45-CASİYE SÛRESİMekke’de inmiştir. 37 ayettir. Ona Şeriat suresi de denir. El-Avfi, İbn Abbâs'tan onun Mekki olduğunu rivayet etmiştir. Hasen, İkrime, Mücâhid ve cumhûr da bu görüştedirler. Mukâtil de şöyle demiştir: Onun tamamı Mekki’dir. İbn Abbâs ile Katâde’den, onun bir âyet dışında Mekki olduğu nakledilmiştir, o da "kul lillezine amenu yağfıru” âyetidir (Casiye: 14). Bismillahirrahmanirrahim 1Ha. Mîm. 2Kitabın indirilmesi çok güçlü, hikmet sahibi Allah'tandır. "Kitabın indirilmesi": Bunu Ğafir’in başında şerh etmiştik. 3Gerçekten göklerde ve yerde müminler için elbette deliller vardır. 4Sizin ve hayvanların yaratılışında da kesin iman eden bir toplum için deliller vardır. "Yaratılışınızda": Yani topraktan, sonra da meniden insanın yaratılışı tamamlanıncaya kadarki safhalarda. "Yaydığı hayvanlarda": Yani yeryüzüne değişik yaratılış ve surette dağıttığı canlılarda, demektir. "Ayatiin (deliller vardır)": Birliğine deliller vardır, İbn Kesir, Nâfi, Âsım, Ebû Amr ve İbn Âmir, merfu olarak "ayatün” okumuşlardır. "Ve tasrilir riyahi ayatün” bunu da merfu okumuşlardır. Hamze ile Kisâi de ikisini de kesr ile (ayatin) okumuşlardır. Burada rızıkyağmur manasınadır. 5Gece ile gündüzün art arda gelişinde, Allah’ın gökten indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda ve rüzgarları çevirmesinde akıllarını çalıştıran bir toplum için ibretler vardır. 6İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir; onları sana hak ile okuyoruz. Allah'tan ve âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar? "İşte bunlar Allah’ın âyetleridir": Yani bunlar Allah’ın delilleridir, demektir. "Onları sana hak ile okuyoruz. Allah’tan sonra hangi söze inanacaklar?": Yani Allah'ın sözünden sonra, demektir. "Ve âyetlerinden sonra” bu müşrikler neye inanacaklar?! 7Her çok yalancının, çok günahkarın vay haline! "Her çok yalancının, çok günahkarın vay haline!": Ebû Salih, İbn Abbâs’tan bunun Nadr b. el - Haris hakkında indiğini rivayet etmiştir. Biz de bunun manasını Şuara: 222’de beyan etmiştik. Bundan sonra gelen âyet de Lokman: 7’de tefsir edilmiştir. 8Kendisine okunan Allah'ın âyetlerini işitir, sonra da işitmemiş gibi büyüklük taslayarak ısrar eder. İşte onu acıklı bir azapla müjdele. 9Âyetlerimizden bir şey bildiği zaman onu eğlence edinir. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır. "Âyetlerimizden bir şey bildiği zaman": Mukâtil, bunun manası: Onu işittiği zaman, demiştir. İbn Mes’ûd, aynin ref'i, “Lâm” ın kesri ve şeddesi ile "ve iza ullime (öğretildiği zaman)” okumuştur. "Onu eğlence edinir": Yani onu alaya alır. Bu da Ebû Cehil’in yaptığı gibidir: o, "şüphesiz zakkum ağacı günahkârların yiyeceğidir” (Duhan: 43, 44) âyetleri indiği zaman, hurma ile kaymak istedi ve: Zıkkımlanın, Muhammed size bundan başka bir şey va’detmiyor, dedi. "Ulaike” demesi, Kelâmın "küll” (hepsi) manasına alınmasındandır. 10Arkalarından da cehennem. Ne kazandıkları şeyler ne de Allah'tan başka edindikleri dostlar, onlardan hiçbir şey gidermez. Onlar için büyük bir azap vardır. "Arkalarından da cehennem": Bunu da İbrahim: 16’da tefsir etmiş bulunuyoruz. "Kazandıkları şeyler onlardan gidermez": Yani ne mallar ne de taptıkları ilâhlar, demektir. 11İşte bu hidayettir. Rabbinin âyetlerini inkâr edenler için çok şiddetli acı verici bir azap vardır. "İşte bu hidayettir": Yani Kur’ân hidayettir. "Onu inkâr edenler için çok şiddetli acı verici bir azap vardır (min riczin elimün)": İbn Kesir, Hafs da Âsım’dan rivayet ederek azabın sıfatı olması hasebiyle ref ile "elimün” okumuşlardır. Kalanlar ise ricz’in sıfatı olmak üzere kesre ile (elimin) okumuşlardır. Ricz de azap manasınadır. Biz de onu A’raf: 134’te şerh etmiştik. 12Allah O'dur ki, denizi size ram etti ki, onda gemiler emri ile aksın ve O’nun lütfundan arayasınız. Belki şükredersiniz. 13Göklerde ve yerde ne varsa, hepsini kendinden size ram etti. Şüphesiz bunda iyi düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. "Hepsi kendinden": Yani onları emrinize vermesi kendindendir, başkasından değildir: O’nun lütfundandır. Abdullah b. Amr, İbn Abbâs, Ebû Miclez, İbn Semeyfa, İbn Muhaysın ve Cahderi, nunun fethi ve şeddesi, te de mensûb ve tenvinli olarak "minnelen” okumuşlardır. Said b. Cübeyr de, mimin fethi, şeddeli nunun ref'i ve he ile "mennuhu” okumuşlardır. 14İman edenlere söyle, Allah’ın günlerini ummayan kimseleri bağışlasınlar ki, Allah bir toplumu kazandıkları şeyle mükafatlandırsın. "İman edenlere söyle, bağışlasınlar...": Âyetin iniş sebebinde dört görüş vardır. Birincisi: Ashap Mustalık oğulları savaşında Müreysi denen bir kuyunun başına indiler; Abdullah b. Übey, su çekmesi için kölesini kuyuya gönderdi, gelince: "Niçin geç kaldın?” dedi. O da: Ömer'in kölesi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kırbaları, Ebû Bekir’in kırbaları doluncaya kadar kimseye su çektirmedi, sonra da efendisinin kırbalarını doldurdu, dedi. Bunun üzerine Abdullah: "Bizimle onlar şuna benzeriz dedi ve: Köpek besle seni ısırsın atasözünü (besle kargayı oysun gözünü) söyledi. Onun bu sözü Ömer’e ulaştı; ona doğru gitmek üzere kılıcını kuşandı; hemen bu âyet indi. Bunu Atâ’, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: "Kim Allah’a güzel bir ödünç verir” (Bakara: 245) âyeti inince, Medine’de Finhas adında bir Yahudi: Muhammed'in Rabbi muhtaç düştü, dedi. Ömer bunu işitince, yine kılıcına sarıldı, onu aramak üzere çıktı. Cebrâil aleyhisselam da bu âyeti indirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ömer’in arkasından adam gönderdi, gelince: Ey Ömer, kılıcını kınına sok, dedi ve ona bu âyeti okudu. Bunu Meymun b. Mihran, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Üçüncüsü: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in Mekke halkından ashabından birkaç kişi savaş emredilmeden önce müşriklerden çok eziyet görüyorlardı; bunu Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e şikayet ettiler; bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da el - Kurazi ile Süddi, demişlerdir. Dördüncüsü: Kureyş kâfirlerinden biri Ömer b. Hattab’a sövdü, Ömer onu yakalamak istedi, bu âyet bunun üzerine indi. Bunu da Mukâtil, demiştir. Âyetin manası şöyledir: Kul lillezine amenuğfiru, ancak şart ve cezaya benzetilmiştir, meselâ şu âyette olduğu gibi: "Kul li-ibadiyellezine amenu yukımussalate” (İbrahim: 31). Bunun açıklaması da yukarıda geçmiştir. "Ummayanları"; Yani Allah’ın geçmiş milletlerdeki olaylarından korkmayanlar demektir; çünkü ona inanmıyorlar, o nedenle O'nun azabından korkmazlar, Şöyle de denilmiştir: Allah onlara nimet verdi mi vermedi mi bilmezler. "Allah'ın günleri"nin manası da İbrahim suresi, âyet: 5’te geçmiştir. Müfessirlerin çoğunluğu bu âyetin mensuh olduğu kanaatindeler; çünkü âyet müşriklerden yüz çevirmeyi içermektedir. Onu nesheden üzerinde de üç görüş halinde ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: O, "faktülül müşrikine” (Tevbe:5) kavlidir. Bunu da Ma’mer, Katâde’den rivayet etmiştir. İkincisi: O, Enfal: 75’teki "Teimma teskafennehüm” kavli ile Beraet: 36'daki "ve katilül müşrikine kâffeten” kavlidir. Bunu da Said, Katâde’den rivayet etmiştir. Üçüncüsü: "Üzine lillezine yukalehine biennehüm zulimu” (Hac: 38) âyetidir. Bunu da Ebû Salih, demiştir. "Liyecziye kavmen": İbn Âmir, Hamzeve Kisâi, nun ile "linecziye” okumuşlardır. "Kavmen de” kâfirlerdir. Sanki: Onları siz cezalandırmayın, biz cezalandıracağız, demiş gibidir. 15Kim iyi bir şey yaparsa, kendi lehinedir. Kim de kötülük ederse, kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. 16Yemin olsun, gerçekten İsrâil oğullarına kitabı, hükmü ve peygamberliği verdik; onlara temiz şeylerden rızık ettik ve onları âlemlere üstün kıldık. Bundan sonrası İsra: 7’de geçmiştir. "Yemin olsun, İsrâil oğullarına kitabı verdik": Yani Tevrat’ı demektir, "hükmü” o da kitabı anlamadır "ve onlara temiz şeylerden rızık ettik” o da kudret helvası ile bıldırcın etidir. "Onları âlemlere üstün kıldık": Zamanları âlemlerine (o günkü insanlara) demektir. 17Onlara işten (din işlerinden) açık deliller verdik. Onlarsa ancak kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilaf ettiler. Şüphesiz Rabbin ihtilaf ettikleri şeyde kıyamet gününde aralarında hüküm verir. "Onlara açık deliller verdik": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Helâl ve haramın açıklanmasıdır, bunu da Süddi, demiştir. İkincisi: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in gönderilmesi ve peygamberlik delillerine dair bilgidir. Bunu da Maverdi zikretmiştir. 18Sonra seni de işten (din işinden) bir şeriat üzerinde kıldık; sen de ona uy ve bilmeyenlerin keyiflerine uyma. Bundan sonrasının açıklaması da Al-i İmran: 19’da geçmiştir. "Sonra seni de bir şeriat üzerinde kıldık": İniş sebebi şöyledir: Kureyş ileri gelenleri Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’i atalarının dinine davet edince, bu âyet indi. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan demiştir. "Bir şeriat üzerinde": İbn Kuteybe: Bir din ve mezhep üzerinde demiştir. Buradan hareketle: Şerea iülanün fi keza derler ki: Bir işe başlamaktır. Meşariiil ma da ondandır ki, nehrin kıyısında iskele gibi su aldıkları yerdir. Müfessirler şöyle demişlerdir: Seni de Mûsa’dan sonra din yolunun başına getirdik. "Ona uy". "Bilmeyenler de": Kureyş kâfirleridir. 19Gerçekten onlar senden Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi savamazlar. Gerçekten zâlimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah da takva sahiplerinin dostudur. "Onlar senden savamazlar": Yani eğer onlara tabi olursan Allah’ın azabını senden savamazlar. "Şüphesiz zâlimler": Yani müşrikler, demektir. "Allah takva sahiplerinin (sakınanların) dostudur": Şirkten sakınanların dostudur. Bu ve bundan sonraki âyet A’rafın sonunda: 203’te tefsir edilmiştir. 20İşte bu; insanlar için basiretlerdir; kesin inanan bir toplum için de bir rehber ve bir rahmettir. 21Kötülükleri kazananlar; kendilerini dirimleri ve ölümleri eşit olmak üzere iman edip iyi şeyler yapanlar gibi kılacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hükmediyorlar! "Kötülükleri kazananlar zan mı ettiler?": İniş sebebi şöyledir: Mekke kâfirleri, mü'minlere: Ahirette bize de size verilenin aynısı verilir, dediler. Bunu da Mukâtil, demiştir. Buradaki istifham, ret manasınadır. "îeterehu” ise: Kazanmak demektir. "Sevaen mahyahüm ve mematühüm": Hamze, Kisâi, Hafs da Âsım’dan, Zeyd de Ya’kûb ’tan rivayet ederek, nasb ile "sevaen", kalanlar ise ref ile (sevaım) okumuşlardır. Kim ref ile okursa mübteda yapar, kim de nasb ile okursa, onu ikinci merul yapar, takdir de şöyle olur: Ennecale mahyahüm ve mematehüm sevaen. Manada şöyledir: Onlar mü’minler olarak yaşar ve mü'minler olarak ölürler, bunlar ise kâfirler olarak yaşar ve kâfirler olarak ölürler. Onların hâlleri ve gelecekleri çok farklıdır! "Ne kötü hükmediyorlar!": Yani karar verdikleri şey ne kötüdür! 22Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı; (bir de) her nefis kazandığı şeyle cezalandırılsın diye. Onlar zulmedilmezler. Sonra bunun ardından gelen âyetle gökleri ve yeri hak ile yani hak için, adalet etmek için yarattığını zikretti ki, kâfir küfrünün karşılığını görmeyeceğini zannetmesin. 23Kendini ilâh edineni gördün mü? Allah onu bilerek şaşırttı, kulağının ve kalbinin üzerine mühür vurdu. Gözünün üzerine de perde çekti. Artık ona Allah'tan sonra kim hidayet eder? Öğüt almıyor musunuz? "Kendini ilâh edineni gördün mü?": Bunu da Furkan: 43’te şerh etmiştik. Mukâtil: Bu âyet Haris b. Kays es-Sehmi hakkında inmiştir, demiştir. "Allah onu bilerek şaşırttı": Yani onu ezeli ilmindeki hidayete ermez hükmü ile şaşırttı, demektir. "Kulağının üzerine mühür vurdu": Yani onu mühürledi, artık o doğruyu işitmez, "kalbine de” artık hidâyeti akletmez. Perde ile mührün manasını da Bakara: 7’de zikretmiştik. "Artık ona Allah’tan sonra kim hidayet eder?": Yani Allah’ın onu şaşırtmasından sonra, demektir. "Öğüt almıyor musunuz?": O zaman Allah’ın dilediği şeye gücünün yettiğini bilirdiniz. 24Hayat ancak dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz, diriliriz. Bizi ancak zaman helak eder, dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zannediyorlar. Bundan sonrası da Mü’minun: 37’de tefsir edilmiştir. "Bizi ancak zaman helak eder": Yani gece ile gündüzün değişmesi, demektir. "Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur": Yani bunu bilerek demediler; sadece onda şüphe ederek dediler. Bundan ötürüdür ki, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: "Dehre (zamana) sövmeyin; çünkü Allah dehrdir, demiştir. Yani onları helak eden O’dur, yoksa vehmettikleri gibi zamanın geçmesi değildir. 25Onlara âyetlerimiz apaçık okunduğu zaman delilleri, sadece: "Eğer doğru söylüyorsanız bize atalarımızı getirin” demeleri oldu. 26De ki: "Sizi Allah diriltir, sonra da öldürür. Sonra da sizi onda şüphe olmayan kıyamet gününde toplar. Ancak insanların çoğu bilmezler. 27Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet koptuğu günde, o gün batılcılar ziyan ederler. Bundan sonrası açıktır, Bakara: 28 ve Şura: 7’de geçmiştir. "Bâtılcılar ziyan ederler": Yani yalanlayıp da inkâr eden batılcılar demektir. Mana da şöyledir: O gün ziyanları açığa çıkar. 28Her ümmeti diz çökmüş görürsün. Her ümmet kitabına çağrılır. "Bugün ancak yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız” (denir). "Her ümmeti görürsün": Ferrâ’ bütün din mensuplarını, demiştir. "Casiyeten (diz çökmüş)": Zeccâc şöyle demiştir: Diz üstü oturmuş görürsün. Cesa fiilanün cüsüvven denir ki: İki dizi üzerine çökmektir. Ceza yeczıı da öyledir, ancak cüzüvdeki çökme cüsuvdakinden daha abartılıdır. Çünkü cüzuv, kişinin parmaklarının ucuna yaslanarak oturmasıdır. İbn Kuteybe de: Mana: Kararsız oturmak, tam yerleşmemek, demiştir. "Her ümmet kitabına çağrılır": Bunda da üç görüş vardır: Birincisi: O iyilik ve kötülüklerin yazıldığı kitaptır, bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan demiştir. İkincisi: Ümmetin hesabıdır, bunu da Şa’bî, Fena ve İbn Kuteybe, demişlerdir. Üçüncüsü: Peygamberine indirilen kitabıdır, bunu da Maverdi nakletmiştir. Onlara "bugün ancak yaptıklarınızla cezalandırılırsınız” denir. 29İşte bu kitabımız, size karşı hakkı konuşur. Gerçekten biz yaptıklarınızı kaydediyor idik. "İşte bu kitabımızdır": Bunda da üç görüş vardır: Birincisi: Hafaza meleklerinin yazdığı amel defteridir, bunu da İbn Saib, demiştir. İkincisi: Levh-i Mahfuz’dur, bunu da Mukâtil, demiştir. Üçüncüsü: Kur’ân’dır, Mana da şöyledir: Onlar onu okur, o da onlara yol gösterir ve onları düşündürür. Sanki onlara konuşmuş gibi olur. Bunu da İbn Kuteybe, demiştir. "Gerçekten biz yaptıklarınızı kaydediyor idik": Yani meleklere amellerinizi yazmalarını, yani deftere geçmelerini emrediyorduk. Müfessirlerin çoğu bu kaydetmenin Levh-i Mahfuz’dan olduğu görüşü üzerindeler; melekler insanların amellerini her sene yazarlar; onlar da bunun yaptıklarına uyduğunu görürler. Şöyle de demişler: İstinsah (kayıt) ancak asıldan olur. Ferrâ’ da şöyle demiştir: İki melek insanın bütün amelini göğe çıkarır; Allah da onda sevap veya azap olanı tesbit eder, boş olanı da atar. Zeccâc da şöyle demiştir: Biz hafaza meleklerinin yazdıklarını kopya ederiz, o da aziz ve celil olan Allah’ın yanında sabit kalır. 30İman edip iyi şeyler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine sokacak. İşte bu, apaçık kurtuluştur. "Rahmetine": Mukâtil: Cennetine girdirir, demiştir. 31Kâfirlere gelince: "Sizlere âyetlerim okunmuyor mu idi de büyüklük tasladınız ve bir günahkarlar toplumu oldunuz?” (denir). "Âyetlerim değil miydi?": Burada gizleme vardır, açılımı şöyledir: Onlara: "Âyetlerim yani Kur’ân size değil miydi?” denir. "Size okunmuyor muydu; siz de büyüklük tasladınız” onlara iman etmekten. "Suçlu bir toplum oldunuz": İbn Abbâs: Kâfir bir toplum oldunuz demiştir. 32"Gerçekten Allah’ın va'di haktır. Kıyamette şüphe yoktur” denildiği zaman: "Biz bilmiyoruz, kıyamet nedir? Biz ancak zannediyoruz. Biz kesin inananlar değiliz” dediniz. "Gerçekten Allah’ın va’di, denildiği zaman": öldükten sonra diriltme va'di "haktır” yani olacaktır, demektir. "Vessaatü” Hamze nasb ile "vessaate” okumuştur. "Onda şüphe yoktur": Yani şüphesiz gelecektir. "Biz bilmiyoruz, kıyamet nedir, dediniz": Yani onu inkâr ettiniz. "Biz ancak zannediyoruz": Yani onu bilmiyoruz, ancak zan ve tahmin ediyoruz, olacağına kesin inanmıyoruz, dediniz. 33Yaptıkları şeyin kötülükleri onlara göründü ve alay ettikleri şeyler onları kuşattı. 34"Siz bugününüze kavuşmayı nasıl unuttunuzsa, biz de bugün sizi unutacağız. Barınağınız ateştir. Sizin için yardımcılar da yoktur” denildi. Bundan sonrası da Zümer: 48’de geçmiştir: "Bugün sizi unutacağız, denildi": Yani sizi ateşte bırakacağız, demektir. "Bugününüzü unuttuğunuz gibi": Yani imanı ve bugününüze kavuşmayı terk ettiğiniz gibi, biz de sizi unuttuk. 35İşte bu size; çünkü siz Allah’ın âyetlerini eğlence edindiniz ve dünya hayatı sizi aldattı. İşte bugün oradan çıkarılmazlar ve onlardan özür talep edilmez. 36Hamd; göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi Allah’ındır. "İşte bu” Size yaptığımız şey "Allah’ın âyetlerini alaya almanızdandır” yani onlarla dalga geçtiğiniz içindir. "Dünya hayatı sizi aldattı": Öyleki: Ne dirilme vardır ne de hesap, dediniz. "Felyevme layuhracun": Hamze ile Kisâi, yenin fethi ve ranın zammı ile "lâ yahrucun” okumuşlar; diğerleri ise yenin zammı ve ranın fethi ile "lâ yuhracun” okumuşlardır. "Onlardan özür de talep edilmez": Yani onlardan aziz ve celil olan Allah’a itâate dönmeleri de istenmez; çünkü orası ne Tevbe etme ne de özür dileme yeridir. 37Göklerde ve yerde büyüklük yalnız O’nundur. O mutlak galip, hikmet sahibidir. "Büyüklük O’nundur": Bunda da üç görüş vardır: Birincisi: Güçtür, bunu da Mücâhid, demiştir. İkincisi: Şereftir, bunu da İbn Zeyd, demiştir. Üçüncüsü: Azamettir, bunu da Yahya b. Selam ile Zeccâc, demişlerdir. |
﴾ 0 ﴿