secde ederiz. Senin için çaba sarfeder, gayret ederiz. Azabından korkar rahmetini umarız. Zira azabın kafirlere mutlaka ulaşır" ifadelerini okuturdu. Söylediğine göre bunları onlara İbn Mes'ûd okuturdu. İbn Mes'ûd da bunları Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendilerini okuttuğunu söylerdi.

Muhammed b. Nasr, Şa'bî'den bildirir: "Ubey b. Ka'b'ın mushafında Hal' (=Allahumme innâ nestaînuke) ile Hafd (=Allahumme iyyâke na'budu) sûrelerini aralarında Besmele ile okudum veya Ubey'yin mushaflarını okuyan biri bunu bana bildirdi. Bu iki sûreden önce mufassal sûrelerden iki tane, sonrasından da mufassal sûreler bulunuyordu."

Muhammed b. Nasr, Süfyân'dan bildirir: "Öncekiler vitir namazındaki kunutta Hal' (=Allahumme innâ nestaînuke) ile Hafd (=Allahumme iyyâke na'budu) sûrelerini okumayı müstehab görürlerdi."

Muhammed b. Nasr, İbrâhim(-i Nehaî)'den bildirir: "Vitir namazında Hafd (=Allahumme iyyâke na'budu) ile Hal' (=Allahumme innâ nestaînuke) sûreleri okunur."

Muhammed b. Nasr, Husayf'tan bildirir: Atâ b. Ebî Rebâh'a kunûtta ne okuyacağımı sorduğumda: "Ubey'yin kıraatinde bulunan Hal' (=Allahümme innâ nestaînuke) ile Hafd (=Allahumme iyyâke na'budu) sûrelerini oku" dedi.

Muhammed b. Nasr, Saîd b. el-Müseyyeb'den bildirir: "Kunûtta önce kafirlere beddua edilir. Ardından mümin erkek ile mümin kadınlara dua edildikten sonra Hafd (=Allahumme iyyâke na'budu) ile Hal' (=Allahumme innâ nestaînuke) sûreleri okunur."

Muhammed b. Nasr, Hasan(-ı Basrî)'den bildirir: "Kunûtta önce Hafd (=Allahumme iyyâke na'budu) ile Hal' (=Allahumme innâ nestaînuke) sûrelerini okuruz. Sonra kafirlere beddua ederiz. Ardından mümin erkek ile mümin kadınlara dua ederiz."

Buhârî Târih'de Hâris b. Muâkib'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazlardan birinde şöyle dedi: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Yüce Allah, Ğifâr kabilesini bağışlasın. Eşlem kabilesine selamet versin. Cüheyne ve Müzeyne kabilelerinden bazılarına da selamet versin. Usayye kabilesi ise Allah ve Resûlü'ne isyan etti; Ri'l ve Zekvân kabileleri de. Bunları diyen ben değilim! Yüce Allah buyurdu." Bu konuda Eşlem ile Ğifâr kabilelerinden kimileri çekiştiler. Zira Eşlem kabilesinden olanlar: "Allah Resûlü önce Eşlem kabilesini zikretti" derken, Ğifâr kabilesinden olanlar: "Önce Ğifâr kabilesinden başladı" diyorlardı. Bunu Ebû Hureyre'ye sorduğumda: "Önce Ğifâr kabilesinden başladı" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve Müslim, Hufâf b. îmâ b. Rahada el-Ğifârî'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere sabah namazını kıldırırken ikinci rekatın rükûsundan başını kaldırınca: "Yüce Allah, Lihyân ve Zekvâtı kabilelerine lanet etsin! Usayye kabilesi de Allah ve Resûlü'ne isyan etti. Eşlem kabilesine selamet versin. Ğifâr kabilesini de bağışlasın" dedi ve secdeye gitti. Namazı bitirdikten sonra yüzünü cemate döndü ve: "Ey insanlar! Bunları diyen ben değilim! Yüce Allah dedi" buyurdu.

HATİM DUASI HAKKINDA GELEN RİVAYETLER

İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân'ı hatmettiği zaman ayakta dua ederdi."

Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kur'ân'ı hatmedip Rabbine hamdeden, Peygamberine salavât getiren sonra da Rabbinden bağışlanma dileyen kişi, hayırları kaynağından istemiş olur."

Beyhakî Şuabu'l-îman'da Ebû Câfer'den bildirir: Ali b. Hüseyn'in bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur'ân'ı hatmettiği zaman ayakta iken Yüce Allah hamdeder, sonra şöyle derdi: "Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'adır." "Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. Böyle iken inkâr edenler başka şeyleri Rablerine denk tutuyorlar." Allah'tan başka ilah yoktur. Allah'a başka şeyleri denk tutanlar yalan söylemiş ve derin bir sapıklığa düşmüşlerdir. Allah'tan başka ilah yoktur. Araplardan, Mecûsilerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sabitlerden Allah'a ortak koşanlar; O'na çocuk, eş nisbet edenler; bir şeyleri O'na ortak, benzer, adaş ve denk sayanlar yalan söylemişlerdir. Allahım! Sen ki yarattıkların üzerinde ortak edinmeyecek kadar yüce birisin. "Hamd, çocuk edinmemiş olan, hükümranlığında ortağı bulunmayan, düşkün olmayıp yardımcıya da ihtiyaç göstermeyen Allah'a mahsustur. Tekbir getirerek O'nun şanını yücelt!" Allah'a çokça hamdler olsun. Sabah akşam her an O'nu tesbih ederiz. "Hamd Allah'a mahsustur ki kendi katından şiddetli bir baskını haber vermek ve yararlı iş yapan müminlere, içinde temelli kalacakları güzel bir mükâfatı müjdelemek ve: «Allah çocuk edindi» diyenleri uyarmak için kuluna eğri bir taraf bırakmadığı dosdoğru Kitab'ı indirmiştir. Allah'ın çocuk edindiğine dair ne kendilerinin ve ne de babalarının bir bilgisi vardır. Ağızlarından çıkan söz ne büyük iftiradır. Onlar yalnız ve yalnız yalan söylerler." "Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Âhirette de hamd O'na mahsustur. O, hikmet sahibidir, her şeyden haberi olandır. Yere gireni ve oradan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. O, merhametlidir, mağfiret sahibidir." "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir. Allah'ın insanlara verdiği rahmeti önleyebilecek yoktur. O'nun önlediğini de ardından salıverecek yoktur. O, güçlüdür, Hakim'dir." "Hamd Allah'a mahsustur, seçtiği kullarına selam olsun. Allah mı daha iyidir, yoksa O'na koştukları ortaklar mı?" Tabi ki Allah, ortak koştuklarından daha hayırlı ve daim, daha hikmetli ve kerimdir. Allah'a hamdolsun, ancak onların çoğu bunu bilmezler. Yüce Allah doğruyu söylemiş, değerli elçileri de risaletini gerektiği gibi tebliğ etmiştir. Ben de buna şahitlerdenim. Allahım! Tüm melekler ile elçilere hayırlar ihsan et. Göklerde ve yerde bulunan mümin kullarından merhametini esirgeme. İşlerimizin başını da, sonunu da hayırlı kıl. Bu değerli Kur'ân'la bize bereketler ihsan et. Bizi değerli ve hikmetli âyetlerinden faydalandır. Rabbimiz, okuduklarımızı bizden kabul et. Sen ki her şeyi işiten ve bilensin"

İbnu'd-Durays'ın bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'ûd: "Kur'ân'ı hatmeden kişinin kabul görecek bir duası olur" demiştir.

İbnu'd-Durays'ın bildirdiğine göre Mücâhid ile Abede b. Ebî Leylâ: "Kur'ân'ın hatminde yapılan duaya icabet edilir, denilirdi."

İbn Merdûye, Atâ el-Horasânî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: "Kur'ân'ın toplam yüz on üç (113) sûresi vardır. Bunların seksenbeşi (85) Mekki, yirmisekizi (28) ise Medenî'dir. Kur'ân'da toplam altı bin iki yüz on altı (6216) âyet vardır. Kur'ân'da toplam üç yüz yirmi üç bin altı yüz yetmiş bir (323671) harf vardır."

Bazı âlimler, bu rakamların daha önce Kur'ân'da var olan, ancak sonradan lafzen neshedilen âyetlerin de hesaba katılmasıyla doğru olabileceğini, fakat Kur'ân'ın şu anki haliyle bu rakamlara ulaşamayacağını söylemişlerdir.

Son söz

Hafız İbn Hacer, esbâb-ı nüzûl konusunda yazdığı ve el-Ucâb fî Beyâni'l- Esbâb adını verdiği eserinde şöyle der: "Altı hadis imamıyla aynı tabakadan olup da müsned tefsirleri derleyenlerden Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr et- Taberî'yi, ondan sonra Ebû Bekr Muhammed b. İbrâhim b. el-Münzir en- Nîsâbûrî ile Ebû Muhammed Abdurrahman b. Ebî Hâtim Muhammed b. İdrîs er-Râzî'yi, bunların hocalarından da Abd b. Humeyd b. Nasr el-Kişşî'yi sayabiliriz. Bu dört tefsir sahibinin tefsirlerinde şâz olan merfû, mevkûf veya maktû rivayetler pek azdır. Taberî de Tefsir'inde rivayetlerin nakli yanında diğer tefsirlerde pek görülmeyen kıraatler, irab, meâni gibi ilimlere yer vermiş, âyetin tefsiri konusundaki görüşler içinden kendi tercih ettiği görüşü de belirtmiştir. Bu bakımdan tefsir alanında sonradan telif edilen eserlerde bu konular Taberî'de olduğu gibi yer bulamamıştır. Diğer tefsirlerde bu saydığımız konulardan biri üzerinde fazla durulurken diğerine pek yer verilmemiş, biri fazla önemsenmemişken diğeri üzerinde fazlaca durulmuştur. Ancak Taberî Tefsîr'inde bunların her biri yeteri düzeyde ve gerektiği kadarıyla yer bulmuştur.

Tefsir konusunda en fazla rivayetleri bulunanlar tâbiûnden İbn Abbâs'ın öğrencileridir. Bunlar içinde sika (güvenilir) olanlar olduğu gibi zayıf olanlar da vardır. Sika olanlardan biri Mücâhid b. Cebr'dir ki tefsire yönelik rivayetler İbn Ebî Necîh vasıtasıyla kendisinden rivayet edilir. İbn Ebî Necîh kanalıyla gelen rivayetler de sağlamdır. Sika olanlardan bir diğeri de İkrime'dir. İkrime'nin rivayetleri Hüseyn b. Vâkı'dan, o da Yezîd en-Nahvî'den naklen gelir. Bunun yanında Muhammed b. İshâk'tan, o da Zeyd b. Sâbit'in azatlısı Muhammed b. Ebî Muhammed'den naklen İkrime veya Saîd b. Cübeyr'den gelir. İkrime veya Saîd b. Cübeyr olması konusundaki tereddüdün de bir zararı yoktur, zira rivayet zincirinde olanların tümü güvenilirdir. Muâviye b. Ebî Sâlih'ten, o da Ali b. Ebî Talha'dan, o da İbn Abbâs'tan naklen gelen rivayetler de güvenilir raviler tarafından gelen rivayetlerdir. Ravi Ali dürüst birisidir. İbn Abbâs'la karşılaşmamıştır, ancak rivayetleri İbn Abbâs'ın güvenilir olan öğrencilerinden almıştır. Bundan dolayıdır ki Buhâri, Ebû Hâtim ve diğerleri tefsir alanında rivayetlerinde bu zincirle gelen nüshaya dayanırlar. Bir diğeri de sadece Bakara ile Âl-i İmrân sûreleri hakında İbn Cüreyc'den, o da Atâ b. Ebî Rebâh'tan, o da İbn Abbâs'tan naklen gelen rivayetlerdir. Diğer sûreler konusunda gelen rivayetlerin ravileri arasında zikredilen Atâ, (Atâ'dan nakilde bulunan İbn Cüreyc olup onun Atâ b. Ebî Rebâh olduğunu belirtmemişse) İbn Ebî Rebâh değil el-Horasânî'dir. Atâ el- Horasânî ise İbn Abbâs'ı işitmediği için rivayetleri munkatı (=kopuk) olmaktadır.

İbn Abbâs'tan naklen onun yorumlarını rivayetlerde bulunan zayıf ravilere gelince, bunlardan biri Ebu'n-Nadr Muhammed b. es-Sâib el-Kelbî'ye nisbet edilen tefsir rivayetlerdir. el-Kelbî bu rivayetleri Ümmü Hâni'nin azatlısı Ebû Sâlih vasıtasıyla İbn Abbâs'tan nakleder. el-Kelbî hadis uydurmakla suçlanmıştır. Hastalandığı zaman arkadaşlarına: "Ebû Sâlih'ten naklen rivayet ettiklerimin tümü yalandır" demiştir. Zayıflığına rağmen el-Kelbî'den tefsir konusunda kendisi gibi veya kendisinden daha zayıf biri olan Muhammed b. Mervân es-Süddî es-Sağîr rivayetlerde bulunmuştur. Muhammed b. Mervân'dan da bunları kendisi gibi veya kendisinden daha zayıf biri olan Sâlih b. Muhammed et-Tirmizî nakletmiştir. el-Kelbî'den tefsir konusunda güvenilir kişilerden olan Süfyân es-Sevrî ve Muhammed b. Fudayl b. Ğazvân gibileri de rivayetlerde bulunmuşlardır.

Zayıf olan kişilerden biri de ezberi yönünden zayıf biri olarak görülen Hibbân b. Ali el-Anezî'dir. Bir diğeri de çok zayıf biri olan Cüveybir b. Saîd'dir. Cübeybir, İbn Abbâs'tan bir şey işitmemiş, ancak dürüst biri olan Dahhâk b. Müzâhim vasıtasıyla İbn Abbâs'tan rivayetlerde bulunmuştur. Dahhâk'tan da güvenilir biri olan Ali b. el-Hakem, dürüst biri olan Ubeyd b. Süleymân ve sakıncası olmayan Ebû Ravk Atiyye b. el-Hâris rivayetlerde bulunmuşlardır.

Zayıf olan kişilerden biri de Osman b. Atâ el-Horasânî'dir. Babasından naklen İbn Abbâs'tan rivayetlerde bulunmuştur, ancak babası İbn Abbâs'tan bir şey işitmiş değildir.

Zayıf olan kişilerden biri de İsmâîl b. Abdirrahman es-Süddî'dir. Kufelidir ve dürüst birisidir. Ancak İsmâîl rivayetlerinden bazılarını Ebû Salih vasıtasıyla İbn Abbâs'tan, bazılarını da Murra b. Şurahbîl vasıtasıyla İbn Mes'ûd ve ashabtan bazılarından almıştır. Hepsinin rivâyetlerini birbirine karıştırdığı için güvenilir olanların rivayetleri ile zayıf olanların rivâyetlerini birbirinden ayırmak güç olmuştur. Süddî, Enes b. Mâlik dışında sahabeden kimseyle karşılaşmış değildir. Bazen daha önce zikredilen Süddî es-Sağîr ile karıştırılmıştır.

Zayıf olan kişilerden biri de İbrâhim b. el-Hakem b. Abân el-Adenî'dir. Babasından naklen İkrime'den rivayetlerde bulunmuştur. Çok sayıda hadisi İbn Abbâs'a bağladığı için zayıf görülmüştür. İbrâhim(-i Nehaî)'nin tefsirlerini Abd b. Humeyd rivayet etmiştir.

Zayıf olan kişilerden biri de İsmâîl b. Ebî Ziyâd eş-Şâmî'dir. Tefsîr konusunda sahih ve zayıf olmak üzere çok sayıda rivayet derlemiştir. Tebau't-Tabiîn dönemi insanlarındandır.

Zayıf olan kişilerden biri de Atâ b. Dînar'dır. Rivayetlerinde gevşek birisidir. Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan rivayetlerde bulunmuştur. Ondan da yine zayıf biri olan İbn Lehîa rivayetlerde bulunmuştur.

Tâbiûnden olup kendisinden rivayetlerde bulunulanlardan biri de Katâde'dir. Katâde'den rivayetlerde değişik kanallar vardır. Bunlardan biri Abdurrezzâk'ın Ma'mer vasıtasıyla kendisinden rivayetlerde bulunmasıdır. Bir diğeri Âdem b. Ebî İyâs ve başkalarının Şeybân vasıtasıyla kendisinden rivayetlerde bulunmalarıdır. Bir diğeri Yezîd b. Zuray'ın, Saîd b. Ebî Arûbe vasıtasıyla kendisinden rivayetlerde bulunmasıdır.

Bir diğeri de Rabî' b. Enes'tir. Rabî' bazı rivâyetlerini Ebu'l-Âliye (Rufay' er- Riyâhî)'den alırken bazılarını ise isim vermeden zikreder. Rabî'den de değişik kanallardan rivayetlerde bulunulur. Bunlardan biri Abdullah b. Ebî Câfer er- Râzî'dir ki babası vasıtasıyla Rabî'den rivayetlerde bulunmuştur.

Bir diğeri Mukâtil b. Hayyân'dır. Mukâtil dürüsttür ve daha sonra zikredilecek olan Mukâtil b. Süleyman'dan farklı biridir.

Tabiûnin ve onlardan sonra gelenlerden zayıf olup da kendisinden rivayetlerde bulunulanlardan biri Zeyd b. Eslem'dir. Büyük bir nüshayı teşkil eden sözleri oğlu Abdurrahman tarafından aktarılmıştır. Bu nüshayı da İbn Vehb ve başkaları Zeyd'in oğlu Abdurrahman ve başkaları vasıtasıyla Zeyd'den rivayet etmişlerdir. Bu nüshada kimseye dayandırmayıp muallak bıraktığı çok sayıda rivayet de vardır. Zeyd güvenilir biri iken oğlu Abdurrahman zayıf biridir.

Bunlardan biri de Mükâtil b. Süleyman'dır. Uydurmacı olduğunu söylemişlerdir. Şâfiî onun hakkında: "Mükâtil! Allah onu katletsin, kahretsin!" demiştir. Mücessime mezhebinin görüşlerini savunmasından dolayı Şafiî onun için bunu demiştir. Tefsire yönelik sözlerini Ebû Usma Nûh b. Ebî Meryem el-Câmi' rivayet etmiştir. Ebû Usma'nın da uydurmacı biri olduğu söylenmiştir. Mukâtil'den ayrıca Hakem b. Hüzeyl de rivayetlerde bulunmuştur. Hakem de zayıf biridir, ancak durumu Ebû Usma'dan daha iyidir.

Bir diğeri de yaklaşık olarak altı cilt tutan Yahya b. Sellâm el-Mağribî'nin Tefsîr'idir. Tabiûn ile başkalarından çokça nakillerde bulunmuştur. Hadiste gevşek biridir ve rivayetleri arasında münker olanları çoktur. Hocaları arasında Saîd b. Ebî Arûbe ve Mâlik es-Sevrî vardır. Onun Tefsîr'mm bir benzeri de Süneyd'in Tefsîr'idir. Süneyd'in asıl adı Hüseyn b. Dâvud'dur.

Süneyd de altı hadis imamının hocalarının tabakasındandır. Haccâc b. Muhammed el-Mıssîsî ve benzeri kişilerden rivayetlerde bulunmuştur. Süneyd de hadiste gevşek birisidir. Tefsîr'i hacim olarak Yahya b. Sellâm'ın Tefsîr'i kadardır. İbn Cerîr et-Taberî, Süneyd'in Tefsîr'inden bolca nakiller yapmıştır.

Ravilerinin zayıflığından dolayı güvenilmez sayılan tefsirler arasında Mûsa b. Abdirrahman es-Sekafî es-San'ânî'nin derlediği Tefsîr'i zikredebiliriz. Bu Tefsîr iki cilt kadardır. Mûsa bu Tefsîr'i, İbn Cüreyc kanalıyla Atâ'dan İbn Abbâs'a dayandırır. İbn Hibbân bu Tefsîr'in sahibi Mûsa'nın hadis uydurduğunu söylemiştir. Bu Tefsîr'i Mûsa'dan yine zayıf biri olan Abdulğanî b. Saîd es-Sekafî rivayet edip nakletmiştir.

Meğazi kitaplarında esbâb-ı nüzula yönelik bolca rivayet bulunmaktadır. Bunlardan Mu'temir b. Süleymân'ın, babası vasıtasıyla veya İsmâîl b. İbrâhim b. Ukbe'nin, amcası Mûsa b. Ukbe vasıtasıyla naklettikleri delil olarak kullanılmaya Muhammed b. İshâk'ın kitabında bulunanlardan daha elverişlidir. İbn İshak'ın rivayetiyle gelenler de delil teşkil etmeleri bakımından Vâkidî'nin rivayetlerinden daha kabule şayandır."

Yüce Allah çalışmalarımızı bizden kabul buyursun. Eserin temize çekilmesini sekiz yüz doksan sekiz (h. 898) yılında Ramazan bayramında bitirdim. Hamd sadece Allah'a mahsustur. Yüce Allah, efendimiz Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem), âline ve ashabına hesap gününe kadar hayırlar ve esenlikler ihsan etsin. Her şeyde Allah bize yeter ki en güzel vekil odur. Güç de kuvvet de ancak Allah'tandır.

0 ﴿