43

Ey iman edenler, sarhoş İken ne dediğinizi bilinceye kadar ve cünüp iken - yolcu olmanız müstesna - gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur yahut yolculukta bulunur veyahut ayakyolundan (abdest bozmaktan) gelirseniz yahut kadınlara dokunursanız, temiz toprakla teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve çok bağışlayıcıdır.

"Ey iman edenler, sarhoş iken namaza yaklaşmayın":

Ebû Abdurrahman es-Sülemi, Hazret-i Ali b. Ebû Talib radıyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Abdurrahman b. Avf bize bir yemek hazırladı, bizi davet etti ve bize içki içirdi, içki bize işledi, namaz vakti geldi; beni öne geçirdiler; ben de: "Kul ya eyyühel kafinin lâ a'büdü ma tabüdun, ve nanhu nabüdü ma tabüdun” okudum; bunun üzerine bu âyet indi. 31

31- Ebû Dâvud, Tirmizî ve Taberi tefsiri, Atâ’ b. Saib'den.

Başka bir rivayette, Ebû Abdurrahman'dan ve Hazret-i Ali radıyallahu anh’ten, öne geçirip de bu sûreyi yanlış okuyanın Abdurrahman b. Avf olduğu bildirilmiştir. 32

32- İbn Cerir, Tefsir, 8/376.

"Namaza yaklaşmayın": Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Namaz vakitlerinde sarhoşluk verecek şeylere yaklaşmayın.

İkincisi: Sarhoş iken namaza girmeyin. Birincisi daha doğrudur, çünkü sarhoş kendisine ne hitap edildiğini bilmez.

"Sarhoş iken": Kavlinin manasında da iki görüş vardır:

Birincisi: içkiden sarhoş iken, bunu cumhûr, demiştir.

İkincisi: Uykudan. Bunu da Dahhâk, demiştir: Bu görüş akla uzaktır. Bu âyet, namaz vaktinin dışında sarhoş olmağa müsaade etmiştir, sonra da içkinin yasak edilmesiyle neshedilmiştir.

"Vela cünüben":

İbn Kuteybe şöyle demiştir: Cenabet, uzaklıktır.

Zeccâc şöyle demiştir: Recülün cünübün, verecülani cünübün, ve ricalün cünübün; tıpkı şöyle denildiği gibi: Recülün rıda, ve kavmün rıza.

Cünübe bu ismin verilmesinde iki görüş vardır:

Birincisi: Suyun olduğu yere uzak olmasındandır.

İkincisi: Namazdan, Kur’ân okumaktan, mushafa el sürmekten ve mescide girmekten uzak durması gerekmesindendir.

"Ancak yoldan geçmeniz müstesna":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi:

Mana şöyledir: Cünüp iken namaza yaklaşmayın, ancak yolcu olup suyu bulamamanız hariç; o zaman teyemmüm edin ve namazı kılın. Bu mana Hazret-i Ali radıyallahu anh, Mücâhid, Hakem, Katâde, İbn Zeyd, Mukâtil, Ferrâ’ ve Zeccâc’tan rivayet edilmiştir.

İkincisi: Cünüp iken namaz kılman yerlere yani mescitlere yaklaşmayın, ancak oradan geçmeniz müstesna, oturmayın. Bu mana da İbn Mes’ûd, Enes b. Malik, Hasen, Said b. Müseyyeb , İkrime, Atâ’ el - Horasani, Zührî, Amr b. Dinar, Ebudduha, İmam Ahmed, Şâfiî ve İbn Kuteybe’den rivayet edilmiştir. İbn Abbâs ile Said b. Cübeyr'den de ilk iki görüşün benzeri rivayet edilmiştir.

Birinci görüşe göre:

"Âbirî sebîl": Yolcudur, namaza yaklaşmak da namazı icra etmektir.

İkinci görüşe göre:

"Âbirî sebîl ": Mescitten geçendir, namaza yaklaşmak da içinde namaz kılınan mescide girmektir.

"Eğer hasta olursanız": Bu Kelâmın

iniş sebebi hakkında iki görüş vardır:

Birincisi: Ensardan bir 'adam hasta oldu, kalkıp abdest alamadı, hizmetçisi de yoktu; Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi, ona durumu anlattı; bunun üzerine:

"Eğer hasta olur ve yolculukta bulunursanız” âyeti indi, bunu Mücâhid, demiştir.

İkincisi: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından yara çıktı, bu aralarında yayıldı, cünüp oldular; bunu Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e şikayet ettiler; bunun üzerine

"Eğer hasta olursanız...” âyeti indi. Bunu İbrahim Nehaî, demiştir.

Kadı Ebû Ya’lâ şöyle demiştir: Âyetin zahiri su kullanıldığı takdirde hastalık meydana gelecekse teyemmümün câiz olduğunu göstermektedir; ister telef olmaktan korksun, isterse korkmasın. Yolculuk da öyledir ki, onda da su bulunmadığı takdirde teyemmüm etmek câizdir, yolculuk da ister kısa, isterse uzun olsun. Suyun bulunmaması hasta için teyemmüm etmesinin câiz olması için şart değildir. Şart olan zararın mevcut olmasıdır. Yolculukta ise suyun bulunmaması teyemmümün mubah olması için şarttır, yolculuk şart değildir. Yolculuğun zikredilmesi suyun genellikle onda bulunmamasındandır.

"Ev cae ahadün minküm minel ğaitı":

"Ev” vav manasınadır, çünkü eğer öyle olmazsa, hasta veya yolcuya abdesti bozulmadığı halde abdest alması lâzım gelir. Ğait: Çukurca yerdir, abdest bozmaktan yeri ile kinaye edilmiştir. Bunu İbn Kuteybe, demiştir. Mezadeye (su tulumuna): Raviye denmesi de böyledir; aslında raviye, üzerinde su tulumu taşman devedir. Kadınlara: Zaain denilmiştir, aslında zaain: Hevdeçler (mahmiller)dir. Kadınlar onun içinde gizlenirler. Abdestsizliğe de izre denilmiştir, çünkü onlar dışkılarını evlerin çöplüğüne atarlardı.

"Ev-lâmestümü’n-nisâe":

İbn Kesir, Nail, Ebû Amr, Âsım ve İbn Âmir, burada elifle ve Maide’de: Ev lâmestüm okumuşlardır. Hamze, Kisâi ve Halef de tercihli olarak, Mufaddal da Âsım’dan rivayetle, Velid b. Utbe de İbn Âmir’den rivayetle, burada elifsiz ve Maide’de

"evlemestüm” okumuşlardır.

Lâmest/El sürmeden ne murat edildiği hususunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O cimâdır, bunu Hazret-i Ali, İbn Abbâs, Hasen, Mücâhid ve Katâde demişlerdir.

İkincisi: O el sürmedir, bunu da İbn Mes’ûd, İbn Ömer, Şa’bî, Ubeyde, Atâ’, İbn Sîrin, Nehaî, Nehdi, Hakem ve Hammâd demişlerdir.

Ebû Ali de şöyle demiştir: Lems el ile olur, bazen burada genişlik yaparlar, başka şeye de denir.

"Göğe el sürdük” (Cin: 8) âyeti de böyledir ki: Göğün gayıplarına daldık, içimizden kimileri kulak hırsızlığı eder, duyduklarını kahinlere iletir, onlara haber verirdi. Lems el sürmekten başka şeye de denildiği için:

"Ellerini sürdüler” (En’am: 7) demiştir. Özellikle elin zikredilmesi, başka bir cihetle karışmaması içindir. Nitekim:

"Kendi sulplerinizden oğullarınızın helalleri” (Nisa: 23) demiştir; çünkü oğul, sulpten olmayan evlatlığa da denilir.

"Su bulamazsanız teyemmüm edin":

Sebeb-i nüzulü şöyledir: Hazret-i Âişe radıyallahu anha bir seferinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdi, gerdanlığı koptu, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu aramak için durdu, yanlarında su da yoktu, bu âyet bunun üzerine indi. Üseyd b. Hudayr: Ey Ebû Bekir ailesi, bu sizin ilk bereketiniz değildir, dedi. Bunu Buhârî ile Müslim tahriç etmişlerdir. Buhârî ile Müslim’in tahriç ettikleri başka bir rivayet de şöyledir: Hazret-i Âişe radıyallahu anha, Esma’dan ödünç bir gerdanlık aldı, o da kayboldu. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, onu aramak üzere bir adam gönderdi; namaz vakti geldi, yanlarında su da yoktu. Abdestsiz kıldılar, bunu Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e şikayet ettiler, bunun üzerine teyemmüm âyeti indi.

Teyemmüm lügatte: Niyet edip bir yere gitmektir, bunu da: "Vela teyemmemül habise” âyetinde zikretmiştik.

Saîd ise: Topraktır. Bunu Hazret-i Ali, İbn Mes’ûd, Ferrâ’, Ebû Ubeyd, Zeccâc ve İbn Kuteybe, demişlerdir. Şâfiî de: Saîd ancak tozu olan toprağa denir, demiştir.

Tayyib hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: O temizdir.

İkincisi: Helaldir.

"Yüzlerinize ve ellerinize ondan sûrun": Teyemmümde yüzün sürülen kısmı, abdestte yıkanan belli yeridir.

Ellerden sürülmesi lâzım gelen yerde ise üç görüş vardır:

Birincisi: Hırsızlıkta kesilen bileğe kadardır. Ammar, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den:

"Teyemmüm yüz ve eller için toprağa bir vurmadır” dediğini rivayet etmiştir. Said b. Müseyyeb , Atâ’ b. Ebi Rebah, İkrime, Evzai, Mekhûl, Malik, Ahmed, İshak ve Dâvud da böyle demişlerdir.

İkincisi: O dirseklere kadardır. İbri Abbas, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in teyemmüm ettiğini ve kollarını mesh ettiğini rivayet etmiştir. İbn Ömer, oğlu Salim, Hasen, Ebû Hanife ve Şâfiî de böyle demişlerdir. Şa’bî’den de bu iki görüşün aynısı rivayet edilmiştir.

Üçüncüsü: Parmakların uçlarından koltuk altlarına kadar yerleri mesh etmek vaciptir. Ammar b. Yasir şöyle rivayet etmiştir: Bir yolculukta Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik, toprağa el sürme hakkında izin indi, biz de ellerimizi bir vurup yüzlerimizi meshettik, bir daha vurup'omuz başlarına ve koltuk altlarına kadar olan kısımları meshettik. Bu da Zührî’nin görüşüdür.

"İnnallahe kâne afüvven": Hattâbî şöyle demiştir: Afüv, mübalağa kalıbıdır,

"afv” günahtan vaz geçmek, suçluyu cezalandırınamaktır. Onun: Afetirrilıül esere (rüzgar izi sildi) sözünden geldiği söylenmiştir, sanki affeden de suçlunun günahını silip atmıştır.

43 ﴿