10Ey o iman edenler, eğer mü’min kadınlar hicret ederek size gelirlerse, onları sınayın. Allah onların imanlarını pekiyi bilendir. Eğer onların mü’minler olduklarını bilirseniz, onları kâfirlere geri döndürmeyin. Ne onlar (kadınlar) onlara helaldir ne de onlar (erkekler) onlara helaldir. Onlara harcadıklarını verin. Onlara (o kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz zaman onları nikahlamanızda size günah yoktur. Kâfir kadınların bağlarını tutmayın. Harcadığınızı isteyin, onlar da harcadıklarını istesinler. İşte Allah'ın hükmü budur. Allah aranızda hükmeder. Allah hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir. "Ey o iman edenler, eğer mü’min kadınlar hicret ederek size gelirlerse": İbn Abbâs şöyle demiştir: Mekke müşrikleri Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile Hudeybiye seferinde, Mekke halkından gelenleri geri göndermek, Mekkeli ashaptan gelenleri ise göndermemek üzere barış yaptılar. Bunu yazıp mühürlediler. Yazma işi bittikten ve henüz Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Hudeybiye’de iken Sübey’a bint el - Haris el - Eslemiyye, geldi, arkasından da kâfir kocası geldi: Ya Muhammed, karımı bana iade et; sen bizden sana geleni reddetmek üzere antlaşma yaptın. Daha yazının mürekkebi kurumadı, dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. İçlerinde Vakıdi’nin katibi İbn Sa’d de olan bir grup ulema da, bu âyetin Ümmü Külsum bint Ukbe b. Ebi Muayt hakkında indiğini söylemişlerdir. O, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in Hicretinden sonra Medine’ye ilk hicret eden kadındır. Hudeybiye barışı yıllarında Medine’ye geldi; kardeşleri Velid ile Umara b. Ukbe de arkasından geldiler: Ya Muhammed, şartımızı yerine getir, dediler. Ümmü Külsum de: Ya Resûlallah, ben kadınım, bildiğiniz gibi kadınlar zayıftır; eğer beni kâfirlere iade edersen, beni dinimden döndürürler, ben ise buna dayanamam, dedi. Aziz ve celil olan Allah antlaşmayı kadınlar ‘açısından bozdu ve onlar hakkında imtihanı getirdi. Onlara verdiği karara hepsi razı oldular. Ümmü Külsum hakkında da "onları imtihan” edin kısmı indi. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de onu imtihan etti, ondan sonra gelen kadınları da imtihan etti: Ancak Allah ve Resul’ü sevgisiyle çıktığınıza ve koca ve mal için çıkmadığınıza yemin edin, dedi. Bunu diyenler bırakıldılar, Mekke’deki ailelerine geri gönderilmediler. Âlimler bu âyetin inişine sebep olan katim hakkında üç görüş beyan ederek ihtilaf etmişlefdir: Birincisi: O, Sübey’a'dır, biz de onu az önce İbn Abbâs’tan nakletmiştik. İkincisi: O Ümmü Külsum bint Ukbe b. Ebû Muayt’tır, bunu da bir grup ilim adamlarından zikretmiştik, meşhur olan da budur. Üçüncüsü: O, Amr b. Avf oğullarından Ümeyme bint Bişr’dir, bunu da Ebû Nuaym el - İsfehani zikretmiştir. Maverdi de şöyle demiştir: İlim adamları kadınları iade etmenin banş antlaşmasına lafzan mı yoksa genel olarak mı girdiğinde ihtilaf etmişlerdir. Bir bölük: Barış metnine lafzan girmişti, Allahü teâlâ geri gönderilmelerini akitten çıkardı, bunu men etti ve erkekler için olanı yerinde bıraktı, demiştir. Bir bölük de şöyle demişlerdir: Geri gönderilmeleri antlaşma metninde açık olarak yoktu, bu erkeklerle aynı hükme tabi olmaları açısından mütalaa ediliyordu. Aziz ve celil olan Allah da onları genel hükümden çıkardı, iki şeyden dolayı onları erkeklerden ayırdı: Birincisi: Onlar kadındı, müşriklere haramdı. İkincisi: Onlar kalpleri yufka ve çabuk dönen bir karaktere sahip idiler. Ama şirkinde ısrar eden, onlara gönderilecekti. Kadı Ebû Ya’lâ şöyle demiştir: Kadınları onlara iade etmemesi şunun içindi, çünkü fiil gerçekleşmese de gerçekleşme imkanı ortaya çıktıktan sonra nesih câizdir. Müfessirler şöyle demişlerdir: "Ey iman edenler” kavlinden Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem murat edilmiştir; çünkü kadınları bizzat imtihan eden o idi. O olmadığı zaman diğer mü’minler ona vekaleten imtihan edebilirler. İbn Zeyd şöyle demiştir: Onları imtihan etmemiz bize şunun için emredilmiştir; çünkü kadın Mekke’de kocasına kızdığı zaman: Allah'a yemin ederim ki, Muhammed’e katılacağım, derdi. Ne ile imtihan edileceklerinde de üç görüş vardır: Birincisi: Eşhedü enlâilâhe illallah veenne muhammeden abduhu ve resuluh (şahitlik ederim ki, Allah'tan başka İlâh yoktur ve Muhammed O'nun kulu ve Resul’üdür). Bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: O, kocasına kızdığı için, değişik yer görmek arzusu ve dünya malı elde etme isteği ile değil de sadece ama sadece Allah ve Resul’ünün sevgisi için çıktığına yemin ettirilirdi. İbn Abbâs’tan da böyle rivayet edilmiştir. Üçüncüsü: "Mü’min kadınlar biat etmek için sana geldikleri zaman...” âyetindeki maddelerle imtihan edilirlerdi. Kim bu şartları kabul ederse, biat ettim, derdi. Bu da Hazret-i Âişe’nin görüşüdür. "Allah onların imanlarını pekiyi bilendir": Yani bu imtihan sizin hakkınızdır, Allah onların imanlarını pekiyi bilir. "Eğer onların mü’minler olduklarını bilirseniz” ki, bu da ikrarları ile bilinir, o zaman onları iade etmek helâl değildir. "Kâfirlere” çünkü Allah mü’min kadını bir müşrike helâl etmemiştir. "Onlara verin": Yani kâfir kocalarına "harcadıklarını": Yani mehri. Mukâtil şöyle demiştir: Bu, müslüman o kadınla evlendiği takdirdedir. Eğer onunla bir kimse evlenmezse, kâfir kocası için bir şey yoktur, "onlara ücretlerini verdiğiniz takdirde onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur": Yani mehirlerini demektir. Hür kadın, kocası ona duhul ettikten sonra hicret ederse, iddeti bitmekle ayrılmış olurlar. Eğer kadının iddeti bitmeden önce koca müslüman olursa, onun karısıdır. Bu Evzai, Leys, Malik ve Şâfiî’nin görüşüdür. Ebû Hanife ise: Yurt değişmekle ayrılık gerçekleşir, demiştir. "Vela tümsiku biisamil kevafiri": İbn Kesir, Nâfi, Âsım, İbn Âmir, Hamze ve Kisâi, tenin zammesi ile şeddesiz olarak "tümsiku” okumuşlardır. Ebû Amr ile Ya’kûb , tenin zammesi ve şedde ile "tümessiku” okumuşlardır. İbn Abbâs, İkrime, Hasen, İbn Ya’mur ve Ebû Hayve, tenin ve mimin fethi, şeddeli sin ile "temesseku” okumuşlardır. "Kevafır” ise, kâfîre’nin çoğuludur, Mana da şöyledir: Allahü teâlâ mü’min erkekleri kâfir kadınların nikahları üzerinde durmaktan men etmiş ve onlardan ayrılmalarını buyurmuştur. Zeccâc da, mana şöyledir, demiştir: Kadın kâfir olduğu zaman onunla mü'min erkek arasındaki bağ kopar. Yani nikah bağı tamamen kesilmiş olur. İsmet'in aslı, iptir, bir şeyi bağlayan onu korumuş, demektir. "Harcadığınızı isteyin": Yani sizden bir kadın dininden dönerek aranızda antlaşma bulunan kâfirlere katılırsa, eğer size vermezlere harcadığınız mehri isteyin. "Onlar da harcadıklarını istesinler": Yani müşriklerin kadınları mü’min olarak size katılır, siz de onlarla evlenirseniz, kâfir kocaları onlarla evlenenlerden "harcadıklarını” istesinler ki, o da mehildir. Mana da şöyledir: Onlar nasıl mehri size ödemek durumunda iseler siz de onlara ödemek durumundasınız. Siyer Âlimleri şöyle demişlerdir: Ümmü Külsum hicret ettiği zaman evlenenmemişti, kocası da olmadığı için ona mehri gönderilmemişti. Bu durumda hicret edince Zeyd b. Harise ile evlendi. "Allah’ın hükmü budur": Yani bu âyette zikredilenlerdir, demektir. Bazıları da "kâfir kadınların bağlarını tutmayın” kavlinin ehl-i kitap kadınları için "kendilerine kitap verilenlerden namuslu kadınlar” kavli ile neshedildiğini söylemişlerdir ki, bu, tahsistir, nesih değildir. |
﴾ 10 ﴿