67-MÜLK SÛRESİ

Mekke’de inmiştir. 30 ayettir.

O ittifakla Mekki’dir. İbn Mes’ûd: O, kabir azabına mani olur, demiştir.

Bismillahirrahmanirrahim

1

Mülk elinde olan (Allah) ne yücedir! O her şeye kadirdir.

"Tebareke": Bunu A’raf: 54'te şerh etmiş bulunuyoruz.

"O ki, mülk elindedir":

İbn Abbâs: Güç O’nun elindedir, aziz de eder, zelil de eder, demiştir.

2

O ki, hanginiz amelce güzeldir, diye denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O mutlak galip, çok bağışlayandır.

"O ki, ölümü ve dirimi yarattı":

Hasen şöyle demiştir: Hayatı ortadan kaldıran ölümü yarattı. Hayat ölümün zıttıdır.

"Hanginiz amelce daha güzeldir diye sizi denemek için": Biz de bunu Hûd: 7’de şerh etmiş idik.

Zeccâc şöyle demiştir:

"Eyyüküm"e bağlı olan gizlidir, takdiri de şöyledir: Sizi denemek ve hanginizin daha güzel amel ettiğini bilmek için. Çünkü o, aslında istifham içindir, meselâ

"eyyül hizbeyni ahsa” (Kehf: 12) âyetinde olduğu gibi,

Mana da şöyledir: Hayatı yarattı ki, sizi onda denesin, ölümü de yarattı ki, sizi yeniden diriltsin ve amellerinizin karşılığını versin. Başkası da şöyle demiştir: "Liyeblüveküm’deki lâm hayatın yaratılmasına bağlıdır, ölümün yaratılmasına değil; çünkü deneme hayat iledir.

3

O ki, yedi göğü birbiri üstünde yarattı. Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü çevir bak, bir çatlak görecek misin?

"O ki, yedi göğü birbiri üstünde yarattı": Yani üst üste tabakalar halinde, demektir.

"Göremezsin” ey ademoğlu

"Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik (tefaviit)": Hamze ile Kisâi, vavm şeddesi ile elifsiz olarak,

"min tefevvütin” okumuşlarda. Diğerleri ise elifle okumuşlardır.

Ferrâ’: İkisi de birdir, demiştir; meselâ teâhettüş şey'e ve tealıhettuhu, denir. Tefavüt: Tutarsızlık demektir.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Tefavüt karışıklık ve farklılıktır, aslı fevt’ten gelir ki, o da bir şeyin biraz yok olup boşluk meydana gelmesiyle beraber birbirine bağlı olmasıdır.

"Gözünü çevir bak": Yani tekrar tekrar bak

"hel tera min fütur": Ebû Amr, Hamze ve Kisâi, lamı teye idgam ederek,

"hettera” okumuşlar, yani onda açıklık ve çatlak görür müsün, demektir.

4

Sonra gözünü bir kere daha çevir; göz sana hor ve bitkin olarak dönecek.

"Sonra gözünü iki kere daha çevir": Yani tekrar tekrar bak, demektir.

"Yenkalib ileykel basanı hasien (göz sana hor ve bitkin olarak dönecek)":

İbn Kuteybe: Hasi', uzaklaşmış manasınadır, demiştir. Hase’tül kelbe’den gelir ki, köpeği azarlayarak uzaklaştırmaktır.

"Bitkin olarak” yani yorgun ve baktığı şeye ulaşmaktan ümitsiz olarak demektir.

Zeccâc da: Gözün gökte bir arıza görmeden yorulmuş olarak sana döner, demiştir.

5

Yemin olsun, gerçekten dünya göğünü kandillerle süsledik ve onları şeytanlar için atış taneleri kıldık ve onlar için çılgın ateş azabını hazırladık.

"Yemin olsun, gerçekten dünya göğünü kandillerle süsledik": Biz de bunu Hamim Secde: 12’de şerh etmiş bulunuyoruz.

"Onları şeytanlar için atış taneleri kıldık": Yani onlarla kulak hırsızlığı yapanlara atış yapılır. Bu mananın açıklaması da Hicr: 18’de geçmiştir.

"Onlar için hazırladık” yani ahirette,

"çılgın ateş azabını":

6

Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir.

7

Oraya atıldıkları zaman onun için soluma (sesi) duyarlar, o ise kaynıyor.

Bu ve bundan sonrası

"semiu leha şehikan” kavline kadar yukarıda geçmiştir. Şehik eşeğin anırması gibi bir sestir. Biz de şehik’in manasını Hûd: 106’da beyan etmiştik.

"O kaynıyor” yani onlar içinde olduğu halde kazan gibi kaynıyor, demektir.

8

Neredeyse öfkesinden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir bölük atılırsa, bekçileri onlara: "Size bir uyancı gelmedi mi?” diye sorar.

"Neredeyse çatlayacak": Yani onlara öfkesinden neredeyse parçalanacak.

"Her ne zaman oraya bir bölük (fevc) atılırsa” yani onlardan bir grup atılırsa, demektir.

"Bekçileri onlara

"size bir uyarıcı gelmedi mi?” diye sorar” bu da azarlama sorusudur.

9

(Onlar da):

"Evet, gerçekten bize bir uyarıcı geldi; bizse yalanladık ve:

"Allah hiçbir şey indirmedi. Siz ancak büyük bir sapıklıktasınız” dedik, derler.

"Siz ancak büyük bir sapıklıktasınız": Haktan çok uzaktasınız, demektir.

Zeccâc şöyle demiştir: Sonra cahilliklerini itiraf edip:

10

Dediler:

"Eğer dinliyor yahut anlıyor olsaydık, çılgın ateşin arkadaşları içinde olmazdık".

"Eğer dinlese idik” dediler. Yani kavrayan ve derin düşünen biri gibi dinlese idik

"yahut anlasa idik” iyiyi kötüyü ayıran biri gibi aklımızı çalıştırsaydık

"biz olmazdık” cehennemlik".

11

Böylece günahlarını itiraf ettiler. Çılgın ateşin arkadaşları (rahmetten) uzak olsunlar.

"Fesuhkan": Bu mastar olarak mensubtur,

Mana da şöyledir: Allah onları rahmetinden uzaklaştırmakla uzaklaştırsın. Sahik, uzak demektir. İbn Ebi Talha da İbn Abbâs’tan böyle,  

"fesuhkan” uzak olmaktır, dediğini rivayet etmiştir. Said bir Cübeyr ile Ebû Salih de: Suhk cehennemde bu ad ile bilinen bir deredir, demişlerdir.

12

Şüphesiz Rablerinden gıyaben korkanlar için bir bağış ve büyük bir mükafat vardır.

"Şüphesiz Rablerinden gıyaben korkanlar için” bunu da Enbiya: 49’da şerh etmiş idik.

"Onlar için bir bağış vardır” yani günahları için, demektir.

"Büyük bir mükafat": O da cennettir. Sonra kâfirlere hitap etmeye döndü:

13

Sözünüzü ister gizleyin, onu ister açıklayın; şüphesiz O, göğüslerin özünü pekiyi bilendir.

"Sözünüzü ister açıklayın, onu ister gizleyin” dedi.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Bu, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e kötü söz söyleyen müşrikler hakkında indi, Cebrâil, onların dediklerini ona haber verirdi; onlar da birbirlerine: Sözünüzü gizli söyleyin ki, Muhammed’in İlâhı duymasın, derlerdi.

14

Yaratan bilmez mi? O iç yüzü bilen, her şeyden haberdar olandır.

"Yaratan bilmez mi?": Yani göğüslerde olanı onları yaratan bilmez mi? Latif En’am: 103’te, habîr de Bakara: 234’te şerh edilmiştir.

15

O ki, yeryüzünü sizin için hor kıldı; onun omuzlarında yürüyün ve O’nun rızkından yiyin. Dönüş yalnız O’nadır.

"O ki, yeryüzünü sizin için hor kıldı": Yani zelil ve kolay kıldı, itâatsiz ve zor kılmadı, demektir.

"Onun omuzlarında yürüyün":

Bunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Yollarında demektir, bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Mücâhid de böyle demiştir.

İkincisi: Dağlarında demektir, bunu da İbn Ebi Talha, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş;

Katâde de böyle demiş, Zeccâc da bunu tercih etmiş ve şöyle demiştir: Size onda yürümeyi kolaylaştırdı; dağlarında yürüme mümkün olunca ovalarında yürümek daha kolay olur.

Üçüncüsü: Etrafında demektir, bunu da Mu katil, Ferrâ’ ve Ebû Ubeyde demişler,

İbn Kuteybe de bunu tercih etmiş ve: Adamın iki omuzu: İki yanıdır, demiştir.

"Dönüş yalnız O’nadır": Yani kabirlerinizden kalkar O’nun huzurunda toplanırsınız, demektir.

16

Göktekinden, sizi yere batırmasından emin mi oldunuz? Bir de o sallanıyor.

"Eemintüm": İbn Kesir, "ve ilyehin nuşuru ve emintüm” okumuş; Nâfi ile Ebû Amr, medli hemze ile

"ennuşuru âmentüm” okumuşlar; Âsım, İbn Âmir, Hamze ve Kisâi, iki hemze ile

"eemintüm” okumuşlardır.

"Göktekinden”

İbn Abbâs şöyle demiştir: Göktekinin azabından emin mi oldunuz, o da aziz ve celil olan Allah'tır.

"Temur": Dönmek manasınadır.

Mukâtil de: Sizi döne döne en alttaki yere indirmesinden emin mi oldunuz, demiştir.

17

Yoksa göktekinden, üzerinize taş yağmuru göndermesinden emin mi oldunuz? Uyarım nasılmış bileceksiniz!

"Üzerinize taş yağdırmasından” nitekim Lût kavminin üzerine yağdırmıştı.

"Uyarım nasılmış bileceksiniz": Yani size dünyada azap indiği vakit uyarınım sonucu nasılmış bileceksiniz?

18

Yemin olsun, gerçekten kendilerinden öncekiler de yalanladılar. Tepkim nasıl oldu?

"Yemin olsun, gerçekten kendilerinden öncekiler de yalanladılar": Yani kâfir milletler, demektir.

"Tepkim nasıl oldu?” yani onlara azap ile gösterdiğim tepki demektir.

19

Üstlerinde kanat açarak ve kapatarak uçan kuşlara bakmadılar mı? Onları ancak Rahman tutuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir.

"Üstlerinde kanat açarak ve kapatarak uçan kuşlara bakmadılar mı?” Yani havada kanatlarını çırparak, açtıktan sonra kapatarak uçan kuşlara demektir. Bu da uçmanın manasıdır ki, kanadı açtıktan sonra kapatmaktır.

"Onları ancak Rahman tutuyor” düşmekten muhafaza ediyor.

20

Yoksa size Allah'tan başka yardım edecek ordunuz şunlar mıdır? Kâfirler ancak bir aldanma içindedir.

"Yoksa size Allah'tan başka yardım edecek ordunuz şunlar mıdır?": Bu, ret manasında bir sorudur. Cünd lâfzı tekildir, bunun içindir ki, Allahü teâlâ

"hazellezi huve” demiştir.

Mana da: Sizin için yoktur demektir.

"Size yardım edecek": Yani Allah istediği takdirde size gelecek azaba mani olacak, demektir.

"Kâfirler ancak bir aldanma içindedir": Çünkü şeytan onları aldatır: Size azap gelmez, der.

21

Yoksa rızkını sizden kestiği takdirde size rızık verecek olan şunlar mıdır? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette ısrar ettiler.

"Yoksa size rızık verecek olan şunlar mıdır?": Yani yağmur vs. gibi rızık demektir.

"Eğer tutarsa” Allah onu sizden durdurursa, demektir.

"Hayır, onlar azgınlıkta ısrar ettiler": Küfürde aşırı gittiler

"ve nefrette” imandan ürküp kaçmada.

22

Yüzüstü düşerek yürüyen mi daha doğru yoldadır yoksa dosdoğru yolda dümdüz yürüyen mi?

Sonra Allahü teâlâ bir misal getirip şöyle dedi:

"Yüzüstü düşerek yürüyen mi daha doğru yoldadır”

İbn Kuteybe şöyle demiştir: Sağını solunu ve önünü germeyen. Ekebbe fülanün alâ vechihi ve kebbehullahu alâ vechihi denir ki, hemzeli de hemzesiz de lügattir. Maksat kör, demektir.

Müfessirler: Bu, mü’min ve kâfir için misaldir, demişlerdir. Seviy: Mutedil demektir ki, yolu gören anlamındadır.

Katâde de şöyle demiştir: Bu ahirette olacaktır ki, Allah kâfiri yüzüstü sürünerek haşreder, mü'min de dümdüz yolda dosdoğru yürür.

23

De ki:

"O’dur ki, sizi meydana getirdi ve size kulaklar, gözler ve gönüller verdi. Ne de az şükrediyorsunuz!

"Ne de az şükrediyorsunuz":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar şükretmezler, bunu da Mukâtil, demiştir.

İkincisi: Az şükrederler, bunu da Ebû Ubeyd, demiştir.

24

De ki:

"O’dur ki, sizi yeryüzünde yarattı ve yalnız O’na toplanacaksınız".

"Zereeküm” sizi yarattı, demektir.

25

Diyorlar ki:

"Eğer doğru söylüyorsanız bu va’d ne zamandır?"

"Bu va’d ne zamandır, derler?” vaatten azabı kastediyorlar.

26

De ki:

"O bilgi ancak Allah’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım".

27

Onu yakın gördükleri zaman kâfirlerin yüzü kötüleşir ve:

"İşte iddia ettiğiniz şey budur” denir.

"Onu yakın gördükleri zaman": Yani azabı hemen yanıbaşlarında gördükleri zaman demektir.

"Kâfirlerin yüzleri kötüleşir": Zeccâc, onlarda kötülük görülür, demiştir. Başkası da: Kararmakla çirkinleşir, demiştir.

"İşte iddia ettiğiniz şey budur, denilir":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: şedde ile

"teddeun” şeddesiz ile aynı manayadır. O da dua kökünden tefteilun veznindedir. Deavtü veddeaytü denir, tıpkı habertü vehtebertü denildiği gibi. Yeddekirun ile yedkurun da öyledir. Bu da Ferrâ’ ile İbn Kuteybe'nin izahlarıdır.

İkincisi:

Mana şöyledir: Onun hatırı için batılı ve yalanı iddia ettiğiniz şey budur, sizler yeniden dirilmeyeceğinizi iddia ediyordunuz. Bu da Zeccâc’ın tercihidir. Ebû Rezin, Hasen, İkrime, Katâde, Dahhâk, İbn Ebi Able ve Ya’kûb , şeddesiz ve sakin dal ile

"ted’un” okumuşlardır ki, çağırdığınız demektir.

Katâde de: Onlar azabı çağırırlardı, demiştir.

28

De ki: "Gördünüz mü, eğer Allah beni ve yanımdakileri helak eder yahut bize merhamet ederse, kâfirleri acıklı azaptan kim kurtarır?"

"De ki: "Gördünüz mü, eğer Allah beni helak ederse” azabı ile

"ve yanımdakileri” mü’minleri, İbn Kesir, Nâfi, Ebû Amr, İbn Âmir, Hafs da Âsım rivâyetinde ye'nin fethi ile

"maiye” okumuşlar; Ebû Bekir de Âsım rivâyetinde ve Kisâi, sükun ile

"maiy” okumuşlardır.

"Yahut bize merhamet ederse” bize azap etmezse,

"kâfirleri kim kurtarır” yani onların azap görmelerine mani olur ve onları kim himaye eder?

"Acıklı azaptan": Âyetin manası şöyledir: Biz iman etmekle beraber korku ile ümit arasındayız, artık sizi küfrünüzle beraber azaptan kim korur? Çünkü sizin için mü’minlerde olduğu gibi ümit yoktur.

29

De ki:

"O Rahman’dır, O’na iman ettik ve yalnız O'na güvendik. Kimin apaçık bir sapıklıkta olduğunu bileceksiniz".

"De ki: O Rahman’dır” bizim ibadet ettiğimiz Rab’tir,

"fesetalemune” Kisâi, ye ile "feseyalemune” okumuştur. Azabı gördükleri zaman bizim mi kendilerinin mi sapık olduğunu göreceklerdir.

30

De ki: "Gördünüz mü, eğer suyunuz çekilse, size akarsuyu kim getirir?"

"Eğer suyunuz çekilirse": Bunu da Kehf: 41'de açıklamıştık.

"Size akarsuyu kim getirir?": Yani gözlerin gördüğü ve iplerin eriştiği suyu demektir.

0 ﴿