73-MÜZZEMMİL SÛRESİMekke’de inmiştir. 20 ayettir. Tamamı icma ile Mekki’dir. Ancak İbn Abbâs’tan: Ondan şu iki âyet müstesnadır, dediği rivayet edilmiştir: "Vasbir alâ ma yekulune” ile arkasındaki âyet (Müzzemmil: 70,11). İbn Yesar ile Mukâtil de şöyle demişlerdir: Onda bir âyet Medeni’dir, o da şudur: "İnne rabbeka yalemu enneke tekumu” (Müzzemmil: 20). Bismillahirrahmanirrahim 1Ey o (elbisesine) bürünen, "Ya eyyühel müzzemmilü": Übey b. Ka’b, Ebû’l - Âliyye, Ebû Miclez, Ebû İmran ve A’meş, te’yi açık olarak (idgamsız) "el - mütezemmilü” okumuşlardır. İkrime ile İbn Ya’mur, te’nin hazfı ve şeddesiz za ile "el - müzemmilü” okumuşlardır. Lügatçiler şöyle demişlerdir: El - Müzzemmil: Elbiselerine bürünen demektir. Aslı el - mütezemmilü’dür, te zeye idgam edilmiştir. Tezemmele: Ne olursa olsun elbisesine bürünendir. Zeccâc şöyle demiştir: Te’nin zeye idgam edilmesi, mahreçlerinin yakın olmasındandır. Müfessirler şöyle demişlerdir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Cebrâil’in ilk geldiği günlerde korkusundan elbisesine bürünürdü; sonra ona alıştı. Süddi de: Uykuya bürünmüş, demiştir. Mukâtil de şöyle demiştir: Evden çıktı, elbisesini giymişti, Cebrâil ona: Ey elbisesine bürünen diye seslendi. Bundan peygamberlik elbisesine bürünen murat edilmiştir, diyenler olmuştur. İkrime de âyetin manasında şöyle demiştir: Zümmilte hazel emre fe kum bihi (bu işi üstlendin; onu yerine getir) denilir. Ona neden Peygamber ve Resul, diye hitap edilmedi? Çünkü o zamanlar henüz tebliğ etmemişti, vahyin daha başlangıcında idi. 2Gece kalk, ancak birazı hariç, "Gece kalk": Yani namaz için, gece namaza kalkmak ona farz idi. "İlla kalilen nisfehu” Bu leyl’den bedeldir, sanki: Darebtü zeyden re’sehu (Zeyd’e, başına vurdum) demiş gibidir. Zeyd’i zikretmesi, sözü pekiştirmek içindir. Çünkü o: Darebtü re’se zeydin (Zeyd'in başına vurdum) sözünden daha etkilidir, Mana da şöyledir: Gecenin yarısını kalk, ancak azı hariç. 3Yarısını yahut ondan biraz eksilt. "Yahut ondan biraz eksilt": Yani yarısından. 4Yahut üzerine artır ve Kur’ân’ı ağır okumakla tane tane oku. "Veyahut üzerine artır": Yani yansının. Müfessirler şöyle demişlerdir: Yandan üçte bire kadar eksilt veya üçte ikiye kadar artır; böylece namaz süresinde ona geniştik verilmiştir; çünkü sınırlı değildi. Kendisiyle beraber bir grup mü’min de namaza kalkıyorlardı. Kendisine de onlara zor geldi; adam kalkardı, kaç rekat kıldığını ve geceden ne kadarı kaldığını bilmezdi; bu nedenle vacip miktarı eda edememek korkusu ile bütün geceyi namazla geçirirdi. Bu "şüphesiz Rabbin senin gecenin üçte ikisine yakın kısmını namazla geçirdiğini bilir” (Müzzemmil: 20) âyetiyle hem kendisinden hem de onlardan kaldırıldı. Bu, bir bölük müfessirin görüşüdür. Şöyle demişlerdir: Kur’ân’da bundan başka sonu başını nesheden sûre yoktur. Bir topluluk da gece namazının onun hakkında "geceden sana mahsus olmakla nafile kıl” (İsra: 79) âyetiyle, mü’minler hakkında da beş vakit namazla neshedildiğini söylemişlerdir. Şöyle de denilmişdr: Ümmetten neshedilmiş, onun hakkında ise sonuna kadar farz olarak kalmıştır. Şöyle de denilmiştir: Ona farz idi, mü’minlere değildi. Bu farzın ne kadar sürdüğü konusunda da iki görüş vardır: Birincisi: Bir sene. İbn Abbâs şöyle demiştir: Elbisesine bürünmenin başı ile sonu arasında bir yıl vardır. İkincisi: On altı ay. Bunu da Maverdi, nakletmişlir. "Kur’ân’ı tertil üzere oku": Tertil’i de Furkan: 32’de zikretmiştik. 5Gerçekten biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. "Gerçekten biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız": O da Kur’ân’dır. Ağırlığı üzerinde de altı görüş vardır: Birincisi: Vahiy indiği zaman ona ağır gelirdi; bu da Hazret-i Âişe'nin görüşüdür, o şöyle demiştir: Çok soğuk bir günde ona vahiy geldiğini gördüm; o hal geçtiğinde alnından terler akıyordu. 1 1 - Buharı, Bedülvahy, bab, 2; Bedülhalk, hab, 6; Müslim, Fedail, hadis no, 78; Tirmizî, Menakıb, bab, 7; Nesâî, İftitah, bab, 37; Malik, Muvatta', Kur’ân, hadis no, 7; Ahmed, Müsned, 6/158,163, 257. İkincisi: Onun farz ve hükümleri ile amel etmek ağırdır, bunu da Hasen ile Katâde, demişlerdir. Üçüncüsü: O, kıyamet günümle mizanda ağırdır. Bunu da İbn Zeyd, demiştir. Dördüncüsü: O heybetlidir, nitekim akıllı adama: Vakarlı ve ağırbaşlı, denir. Beşincisi: O halli de değildir, saçma da değildir; çünkü o, aziz ve celil olan Rabbin kelâmıdır. Bunu da Ferrâ’ demiştir. Altıncısı: O sağlamlık, açıklık ve yararlılık bakımından ağırlığı olan bir sözdür, nitekim: Bu sağlam sözdür, denir, yeni söylenmiş söz için. Bunu da Zeccâc zikretmiştir. 6Gerçekten gece kalkması o, oturaklıkçada daha ağır ve sözce de daha sağlamdır. "Gerçekten gece kalkması": İbn Mes’ûd ile İbn Abbâs: O, Habeş dilinde gece kalkmaktır, demişlerdir. O gecenin belli bir vaktinde midir yoksa hepsinde midir? Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: O gecenin tamamındadır, İbn Ebi Müleyke, İbn Abbâs’tan: Bütün gece için geçerlidir, dediğini rivayet etmiştir. Dilciler de bu kanaattedirler. İbn Kuteybe: Gece kalkması gece saatleridir, demiştir. Neşe’tü kökünden gelir ki, başlamak ve oluşmaktır. Zeccâc da şöyle demiştir: Gece kalkması onda olan her şeydir. Ebû Ali el - Farisi de şöyle demiştir: Sanki gece kılman namaz veya gece yapılan amel demiş, gibidir. İkincisi: O gecenin belli bir vaktidir, bunda da beş görüş vardır: Birincisi: O akşamla yatsı arasıdır, bunu da Enes b. Malik, demiştir. İkincisi: O, uyuduktan sonra kalkmaktır, bu da Hazret-i Âişe ile İbn el - A’rabi’nin görüşüdür. İmam Ahmed, Mervezi rivâyetinde bunu açıkça ifade etmiştir. Üçüncüsü: O yatsıdan sonradır, bunu da Hasen, Mücâhid, Katâde ve Ebû Miclez, demişlerdir. Dördüncüsü: O gecenin başıdır, bunu da Atâ’ ile İkrime, demişlerdir. Beşincisi: O gecenin sonunda kalkmaktır, bunu da Yeman ile İbn Keysan, demişlerdir. "Hiye eşeddü vat’en": İbn Âmir ile Ebû Amr, vavın kesri ve med ile "vitaen” okumuşlardır, o da vata’tü lülanan alâ keza muvataeten ve vitaen sözünden gelir ki, biri ile uyuşmaktır. Şunu demek istemiştir: Gece okumasında kalp, dil ve kulak Kur’ân’ı anlamada ve manasını sağlam çıkarmada daha iyi anlaşır. "Liyuvatıu iddete ma harremallah” (Tevbe: 37) kavli de bundandır. Diğerleri ise vavın fethi ve hemze-i maksura ile vat’en okumuşlardır, Mana da şöyledir: O, namaz kılan için gündüz saatlerinden daha ağırdır. Bu da Arapların: İşteddet alelkavmi vatetüs sultan sözünden gelir ki: Devlet ağır şeyler istemektir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Allah'ım, Mudar’a baskını ağırlaştır” 2 sözü de bundandır. İki okuyuşun manasını İbn Kuteybe zikretmiştir. İbn Muhaysın da, vavın ve tının fethi ile medsiz olarak, "eşeddü vataen” okumuştur. 2- Müttefekunaleyh. Ebû Hureyre hadisi. "Sözce de daha ağırdır": Yani sözü daha içten ve dinlenir niteliktedir; zira gecede sesler diner, okuma daha ihlaslı olur. Kalp de okunanı anlamak için kendini iyice verir. Duyması ve anlaması için bir engel kalmaz. 7Gerçekten senin için gündüz (olayların içinde) uzun bir yüzme vardır. "Gerçekten senin için gündüz (olayların içinde) uzun bir yüzme vardır": Yani uykun ve dinlenmen için rahatlık vardır; sen de gece olayını ibadetine ayır. Bunu İbn Abbâs ile Atâ’, demişlerdir. Hazret-i Ali, İbn Mes’ûd, Ebû İmran ve İbn Ebi Able, noktalı hı ile "sebhan” okumuşlardır. Zeccâc da şöyle demiştir: Bunun da manası lügat itiban ile doğrudur; kad sebahtül kutne denir ki: Pamuğu ditmek ve kabartmaktır. O zaman mana şöyle olur: Gündüzün senin için uzun ve geniş meşguliyet vardır. (Mealdeki mana buna uygundur. Mütercim) 8Rabbinin ismini an ve O’na çekilmekle çekil. "Rabbinin ismini an": Yani gündüz an "ve O’na çekilmekle çekil": Mücâhid: O’na gerçek manada ihlas göster, demiştir. İbn Kuteybe de: Ona çekil, demiştir ki, belteltüş şey’eden gelir ki, bir şeyi koparmaktır. Zeccâc da şöyle demiştir: Her şeyi kopararak (bırakarak) ibadette ona çekil. Hazret-i Meryem’e: Betul denilmesi bundandır; çünkü o, her şeyden kesilmiş, kendini Allah’a ibadete vermişti. Sadakatün betletün tabiri de bundandır ki: Sahibinden alakası kesilmiş, Allah rızası için verilmiş sadaka demektir. Esas mastar tebettele tebettülen’dir, Allahü teâlâ'nın "tebtilen” demesi, tebettül manası itibarı iledir. 9Doğunun ve batının Rabbi. O’ndan başka İlâh yoktur. O’nu vekil edin. "Rabbul meşrıkı": İbn Kesir, Nâfi, lîhıı Amr, Âsım da Hafs rivâyetinde, ref’ ile "rabbu” okumuşlardır. İbn Âmir, Hamze, Kisâi, Âsım da Ebû Bekir rivâyetinde kesr ile (rabbi) okumuşlardır. Bundan sonrası da Şuara: 28’de geçmiştir. 10Onların dediklerine sabret ve onlardan güzelce ayrılmakla ayrıl. "Onların dediklerine sabret” yalanlama ve eziyetlerine. "Ve onlardan güzelce ayrılmakla ayrıl": Telaş etmeden. Bu âyet müfessirlere göre kılıç âyetiyle neslıedilmiştir. 11Beni nimet sahibi yalanlayanlarla baş başa bırak ve onlara biraz süre tanı. "Beni yalanlayanlarla baş başa bırak": Yani onlara aldırma, onlara ben yeterim, demektir. "Nimet sahibi": Yani nimet içinde yüzen demektir. Bundan kimlerin kastedildiği hususunda da üç görüş vardır: Birincisi: Onlar Bedir’de yemek verenlerdir, bunu da Mukâtil, demiştir. İkincisi: Onlar Muğire b. Abdullah oğullarıdır, bunu da Mukâtil b. Süleyman, demiştir. Üçüncüsü: Onlar dalga geçenlerdir ki, Kureyş'in eşraf ve yiğitleridir, bunu da Sa’lebî, demiştir. "Onlara biraz süre tanı": Hazret-i Âişe şöyle demiştir: Aradan az bir zaman geçmişti ki, Bedir savaşı patlak verdi. Bazı müfessirler de bu âyetin kılıç âyetiyle mensuh olduğunu söylemişlerdir ki, doğru değildir, 12Gerçekten yanımızda bukağılar ve yakıcı ateş vardır. "Gerçekten yanımızda bukağılar vardır": "Enkâl": Bağdır, tekili nikl’dir. "Cahim "in manasını da Bakara: 119'da şerh etmiştik. 13Boğaza tıkanan yiyecek ve acıklı bir azap vardır. "Boğaza tıkanan yiyecek": Bu da boğazdan rahat geçemeyecek yiyecek demektir. Bunda da müfessirlerin dört görüşü vardır: Birincisi: O boğaza saplanan dikendir ki, ne ileri gider ne de çıkar. Bunu da İbn Abbâs ile İkrime, demişlerdir. İkincisi: Zakkumdur, bunu da Mukâtil, demiştir. Üçüncüsü: Kuru dikendir, bunu da Zeccâc, demiştir. Dördüncüsü: Zakkum, irin ve kuru dikendir. Bunu da Sa’lebî nakletmiştir. 14O günde ki, yer ve dağlar sarsılır ve dağlar kayan bir kum yığını olur. "Yevme tercuful ardu": Bu da "İnne ledeyna enkalen” kavli ile mensubtur, Mana da şöyledir: Kâfirleri cezalandırır, onlara azap eder "yer sarsıldığı gün": Yani en şiddetli şekilde sarsılıp hareket ettiği gün, demektir. "Dağlar olur": Mukâtil, mana şöyledir, demiştir: Dağlar şiddet ve kuvvetten sonra kum yığını olur. Ferrâ’: "Kesib", kumdur, "mehil” de altı hareket ettiği için üstü göçen yığındır, demiştir. Araplar: Mehil ve mehyul derler, mekil ve mekyul gibi. Zeccâc da şöyle demiştir: Kesib’in çoğulu küsban'dır, o da büyük kum yığınıdır. Mehil ise akan, kayan, demektir. 15Gerçekten biz size bir Peygamber, üzerinize bir şahit gönderdik, Fir’avn'e bir peygamber gönderdiğimiz gibi. "Gerçekten biz size gönderdik": Yani Mekke halkına demektir, "bir Peygamber” yani Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i gönderdik. "Üzerinize bir şahit olarak” tebliğ ettiğine ve iman edenin imanına, küfredenin küfrüne şahit demektir. "Fir'avn’e bir peygamber gönderdiğimiz gibi” o da Mûsa aleyhisselam’dır. 16Fir’avn o peygambere karşı geldi; biz de onu çetin bir yakalamakla yakaladık. Vebil ise şiddetli demektir. İbn Kuteybe şöyle demiştir: O, istevbeltül mekane sözünden gelir ki, bir yerin havası dokunmaktır. Kelecin müslevbelün de: Sindirilmeyen ottur. Zeccâc da: Vebil, çok ağır, dokunaklı şeydir, demiştir. Bundan dolayı büyük yağmura: Vabil, denir. Mukâtil de şöyle demiştir. Çetin bir yakalamadan maksat: Suya boğmaktır. Bu; Fir’avn’in başına geldiği gibi inanmadıkları takdirde Mekke kâfirlerinin de başına azap gelmekle onları korkutmadır. 17Eğer inkâr ederseniz, çocukları ihtiyar kılacak bir günden nasıl korunacaksınız? "Eğer inkâr ederseniz bir günden nasıl korunacaksınız?": Yani o günün azabından demektir. Zeccâc da, mana şöyledir, demiştir: O günün azabından ne ile koni nacaksınız ki, onun korkusundan küçükler yaşlanmadığı halde saçları ağarır. Übey b. Ka’b ile Ebû İmran, nun ile "necalül vidane” okumuşlardır. 18Onunla gök yarılmış. O’nun va'di yerine getirilmiştir. "Essemaü münfatırrün bih": Sema müzekker de müennes de olur, burada müzekker kullanılmıştır. Şair de şöyle demiştir: Eğer gök bir kavmi kendine kaldırsa, Biz de bulutla beraber ona yetişirdik. Zeccâc şöyle demiştir: Göğün müzekkerliği iki kısımdır: Birincisi: Sema, sekf (tavan) manasına olması hasebi iledir. İkincisi: İmreetün murdıun sözüne nisbetledir ki, mana: Essama zatü infitarin, demektir, murdıun de zatü ndatn, demektir. İbn Kuteybe de, âyetin manası şöyledir, demiştir: Essama münşakkun bih, yani fihi demektir ki, gök o günde parçalanır anlamındadır. "O’nun va’di yerine getirilmiştir": Çünkü O, ölüleri diriltmeyi va’detmiştir, bu da mutlaka olacaktır. 19Şüphesiz bu, bir öğüttür. Dinleyen Rabbine bir yol bulur. "Şüphesiz bu” yani Kur’ân âyetleri, "bir öğüttür": Yani bir hatırlatma ve nasihattir. "Dileyen Rabbine bir yol edinir": İman ve itâat etmekle. 20Şüphesiz Rabbin bilir ki, gerçekten sen gecenin üçte ikisinden daha az, yarısını ve üçte birini kalkıyorsun. Seninle beraber olanlardan bir grup da (öyle). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Onu sayamayacağınızı bildi de size Tevbe bahşetti. Artık Kur’ân'dan kolay geleni okuyun. Sizden gerçekten hastalar olacağını bildi. Bir kısmı da yeryüzünde seyahat edecek, Allah'ın lütfundan arayacaklar. Bir kısmı da Allah yolunda savaşacaklar. Artık ondan kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'a güzel bir ödünç verin. Kendiniz için önden gönderdiğiniz hayrı, onu Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük bulursunuz. Allah'a istiğfar edin. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. "Şüphesiz Rabbin bilir ki, gerçekten sen daha az kalkıyorsun": Edna daha az, demektir. "Min sülüseyil leyli ve nisfehu ve sülüsehu” İbn Kesir ile Küfe halkı fe'nin ve se'nin fethi ile okumuşlardır. Diğerleri ise ikisinin de kesri ile okumuşlardır. "Seninle beraber olanlardan bir grup da": Yani mü'minlerden, demektir. "Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder": Yani o ikisinin miktarını bilir, gece ne kadar kalktığınız miktarı bilir. "Onu sayamayacağınızı bildi": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Ne gecenin üçte ikisini ne gecenin üçte birini ne de gecenin üçte ikisini kalkmaya gücünüzün yetmeyeceğini bildi. Bunu da Mukâtil, demiştir. İkincisi: Gece vakitlerini tam muhafaza edemezsiniz, bunu da Ferrâ’, demiştir. "Size Tevbe bahşetti": Sizi bağışladı ve yükünüzü hafifletti. "Artık kolay geleni okuyun” size kolay geleni okuyun "Kur’ân'dan": Yani namazda, belirli bir vakit tayin etmeksizin. Hasen: O, akşam ve yatsı namazlarında okunandır, demiştir. Sonra Allahü teâlâ mazeretlerini dile getirip şöyle dedi: "Sizden gerçekten hastalar olacağını bildi” onlar gece kalkmaya dayanamazlar. "Bir kısmı da yeryüzünde seyahat edecek” onlar ticaret için sefer yapanlardır. "Allah'ın lütfundan arayacaklar": Yani rızkından demektir ki, onlar da gece kalkmaya dayanamazlar. "Bir kısmı da Allah yolunda savaşacaklar": Onlar da mücahitlerdir ki, gece kalkamazlar. "Artık Kur’ân'dan kolay geleni okuyun": Âlimler bunun Müslümanlar hakkında beş vakit namazla neshedildiğini söylemişlerdir. Bu da "namazı dosdoğru kılın” emridir. Yani beş vakit namazı vaktinde kılın, demektir. "Allah'a güzel bir ödünç verin": Bunun açıklaması da Hadid: 18'de geçmiştir. İbn Abbâs şöyle demiştir: Bu sıla-i rahim ve misafir ağırlama gibi zekât dışı şeylerdir. "Kendiniz için önden gönderdiğiniz hayrı, onu Allah katında bulursunuz": Yani sevabını ahirette bulursunuz, demektir. "Hüve hayran” Ebû Ubeyde, mana: Teciduhu hayran, demiştir. Zeccâc da "hüve” ayırmak için gelmiştir, demiştir. Müfessirler şöyle demişlerdir: "Hayırlı” demek, sizin verdiğinizden daha üstün demektir. "Sevabı daha büyük” ölüm anma bıraktığınız vasiyetten, demektir. |
﴾ 0 ﴿