84-İNŞİKAK SÛRESİMekke’de inmiştir. 25 ayettir. Tamamı ittifakla Mekki’dir. Bismillahirrahmanirrahim 1Gök yarıldığı zaman, "Gök yarıklığı zaman": Müfessirler: Göğün yarılması, kıyamet alâmetlerindendir, demişlerdir. Bu da Kur’ân’ın birkaç yerinde zikredilmiştir: Furkan: 225; Rahman: 37 ve Hakka: 16. 2Rabbini dinlediği zaman ki, buna layık kılınmıştır. "Ve ezinet lirabbiha ve hukkat": Yani Rabbini dinleyip yarılmaya razı olduğu zaman demektir ki, ezen kökünden gelir o da bir şeyi dinleyip ona kulak vermektir. Şahit şudur: Bir hayırla, anılırsam sağırdılar, Eğer onların yanında bir kötülükle anılırsam, kulak kesilirler; "Ve hukkat": Yani kendini yaratan Rabbine itâat etme göğün hakkıdır, demektir. 3Yer uzatıldığı, "Yer uzatıldığı zaman": İbn Abbâs: Deri gibi sündürülüp genişletildiği zaman, demiştir. Mukâtil de şöyle demiştir: Yer dümdüz edilir, öyle ki, ne kadar dağ ve bina varsa içine girer. 4İçindekini atıp da boşaldığı, 5Rabbini dinlediği zaman ki, buna layık kılınmıştır. "İçindekini atıp da": Ölüleri ve hâzineleri, demektir, "boşaldığı zaman” yani bunlardan boşalıp da içinde bir şey kalmadığı zaman, demektir. Bu zikredilen şeylerin cevabında dört görüş belirterek ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: O terk edilmiştir, çünkü mana bellidir, Kur’ân’da tekrar edilmiştir. İkincisi: O "ey o insan sözüdür” meselâ şu söz gibi: Bunlar olduğu zaman, ey insanlar, yaptıklarınızı görürsünüz. Bu durumda "ey o insan” cevap olur ve bunda fe gizlenmiş olur. Sanki Mana şöyledir: Gök yarıldığı zaman sevabı da azabı da görür. Bu iki görüşü Ferrâ’, demiştir. Üçüncüsü: Kelâmda takdim ve tehir vardır, takdiri şöyledir: Ey o insan, sen Rabbine bir didinme ile didinmektesin; gök yarıldığı zaman da O’na kavuşacaksın. Bunu da Müberrid, demiştir. Dördüncüsü: Cevap "Allahü teâlâ’nın, "femulâkıyhi” sözünden anlaşılmaktadır; Mana da şöyledir: Kıyamet günü olduğu zaman insan ameline kavuşur. Bunu da Zeccâc, demiştir. 6Ey insan, şüphesiz sen Rabbine karşı bir didinme ile didinmektesin; ona da kavuşacaksın. 7Kime kitabı sağından verildi ise, "Şüphesiz sen Rabbine bir didinme ile didinmektesin": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Sen Rabbin için bir amel yapmakla yapmaktasın, bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Rabbine bir çalışmakla çalışmaktasın, bunu da Mukâtil, demiştir. Zeccâc da şöyle demiştir: "Kedh” lügatte: Çabalamak, dünya ve ahiret işlerine ara vermeden devam etmektir. Şair Temim b. Mukbil de şöyle demiştir: Zaman iki defadan ibarettir: Birinde ölürüm, ötekisinde de geçinmek için çırpınırım. "Rabbine” sözünde de iki görüş vardır: Birincisi: Rabbin için amel etmektesin, biz de bunu İbn Abbâs’tan zikretmiştik. İkincisi: Rabbine kavuşmaya, bunu da İbn Kuteybe, demiştir. "Ona ulaşacaksın": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Ameline ulaşacaksın. İkincisi: Rabbine kavuşacaksın. Nitekim bu ikisini Zeccâc zikretmiştir. 8İleride kolay bir hesaba çekilecektir. "İleride kolay bir hesaba çekilecektir": O da kötülüklerin ona arz edilip arkasından da Allah’ın onları bağışlamasıdır. Buhârî ile Müslim’de Hazret-i Âişe diyor ki: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kim hesapta tartışılırsa helak olur” dedi. Ben de: "Ya Resûlallah, Allahü teâlâ "kolay bir hesaba çekilecektir?” buyuruyor, dedim. O da: O, arzdır, dedi. 1 1 - Buhârî, İlm, bab, 35; Tefsirü sûre 84. bab, 1; Müslim, Sıfatül Cennet, hadis no, 79 - 80; Ebû Dâvud, Cenaiz, bab. 8; Tirmizî, Kıyamet, bab, 5; Tefsirü sûre 84. bab, 1; Ahmed, Müsned.47,48... 9Ailesine sevinçle dönecektir. "Ailesine dönecektir": Yani cennetteki hurilerle dünya kadınlarının yanına, demektir, "sevinçle” yapılan ikramlardan dolayı. 10Kime de kitabı sırtından / arkasından verildi ise, "Kime kitabı arkasından verilirse": Müfessirler şöyle demişlerdir: Sağ eli boynuna bağlanır, sol eli de arkasına getirilir. 11İleride helaki / ölümü çağıracak, "İleride helaki / ölümü çağıracak": Zeccâc şöyle demiştir: Eyvahlar olsun bana, ölüm gelip canımı alsın! Bütün tehlikeli şeylerle karşılaşanlar böyle derler. 12Çılgın ateşe girecek. "Ve yesla saira": İbn Kesir, Nâfi, İbn Âmir ve Kisâi, yenin zammı ve “Lâm” ın teşdidi ile "ve yasalla” okumuşlardır. Âsım, Ebû Amr ve Hamze de, şeddesiz mehulı ye ile "yesla” okumuşlardır, ancak Hamze ile Kisâi elifi imale etmişlerdir (yasley). Biz de bunu İnsan suresi, âyet: 11'de şerh etmiştik. 13Çünkü o ailesinde sevinçli idi. "Çünkü o ailesinde": Yani dünyada, "sevinçli idi": Keyfinin arkasına düşmek ve şehvetine uymakla. 14Çünkü o asla dönmeyeceğini zannetti. " Çünkü o asla dönmeyeceğini zannetti": Yani ahirete dönmeyeceğini ve yeniden dirilmeyeceğini, demektir. Bu da kâfirin sıfatıdır. Dilciler şöyle demişlerdir: Havr lügatte: dönmektir, Lebid'in şu beytini delil getirmişlerdir: İnsan başka değil ancak alev gibidir; Yükseldikten sonra küle döner. 15Hayır, gerçekten Rabbl onu görmektedir. "Hayır": Ferrâ’, mana şöyledir, demiştir: Evet, elbette dönecekler. Sonra Allahü teâlâ yeniden söze başlayıp şöyle dedi: "Gerçekten Rabbi onu görmektedir": Müfessirler: Bütün hallerini görmektedir, demişlerdir. 16Yoo, şafağa yemin ederim, "Yoo, şafağa yemin ederim": Bunun izahı da yukarıda geçmiştir. Şafak kelimesine gelince, İbn Kuteybe şöyle demiştir: Kızıl ve beyaz olmak üzere iki şafak vardır. Kızıl: Güneşin batmasından yatsı namazı vaktine kadar olup sonra kaybolandır. Beyaz şafak da gece yarısına kadar devam eder. Burada şafaktan murat edilen şey hususunda da müfessirlerin altı görüşü vardır: Birincisi: Güneş battıktan sonra ufukta kalan kırmızılıktır. İbn Ömer, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den: Şafak kızıllıktır dediğini rivayet etmiştir. 2 2 - Darakutni, Sünen, s. 100. Hazret-i Ömer, oğlu, İbn Mes’ûd, Ubade, Ebû Katâde, Cabir b. Abdullah, Ebû Hureyre, Enes, İbn Müseyyeb, İbn Cübeyr, Tâvûs, Mekhûl, Malik, Evzai, Ebû Yûsuf, Şâfiî, Ebû Ubeyd, Ahmed, İshak, İbn Kuteybe ve Zeccâc da bu görüştedirler. Ferrâ’ şöyle demiştir: Bir Araptan işittim, üzerinde boyalı bir elbise vardı: Şafak gibi dedi, elbisesi kırmızı idi. İkincisi: O gündüzdür. Üçüncüsü: Güneştir, iki görüş de Mücâhid’ten rivayet edilmiştir. Dördüncüsü: Gündüzün kalan kısmıdır, bunu da İkrime, demiştir. Beşincisi: Beyazlık gittikten sonra kalan siyahlıktır. Bunu da Ebû Cafer Muhanımed b. Ali, demiştir. Altıncısı: O beyazlıktır, bunu da Ömer b. Abdülaziz, demiştir. 17Geceye ve topladığı şeye, "Velleyli vema vesak": Yani toplayıp içine aldığına, demektir. Delil için şunu getirmişlerdir: Bizim öyle genç ve altı yaşlarında, Toplu develerimiz vardır ki, eğer bir sürücü bulsaydı... Ebû Ubeyde de şöyle demiştir: "Vema vesak": Kaplayıp da dışanda bir şey bırakmayan, demiştir. Gece dağları, ağaçları, denizleri ve yeri kaplar da bunları altına alırsa, işte o zaman: Vesekaha, derler. Birisi de: "Ma vesak": Gündüz dağılıp işlerine gidenleri topladığı zaman, demiştir. 18Toplandığı (dolunay halini aldığı) zaman aya, "Toplandığı (dolunay olduğu zaman) aya” Ferrâ’ şöyle demiştir: Onun toplanması; dolup da dümdüz olduğu on üç, on dört, on beş ve on altıncı geceleridir. 19Elbette halden hale bineceksiniz / geçeceksiniz. "Leterkebünne tabekan an tabek": İbn Kesir, Hamze ve Kisâi, tenin ve benin fethi ile "leterkebenne” okumuşlardır. Manasında da iki görüş vardır: Birincisi: O, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'e hitaptır, sonra manasında da iki görüş vardır: Birincisi: Gökten göğe geçersin. Bunu da İbn Mes’ûd, Şa’bî ve Mücâhid, demişlerdir. İkincisi: Halden hale geçersin. Bunu da İbn Abbâs demiş ve: O da Peygamberiniz’dir, demiştir. İkincisi: İşaret göğedir, Mana şöyledir: O değişir çeşitli hal alır: Bazen erimiş maden, bazen de kızarmış yağ gibi olur. Yine bu da İbn Mes’ûd’dan rivayet edilmiştir. Âsım, Nâfi, Ebû Amr ve İbn Âmir, tenin fethi ve benin zammı ile "leterkebünne” okumuşlardır, bu da diğer insanlara hitaptır, manası da: Halden hale geçersiniz, demektir. İbn Mes’ûd, Ebû’l - Cevza ve Ebû'l - Eşheb, mensûb be ve ye ile "leyerkebenne” okumuşlardır. Ebû’l - Mütevekkil ile İbn Ya’mur, beyi zammeleyerek ye ile "leyerkebünne” okumuşlardır. "An” de "ba'de” manasınadır. Bu da bütün müfessirlerle dilcilerin görüşüdür. Akra b. Habis'in şiirini şahit getirmişlerdir: Ben zamanı ölçüp biçtim, Ve halden hale geçtim (deneyimliyim). Sonra Kelâmın manasında da beş görüş vardır: Birincisi: O şiddet ve korkulardır, sonra da ölüm, yeniden dirilme, mahşerde toplanma ve sonra da Allah’a arzdır. Bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: O şiddetten sonra bolluk, bolluktan sonra şiddet, fakirlikten sonra zenginlik, zenginlikten sonra fakirlik, hastalıktan sonra sağlık ve sağlıktan sonra hastalıktır. Bunu da Hasen, demiştir. Üçüncüsü: insanın süt çocuğu olması, sonra sütten kesilmesi, sonra delikanlı, sonra genç, sonra da ihtiyar olmasıdır. Bunu da İkrime demiştir. Dördüncüsü: O insanın dünyadan çıktıktan sonra ahirette halinin değişip alçakken yükselmesi, yüksekken alçalmasıdır. Bu da Said b. Cübeyr’in görüşüdür. Beşincisi: O kendilerinden öncekilerin yollarına gitmeleridir, bunu da Ebû Ubeyde, demiştir. Bir hekim de şöyle demiştir: Bugün bir halde yarın başka bir halde olan, idaresinin başkasının elinde olduğunu bilsin. 20Onlara ne oluyor da iman etmiyorlar? "Onlara ne oluyor da": Yani Mekke kâfirlerine demektir, "iman etmiyorlar?": Yani Muhammed’e ve Kur’ân’a iman etmiyorlar. Bu da ret manasında bir sorudur. 21Onlar Kur’ân okunduğu zaman secde etmiyorlar. "Onlara Kur’ân okunduğu zaman secde etmiyorlar": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Namaz kılmıyorlar, bunu da Atâ’ ile İbn Saib, demişlerdir. İkincisi: Ona boyun eğip zillet göstermiyorlar. Bunu da İbn Cerir, demiş; Kadı Ebû Ya’lâ da beğenmiş ve şöyle demiştir: Bazıları bunu tilavet secdesinin vacip olduğuna delil getirmişlerdir ki, bunda böyle delalet yoktur. Mana sadece: Onlar çekinmezler, demektir. Baksanıza, secdeyi Kur’ân’ın tamamına izafe etmiştir; hâlbuki secde ancak belli âyetleri okunduğu zaman vacip olur. 22Bilakis o kâfirler yalanlıyorlar. "Bilakis o kâfirler yalanlıyorlar": Kur’ân'ı, öldükten sonra dirilmeyi ve ceza görmeyi. 23Allah onların (sinelerinde) sakladıklarını pekiyi bilendir. "Allah sakladıklarını pekiyi bilendir": Kalplerinde sakladıkları yalanlamayı. İbn Kuteybe: "Yû’ûn": Kalplerinde toplarlar, demiştir. Zeccâc da şöyle demiştir: Ev’aytül meaa filviai (eşyayı kaba koydum) ve veaytül ilme (ilmi kavradım). 24Öyleyse onları acıklı bir azapla müjdele. "Onları acıklı bir azapla müjdele": Yani onlara bunu haber ver, demektir. Zeccâc da şöyle demiştir: Mü’minlerin cennet ve rahmetle müjdelenmelerine karşılık kâfirlere de acıklı azabı haber ver. 25Ancak iman edip iyi şeyler yapanlar müstesnadır ki, onlar için kesilmeyen bir mükafat vardır. "Memnun": Dilcilere göre: Kesik, demektir. |
﴾ 0 ﴿