2

Hamd (övgü) âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

Tefsiri: el - Hamdü, mübteda olarak merfudur, lillahi haberdir. Manası: Övgü Allah’a aittir ve onun için kararlaştmlmıştır.

Cumhûr (müfessirlerin çoğunluğu) lamı meksur (lillahi) okur. İbn Able ise merfu (lüllahi) okumuştur. Bazı Rebialıların lügati (şivesi) dir. Semeyfa’ ise daim nasbi ile alhamde ve “Lâm” ın kesri ile lillahi okumuştur. Ebû Nehik ise hem dalın hem de “Lâm” ın kesri ile okumuştur.

Bil ki, hamd, methedilen kimseyi övmektir, şükür de ona yakındır. Ancak aralarında şöyle bir fark vardır: Hamd, direkt övmeye denir. Şükür ise ancak nimete karşı yapılır. Bunun haber şeklinde emir manasına olduğu da söylenmiştir ki, Allah’a hamd olsun, deyin demektir.

İbn Kuteybe şöyle demiştir: Hamd, bir adamı kerem veya soy veya yiğitlik vb. bir sebepten dolayı övmektir. Şükür ise onu sana yaptığı bir iyilikten dolayı övmektir. Bazen hamd şükür yerine kullanılır. Onu bana yaptığı bir iyilikten dolayı övdüm, denir, tıpkı yiğitliğinden dolayı ona teşekkür ettiğim gibi.

Rab kelimesi ise mülk sahibi demektir. Bu mahluklar için ancak izafet şeklinde kullanılır; meselâ ev sahibi, köle sahibi gibi. Bunun terbiye kökünden türetilmiş olduğu söylenmiştir.

Şeyhimiz Ebû Mansur Lügavi de şöyle demiştir: Bir kimse bir şeyi tamamlayıp düzelttiği zaman rabbehu denir. Rab ve Râb aynı manayadır.

Şair de şöyle demiştir:

Yaptığı hayrı ıslah eder,

İyilik istendiği zaman onu artırır ve tamamlar.

Rab üç manaya kullanılır:

Birincisi: Mülk sahibi demektir; meselâ ev sahibi gibi.

İkincisi: Islahatçı manasınadır, meselâ: Bir şeyi ıslah etti, denir.

Üçüncüsü: Emrine itâat edilen efendi demektir. Allahü teâlâ:

"Rabbine içki sunar” demiştir ki, (Yûsuf: 41) efendi manasınadır. Cumhûr ba’nın kesresi ile rabbi; Ebû’l-Âliyye, İbn Semeyfa’ ve İsa b. Ömer de nasbi ile rabbe okumuştur. Ebû Rezin el - Ukayli, Rebi’ b. Haysem ve Ebû İmran el - Cuni de refi ile rabbu okumuşlardır.

El - âlemin: Bu âlem’in çoğuludur, gramercilere göre baştan sona kadar mahlukatın ismidir. İçinde bulunulan zaman halkına âlem, denilmiştir. Şair Hutay’a şöyle demiştir:

Ey kadın, geri çekil ve otur, benden uzak dur,

Allah âlemleri senden rahatlatsın.

Gökbilimcilere göre ise âlem; felek, gök, yer ve bunların arasında yaratılan her şeye denir.

Âlemin türevi hususunda iki görüş vardır:

Birincisi: Onun ilimden geldiğidir ki, bu, dilcilerin görüşünü kuvvetlendirir.

İkincisi: Alâmet manasınadır ki, bu da gökbilimcilerin görüşünü kuvvetlendirir. Onlara göre ona âlem denilmesi, sanki onun Yaratan’a delalet etmesindendir.

Âlemlerden ne kastedildiğine dair müfessirlerin beş görüşü vardır:

Birincisi: Bütün mahlukat, gökler, yerler, bunların içindekiler ve arasındakiler buna dahildir. Bunu Dahhâk, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

İkincisi: Yeryüzünde hareket eden bütün canlılar. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: Bunlar cinlerle insanlardır. Yine bu da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir. Mücâhid ile Mukatil de böyle demişlerdir.

Dördüncüsü: Bunlar cinler, insanlar ve meleklerdir. Bu da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.

İbn Kuteybe de bunu tercih etmiştir.

Beşincisi: Bunlar meleklerdir, bu da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.

2 ﴿