96

Şüphesiz insanlar için ilk konulan Ev, Mekke’de mübarek ve âlemler için hidayet olan Ev’dir.

"Şüphesiz insanlar için ilk konulan Ev":

Mücâhid şöyle demiştir: Müslümanlarla Yahudiler övündüler: Yahudiler, Beytülmukaddes Ka’be’den üstündür, dediler, Müslümanlar da: Ka’be daha üstündür, dediler. Bunun üzerine bu âyet indi.

Onun

"ilk” olmasında ise iki görüş vardır:

Birincisi: O yeryüzündeki ilk evdir.

Bu görüş sahipleri de nasıl ilk ev olduğu hususunda üç görüşle ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: O Allah yeri yarattığı zaman suyun üzerinde göründü. Onu yerden iki bin yıl önce yarattı, yeri de altında söbü (oval) vaziyette yarattı. Said el-Makbüri, Ebû Hureyre’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ka’be suyun üzerinde kaya halinde idi, üzerinde iki melek vardı, yer yaratılmadan iki bin yıl önce gece gündüz tesbih ederlerdi. Dünya yaratılmadan iki bin sene önce Beyt suyun üzerine konuldu, sonra dünya Beyt’in altından yayıldı.

İbn Ömer, İbn Amr, Katâde, Mücâhid ve diğerleri bu görüştedirler.

İkincisi: Âdem yere indirilince ürperdi, Allah ona yeryüzünde benim için bir ev yap, Meleklerimin Arş'in etrafında yaptıklarını gördüğün gibi sen de öyle yap, dedi. O da onu bina etti. Bunu Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: O, Âdemle beraber indirildi, Tufan olunca göğe mamur vaziyette kaldırıldı. İbrahim de onun temelleri üzerine bina etti. Bunu Şeyban, Katâde’den rivayet etmiştir.

İkinci görüş: İnsanların ibadet etmeleri için ilk temeli atılan evdir, bu da Hazret-i Ali b. Ebî Talib, Hasen Basri, Atâ’ b. Saib ve diğerlerinin görüşleridir.

Bekke’ye gelince:

Zeccâc şöyle demiştir: Bu ismin Bek’ten türemiş olması muhtemeldir: Bekkennasü baduhum badan, denir ki, insanlar itişip kakıştılar, demektir.

Ona Bekke denilmesinde de üç görüş halinde ihtilaf ettiler:

Birincisi: İnsanların orada izdiham etmesindendir, bunu İbn Abbâs, Safd b. Cübeyr, İkrime, Katâde, Ferrâ’ ve Mukâtil, demişlerdir.

İkincisi: Çünkü orası zorbaların boynunu kırar; hangi zorba oraya kastederse, Allah onun belini kırar, bu Abdullah b. Zübeyr’den rivayet edilmiş, Zeccâc da bunu zikretmiştir.

Üçüncüsü: Çünkü o, zorbaların gururunu kırar, bekektürrecüle denir ki, onu alçalttım ve gururunu kırdım, demektir. Bunu Ebû Abdurrahman el - Yezidi ile Kutrub, demişlerdir. Mekke’nin bütün beldenin ismi olduğunda ittifak etmişlerdir.

Bekke’de dört farklı görüş bildirmişlerdir:

Birincisi: O, Ka’be’nin olduğu yerin ismidir, bunu İbn Abbâs, Mücâhid, Ebû Mâlik, İbrahim ve Atıyye, demişlerdir.

İkincisi: Beytullah’ın çevresidir, Mekke ise bunun ötesinde kalan yerdir. Bunu da İkrime, demiştir. Üçüncüsü Mescid-i haram ile Beytullah’tır. Mekke: Bütün haram bölgesinin ismidir. Bunu Zührî ile Damre b. Habib, demişlerdir.

Dördüncüsü: Bekke Mekke’dir, bunu da Dahhâk ile İbn Kuteybe, demişlerdir. İbn Kuteybe benin mimle değiştirilmesini delil getirmiştir. Meselâ: Semede re’sehu ve sebede re’sehu derler ki, başını tamamen kazıdı, demektir. Şerrün lazimün ile şerrün lazibün de aynı manayadır.

"Mübareken":

Zeccâc şöyle demiştir: Bu, gramerde hal olarak mensubtur, manası: Mekke’de bereketli bir halde duran demektir.

"Hüden": Zâ hüden demektir,

"hüden"in mahallen merfu olması da câizdir ki, manası: O hidayettir, demektir. Bereketine gelince:

Orada günahlar bağışlanır, iyilikler katlanır ve oraya giren emin olur (güvenli bölge).

İbn Ömer, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kim Beytullah’ı tavaf ederse, bir ayağını kaldırıp diğerini bastıkça Allah ona bir sevap yazar, onun bir günahım siler ve bir derecesini artırır.5

5 - İmam Ahmed, Müsned, 2/3.

"Âlemler için hidayettir": Buradaki hidayet hususunda da dört görüş vardır:

Birincisi: O, kıble manasınadır, takdiri: Âlemler için kıble, demek olur.

İkincisi: Rahmet manasınadır.

Üçüncüsü: O, salâh manasınadır; kim oraya gitmeye kalkarsa hali Rabbinin katında düzelir.

Dördüncüsü: O açıklama ve içindeki âyetlerle Allah’a delalet etme manasınadır ki, bunu O’ndan başkası yapamaz, çünkü harem'de köpekle ceylan (kurtla kuzu) birlikte otlar, ne kurt kuzuya saldırır ne de kuzu kurttan ürker. Bunu da Kadı Ebû Ya’lâ, demiştir.

96 ﴿