65-TALÂK SÛRESİMedine’de inmiştir. 12 ayettir. Ona, kısa Nisa, suresi denir. Hepsinin icmaı ile Medeni’dir. Bismillahirrahmanirrahim 1Ey o Peygamber, kadınları boşadığınız zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah’tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın. Onlar da, apaçık çirkin bir hareket getirmedikçe, çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, gerçekten kendine haksızlık etmiştir. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra (yeni) bir iş meydana getirir. "Ey o Peygamber, kadınları boşadığınız zaman": Zeccâc şöyle demiştir: Bu, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e hitaptır, mü'minler de buna dahildir. Manası da: Kadınları boşamak istediğiniz zaman, demektir. Tıpkı "namaza kalktığınız zaman abdest alın” (Bakara: 6) âyeti gibi. Bu âyetin İniş sebebinde de iki görüş vardır: Birincisi: O, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, Hafsa’yı boşadığı zaman inmişti ki, kendisine: Onu geri al, çünkü o çok oruç tutan bir kadındır, senin cennetteki eşlerinden biridir, denildi. Bunu da Enes b. Malik, demiştir. İkincisi: O, Abdullah b. Ömer hakkında indi; karısını hayızlı iken boşamıştı; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona dönmesini, onu temizlik dönemine kadaı tutmasını buyurdu. Bunu da Süddi, demiştir. "Li-ıddetihinne": Yani iddel zamanları için, demektir ki, o da temizlik dönemidir. Bu da duhul edilen kadın hakkındadır; duhul edilmeyen kadın için iddet yoktur. Talâk (boşama) iki kısımdır: Sünni ve bid'i. Sünni, kadını cimâ etmediği temizlik dönemi içinde boşamaktır; işte iddet için boşama budur. Zira kadın o temizlikten itibaren iddet beklemeye başlar, iddet hemen talaktan sonra başlamış olur ve iddet zamanı da uzamaz. Bid’i talâk ise hayız halinde veya cimâ ettiği temizlik süresi içinde boşamadır; o geçerlidir, bunu yapan da günahkardır. Eğer üç talakı bir seferde verirse, bizim mezhebimizin tercihli görüşüne nazaran o bid’attır. "İddeti sayın": Yani iddet zamanını demektir. Onu saymada da şu gibi faydalar vardır: Dönme zamanına, nafaka vaktine, eğer üç talâk vermek isterse talakın aralıklarla verilmesine riayet edilmiş olur ve böylece kadın kesin ayrılır, kocası da onun kız kardeşi ile ve ondan başka dört kadınla evlenebilir. "Rabbiniz Allah’tan korkun": Yani emrine isyan etmeyin, demektir. "Onları evlerinden çıkarmayın": Bunda da ona oturacak bir yer temin etmenin vacip olduğuna delil vardır. Evlerin onlara nisbet edilmesi, talaktan önce orada bulunmalarındandır. Kadın için açık bir zorunluluk olmadıkça iddet süresinde evinden çıkması câiz değildir. Eğer çıkarsa günah kazanır. "Ancak apaçık çirkin bir hareket getirmesi (yapması) hariç": Bunda da dört görüş vardır: Birincisi: Mana şöyledir: Ancak müddet bitiminden önce çıkmaları hariç, işte o çıkışları apaçık çirkin bir harekettir. Bu da Abdullah b. Ömer, Süddi ve İbn Saib’in görüşleridir. İkincisi: Apaçık çirkin hareket zinadır, bunu da Mücâhid, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Mücâhid, Şa’bî, İkrime ve Dahhâk da böyle demişlerdir. Buna göre mana şöyle olur: Ancak zina etmeleri hariçtir ki, üzerlerine had tatbik edilmek için çıkarılırlar. Üçüncüsü: Apaçık çirkin hareket: Ailesine karşı dil uzatmasıdır; o zaman onu çıkarmaları onlar için helaldir. Bunu da Muhammed b. İbrahim, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Dördüncüsü: O, had tatbik edilme durumunda kalmasıdır ki, üzerine had tatbik etmek için çıkarılır. Bunu da Said b. Müseyyeb , demiştir. "Bunlar Allah'ın sınırlarıdır": Yani bu zikredilen şeyler, demektir. "Kim de Allah’ın sınırını aşarsa” yani açıkladığı ve emrettiği hükümleri "gerçekten kendine haksızlık etmiştir": Yani kendi ile Allahü teâlâ arasında günah işlemiştir. "Bilemezsin, belki Allah bundan sonra (yeni) bir iş (durum) meydana getirir": Yani bir ve iki kere boşadıktan sonra kalbine karısına geri dönmeyi getirir. Bu da boşamayı ayrı ayn zamanlarda yapmanın, üçünü bir arada vermemenin müstahap olduğunu gösterir. 2Onlar sürelerine vardıkları zaman onları iyilikle tutun yahut onlardan iyilikle ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kimseyi şahit tutun. Namazı dosdoğru kılın. İşte Allah’a ve ahiret gününe İman edene bu öğüt veriliyor. Kim Allah’tan korkarsa, ona bir çıkış yeri kılar / gösterir. "Onlar sürelerine vardıkları zaman": Yani iddetlerinin bitimine yaklaştıkları zaman "onları iyilikle tutun". Bu da Bakara: 231’de açıklanmıştır. "İçinizden adalet sahibi iki kimseyi şahit tutun": Müfessirler şöyle demişlerdir: Talaka ve ric’ate (kadına dönmeye) şahit tutun. Âlimler geri dönmede şahit tutmak vacip midir yoksa müstehap mıdır diye ihtilaf etmişlerdir: Bu hususta İmam Ahmed’ten iki rivayet, Şâfiî’den de iki görüş vardır. Sonra şahitler için: "Şahitliği Allah için yerine getirin” dedi. Yani Allah rızası ve vasiyeti yerine getirmek için şahitlik edin, onu doğru olarak icra edin. Bundan sonrası da Bakara: 232’de açıklanmıştır. "Kim Allah'tan korkarsa onun için bir çıkış yeri gösterir": Müfessirler şöyle demişlerdir: Âyet Avf b. Malik el - Eşcai hakkında indi, düşmanlar onun oğlunu esir ettiler, o da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e fakirlikten şikayet etti; o da Allah'tan kork, sabret ve çokça: lahavle vela kuvvete illâ billah, söyle dedi. O da bunları yaptı, düşmanlar bir ara çocuğu bıraktılar; o da koyunlarını sürüp babasına getirdi, dört b. koyun idi. Âyet de bunun üzerine indi. Bunun manasında beş görüş vardır: Birincisi: Kim Allah’tan korkarsa, onu dünya ve ahirette bütün sıkıntılardan kurtarır, bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Ona çıkış yeri göstermesi, vermesinin veya vermemesinin Allah tarafından olduğunu bilmesidir, bu da İbn Mes’ûd’un görüşünden çıkarılmıştır. Üçüncüsü: Kim Allah’tan korkar da sünnete göre boşar, sünnete uygun olarak dönerse, Allah ona çıkış yeri gösterir, bunu da Süddi, demiştir. Dördüncüsü: Kim musibet anında sabrederek Allah'tan korkarsa, Allah ona cehennemden cennete çıkış yerini gösterir. Bunu da İbn Saib, demiştir. Beşincisi: Ona haramdan helale çıkış yerini gösterir, bunu da Zeccâc, demiştir. Doğrusu, bu geneldir; çünkü Allahü teâlâ kendinden korkanı darlıktan çıkarır, korkmayan da bütün zorlukların içine düşer. Rebi’ b. Huseym şöyle demiştir: İnsanlara dar gelen şeylerden ona çıkış yeri gösterir. 3Ve ona ummadığı yerden rızık verir. Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirir. Gerçekten Allah her şey için bir süre kılmıştır. "Ona ummadığı yerden rızık verir": Yani aklına gelmeyen ve ihtimal vermediği yerden, demektir. Şöyle olması da câizdir: Talakında Allah’tan korkar ve onu sünnete uygun olarak icra ederse, Allah ona ailesinin yerine yeni bir aile verir. "Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter": Yani kim başına gelen bir şeyde O’na güvenirse, Allah onu düşündüğü şeyden kurtarır, "innallaha baliğun emreh": Hafs ile Mufaddal Âsım’dan izafetle "baliğu emrih” okuduğunu rivayet etmişlerdir. Mana da: istediği şeye hükmeder, demektir. "Allah her şey için bir süre kılmıştır": Yani varacağı bir ecel ve sonuç kılmıştır. Allah bütün bunları takdir etti, ileri de gitmez, geri de kalmaz. Mukâtil de şöyle demiştir: Allah her zorluk ve kolaylık için bir süre kılmış; "şu fakir ne zaman zengin olacak ve şu zengin ne zaman fakir olacak?” diye takdir etmiştir. 4Kadınlarınızdan hayızdan kesilenlerin ve hayız görmeyenlerin iddeti üç aydır. Yüklü kadınların iddetleri de yüklerini bırakmalarıdır. Kim Allah’tan korkarsa, ona işinden bir kolaylık kılar / sağlar. "Hayızdan kesilenler": İniş sebebinde iki görüş vardır: Birincisi: Bakara suresinde (âyet: 227,232), boşanan ve kocası ölen kadının iddeti belirtilince, Übey b. Ka’b: "Ya Resûlallah, Medine kadınları "haklarında bir şey zikredilmeyen kadınlar kaldı” diyorlar, dedi. O da: "Nedir o?” dedi. Ka'b de: Küçükler, büyükler ve hamile kadınlar, dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Amr b. Salim, demiştir. İkincisi: "Boşanan kadınlar kendi başlarını beklerler...” âyeti inince (Bakara: 228) Hallad b. Numan el - Ensari: "Ya Resûlallah, hayız görmeyen, henüz hayız olmayan ve gebe kadınların iddeti nedir?” dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Mukâtil, demiştir. "Eğer şüphe ederseniz” kavlinin manası: Şüphe eder de iddetlerinin ne olduğunu bilmezseniz, demektir. "Onların ve hayız görmeyenlerin iddeti üç aydır” onların iddeti de bu şekilde üç aydır, dedi. Kadı Ebû Ya’lâ şöyle demiştir: Burada şüpheden maksat, muhatapların iddetten kesilen kadınla küçük kızların iddetlerinin ne kadar olduğundaki şüpheleridir, yoksa âyetin inişinde zikredildiği gibi hayızdan kesilen veya gebelikten ümidini kesen kadınların iddetlerindeki şüpheleri değildir. Çünkü eğer bundan kadınlar murat edilse idi, onlara hitap edilir ve: İnirtebtünne cvirtebtiinne, denilirdi. Çünkü hayız ancak onlar tarafından bilinir. Bir kadının arızadun olmamak üzere hayzı gecikirse, ne kadar oturacağı hakkında ihtilal edilmiştir: Arkadaşlarımızın mezhebi en uzun gebelik süresi kadar oturacağıdır ki, o da dokuz aydır, sonra da üç ay daha bekler. İddeti ise dokuzdan sonraki üç aydır. Eğer sene bitmeden önce hayız olursa, yeniden üç ay bekler, eğer hayızsız olarak sene tamam olursa, iddetten çıkar. Malik de böyle demiştir. Ebû Hanife, Şâfiî de yeni içtihadında: Haliminin temiz olduğu kesin olarak bilininceye kadar bekler, demişlerdir ki, o da kendi gibilerin hayız göremeyeceği yaş sınırıdır. Bundan sonra da üç ay iddet bekler. "Hayız görmeyenler için de öyledir". Yani onların iddeti de yine üç aydır, çünkü ini "vellai lem yehıdne” ifadesi, tam bir cümle değildir, bir zamir lazımdır, zamiri de yukarıda açıkça geçmiştir ki, o da ay ile iddet bekleyeceğidir. Bu, arkadaşlarımızın kavillerine göre hayız zamanı gelmeyen kadındır ki, o da üç ay iddet bekler. Ama hayız zamanı gelmiş de hayız olmamış ise, o bir sene iddet bekler. "Yüklü kadınların iddetleri de yüklerini bırakmalarıdır": Bu da boşanan ve kocası ölen kadınlar için geneldir. Bu da Hazret-i Ömer, İbn Ömer, İbn Mes’ûd el - Bedri, Ebû Hureyre ve merkez fakihlerinin görüşleridir. İbn Abbâs’tan; iki süreden sonuncusunu bekler dediği de rivayet edilmiştir. Bizim dediğimizi; âyetin genel oluşu ile "İbn Mes’ûd’un "yüklü kadınlar” âyetinin kocası ölen kadınlardan sonra indiğine lanetle yemin ederim sözü ile Ümmü Seleme’nin "Sübey’a, kocasının ölümünden birkaç gün sonra doğum yaptı, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de ona, evlenebileceğini buyurdu, sözü de gösterir. "Kim Allah’tan korkarsa” yani kendine emredilen şeylerde "Allah ona işinden bir kolaylık sağlar” ona dünya ve ahiret işlerini kolaylaştırır. Bu da çoğunluğun görüşüdür. Dahhâk da: Kim sünnet talakı konusunda Allah’tan korkarsa, Allah ona dönüş için işinde kolaylık gösterir, demiştir. 5İşte bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Kim Allah’tan korkarsa, onun kötülüklerini örter ve mükafatını büyütür. "İşte bu, Allah’ın size indirdiği emridir. Kim Allah’tan korkarsa” O'na itâat etmekle "onun kötülüklerini örter": Yani hatalarını siler "ve mükafatını büyütür” ahirette. 6Onları bulabildiğinizden, sizin oturduğunuz yerde oturtun. Onlara baskı yapmak için zarar vermeyin. Eğer yük sahipleri (gebe) olurlarsa, yüklerini bırakmcaya kadar onlara nafaka verin. Eğer sizin için emzirirlerse, onlara ücretlerini verin. Aranızda istişare edin. Eğer anlaşmakta zorluk çekerseniz, onu bir başkası emzirir. "Eskinuhunne min haysü sekenktüm” "min” "min vücdiküm” kavline bağlıdır, cumhûr yavm zammı ile okumuştur; Ebû Hureyre, Ebû Abdurrahman, Ebû Rezin, Katâde, Ravh de Ya’kûb ’tan vavın kesri ile (vicdiküm) okumuşlardır. İbn Ya'mur, İbn Ebi Able ve Ebû Hayve, vavın fethi ile okumuşlardır. İbn Kuteybe de: Gücünüzün yettiğinizden, demiştir. Vücd: İmkân ve zenginliktir. İftekara fülanün ba'de vücdin denir ki: Zenginken fakir oldu, demektir. Ferrâ’ da: Ne bulursa ondan, demiştir; eğer hali geniş ise mesken ve nafakada geniş davranır, eğer dar ise ona göre davranır. "Onlara zarar vermeyin": İmkânınız geniş iken onları mesken ve nafaka hususunda sıkıştırmayın, demektir. Kadı Ebû Ya'lâ da şöyle demiştir: Bundan maksat kesin değil de dönebilecek şekilde (ric’i talâk ile) boşanan kadındır, delili de "bilemezsin, belki Allah bunun ardından yeni bir şey meydana getirir” (Talâk: 1) kavli ile "sürelerinin bitimine ulaştıkları zaman onları iyilikle tutun yahut onlardan iyilikle ayrılın” (Talâk: 2) kavlidir. Bu da bundan ric'i talâk murat edildiğini göstermektedir. Fakihler kesin boşanan kadın için mesken ve iddet müddeti içinde nafaka var mıdır yok mudur, diye ihtilaf etmişlerdir. Bizim arkadaşlarımızın meşhur görüşleri onlar için mesken de nafaka yoktur, İbn Ebi Leyla’nın görüşü de böyledir. Ebû Hanife ise: Onun için mesken de nafaka da vardır, demiştir. Malik ile Şâfiî de: Mesken var, nafaka yok, demişlerdir. Bunu el - Kevsec, İmam Ahmed’den de rivayet etmiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Fatıme bint Kays’e, "nafaka ancak geri dönebilecek kadın içindir; eğer böyle olmazsa kadın için nafaka da mesken de yoktur” 1 hadisi birinciyi gösterir. Mana (mantık) bakımından da böyledir; çünkü nafaka yararlanma imkanından dolayıdır; bunun da delili şudur ki: İtâat etmeyen kadın için nafaka yoktur. 1 - İmam Ahmed, Müsned. 6/373. Hamile ve kocası ölmüş kadın hakkında da İbn Mes’ûd, İbn Ömer, Ebû’l - Âliyye, Şa’bî, Şurayh ve İbrahim: Nafaka bütün maldandır, demişlerdir. İmam Malik, İbn Ebi Leyla ve Sevri de böyle demişlerdir. İbn Abbâs, İbn Zübeyr, Hasen, Said b. Müseyyeb ve Atâ’ da: Onun nafakası kendi malardandır, demişler; Ebû Hanife ile arkadaşları da böyle demişlerdir. İmam Ahmed’den de iki görüşün aynısı rivayet edilmiştir. "Eğer sizin için emzirirlerse onlara ücretlerini verin": Yani emzirme ücretini demektir. Bunda da kadın ecr-i misille emzirmeye razı olursa, babanın başka emzirici tutma hakkının olmadığına delil vardır. "Aranızda güzelce istişare edin": Yani kadın kocasına karşı emzirme ücreti istemede haddi aşmasın, koca da hak edilen miktarı vermede kusur etmesin. "Eğer anlaşmakta zorluk çekerseniz” ücret konusunda zorluk çeker de ebeveynler bir şeyde anlaşamazlarsa, "onu bir başkası emzirir": Bunun lâfzı haber ise de manası emirdir, yani baba çocuğun anasından başka birine emzirtsin, demektir. 7Bolluk sahibi bolluğundan nafaka versin. Kimin de rızkı daraltılırsa, o da Allah’ın verdiğinden nafaka versin. Allah bir kimseye ancak verdiğini yükler. Allah zorluktan sonra bir kolaylık kılacaktır. "Bolluk sahibi bolluğundan nafaka versin": Hali müsait olanlara çocuklarını emziren kadınlara bonker davranmalarını emretmektedir. İbn Semeyfa’ kafin fethi ile "liyünfika” okumuştur. "Kimin de rızkı daraltılmışsa” yani kadın boşayanlardan kimin rızkı daraltılmışsa, demektir. Übey b. Ka'b ile Humeyd, kafin zammı ve dalın şeddesi ile "kuddire” okumuşlardır. İbn Mes’ûd ile İbn Ebi Able de, kafin fethi ve dalın şeddesi ile "kaddere” ve kafin nasbi ile de "rizkahu” okumuşlardır. "Ona Allah ne verdiyse ondan nafaka versin” yani verdiğine göre demektir. "Allah bir kimseye ancak verdiğini yükler": Yani verdiği mal kadar mükellef tutar. "Allah zorluktan sonra bir kolaylık kılacaktır": Yani darlık ve sıkıntıdan sonra zenginlik ve bolluk verecektir. O zamanlar genellikle fakir idiler, bundan sonra fetihle onları zenginleştireceğini bildirmiştir. 8Nice kentler Rabbinin ve peygamberlerinin emrine isyan ettiler biz de onları çetin bir hesaba çektik ve onlara feci bir azapla azap ettik. "Nice kentler Rabbinin ve Peygamberinin emrine isyan ettiler": Yani halkı baş kaldırdı, demektir. İbn Zeyd: Atet, inkâr etti ve Rabbinin emrini dinlemeyip kabul etmedi, demiştir. Âyetin kalan kısmında da iki görüş vardır: Birincisi: Bunda takdim ve tehir vardır; Mana da şöyledir: Biz onlara dünyada açlık, kılıç ve belalarla azap ettik ve onları ahirette de şiddetli hesaba çektik. Bunu İbn Abbâs, Ferrâ’ ve diğerleri demişlerdir. İkincisi: O, nazmı üzeredir (takdim ve tehir yoktur) Mana da şöyledir: Onları dünyada amelleriyle hesaba çektik, amellerine göre de azap ederek cezalandırdık. Bu da "ve azzebnaha "dan anlaşılmaktadır ki, azapla karşılık vermek, hesap kabul edilmiştir. Çetin hesap da içinde af olmayan hesaptır. Nükr (feci) de kötü demektir. 9Böylece işinin vebalini çekti ve işinin sonucu hüsran oldu. "Böylece işinin vebalini çekti": Yani günahının cezasını demektir. "Ve işinin sonu hüsran oldu": İbn Kuteybe: Hüsran, helak olmaktır, demiştir. 10Allah onlar için çetin bir azap hazırladı. Ey o iman eden saf akıl sahipleri, Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir zikir indirdi. "Allah size gerçekten bit zikir indirdi": Yani Kur’ân, demektir, "bir de peygamber” yani onu peygamber olarak gönderdi. Bunu Mukâtil, demiştir. Süddi de aynısını söylemiştir İbn Saib de: Burada Peygamber (elçi) Cebrâil’dir, demiştir. Buna göre zikir de elçi de ikisi de indirilmiş olur. Saleb de Elçi: Zikirdir, demiştir. Başkası da: Zikrin buradaki manası: Şereftir, demiştir. 11Bir de iman edip iyi şeyler yapanları karanlıklardan aydınlığa çıkarması için size Allah'ın açık açık âyetlerini okuyan bir Peygamber (gönderdi). Kim Allah'a iman eder ve iyi şey yaparsa, onu içinde ebediyen kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah ona gerçekten bir rızık ihsan etmiştir. Bundan sonrası da şuralarda geçmiştir: Bakara: 257: Ahzab: 13; Teğabün: 9. "Allah ona gerçekten bir rızık ihsan etmiştir": Yani nimeti bilip tükenmeyen cenneti ikram etmiştir, demektir. 12Allah O zattır ki, yedi gökler ve yerden de o kadarını yarattı. Emir onların aralarında iner ki, şüphesiz Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve gerçekten Allah’ın her şeyi ilmi ile kuşattığını bilesiniz. "Yerden de o kadarını": Yani yeri de göklerin sayısında yarattı. Hadiste şöyle gelmiştir: Her göğün kalınlığı beş yüz yıllık yoldur. Her ikisinin arası da öyledir. Her yerin kalınlığı da beş yüz yıllıktır, her iki yerin arası da öyledir. Ebudduha, İbn Abbâs’tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Her yerde (tabakada) Âdem’iniz gibi Âdem vardır, Nûh’unuz gibi Nûh vardır, İbrahim’iniz gibi İbrahim vardır ve İsa’nız gibi İsa vardır. Bu hadis bazen İbn Abbâs’ta, bazen de Ebudduha’da kesiliyor. Bunun manası tam Ebû Süleyman Dımeşki’nin dediği gibidir, o, manasının şöyle olduğunu işittim, demiştir: Her yerde Allah’ın yaratıklarının bir büyüğü vardır; onların büyük ve öncüleri bizim aramızdaki Âdem durumundadır; onun zürriyeti de yaş ve kıdemde Nûh’un durumu gibidir. Diğerleri de böyledir. Ka’b de şöyle demiştir: İkinci tabaka yerde: Kısır (hayırsız) deniz vardır, üçüncü de: Cehennemin taşı, dördüncüde: Cehennemin kükürdü, beşincide: Cehennemin yılanları, akıncıda: Cehennemin akrepleri, yedincide de İblis vardır. "Emir onların aralarında iner": Emirde de iki görüş vardır: Birincisi: Allah’ın kaza ve kaderidir, bunu da çoğunluk, demiştir. Katâde de şöyle demiştir: Onun yerinden her yerinde ve onun göğünden her göğünde O’nun mahlukundan bir mahluk, O'nun emrinden bir emir ve O’nun takdirinden bir takdir vardır. İkincisi: O vahiydir, bunu da Mukâtil, demiştir. "Şüphesiz Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve gerçekten Allah’ın her şeyi ilmi ile kuşattığını bilesiniz": Bunları size bildir di ki, her şeye gücü yettiğini ve her şeyi bildiğini bilesiniz. |
﴾ 0 ﴿