255Allah öyle Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Gerçek hayat sahibidir, her şeyi ayakta tutandır. Onu ne uyuklama ne de uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O’nun izni olmadan O’nun yanında kim şefaat edebilir? O kulların önlerindekini ve arkalarındakini bilir. O’nun dilediğinden başka O’nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları korumak O’na ağır gelmez. O, çok yüce, çok büyüktür. "Allah öyle Allah’tır ki, O’ndan başka ilâh yoktur, hay ve kayyumdur": Müslim, Sahih’inde şöyle rivayet etmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Übey b. Ka’b’e: "Ey Münzir’in babası, Allah’ın kitabında en büyük âyet hangisidir?” dedi. O da: Allahü lâilâhe illâ hüvel hayyül kayyum, dedi. Übey diyor ki: Efendimiz göğsüme vurdu ve: Ey Münzir’in babası, ilmin mübarek olsun!” dedi. 46 46 - Müslim, Müsafirin, hadis no, 258; Ebû Dâvud, Vitr, bab, 17; Ahmed, Müsned, 5/142. Ebû Ubeyde şöyle demiştir: Kayyum: Varlık sıfatıyla nitelenmesi doğru olduğu için yerinden ayrılmayan demektir. Öyle ki, onun herhangi bir şekilde değişmesi câiz değildir. Zeccâc da şöyle demiştir: Kayyum: Mahlukatın işlerini idare eden demektir. Hattâbî de şöyle demiştir: Kayyum: Daima var olup zeval bulmayandır. "Feyul” veznindedir, kıyam kökünden gelmektedir. Bir şeyin üzerinde titizlikle durmak için sıfattır. Her şeyi koruyana denir. Kum bişşey de: Bir şeyi koruyup ıslah etmektir. "Kayyum"da üç lügat vardı: Kayyum, cumhûr böyle okumuştur. Kayam: Ömer b. Hattab, İbn Mes’ûd, İbn Ebi Able, A’meş böyle okumuşlar. Kayyim: Ebû Rezin ile Alkame de böyle okumuşlardır. İbn Enbari de: İbn Mes’ûd’un mushafında da böyle yazılıdır, demiştir. Ve şöyle demiştir: Kayyum’un aslı kayvumdur; vav ile birleşip de önceki sakin olunca şeddeli ye’ye dönüştüler. Kayyam’ın aslı da kavvammdır, Ferrâ’ şöyle demiştir: Hicazlılar fa’al veznini fey’al’a çevirirler; meselâ savvağ yerine sayyağ derler. "Sine” ise uyuklama manasınadır, vesnan da o kökten gelir, uyuklayan demektir. İbn Rakka’ şöyle demiştir: Sanki ona kadınlar arasında Ceylan gözünü ödünç vermiştir. Uykusuzluk canına kastetmiş, gözlerini kapatmıştır. Gözlerinde uyuklama vardır, fakat uyumuyor. "Lehu mafissemavati vema filard": Bazı Âlimler şöyle demişler: Çoğul sigasıyle aradin dememesi, daha önce semavat geçmesindendir, O nedenle tekrar cemi kullanılmamıştır, "Ve cealezzulumati vennur” da öyledir, çoğul sigasıyle envar, dememiştir. "O'nun izni olmadan O’nun yanında kim şefaat edebilir?": Bu, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsın diye putlara tapıyoruz, diyenlere reddiyedir. (Zümer: 3) "Onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir": Kelâmın zahirinden bunun bütün mahlukat için genel olduğu anlaşılır. Mukâtil ise: Bunlardan maksat meleklerdir, demiştir. "önlerindekinden ve arkalarındakinden” ne kastedildiği hususunda da üç görüş vardır: Birincisi: Önlerindeki ahiret işleridir, arkalarındaki de dünya işleridir. Bu da İbn Abbâs ile Katâde’deö' rivayet edilmiştir. İkincisi: önlerindeki dünyadır, arkalarındaki de ahirettir. Bunu da Süddi şeyhlerinden, Mücâhid, İbn Cüreyc ve Hakem b. Uteybe demişlerdir. Üçüncüsü: önlerindeki yaratılmalarından önce olanlar, arkalarındaki de yaratıldıkdan sonra olanlardır. Bunu da Mukâtil, demiştir. "Bir şey kavrayamazlar": Leys şöyle demiştir: Bir şeyi ele geçiren veya en ilerisini bilene: Onu kavradı, denir. Burada ilimden maksat, malumat, yani bilinen şeylerdir. "Kürsüsü kaplamıştır": Yani taşır ve takat getirir. Kürsüden ne murat edildiğinde de üç görüş vardır: Birincisi: O yedi kat göklerin üstünde ve Arş’in altında bir kürsüdür. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: Yedi kat gökler, kürsüye nispetle çöle atılmış küçük bir halka gibidir, demiştir. Bu, Atâ’ rivâyetinde İbn Abbâs’ın görüşüdür. İkincisi: Kürsüden maksat Allahü teâlâ’nın ilmidir. Bunu da İbn Cübeyr, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Üçüncüsü: Kürsü Arş’tir, bunu da Hasen demiştir. "Vela yeuduhu": O'na ağır gelmez, demektir. Âdehuşşeyü yeuduhu eveden ve iyaden, denir ki, ağır gelmektir. Bu İbn Abbâs, Katâde ve bir grup müfessirin görüşüdür. "Aliyy": Yüce ve ezici demektir. "Fail", "fâil” manasındadır. Hattâbî şöyle demiştir: Bunun alâ yalu fehüve alin’den gelmesi de câizdir. "Er - Rahman alel arşisteva” (Taha: 5) âyetinde olduğu gibi. O zaman şeref ve asalet yüceliğinden olur. Çekimi de: Aliye ya’lâ alaen şeklinde olur. "Azim"in manası da: Azamet ve celal sahibi demektir. Allahü teâlâ hakkında azimlik, şanının yüceliğine ve kadrinin büyüklüğüne dönüktür. Yoksa cisimlerdeki irilik manasına değildir. |
﴾ 255 ﴿