32-SECDE SÛRESİ

Mekke'de inmiştir. 30 ayettir.

Ona Madaci suresi de denir. 1 O, ittifakla Mekki’dir.

1 - İçinde bu kelimenin geçtiği şu Âyetten dolayı: tetecafa cunbuhum anil medacii yed'une rabbehum havfen ve tamean ve mirnnıa raraznahüm yünfikun, âyet: 16.

Kelbî de şöyle demiştir: Onda üç âyet Medenidir,

Birincisi:

"Efemen kane mü’minen” (Secde: 18) âyetidir.

Mukâtil de: Onda Medeni bir âyet vardır, o da:

"Tetecafa cunubuhum anelmedacii” (Secde: 16) âyetidir, demiştir. Bu ikinin dışındakiler de: Onda Medeni beş âyet vardır,

Birincisi:

"Tetecafa cunubühum” (Secde: 16) âyetidir, demişlerdir.

Bismillahirrahmanirrahim

1

Elif. Lâm. Mîm.

2

Kitabın indirilmesi - ki, onda şüphe yoktur - âlemlerin Rabbindendir.

"Kitabın indirilmesinde şüphe yoktur": Mukâtil, mana şöyledir, demiştir: Onun indirilmiş olmasında şüphe yoktur

"âlemlerin Rabbinden".

3

Yoksa,

"onu kendi mi uydurdu?” diyorlar. Hayır, o Rabbinden (gelen) haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için ki, böylece doğru yolu bulsunlar diye.

"Yoksa diyorlar mı?": Hayır, diyorlar, yani müşrikler

"onu kendi uydurdu” Muhammed kendiliğinden uydurdu.

"Hayır o, Rabbinden haktır, senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için” yani Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e yetişip de kendilerim: Muhammed aleyhisselam’dan önce bir uyarıcı gelmemiş Arapları, demektir. Bundan sonrasının telsiri de A’raf: 54’te geçmiştir.

4

Allah (O zat) ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yarattı. Sonra da Arş'e hükümran oldu. Sizin için O’ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi yoktur. İyice düşünmeyecek misiniz?

"Sizin için O'ndan başka bir dost yoktur": Yani kâfirler için demektir. Demek istiyor ki: Sizin için O’nun azabına karşı bir dost yoktur, yani azabını sizden defedecek bir yakın yoktur, demektir.

"Şefaatçi de yoktur": Size şefaat edecek

"İyice düşünmeyecek misiniz?” ki, o zaman iman ederdiniz.

5

İşi gökten yere (O) idare eder. Sonra (o iş), süresi sizin saydıklarınızdan bin sene olan bir günde O’na yükselir.

"İşi gökten yere O idare eder":

Âyetin manasında iki görüş vardır:

Birincisi: Gökten yere hükmeder, onu da meleklerle yere indirir.

"sonra çıkar” melek

"O’na bir günde” dünya günlerinden bir günde. Böylece melek dünya günlerinden bir günde iniş ve çıkışında insanoğlunun yürüyüşünden bin senelik bir mesafe kal etmiş olur.

İkincisi: Dünya işini dünya günlerinin süresinde idare eder; kaza ve kaderi gökten yere indirir.

"Sonra çıkar O’na": Yani amirlerin emri ve hakimlerin hükmü kesildiği zaman iş ve idare O’na döner, emir bir tek Allah’ın elinde kalır.

"Süresi bin sene olan bir günde": Bu da kıyamet günüdür; çünkü ahiret günlerinden her gün bin sene gibidir.

Mücâhid de şöyle demiştir: Bir günde bin senelik iş bitirir, sonra onu meleklere verir. Bin sene geçince, başka bin sene için hükmeder, böylece ebediyete kadar devam eder.

Müfessirlerin emir hususunda da üç görüşleri vardır:

Birincisi: O vahiydir, bunu da Süddi, demiştir.

İkincisi: Kaza (hüküm) dür, bunu da Mukâtil, demiştir.

Üçüncüsü: Dünya işidir.

"Ya’rucu” yükselir manasınadır,

Zeccâc şöyle demiştir: Arectü fissüllemi a’rucu (merdivene çıktım) ve aricer recülü ya’recu: Topal olmak demektir.

Muaz el - Kari, İbn Semeyfa ve İbn Ebi Able, merfu ye, meftuh ra ile "sümme yu’racu ileyhi” okumuşlardır. Ebû’l- Cevza da meftuh ye ve meksur ra ile

"ya’ricü” okumuşlardır. Âsım el - Cahderi de meftuh te ve merfu ra ile "sümme ta'rucu” okumuştur.

6

İşte o (Yaratıcı) görünmeyeni ve görüneni bilen, mutlak galip, çok merhametlidir.

7

O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı.

"O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı":

Bunda da beş görüş vardır:

Birincisi: Onu güzel yaptı.

İkincisi: Her şeyi sağlam yaptı, bu ikisi İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir. Birincisini Katâde, İkincisini de Mücâhid, demiştir.

Üçüncüsü: Onu bildi, kimseden öğrenmedi, nitekim fülanün yiihsinü keza denir ki, bir şeyi bilmektir. Bunu da Süddi ile Katâde, demişlerdir.

Dördüncüsü: Mana şeyledir: Yarattığı her şeye muhtaç olduğu şeyi ilham etti; sanki onlara bütün bunları bildirmiş ve ihsan etmiş gibidir, bunu da Ferrâ’, demiştir.

Beşincisi: Her şeye yaratılışını ihsan etti, bunu da Maverdi, nakletmiştir.

"Halkahu": Bunda da iki kıraat vardır: İbn Kesir, Ebû Amr ve İbn Âmir, sakin lâm ile

"halkalın” okumuşlar; kalanlar da lamı harekelemislerdir.

Zeccâc şöyle demiştir: Metinli olması mazi fiili, sakin olması da bedel olması mülahazasıyladır. O zaman mana: Yarattığı her şeyi güzel etti, olur. Ebû Ubeyde de, mana şöyledir demiştir: Her şeyin yaratılışını güzel etti Araplar böyle der, takdim ve tehir ederler.

"insanı yaratmaya çamurdan başladı": Yani Âdem’i, demektir.

8

Sonra onun zürriyetini kıymetsiz bir sudan bir özden kıldı / yarattı.

"Sonra zürriyetini kıldı": Yani nesil ve evlatlarını demektir. Âyetin manası Mü'minun: 12’de geçmiştir.

9

Sonra onu düzeltti ve ona ruhundan üfürdü ve size kulaklar, gözler ve gönüller verdi. Ne de az şükrediyorsunuz!

Tekrar Âdem’e dönüp

"sonra onu düzeltti ve ona ruhundan üfürdü” dedi. Bunun beyanı da Hicr: 29’da geçmiştir. Sonra tekrar zürriyetine dönüp

"size kulaklar ve gözler verdi” dedi. Yani meni olmanızdan sonra demektir.

10

Dediler: Yerde kaybolduğumuz zaman mı, gerçek biz mi, elbette yeni bir yaratılışta olacağız?” Evet onlar, Rablerine kavuşmayı inkâr edicilerdir.

"Dediler": Yani yeniden dirilmeyi inkâr edenler

"eiza dalelna filardı": Mi b. lîbu Talib, Ali b. Hüseyn, Cafer b. Muhanımed, Ebû Recâ’, Ebû Miclez, Humeyd ve Talha, noktalı ve meftuh dad ve ilk “Lâm” ın kesri ile

"dalilna” okumuşlardır,

Ferrâ’ da şöyle demiştir: Dalelna ve dalilna ikisi de iyi lügattir, mana da: Kemiklerimiz ve etlerimiz yer gibi toprak olduğu zaman demektir. Dallel mau fillebeni ve dalleşşey’ü denir ki, su ve başka bir şey, bir şeyi örtüp ona baskın gelmektir. Ebû Nehik, Ebû'l - Mütevekkil, Ebû'l - Cevza, Ebû Hayve ve İbn Ebi Able, noktalı dalın zammesi, ilk “Lâm” ın şeddesi ve kesri ile

"dııllilna” okumuşlardır. Hasen, Katâde ve Muaz el - Kari de noktasız ve meftuh sad ile "salelna” okumuşlardır. Zeccâc onun iki manasını vermiştir:

Birincisi: Kokuştuğumuz, bozulduğumuz ve şekillerimiz değiştiği zaman. Sallel lahmu ve esalle denir ki, et bozulmak ve kokmaktır.

İkincisi: Salle cinsinden olduğumuz zaman demektir ki, o da kuru topraktır.

"Gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta olacağız?": Bu da ret manasına bir sorudur.

11

De ki: "Sizin canınızı, size görevlendirilen ölüm meleği alır. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz".

"Size görevlendirilen": Yani ruhlarınızı kabzetmekle demektir. "Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz": Ceza gününde.

12

Günahkarları Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş bir vaziyette dururken bir görsen! "Rabbimiz, gördük ve duyduk. Bizi (dünyaya) geri gönder de iyi iş yapalım. Gerçekten biz kesin müminleriz” derler.

Sonra kıyametteki hallerinden haber verip

"günahkarları başlarını eğmiş vaziyette görsen” dedi. Yani utanç ve pişmanlıklarından başlarını aşağı eğmiş vaziyette, demektir.

"Rabbimiz": Bunda söylenmeyen kelime vardır; o da

"Rabbimiz, derler” şeklindedir.

"Gördük ve duyduk": Yani yalanladığımız şeylerin doğruluğunu gördük ve duyduk, demektir.

"Bizi geri gönder": Dünyaya, lev’in cevabı atılmıştır, takdiri şöyledir: Eğer hallerini görseydin, ibret alınacak bir şey görür ve acayip nesne müşahede ederdin.

13

Eğer isteseydik, her nefse hidâyetini verirdik. Ancak: Cehennem, bütün cinlerden ve insanlardan mutlaka dolduracağım” diye benden söz hak (sadır) olmuştur.

"Ancak benden söz hak oldu": Yani vacip oldu ve geçti, demektir. O da İblis'e:

"Yemin olsun ki, cehennemi senden ve sana tabi olanlardan mutlaka dolduracağım” (Sad: 85) sözüdür.

"Cehennemi bütün cinlerden ve insanlardan mutlaka dolduracağım": Yani her iki fırkanın kâfirlerinden demektir.

14

(Cehennem bekçileri onlara):

"Bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuzdan dolayı (azabı) tadın. Gerçekten biz de sizi unuttuk. Yaptığınız şeylerden dolayı ölümsüzlük azabını tadın” (derler).

"Bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuzdan dolayı (azabı) tadın":

Mukâtil şöyle demiştir; Cehenneme girdikleri zaman bekçiler onlara: Azabı tadın, derler. Başkası da şöyle demiştir: Orada bağrıştıkları zaman onlara: Unuttuğunuz için yani bu gününüze kavuşmak için ameli terk ettiğiniz için, demektir. "Gerçekten biz de sizi unuttuk": Yani sizi rahmetten uzak tuttuk, demektir.

15

Âyetlerimize ancak onlar kendilerine bunlarla öğüt verildiği zaman secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve kibirlenmeyenler iman ederler.

"Âyetlerimize ancak onlar kendilerine bunlarla öğüt verildiği zaman secdeye kapananlar iman ederler": Yani secdeye kapanarak yüzleri üstü düşerler. Mananın şöyle olduğu da denilmiştir: Beş vakit farz namazlara ancak kendilerine ezan ve ikametle hatırlatıldığı zaman secdeye kapananlar iman ederler.

16

(Gece namazı için) yanları yataklardan uzaklaşır. Rablerine korkarak ve umarak dua ederler ve kendilerine rızık verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) harcarlar.

"Yanları uzaklaşır":

Kimler ve hangi namaz için yanları yataklardan uzaklaşanlar hakkında indiğinde dört görüş vardır:

Birincisi: Âyet, gece teheccüde kalkanlar hakkında inmiştir. Muaz b. Cebel’den, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in,

"yanları yataktan uzaklaşır” kavlinde "kulun gece namazıdır, dediği rivayet edilmiştir. 2 Diğer bir lafızda da Muaz’a: "Sana hayır kapılarını haber vereyim mi?” demiş; o da:

"Evet, ya Resûlallah, deyince şöyle demiştir: Onıç kalkandır, sadaka günahlara kefarettir, bir de bir adamın Allah rızası için gece kalkıp namaz kılmasıdır, demiş, sonra da

"yanları yataklardan uzaklaşır” âyetini okumuştur. 3 Hasen, Mücâhid, Atâ’, Ebui-Aliye, Katâde ve İbn Zeyd de böyle gece namazı olduğunu söylemişlerdir. El -Avfi de

İbn Abbâs’tan şöyle dediğini zikretmişlerdir: Allah’ı zikretmek için yanları yataklardan uzaklaşır; her uyandıkça Allah’ı zikrederler; ister namazda ister ayakla, ister otururken veya yanları üzeri Allah'ı zikrederler. Aziz ve celil olan Allah'ın zikrinden geri kalmazlar.

2- İmam Ahmed, Müsned, 5/232.

3- Uzun bir hadisten parçadır; Hakim, Müstedrek, 2/413.

İkincisi: O, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in akşamla yatsı arasında namaz kılan ashabından bazı kimseler için inmiştir. Bunu da Enes b. Malik, demiştir.

Üçüncüsü: O, yatsı namazı hakkında indi, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı yatsıyı kılmadan uyumazlardı. Bunu da İbn Abbâs, demiştir.

Dördüncüsü: O, yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılma hakkında inmiştir, bunu da Ebuderda ile Dahhâk, demişlerdir.

"Tetecafa’- nın manası, kalkar, uzaklaşır, demektir. Madaci’ de mad’ca’ın çoğuludur ki, insanın uzanıp yatacağı yerdir.

"Rablerine korkarak dua ederler": Azabından korkarak,

"umarak "rahmet ve sevabını umarak, demektir. "Kendilerine rızık ettiğimiz şeylerden Allah yolunda harcarlar": Vacip ve nafile hangisi olursa, demektir.

17

Hiçbir kimse, yaptıklarına mükafat olarak kendilerine ne gibi göz aydınlığı saklandığını bilmez.

"Fela ta’lemu nefsun ma uhfıye lehüm": Hamze ile Ya’kûb sakin ye ile "uhfiy” okumuşlardır.

Zeccâc da şöyle demiştir: Bunda bu Âyetten murat edilenin gece yansı kılınan namaz olduğuna delil vardır; çünkü o, insanın gizli tuttuğu bir ameldir; mükafatları da

"kendilerine gizlenen şey” ifadesiyle karşılanmıştır. "Uhfiye” diye yenin fethası ile okursan, meçhul fiil-i mazi kabul etmiş olursun, manası da mazi fiiline göre olur. Sakin okursan, mana: Benim onlar için gizlediğim şeklinde olur, Allahü teâlâ’dan haber verilmiş olur. Hasen Basri de böylece Uhfi lehlim okumuş; gizliye gizli, açığa açık mükafat verilir, demiştir. Ebû Hureyre de Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'den şu kudsi hadisi rivayet etmiştir: Ben iyi kullarıma gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hiçbir insanın kalbine gelmediği şeyler hazırladım. Delili de

"hiçbir nefis kendileri için saklanan şeyleri bilmez, âyetidir.

"Min kurreti a’yünin": Ebudderda, Ebû Hureyre, Ebû Abdurrahman es-Sülemi, Şa’bî ve Katâde, cemi sığası üzere elifle

"min kurrati a’yunin” okumuşlardır.

4- Buhârî, Tevhid, bab, 35; Bed'ül - Halk, bab, 8; Tefsirü sûre 32, bab, 1; Müslim, iman, hadis no, 312; Sıfatü'l - Cennet, hadis no, 2 - 5; Tirmizî, Sıfatü'l - Cennet, hadis no, 15; Tefsirü sûre 32, bab 2 ve Sûre 56, bab, 1; İbn Mâce, Zühd, bab, 39; Ahmed, Müsned,2/313, 407,416,462,466,495,506.

18

Hiç mü’min olan kimse fasık olan gibi midir? Bir olmazlar.

"Hiç mü'min olan kimse, fasık olan gibi midir?":

İniş sebebinde iki görüş vardır:

Birincisi: Velid b. Ukbe b. Muayl, Ali b. Ebû Talib’e: Benim mızrağım senden daha keskindir, dilim senden daha sivridir, askerim senden daha çoktur, dedi. Ali de ona: Sus, sen ancak fasıksın, dedi. Bu âyet bunun üzerine indi. Buna göre mü’minden Ali, münafıktan da Velid kastedildi. Bunu da Said b. Cübeyr, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Atâ’ b. Yesar, Abdurrahman b. Ebi Leyal ve Mukâtil de böyle demişlerdir.

İkincisi: O, Ömer b. Hattab ile Ebû Cehil hakkında nazil olmuştur, bunu da Şerik, demiştir.

"Bir olmazlar": Zeccâc, mana şöyledir, demiştir: Mü'minlerle kâfirler bir olmazlar. İki için de olnrçası câizdir; çünkü iki de cemaattir. Allahü teâlâ bu kelâm ile Hazreli Ali'nin imanına ve cennetlik olduğuna şahitlik etmiştir.

19

Amma iman edip iyi şeyler yapanlar için, yaptıklarına karşılık olarak Me’va cenneti vardır.

"iman edip iyi şeyler yapanlar için Me'va cenneti vardır” demiştir. İbn Mes’ûd ile Talha b. Mûsarrif, tekil olarak "cennetül me’va” okumuşlardır.

"Nüzülen": Hasen, Nehaî, A’meş ve İbn Ebi Able, sakin ze ile "nüzlen” okumuşlardır. 

20

Amma fasıkların barınağı ise ateştir. Her ne zaman ondan çıkmak isteseler oraya iade edilirler. Onlara

"Yalanladığınız ateş azabını tadın!” denir.

21

Yemin olsun, onlara en büyük azaptan önce en yakın azabı mutlaka tattıracağız ki, belki onlar dönerler.

"onlara en büyük azaptan önce en yakın azabı mutlaka tattıracağız” kavline kadar Hac: 22’de geçmiştir.

Bunda da altı görüş vardır:

Birincisi: O, Bedir savaşında başlarına gelendir, bunu da Mesruk, İbn Mes’ûd’dan rivayet etmiş; Katâde ile Süddi böyle demişlerdir.

İkincisi: Onlar yakalandıkları kıtlık yıllandır, bunu da Ebû Ubeyde, İbn Mes’ûd’dan rivayet etmiş; Nehaî de böyle demiştir.

Mukâtil de: Yedi yıl kıtlık çektiler, demiştir.

Üçüncüsü: Dünya meşakkatleridir, bunu da Übey b. Ka'b, İbn Ebi Talha rivâyetinde İbn Abbâs, Ebû’l - Âliyye, Hasen, Katâde ve Dahhâk, demişlerdir.

Dördüncüsü: Hadlerdir, bunu da İkrime, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Beşincisi: Kabir azabıdır, bunu da Bera, demiştir.

Altıncısı: öldürülme ve kıtlıktır, bunu da Mücâhid, demiştir.

"En büyük azaptan önce": En büyük azap gelmeden önce demektir.

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O, kıyamet gününün azabıdır, bunu da İbn Mes’ûd, demiştir.

İkincisi: O, Bedir savaşında öldürülmedir, bunu da Mukâtil, demiştir.

"Belki onlar dönerler": Ebû’l - Âliyye: Belki Tevbe ederler, demiştir.

İbn Mes’ûd da: Belki kalanlar Tevbe ederler, demiştir.

Mukâtil de: Küfürden imana dönmeleri için, demiştir.

22

Kendisine Rabbinin âyetleri ile öğüt verilip de sonra onlardan yüz çevirenlerden daha zalim kimdir? Şüphesiz biz, günahkarlardan intikam alacağız.

"Daha zalim kimdir?": Bunu da Kehf: 57’de tefsir etmiş bulunuyoruz.

"Biz günahkarlardan intikam alıcılarız": Zeyd b. Rüfey’: Onlar kadercilerdir, demiştir

Mukâtil de: Onlar Mekke kâfirleridir, Allah Bedir’de öldürülmekle onlardan intikam aldı, melekler yüzlerine ve arkalarına vurdular, ruhlarını tez elden cehenneme gönderdi.

23

Yemin olsun, gerçekten Mûsa’ya o kitabı verdik; ona kavuşmaktan şüphe içinde olma. Onu İsrâil oğulları için bir rehber kıldık.

"Yemin olsun, gerçekten Mûsa'ya o kitabı verdik": Yani Tevrat’ı, demektir.

"Ona kavuşmaktan şüphe içinde olma":

Bunda da dört görüş vardır:

Birincisi: Mûsa’nın Rabbine kavuşacağından şüphe içinde olma. Bunu İbn Abbâs, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiştir.

İkincisi: Miraç gecesinde Mûsa’ya kavuşmaktan şüphe için olma, bunu da Ebû’l - Âliyye, Mücâhid, Katâde ve İbn Saib, demişlerdir.

Üçüncüsü: Mûsa gibi eziyete maruz kalacağından şüphe içinde olma.

Dördüncüsü: Mûsa'nın Allah’ın kitabını rıza ve kabul ile alacağından şüphe içinde olma, bunu da Süddi, demiştir. Şöyle de denilmiştir: Kitaba kavuşacağından şüphe içinde olma. O zaman “He” zamiri kitaba râci olur.

Ebû Ali el - Farisi de şöyle demiştir: Min likai musel kitabe (Mûsa’nın kitaba kavuşacağından). Bu durumda mastar kitabın zamirine muzaf kılınmış olur. Bunda da emredildiği şeyi yerine getirmesine karşı medih ve böyle bir fiili yapmasına da ikaz vardır.

"Onu bir rehber kıldık":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Kitabı, demektir, bunu da Hasen, demiştir.

İkincisi: Mûsa’yı, bunu da Katâde, demiştir.

24

Onlardan sabrettikleri zaman emrimizle yol gösteren liderler kıldık / çıkardık. Onlar âyetlerimize kesin inanıyorlardı.

"Onlardan kıldık": Yani İsrâil oğullarından, "liderler": Yani hayırda öncüler, demektir.

"Emrimizle yol gösterirler” insanları Allah’a itâate davet ederler. "Lemma saberu": İbn Kesir, Âsım, Ebû Amr ve İbn Âmir, “Lâm” ın fethi ve mimin şeddesi ile "lemma saberu” okumuşlar; Hamze ile Kisâi de, “Lâm” ın kesri ile şeddesiz olarak okumuşlardır.

İbn Mes’ûd da: “Lâm” ın yerine be ile

"hima” okumuştur. Murat edilen mana da: Dinlerine ve düşmanlarının eziyetlerine sabrettiler, demektir. "Âyetlerimize de kesin inanırlardı": Onların aziz ve celil olan Allah’tan olduğuna.

Bunlar hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar peygamberlerdir.

İkincisi: Onlar peygamberlerin dışında iyi kimselerdir. Bunda da Kureyş’e: Eğer itâat ederseniz sizden de liderler çıkarırım diye uyan vardır.

25

Rabbin, işte O, onların ihtilaf ettikleri şeyde kıyamet gününde aralarında hüküm verecektir.

"Şüphesiz Rabbin onların arasında hüküm verecektir": Yani hüküm ve karar verecektir.

İşaret edilen kimseler hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar peygamberlerle ümmetleridir.

İkincisi: Mü'minlerle müşriklerdir.

26

(Şu olay) onları hidayete sevk etmedi mi ki, biz kendilerinden önce nesilleri helak ettik. Şimdi onların yurtlarında yürüyorlar / dolaşıyorlar. Şüphesiz bunda elbette ibretler vardır. Hala duymuyorlar mı?

Sonra:

"Evelem yehdi” diyerek Mekke kâfirlerini korkuttu; Ebû Abdurrahman es-Sülemi de, nun ile "nehdi” okumuştur. Bunun tefsiri de Taha: 128’de geçmiştir.

27

Görmediler mi, gerçekten biz, suyu kupkuru yere gönderiyoruz da onunla ekin çıkarıyoruz, ondan da hayvanları ve kendileri yiyor. Hala görmüyorlar mı?

"Suyu gönderdiğimizi görmediler mi?": Yani yağmuru ve seli

"kupkuru yere” o da ot bitirmeyen kısmıdır. Bunu da Kehfin başında âyet: 8’de zikretmiştik. Su gelince yerde insanların ve hayvanların yiyeceği şeyler biter.

28

"Eğer doğru söylüyorsanız bu fetih ne zaman?” derler.

29

De ki: "Fetih günü kâfirlere imanları fayda vermez ve onlar(ın yüzlerinle bakılmazda".

"Derler” Mekke kâfirlerini kastediyor,

"bu fetih ne zaman, derler?":

Bunda da dört görüş vardır:

Birincisi: O, Bedir gününde fethedilen şeydir. İkrime, bu âyette

İbn Abbâs’tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bedir günü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e fetih (keşif) oldu, kâfirlere de ölümden sonra imanları fayda vermedi.

İkincisi: O, kıyamet günüdür; o sevap ve azapla hüküm verme günüdür. Bunu da Mücâhid, demiştir.

Üçüncüsü: O, dünyada onlara azabın geleceği gündür, bunu da Süddi, demiştir.

Dördüncüsü: Mekke'nin fethidir, bunu da İbn Saib, Ferrâ’ ve İbn Kuteybe, demişlerdir. Bu görüşe itiraz edilmiş; "fetih günü kâfirlere imanı nasıl fayda vermez? O gün bir bölük insan Müslüman olmuş ve o günde Müslümanlıkları kabul olunmuştu” denilmiştir. Buna da iki cevap verilir:

Birincisi: O gün öldükten sonra iman etmeleri kâfirlere kâr etmez, bunu da İbn Abbâs’tan zikretmiştik. Siyer Âlimleri şöyle demişlerdir: Halid b. Velid, Mekke fethedildiği gün şehre Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in girdiği yerin dışından girdi; Safvan b. Ümeyye, Süheyl b. Amr vd. onunla karşılaşıp savaştılar. Halil de arkadaşlarına seslendi ve onlarla savaştı. Kureyş’ten yirmi dört, Hüzeyl'den dört kişi öldürüldü. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem duruma hakim olunca.

"Ben sizi savaştan men etmedim mi?” dedi. Kendisine: Halil'le savaştılar, o da savaşmak zorunda kaldı, dediler.

İkincisi: Kâfirlere verilen aman onlara fayda sağlamaz; çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim kapısını kapatırsa güvendedir, kim Ebû Süfyan'ın evine girerse güvendedir"5 demişti.

Zeccâc şöyle demiştir: Buna göre

Mana şöyledir: Bu aman onlardan Allah'ın azabını defetmez. Savunduğumuz bu görüş tercihe şayan değildir; sadece söylendiği için beyan etmiş bulunuyoruz.

Bu anlattıklarımızdan fetihten iki görüş meydana çıkmıştır:

Birincisi: O, hüküm ve karardır, tercih ettiğimiz de budur.

İkincisi: Şehrin fethedilmesidir.

30

Artık onlardan yüz çevir ve bekle. Şüphesiz onlar da bekliyorlar.

"Onlardan yüz çevir ve bekle": Yani azaplarını bekle demektir. "Şüphesiz onlar da bekliyorlar": Başına çeşitli olayların gelmesini.

Müfessirler: Bu âyet, kılıç âyetiyle neshedilmiştir, demişlerdir.

5-Müslim, Kitabu’l Cihad ve's Siyer, hadis no, 86

0 ﴿