81-TEKVİR SÛRESİMekke’de inmiştir. 29 ayettir. Tamamı ittifakla Mekki’dir. Bismillahirrahmanirrahim 1Güneş dürüldüğü zaman, Ebû Abdullah el -Hakim, Sahih'inde Abdullah b. Ömer’den şöyle rivayet etmiştir: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Kim kıyamet gününe bakmak isterse, Allahü teâlâ’nın "Güneş dürüldüğü zaman...” kavlini okusun. "Küvviret": Bunda dört görüş vardır: Birincisi: Karardığı zaman, bunu el - Valibi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Ferrâ’ da: Işığı gittiği zaman, demiştir ki, Katâde ile Mukâtil de böyle demişlerdir. İkincisi: Gittiği zaman, bunu da Atıyye, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Mücâhid de: Eriyip gittiği zaman, demiştir. Üçüncüsü: Battığı zaman, İbn Abbâs, Said b. Cübeyr ve İbn Enbari’den rivayet edilmiştir. İnsanlar buna Farsça: Kör edilmek, derler. Ben de şeyhimiz dilci Ebû Mansur'dan: Bunu Farsça: Kör olmaktan geldiğini okudum. Dördüncüsü: O, sarık gibi sarılır, yuvarlak hale getirilir, sonra da imha edilir. Bunu da Ebû Ubeyd, demiştir. Zeccâc da, küvviret'in manası: Işığı toplanıp sank gibi dürülmesidir, demiştir. Kevvertül imamete alâ ra'si ükevvirüha (sarığı başıma doladım) denir. Müfessirler de şöyle demişlerdir: Güneş yuvarlak hale getirilir, sonra da sarılır ve denize atılır. Ateşe atılır, diyenler de olmuştur. Yaratıldığı yere gönderilir de denilmiştir. 2Yıldızlar döküldüğü zaman, "Yıldızlar döküldüğü zaman": Yani dağılıp göçtüğü zaman, demektir. İnkederet tairü filhevai denir ki,. Kuş dalışa geçmektir. 3Dağlar yürütüldüğü zaman, "Dağlar yürütüldüğü zaman": Yeryüzünden yürütülüp de yerle bir olduğu zaman. 4(On aylık) gebe develer başıboş bırakıldığı zaman, "Ve izel işaru uttılet": İşar: On aylık gebe develerdir, on aylık olunca en güzel zamanı yaşar, yılı tamamlayınca da doğurur. Arapların en nefis malları budur; çok meşgul olmadıkça onu başıboş bırakmazlar. Araplara on aylık gebe ile hitap edilmesi, en çok geçimlerinin ve mallarının deveden olmasındandır. "Uttıletîn manası da: Salıverilmek ve ihmal edilmek, demektir. Çünkü kıyamet hadiseleriyle meşguldürler. 5Vahşi hayvanlar toplandığı zaman, "Vahşi hayvanlar” yani yaban hayvanlar, demektir "huşiret": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: ölmektir, bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Kıyamette toplanmaktır, bunu da Süddi, demiştir. Biz de bunu En’am: 111 ’de daha geniş anlatmıştık. 6Denizler ateşlendiği zaman, "Ve izel biharu sücciret": İbn Kesir ile Ebû Amr, şeddesiz cim ile "süciret” okumuşlar; diğerleri ise şedde ile okumuşlardır. Manasında da üç görüş vardır: Birincisi: Tutuşturulup ateş haline getirildiği zaman, bunu da Hazret-i Ali ile İbn Abbâs, demişlerdir. İkincisi: Kuruduğu zaman, bunu da Hasen, demiştir. Üçüncüsü: Doldurulup da tek deniz haline gelip suyu çoğaldığı zaman, bunu da İbn Sailı, Ferrâ’ ve İbn Kuteybe, demişlerdir. 7Nefisler çiftleştiği zaman, "Nefisler çiftleştiği zaman": Bunda da üç görüş vardır: Birincisi: Eşleriyle birleştirildiği zaman, Hazret-i Ömer radıyallahu anh: İyi iyiyle cennette, kötü de kötüyle cehennemde birleşir, demiştir. Hasen ile Katâde’nin görüşleri de böyledir. İkincisi: Ruhlar cesetlere döndürülüp de onlarla çiftleştirildiği zaman, bunu da Şa’bî demiştir. İkrime’den de her iki görüş rivayet edilmiştir. Üçüncüsü: Mü’minlerin ruhlan hurilerle, kâfirlerin ruhlan da şeytanlarla birleştiği zaman, bunu da Atâ’ ile Mukâtil, demişlerdir. 8Diri diri gömülen kız çocuğu sorulduğu zaman, "Ve izel mev’udetü suilet": Dilciler şöyle demişlerdir: Mev’ude: Diri iken gömülen kız çocuğudur. Bu da cahiliye adetlerindendi. Veede veledehu denir ki: Çocuğunu diri iken toprağa gömmektir. Şair Ferezdak şöyle demiştir: Bizde diri gömülen kız çocuklarını kurtaranlar; Gömülen o çocuğa hayat verip de gömülmesini engelleyenler vardır. Burada Sa'saa b. Suhan’ı kasdetmiştir ki, o, Ferezdak’ın dedesidir. Zeccâc da, ona sorulmasının manası: Kıyamette katilinin azarlanmasıdır, demiştir. Çünkü onun vereceği cevap: Günahsız öldürülmesidir. Aynı azarlama şurada da görülmektedir: "Beni ve annemi iki ilâh edinin diye, sen mi dedin?” (Maide: 116). 9Hangi günahla öldürüldü; Ali b. Ebû Talib, İbn Mes’ûd, İbn Abbâs, Ebû Abdurrahman, İbn Ya’mur, İbn Ebi Able ve Harun da Ebû Amr’dan rivayet ederek sin’in fethi ve arkasından hemze ile "seelet” ve “Lâm” ın sükunu ve son te’nin de zammı ile "bi-eyyi zenbin kutilet” okumuşlardır. Onun bu sorusu da katilini azarlama manasınadır. İbn Abbâs şöyle demiştir: Cahiliyede kadın hamile kalıp da doğum anı yaklaştığı zaman bir çukur kazardı, çukurun başına gelir sancısını çekerdi: eğer kız doğurursa, onu çukura atardı, eğer oğlan doğurursa, onu tutardı. 10Sahifeler açıldığı zaman, "Ve izes suhufu nüşiret": Nâfi, Âsım, Ebû Amr, İbn Âmir ve Ya’kûb , şeddesiz olarak "nuşiret” okumuşlar: kalanlar ise şedde ile okumuşlardır. Sahifeler de insanların hesap için açılan amel defterleridir. 11Gök sıyrıldığı zaman, "Gök sıyrıldığı zaman": Ferrâ’ soyulduğu ve dürüldüğü zaman, demiştir. Abdullah b. Mes’ud’un okuyuşu da kafile "kuşilat” şeklindedir. Kays, Temim ve Esed kabileleri böyle kafile söylerdi. Kureyş ise kâf ile söylerdi, manası birdir. Araplar kafur, kafur ve kust ve küst (buhur türü) derler. İki harfin mahreçleri yakın olursa birbirlerinin yerine kullanırlar. Nitekim: Hades ve hadet, denir. İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Bir şeyden örtüsü alındığı gibi alınıp dürülür. Zeccâc da: Çatı gibi sökülür, demiştir. 12Cehennem kızdırıldığı (ısıtıldığı) zaman, "Sü’ıret": Nâfi, İbn Âmir ve Hafs da Âsım’dan rivayet ederek şedde ile "su’iret” okumuşlardır. Zeccâc da: Mana birdir, demiştir. Ancak şeddelinin manası: Arka arkaya tutuşturmaktır. 13Cennet yaklaştırıldığı zaman, "Üzlifet” takva sahiplerine yaklaştirildiği zaman, demektir. Baştan beri sayılan bu şeylerin cevabı da, 14Her nefis ne hazırladığını bilir. "alimet nefsün ma ahdarat "tir. Yani bu şeyler olduğu zaman herkes ne yapmışsa bilir, amelinin karşılığını görür. Ömer b. Hattab da "alimet nefsün ma ahdarat” kavlinde: Baştan beri söylenenler bunun için zikredilmiştir, demiştir. İbn Abbâs da şöyle demiştir: Sûrenin başından itibaren on iki haslet vardır; altısı dünyada, altısı da ahirettedir. 15Hayır, sinenlere yemin ederim, Hunnes’te de beş görüş vardır: Birincisi: Onlar beş yıldızdır ki, sabahleyin siner görünmezler: Satürn, Merkür, Müşteri, Merih ve Venüs. Bunu da Ali, demiş, Mukâtil ile İbn Kuteybe de ona katılmışlardır. Jüpiter'in isminin: Bercis, Merih’in isminin da: Behram olduğu söylenmiştir. İkincisi: Onlar yıldızlardır, bunu da Hasen ile Katâde genel olarak söylemişler; Ebû Ubeyde de böyle demiştir. Üçüncüsü: Onlar geyik ve ceylan gibi vahşi hayvanlardır, bunu da İbn Mes’ûd, demiştir. Dördüncüsü: Ceylanlardır, bunu da el-Avfı, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Said b. Cübeyr de böyle demiştir. Beşincisi: Meleklerdir, bunu da Maverdi nakletmiştir. Çoğunluk onların yıldızlar olduğunu söylerler. İbn Kuteybe şöyle demiştir: Onlara hunnes denilmesi, güneş ve ay gibi burç ve duraklarda yürüyüp sonra da sinmesinden, yani geri dönmesindendir. Biri burçların sonunda görülürken döner başa gelir. 16Akanlara, yuvalara gidenlere, Onlara künnes denilmesi de yürürken ceylanlar gibi sinmesindendir. Zeccâc da: Kaybolur ve siner, demiştir, yani battıkları yerlerde kaybolur. Eğer sinenler ceylanlardır, denilirse onların kinas’a girmesidir ki, o da ağaç dallarının arasına sinmesidir. Ya’kûb "el - cevariy” kelimesinde ye ile vakfetmiştir. 17Arkasını döndüğü zaman geceye, "Arkasını döndüğü zaman geceye": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Arkasını döndüğü zaman, bunu da İbn Abbâs, İbn Zeyd ve Ferrâ’, demişlerdir. İkincisi: Yöneldiği zaman geceye, bunu da İbn Cübeyr ile Katâde, demişlerdir. Zeccâc da şöyle demiştir: Asasel leylü denir ki: Gece gelmektir, as’ase: Arkasını dönmek manasına da kullanılır: Arkasını dönmek diyenler delil olarak "vessubhu iza teneffes” kavlini gösterirler. Ebû Ubeyde de Alkame b. Kurt'un şu beyitini şahit getirmiştir: Nihayet sabah nefeslendiği zaman, Gecesi de açılarak arkasını dönüp gittiği zaman. 18Nefeslendiği zaman sabaha, "Nefeslenmek"te de iki görüş vardır: Birincisi: O şafağın sökmesidir, bunu da Katâde, demiştir. İkincisi: Güneşin doğmasıdır, bunu da Dahhâk, demiştir. Zeccâc da, manası şöyledir, demiştir: Uzayıp da apaçık sahalı meydana çıktığı zaman. "Sinenlere yemin ederim ki,” cümlesi ile arkasındakilerin cevabı da 19Şüphesiz o (Kur’ân) elbette değerli bir elçinin sözüdür. "Şüphesiz o (Kur’ân) elbette değerli bir elçinin sözüdür” kavlidir, yani Kur’ân’ı Cebrâil indirdi, demektir. Biz de bunu el - Hakka: 40’ta açıklamış bulunuyoruz. Sonra Allahü teâlâ "kuvvet sahibi” diyerek Cebrâil’i niteledi, o da "zu mirreh” ile aynı manayadır ki, biz de onu Necm: 6'da şerh etmiştik. 20Kuvvet sahibi, Arş’in sahibinin yanında itibarlı. "Kuvvet sahibi, Arş'in sahibinin yanında itibarlı": Yani yüksek derecelidir, demektir. 21Orada sözü dinlenir, güvenilir. "Orada sözü dinlenir": Yani göklerde melekler ona itâat eder, demektir. Meleklerin ona itâatine bir örnek şudur: O, miraç gecesinde cennet Hazin'ine emretti, o da cenneti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem için açtı; o da girdi ve içindeki şeyleri gördü. Cehennem Hazin’ine de emretti, o da onu açtı; girdi ve ona baktı. Übey b. Ka’b, İbn Mes’ûd ve Ebû Hayve, se'nin zammesiyle "sümme” okumuşlardır. "Emin"in manası da: Allah'ın vahiy ve mesajlarına karşı güvenilir, demektir. Ebû Salih şöyle demiştir: İzin almadan yetmiş nûr perdesini geçer. 22Arkadaşınız (Hazret-i Muhammed) deli değildir. "Arkadaşınız deli değildir": Yani Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, bu hitap Mekke halkınadır. Zeccâc da şöyle demiştir: Bu da kasemin cevabındandır, çünkü o, Kur’ân’ı Cebrâil’in indirdiğine ve Muhammed’in de Mekke halkının dediği gibi deli olmadığına yemin etmiştir. 23Yemin olsun, gerçekten onu apaçık ufukta gördü. "Yemin olsun, gerçekten onu apaçık ufukta gördü": Biz de bunu Necm suresi, âyet: 7’de zikretmiştik. 24O gaybe karşı cimri değildir (vahyi gizlemez). "O değildir": Yani Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem değildir, "gaybe karşı” yani göğün dünya halkı için gaip olan haberine karşı, demektir. "Bidanin” İbn Kesir, Ebû Amr, Kisâi ve Rüveys, zı ile "bizanin” okumuşlar; kalanlar ise dad ile okumuşlardır. İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Kim zı ile okursa, Mana şöyledir: O Allah'tan haber verdiği şeylerde itham edilmez. Kim de dad ile okursa, Mana şöyledir: O sizin için gaip olup da size yarar veren şeyin ilmine karşı cimri değildir. Başkası da şöyle demiştir: Ücret almak için kâhinler gibi haber verdiği şeyi sizden gizlemez. 25O, kovulmuş şeytanın sözü değildir. "O değildir” yani Kur’ân "kovulmuş şeytanın sözü": Mukâtil şöyle demiştir: Çünkü Mekke kâfirleri: Onu ancak şeytan getirip Muhammed’in diline aktarıyor, derlerdi. 26Nereye gidiyorsunuz? "Nereye gidiyorsunuz?": Zeccâc, manası şöyledir, demiştir: Size açıkladığım bu yoldan daha açık hangi yola gideceksiniz? 27O âlemler için ancak bir öğüttür. "O değildir": Yani Kur’ân değildir "ancak âlemler için bir öğüttür": Yani bütün halk için bir nasihattir. 28İçinizden doğru olmak isteyen için. "İçinizden doğru olmak isteyen için": Hak ve iman üzerinde doğru olmak isteyen için. Mana da şöyledir: Kur’ân’dan ancak hak üzere doğru olan öğüt alır. Biz de doğru yolu yukarıda açıklamıştık, isteyen o yolu tutabilir. Sonra bunun ardından dilemenin O’nun tevfiki ile olduğunu bildirdi. Bizde bunu Nisa suresi, âyet: 30’da açıklamıştık. Ebû Hureyre şöyle demiştir: "İçinizden doğru olmak isteyen için” âyeti inince, onlar: İş bize bırakıldı; istersek doğru oluruz, istersek doğru olmayız, dediler. Bunun üzerine de: 29Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. "Fela uksimu": Lâ zaittir, mana da: Kasem ederim, demektir. "Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” kavli indi. Bunu diyenin de Ebû Cehil olduğu söylenmiştir. Ebû Bekr es - Sıddik, Ebû’l - Mütevekkil ve Ebû İmran, ye ile "vema yeşaune” okumuşlardır. Bazı tefsir nakilcileri de "içinizden doğru olmak isteyenler için” ve Abese: 12’deki: "isteyen öğüt alır", İnsan: 29 ve Müzzemmil: 18’deki "isteyen Rabbine bir yol edinir” âyetlerinin hepsinin "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz” âyetiyle mensuh olduğunu söylemişlerdir. Ben bu sözün doğru olduğunu görmüyorum, çünkü eğer Allah dilemeden onların dilemesi câiz olsa idi, nesih söz konusu olurdu. Ama O dilemedikçe onların dilemelerinin gerçekleşmeyeceğini haber verince, nesih için bir mana yoktur. |
﴾ 0 ﴿