75-KIYAMET SÛRESİMekke'de inmiştir. 40 ayettir. Tamamı ittifakla Mekki'dir. Bismillahirrahmanirrahim 1Hayır, yemin ederim kıyamete, "Lâ uksimu": Mananın, "yemin ederim” şeklinde olduğunda ittifak etmişler; "lâ "da ise ihtilaf etmişlerdir; bazıları onu zait kılmıştır; "li-ellâ yaleme ehlül kitab” (Hadid: 29) âyetinde olduğu gibi; bazıları da onu yeniden diriltmeyi inkâr edenlere ret manasına almışlardır. Yeniden diriltmeye "yemin etmesi” de bunu göstermektedir. İbn Kuteybe şöyle demiştir: "ha” inanmayanları ret niyetiyle ziyade kılınmıştır, nitekim, "lâ vallahi mazak” (hayır, Allah’a yemin ederim ki, öyle değildir) sözü gibi. Eğer lâ atılsa yine câiz olur, ancak bu ret bakımından daha abartılıdır. İbn Kesir - İbn Fuleyh rivâyeti hariç - lamdan sonra elifsiz olarak "leuksimu” okumuş; lâm’ı "uksimu"nun başına geçirmiştir ki, İbn Abbâs, Ebû Abdurrahman, Hasen, Mücâhid, İkrime ve İbn Muhaysın kıraati de böyledir. Zeccâc da şöyle demiştir: Kim "leuksimu” okursa, lâm kasem ve tekittir. Bu okuyuş Arapçaya pek uygun değildir; zira kasem lamı müstakbel fi’lin başına ancak nunla gelir; meselâ: Leedribenne zeyden dersin; leedribü zeyden, ise câiz değildir. 2Hayır, yemin ederim çok kınayan nefse ki, "Hayır, yemin ederim çok kınayan nefse": Hasen: Birinci ile yemin etti, ikinci ile yemin etmedi, demiştir. Katâde de: Hayır bu da aynı hükme tabidir (o da yemindir) demiştir. "Çok kınayan nefis"te de üç görüş vardır: Birincisi: O kınanmış nefistir, bunu da İbn Abbâs, demiştir. Buna göre o; kınamanın fayda vermeyeceği günde kendini kınayan nefistir. İkincisi: O inanan nefistir, bunu da Hasen demiş ve şöyle söylemiştir: Mü’min her hâl -u kârda nefsini kınar görülür. Üçüncüsü: O bütün nefislerdir, Ferrâ’ şöyle demiştir: itâatkâr veya asi her nefis kendini kınar; eğer hayır etmiş ise: Keşke çok yapsaydım, der ve eğer kötü bir şey yapmışsa: Keşke yapmasaydım, der. 3İnsan, kemiklerini asla toplamayacağımızı mı sanıyor? "insan, kemiklerini asla toplayamayacağımızı mı sanıyor?": Burada insandan maksat: Kâfirdir. İbn Abbâs şöyle demiştir: Ebû Cehil kastedilmiştir. Mukâtil de: Adiy b. Rebia murat edilmiştir, demiştir. Çünkü o: "Allah bu kemikleri toplayabilir mi?” demişti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de: Evet, deyince, onunla alay etmişti; bunun üzerine bu âyet indi. İbn Enbari de şöyle demiştir: Kasemin cevabı zikredilmemiştir; sanki elbette diriltileceksiniz, muhakkak hesaba çekileceksiniz, denilmiştir. "İnsan, kemiklerini asla toplayamayacağımızı mı sanıyor?” kavli bunu gösterdiği için cevap atılmıştır. 4Evet, onun parmaklarını düzeltmeye gücümüz yeter. "Belâ” burada durmak güzeldir, sonra okumaya başlar, "kadirine” der, mana da: Evet, onları toplamaya gücümüz yeter, olur. "Kadirine” tekrarla da nasb edilmiş olabilir ki: Belâ felyahsebna kadirine (evet, bizim gücümüzün yettiğini zannetsin) demektir. "Parmaklarını düzeltmeye": Bunda iki görüş vardır: Birincisi: El ve ayak parmaklarını devenin toynağı ve eşeğin tırnağı gibi tek hale getirebiliriz; o zaman yazı yazma ve dikiş dikme gibi ince işleri yapamaz. Bu da cumhûrun görüşüdür. İkincisi: Parmaklarını olduğu gibi düzeltmeye gücümüz yeter; kimin küçük kemikleri düzeltmeye gücü yeterse, büyükleri daha rahat düzeltebilir. Bu da İbn Kuteybe ile Zeccâc’ın görüşüdür. Biz de benan’ın manasını Enfal: 12’de açıklamıştık. 5Doğrusu, insan önündekini yalanlamak ister. "Doğrusu, insan önündekini yalanlamak ister": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Önündeki dirilme ve hesap gibi şeyleri yalanlar, bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Günahı öne sürer, Tevbeyi geriye bırakır ve: Sonra Tevbe ederim, der. Bunu da Said b. Cübeyr, demiştir. Buna göre insandan: Müslüman kastedilmiş; birinciye göre de: Kâfir murat edilmiş olur. 6"Kıyamet günü ne zaman?” diye sorar. "Kıyamet günü ne zaman, diye sorar?": Yani inanmadığı için: O ne zaman der? Bu da kâfirdir. 7Göz kamaştığı zaman, "Fe iza birikal basaru": Medine halkı ile Eban da Âsım’dan rivayet ederek, ra'nın fethi ile "beraka", kalanlar ise kesri ile okumuşlardır. Ferrâ’ şöyle demiştir: Araplar berikal basaru yebraku ve beraka yebruku, der, telaş edeceği bir korku gördüğü zaman. "Berika” şekli daha çok ve daha iyidir. Şair şöyle demiştir: Kendi ölümünü haber ver, benimkini değil; Yaraları tedavi et, telaş etme. Beyitte fetha ile tebraku geçmiştir, diyor ki: Yaralarının korkusundan telaş etme. Müfessirler de şöyle demişlerdir: Kıyamet gününde kâfirin gözü dikilir kalır; dünyada inkâr ettiği acayip şeyleri gördüğü için gözünü kırpamaz. Mücâhid de: Göz ölüm anında belerir, demiştir. 8Ay tutulduğu zaman, "Ay tutulduğu zaman": Ebû Ubeyde şöyle demiştir: Kesefe ile haşefe ayan manayadır, o da ışığı gitmektir. 9Güneşle ay toplandığı zaman, "Güneşle ay toplandığı zaman": "Cemaa” demesi, ayın müzekker olmasındandır. Bu da Ebû Ubeyde’nin görüşüdür. Ferrâ’ da şöyle demiştir: Cuıuiat dememesi, mananın: cemaa beynehuma olmasından dolayadır. Âyetin manasında da iki görüş vardır: Birincisi: Kütlelerini topladığı zaman, demektir, İbn Mes’ûd da şöyle demiştir: O ikisi birbirine yakın iki deve gibi bir araya getirilir. Atâ’ b. Yesar da şöyle demiştir: İkisi bir araya getirilir, sonra da denize atılır. Ateşe atılır, diyenler de olmuştur. Birleştirilir; batıdan doğarlar da denilmiştir. İkincisi: Nurlarının gitmesinde birleştirilir. Bunu da Ferrâ’ ile Zeccâc demişlerdir. 10İnsan: "Kaçacak yer nerede?” der. "İnsan der": Yani kıyamet gününe inanmayan insan "eynel meler” cumhûr mimin fethi ile okumuştur. İbn Abbâs, Muaviye, Ebû Rezin, Ebû Abdurrahman, Hasen, İkrime, Dahhâk, İbn Ya'mur ve İbn Ebi Able, fe’nin kesri ile okumuşlardır. Zeccâc da şöyle demiştir: Kim fetha ile okursa mana: "Kaçış nereyedir?", kim de kesre ile okursa mana: "Kaçacak yer nerededir?” der. Celestü meclesen: Culus (oturmak) manasınadır. Meclisen dersen, oturucak yeri kastetmiş olursun. 11Hayır, sığınak yoktur. "Kella lâ vezer": İbn Kuteybe: Sığınak yoktur, demiştir. Vezer’in aslı, sığınılan dağdır. 12O gün karargah Rabbinedir. "O gün karargah Rabbinedır": Yani sonuç ve dönüş demektir. 13O gün insan önceden gönderdiğinden ve geriye bıraktığından haberdar edilir. "O gün insan önceden gönderdiğinden ve geriye bıraktığından haberdar edilir": Bunda da altı görüş vardır: Birincisi: Ölümünden önce yaptığından ve ortaya koyup da kendisinden başkasının amel ettiği şeylerden, bunu da İbn Mes’ûd ile İbn Abbâs, demişlerdir. İkincisi: Amelinin başından ve sonundan haberdar edilir, bunu da Mücâhid, demiştir. Üçüncüsü: öne sürdüğü şerden ve yapmayıp geriye bıraktığı hayırdan, bunu da İkrime, demiştir. Dördüncüsü: öne sürdüğü farzdan ve yapmayıp geriye bıraktığı farzdan, bunu da Dahhâk, demiştir. Beşincisi: öne sürdüğü masiyetten ve yapmayıp geriye bıraktığı taatten. Altıncısı: öne sürdüğü malından ve mirasçılara bıraktığından, bunu da Zeyd b. Eslem, demiştir. 14Doğrusu, insan nefsine karşı bir şahittir. "Doğrusu, insan nefsine karşı bir şahittir": Ferrâ’, mana şöyledir, demiştir: Doğrusu insanın kendi nefsinden şahitleri yani gözcüleri vardır, ameline şahitlik ederler ki, onlar da organlarıdır. İbn Kuteybe şöyle demiştir: Organları kendisinden olduğu için onun yerine geçirilmiştir. Ebû Ubeyde de şöyle demiştir: “Basiretün "deki he müzekker sıfatı içindir, tıpkı "raviye", "tağıye” ve "allame"de olduğu gibi 15Mazeretlerini ortaya atsa da! "Ve lev elka maazireh": Maazir’de iki görüş vardır: Birincisi: O özr’ün çoğuludur, mana da, özür dilese de, nefsini savunsa da onun özrünü yalancı çıkaracak birileri vardır ki, onlar da organlarıdır. Bu da çoğunluğun görüşüdür. İkincisi: Maazir: Mi’zar’ın çoğuludur ki, o da: perdedir, maazir ise: Perdelerdir, Mana da şöyledir: Perdelerini indirse de böyledir. Bu da Dahhâk, Süddi ve Zeccâc’ın görüşleridir. Buna göre "elka” iki manaya gelmiş olur: Birincisi: Atmaktır ki, "feelkav ileyhimül kavle” (Nahl:36) de bundandır. Bu da birinciye göredir. İkincisi: Perdeyi indirse de, bu da ikinciye göredir. 16Onu (Kur’ân’ı) acele etmen için onunla dilini depretme. "Onunla dilini depretme": Said b. Cübeyr, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vahiy inmesinden çok zorluk çekerdi, onu ezberlemek ona zor gelirdi. Ona vahiy indiği zaman ezberleyememek korkusu ile Cebrâil vahyi okumayı bitirmeden dilini ve dudaklarını kıpırdatıldı. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyeti indirdi. 1 1 - Buhârî, Bed'ülvahy, bab, 4; Tevhid, bab, 43; Müslim, Salat, hadis no, 148; Nesâî, İftitah, bab, 37. Manası da şöyledir: Onu acele almak için dilini Kukanda depretme. 17Şüphesiz onu toplamak ve onu okutmak bizim üzerimizedir. "Şüphesiz onu toplamak ve onu okumak bizim üzerimizedir": Yani onu birleştirip göğsünde toplamak, demektir. 18Onu okuduğun zaman onun okunuşunu izle. "Onu okuduğumuz zaman” yani onu topladığımız zaman "onun okunuşunu izle": Yani toplanmasını demektir. Müfessirler şöyle demişlerdir: Yani Cebrâil onu okumayı bitirdiği zaman, böyle yap. İbn Abbâs da şöyle demiştir: Onun okunuşunu izle, yani onunla amel et. Katâde de şöyle demiştir: Onun helâl ve baranımı takip et. 19Sonra onu açıklamak bizim üzerimizedir. "Sonra onu açıklamak bizim üzerimizedir": Bunda da dört görüş vardır: Birincisi: Onu senin dilinle açıklayacağız, sen de Cebrâil’in sana okuttuğu gibi okuyacaksın. O da Cebrâil geldiği zaman başını eğerdi; gittiği zaman da Allah'ın va’dettiği gibi okurdu. Bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Ondaki va’d ve tehditleri kıyamet gününde yerine getirmek şüphesiz bizim üzerimizedir. Bunu da Hasen, demiştir. Üçüncüsü: Ondaki hükümleri, helâl ve haramı açıklamak bizim üzerimizedir, bunu da Katâde, demiştir. Dördüncüsü: Onu Arapça bir Kur’ân olarak indirmek bizim üzerimizedir, onda da insanlar için açıklama vardır. Bunu da Zeccâc, demiştir. 20Hayır, siz bilakis çabuk geçen (dünyayı) seviyorsunuz. "Hayır": Atâ’ şöyle demiştir: Ebû Cehil Kur’ân'a da onun açıklamasına da iman etmez. İbn Cerir de, mana şöyledir, demiştir: Bu iş dirilmeyeceğinizden değildir; fakat sizi buna geçici dünyayı sevmeniz itmiştir. "Bel tuhibbunel acilete": İbn Kesir ile Ebû Amr, ikisinde de ye ile "bel yuhibbunel acilete ve yezerune” okumuşlar; kalanlar ise ikisinde de te ile okumuşlardır. Maksat: Mekke kâfirleridir ki, onu severler ve onun için çalışırlar, demektir. 21Ahireti bırakıyorsunuz. "Ahireti bırakırlar": Yani dünyayı ona tercih ettikleri için ona çalışmayı terk ederler, demektir. 22O gün bazı yüzler parlaktır. "O gün bazı yüzler parlaktır": Nimetlerle ışıldamaktadır, demektir. 23Rabbine bakmaktadır. "Rabbine bakmaktadır": Atâ’, İbn Abbâs’tan: Allah’a bakmaktadır, dediğini rivayet etmiştir. Hasen de: Halık’ma bakan yüzlerin parlaması haktır, demiştir. Bu da İkrime’nin görüşüdür. Aziz ve celil olan Allah’ı görmek haktır, onda şüphe yoktur. O konudaki hadisler sahihtir. Ben de onlardan bir kısmını "el - Muğni” ve "el - Hadaik” kitaplarında zikretmiştim. 24O gün bazı yüzler de buruşuktur. "Bazı yüzler de buruşuktur": İbn Kuteybe, ekşidir, kaşları çatıktır, demiştir. 25Belinin kırılacağını iyice bilir. "Zanneder” Ferrâ’: Bilir, demiştir. "Fakıreh” de: Felakettir. İbn Kuteybe şöyle demiştir: O, fekartüzzahr’dan gelir ki, belini kırmaktır. Fekartür recüle denir ki, adamın omurlarını (belini) kırmaktır, nitekim: Reestuhu, başına vurmak, betantuhu da, karnına vurmaktır. İbn Zeyd de: Fakıreh: Cehenneme girmektir, demiştir. İbn Saib de şöyle demiştir: O Rabbini görmekten engellenip O’na bakmamaktır. 26Hayır, (can) köprücük kemiklerine geldiği zaman, "Hayır” Zeccâc şöyle demiştir: Bu, engelleme ve uyarmadır, Mana şöyledir: Azaba götürecek şeyden kendinizi çekin. Başkası da şöyle demiştir: "Hayır"ın manası, kâfir buna inanmaz, demektir. "Geldiği zaman": Yani can geldiği zaman, demektir. Bu da zikri geçmeyen bir şeyden kinayedir. "ferakıy” ise boğaz çukurunu sağdan ve soldan çevreleyen kemiklerdir. Terakıy’nın tekili: Terkuve'dir, canın boğaza dayanması da ölüme yaklaşmaktan kinayedir. 27"Efsunlayan kim?” denildiği zaman, "Efsunlayan kim?” denilir": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Bu, meleklerin birbirine: "Onun ruhunu (göklere) kim çıkaracak; rahmet melekleri mi yoksa azap melekleri mi?” dedikleri sözdür. Bunu da Ebû’l - Cevza, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Ebû’l - Âliyye ile Mukâtil de böyle demişlerdir. İkincisi: O, ailesinin: "Onu kim efsunlayacak?” dedikleri sözdür. Yine bu da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiş; İkrime, Dahhâk, Ebû Kılabe, Katâde, İbn Zeyd, Ebû Ubeyde, İbn Kuteybe ve Zeccâc da böyle demişlerdir. 28Onun ayrılık olduğunu iyice bildiği zaman, "Ve zanne": Ruhu köprücük kemiklerine dayanan iyice bildi "onun ayrılık olduğunu": Dünyadan. 29Bacak bacağa dolaştığı zaman, "Bacak bacağa dolaştığı zaman": Bunda da beş görüş vardır: Birincisi: Dünya işi ahiret işine dolaştığı zaman, bunu da el - Valibi, İbn Abbâs'tan rivayet etmiş; Mukâtil de böyle demiştir. İkincisi: Onda hayat ve ölüm birleştiği zaman, bunu da Hasen, demiştir. Mücâhid’ten de iki görüşün benzeri rivayet edilmiştir. Üçüncüsü: Kefende bacak bacağa dolaştığı zaman, bunu da Said b. Müseyyeb , demiştir. Dördüncüsü: Bacakları ölüm anında birbirine dolaştığı zaman. Bunu da Şa’bî, demiştir. Beşincisi: Şiddet şiddetin içine girdiği zaman, bunu da Katâde, demiştir. Zeccâc da şöyle demiştir: Dünya şiddetinin sonu ahiret şiddetinin başı ile birleştiği zaman. 30O gün sevk yalnız Rabb’inedir. "O gün sevk yalnız Rabb'inedir": Yani varış Allah’adır. 31Sadaka vermedi, namaz kılmadı. "Fela saddeka vela salla": Ebû Ubeyde şöyle demiştir: "Lâ” burada "lem” manasınadır. Müfessirler de: O Ebû Cehil’dir, demişlerdir. 32Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. "Fakat yalanladı ve yüz çevirdi” imandan. 33Sonra gerinerek ailesine gitti. "Sonra gerinerek ailesine döndü": Yani kibir ve gururla onlara döndü. Ferrâ’: "Yetemetta": Çalım satarak yürümektir, demiştir. Çünkü meta, zahr’dır (beldir), çalımından belini eğerek yürür. İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Aslı: Yetemettatu’dur, tı ye’ye kayb olunmuştur, tıpkı yetezanna denildiği gibi ki, aslı: Yetazannenü’dür. Mutayta yürüyüşü de ondan gelir. Bütün bunlarda tı’nın aslı dal’dır. Çünkü o, caka satarak yürürken elini uzatır. Metattü, medettü (uzattım) manasınadır. 34Sana yaklaştı, daha yaklaştı. 35Sonra sana yaklaştı, daha yaklaştı. "Sana yaklaştı, daha yaklaştı": İbn Kuteybe şöyle demiştir: Bu, tehdit ve gözdağıdır. Zeccâc şöyle demiştir: Araplar birine kötü şey istedikleri zaman: Evla lifünanin, derler. Âyetin manası şöyledir: Ey Ebû Cehil, o kötü şey (ölümün) sana yaklaştı demektir. 36İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder? "İnsan zan mı eder?": Yani Ebû Cehil, "başıboş bırakılacağını": İbn Abbâs şöyle demiştir: Boş bırakılıp da emir ve yasak edilmeyeceğini, ceza çekmeyeceğini mi zanneder? Esdeytüş şey’e: Bir şeyi ihmal edip boş bırakmaktır. Sonra dirilmenin olacağına şunu delil getirdi: 37Dökülen bir meni değil miydi? "Elem yekü nutfeten min meniyyin yümna (dökülen bir meni değil miydi?)": İbn Kesir, Nâfi, Hamze, Kisâi, Ebû Bekir de Âsım’dan, te ile "tümna” okumuşlar; İbn Âmir, Hafs da Âsım'dan ve Ya’kûb , ye ile "yümna” okumuşlardır. Ebû Amr’dan iki okuyuş da rivayet edilmiştir. Biz de bunu Necm: 24’te şerh etmiş idik. 38Sonra kan pıhtısı oldu; derken onu yaratıp düzeltti. "Sonra kan pıhtısı oldu” meniden sonra, "derken onu yarattı": Ona can verdi, onu düzenledi. 39Ondan erkek ve dişi iki çifti yarattı. "Ondan kıldı": Yani suyundan erkekli dişili evlatlar yarattı. 40Bu, ölüleri diriltmeye kadir değil mi? "Bu değil mi?” yani bunu yapan değil mi? "bikadirin” yaratmaya muktedir değil mi? Ebû Bekir es - Sıddik, Ebû Recâ’ ve Âsım el - Cahderi, "yakdirü” okumuşlardır, "ölüleri diriltmeye": Bu da onlara onaylatmadır, yani baştan yaratan, tekrar da edebilir, demektir. İbn Abbâs şöyle demiştir: Biriniz bu âyeti okuduğu zaman: Allahümme belâ (Allah’ım evet, sen ölüleri diriltmeye kadirsin) desin. |
﴾ 0 ﴿