2Kâfirler zaman zaman Müslüman olsalardı, diye temenni edecek. "Rübema": İbn Kesir, Ebû Amr, İbn Âmir, Hamze ve Kisâi, şeddeli olarak "rübbema” okumuşlardır. Nâfi, Âsım ve Abdülvaris de şeddesiz olarak "rübema” okumuşlardır. Ferrâ’ şöyle demiştir: Esed ve Temim oğulları şedde ile "rübbema” derler; Hicaz halkı ile Kays’in çoğu da şeddesiz olarak "rübema” derler. Teymürrebab kabilesi de, ra’nın fethi ile: "Rebbema” der. Şöyle denilmiştir: Şeddesiz okunması, onda tad’if (tekit) olmasındandır. Tad’if harfleri de bazen atılır, meselâ "inne” ve "lakinne"de olduğu gibi; onu tahfif etmişlerdir (in ve lâkin demişlerdir). Zeccâc: Araplar: Rübbe recülin caeni ve rübe recülin caeni, derler demiş ve şu delili getirmiştir: Ey Züheyr, artkafa (ense) ve şakak kılları ağarırsa da, gerçekten ben, Nice deneyimli savaşçıları akranlarıyla çatıştırmışımdır. Bu beyt Ebû Kebir el - Hüzeli’nindir, divanında şöyledir: Nice büyük orduları emsali ile çatıştırdım. Hey dal: Savaşa kışkırtılan topluluk (ordu) dur. Demek istiyor ki: Ben onları düşmanları ile çatıştırdım, savaş yönettim. "Rübbe” azlık ifade etmek için vaz edilmiştir, nitekim "kem” de çokluk için konulmuştur. "Ma” ilâve edilmesi, arkasındaki fi’li telaffuz etmek içindir. Rübbe recülin caeni, ve rübema caeni Zeydün, dersin. Ahfeş de şöyle demiştir: "Rübbe"nin yanına ma getirilmesi arkasındaki fi’li telaffuz etmek içindir, istersen "ma"yı "şey” manasına alırsın: Rübbe şey’in demiş gibi olursun. Buna göre âyetin manası: Kâfirlerin istediği şeylerden biri de o şeyin sevgisidir, demek olur. Ebû Süleyman Dımeşki de: "Ma” burada "hin = zaman” anlamınadır; mana da: O zaman kâfirler isterler, demektir. Müfessirler kâfirlerin bu sözü ne zaman söyleyecekleri hakkında da iki görüş halinde ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: O, ahirette olacaktır. Bu ne zaman olacaktır? Bunda da dört görüş vardır: Birincisi: Cehennemlikler ve yanlarında Allah’ın istediği kıble ehlinden kimseler ateşte toplandıkları zaman kâfirler, Müslümanlara: "Sizler müslümanlar değil miydiniz?” derler. Onlar da: Evet, derler: Kâfirler: İslâmınız bir işe yaramadı, siz de bizimle beraber ateşe girdiniz, derler. Onlar da: Bizim günahlarımız vardı, o yüzden yakalandık, derler. Allahü teâlâ dediklerini işitir; cehennemde ehl-i kıbleden kim varsa çıkarılmasını emreder. Kâfirler bunu görünce: Keşke biz de Müslüman olsa idik de onlar gibi biz de çıkarılsaydık, derler. Bunu Ebû Mûsa’l - Eş’ari, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiştir. 1 1- Taberi, Tefsir, 14/2. İbn Abbâs - bir rivayette - Enes b. Malik, Mücâhid, Atâ’, Ebû’l - Âliyye ve İbrahim de bu görüştedirler. İkincisi: Allah onlara hep merhamet ve şefaat eder, sonunda: Müslümanlardan kim varsa cennete girsin, der. İşte o zaman kâfirler de Müslüman olmalarını isterler. Bunu Mücâhid, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Üçüncüsü: Kâfirler kıyameti gözleriyle gördükleri zaman, Müslüman olmalarını isterler. Bunu da Zeccâc, demiştir. Dördüncüsü: Kâfirler kıyamette kâfirin azap edildiği ve müslümanın esen kaldığı korkunç manzaralardan bir manzara gördükçe, bunu isterler. Bunu da İbn Enbari zikretmiştir. İkinci görüş: O, dünyada olacaktır; gözleriyle görüp de sapıklığın hidâyetten ayrıldığı belli olunca varacakları yeri öğrendikleri zaman, bunu isterler. Bunu da Dahhâk, demiştir. Eğer: "Rübbe” azlık içindir, bu âyet ise tehdit mahiyetinde varit olmuştur, tehdide de va’dedilen şeyin çok olması yaraşır?” denilirse, buna üç cevap verilir; bunları İbn Enbari zikretmiştir: Birincisi: "Rübbema” azlık için de çokluk için de kullanılır. Nitekim nâhil de hem susuz hem de suya kanmış, cevn de hem siyah hem de beyaz için denilir. İkincisi: Kıyametin korkuları ve başlarına gelecek diğer korkular o kadar çok olacaktır ki, akılları başlarına geldiği zaman bunu (Müslüman olmayı) isteyecekler. Üçüncüsü: Bu korkutuldukları şey, azap hallerinden birinde istenecek şeylerden olsa veya insan içine düştüğü zaman pişman olmaktan korksa da onu kesin olarak bilmese idi, yine de ondan kaçınması lâzım gelirdi. Eğer: "Rübema"dan sonra müstakbel (muzari) nasıl gelir, hâlbuki bunun yolu ondan sonra mazi gelmektir, meselâ: Rübema lekıytü Abdallah, denilir?” diye akla gelirse. Cevap şöyledir: Allah’ın va’dettiği şey haktır, onun geleceği de geçmiş gibidir. Şu âyetler de bunu gösterir: "Ve iz kalallahu ya İsabne Meryeme” (Maide: 116); "ve nada ashabül cenneti” (A’raf: 44); "velev tera iz feziu felavfevte” (Sebe’: 51). Kaldı ki, Kisâi ile Ferrâ’ Araplardan: Rübema yendemü fülanün dediklerini nakletmiş ve şairin şu beyitini delil getirmişlerdir: Bazen insanlar öyle bir şeyden kaygılanır ki, Günü gelince ilmek gibi çözülür. (Burada rübbema teczau” demiştir. |
﴾ 2 ﴿