85-BURUC SÛRESİMekke’de inmiştir. 22 ayettir. Tamamı ittifakla Mekki’dir. Bismillahirrahmanirrahim 1Yemin olsun, burçlar sahibi göğe, "Yemin olsun, burçlar sahibi göğe": Burçları Hicr: 16’da zikretmiştik. 2Va’dedilen güne, "Va'dedilen güne": O da müfessirlerin ittifakı ile kıyamet günüdür. 3Şahid'e, şahitlik edilene ki, "Şahide ve şahitlik edilene": Bunda da yirmi dört görüş vardır: Birincisi: Şahit: Cuma günüdür, şahitlik edilen de: Arefe günüdür. Bunu Ebû Hureyre Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiş; Hazret-i Ali, bir rivayette İbn Abbâs da böyle demişlerdir. Buna göre Cuma gününe şahit denilmesi, onda amel eden herkese şahitlik etmesindendir. Arafe gününe de şahitlik edilen denilmesi, insanların hac mevsiminde onda hazır olmasından ve meleklerin ona şahit olmalarındandır. İkincisi: Şahit: Cuma günüdür, şahitlik edilen de: Kurban bayramı günüdür. Bunu da İbn Ömer, demiştir. Üçüncüsü: Şahid: aziz ve celil olan Allah’tır, şahitlik edilen de: Kıyamet günüdür. Bunu da el - Valibi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Dördüncüsü: Şahit: Arefe günüdür, şahitlik edilen de: Kıyamet günüdür, bunu da Mücâhid, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Beşincisi: Şahit: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'dir, şahitlik edilen de: İnsanlardır, bunu da Cabir b. Abdullah, demiştir. Yedincisi: Şahit: Cuma günüdür, şahit tik edilen de: Kıyamet günüdür, bunu da Dahhâk, demiştir. Sekizincisi: Şahit: Arefeden bir önceki gündür, şahitlik edilen de: Arefe günüdür. Bunu da Said b. Müseyyeb , demiştir. Dokuzuncusu: Şahit: Allah’tır, şahitlik edilen de: Âdemoğullarıdır, bunu da Said b. Cübeyr, demiştir. Onuncusu: Şahit: Muhammed’dir, şahitlik edilen de: Arefe günüdür. Bunu da Dahhâk, demiştir. Onbirincisi: Şahit: Âdem aleyhisselam’dır, şahitlik edilen de: Kıyamet günüdür. Bunu da İbn Ebi Necih, Mücâhid'ten rivayet etmiştir. Onikincisi: Şahit: Âdemoğlu, şahitlik edilen de kıyamet günüdür, bunu da Leys, Mücâhid’ten rivayet etmiş; İkrime de böyle demiştir. Onüçüncüsü: Şahit: Âdem aleyhisselam’dır, şahitlik edilen de: Kıyamet günüdür. Bunu da Atâ’ b. Yesar, demiştir. Ondördüncüsü: Şahit: İnsandır, şahitlik edilen de: Aziz ve celil olan Allah’tır. Bunu da Muhammed b. Ka’b, demiştir. Onbeşincisi: Şahit: Kurban bayramı günüdür, şahitlik edilen de Arefe günüdür, bunu da İbrahim, demiştir. Onaltıncısı: Şahit: İsa aleyhisselam’dır, şahitlik edilen de: Ümmetidir. Bunu da Ebû Mâlik demiştir, delili de Allahü teâlâ’nın: "Ben onlara şahit oldum” (Maide: 117) âyetidir. Onyedincisi: Şahit: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir, şahitlik edilen de: Ümmetidir. Bunu da Abdülaziz b. Yahya demiştir, izahı da: "Seni onların üzerine şahit getirdik” (Nisa: 41) âyetidir. Onsekizincisi: Şahit: Bu ümmettir, şahitlik edilen de: Diğer insanlardır, bunu da Hüseyn b. Fadl demiş, delili de: "İnsanların üzerine şahitler olmanız için” (Bakara: 143) âyetidir. Ondokuzuncusu: Şahit: Hafaza melekleridir, şahitlik edilen de: Âdemoğullarıdır, bunu da Muhammed b. Ali et - Tirmizî, demiş; İkrime’den de aynısı nakledilmiştir. Yirmincisi: Şahit: Hak'tır, şahitlik edilen de: Kainattır (varlıktır). Bunu da Cüneyd Bağdadi, demiştir. Yirmibirincisi: Şahit: Haceriesved’dir, şahitlik edilen de: Hacılardır. Yirmiikincisi: Şahit: Peygamberlerdir -Allah'ın salat ve selamı onların üzerine olsun - şahitlik edilen de: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Açıklaması da: "Hani Allah peygamberlerden sağlam söz almıştı...” (Al-i İmran: 81) âyetidir. Yirmiüçüncüsü: Şahit: Aziz ve celil olan Allah, melekler, ilim adamlarıdır, şahitlik edilen de: Lailâhe illallah’lır. Açıklaması da: "Allah, melekler ve ilim adamları şahitlik ettiler” (Al-i İmran: 18) âyetidir. Yirmidördüncüsü: Şahit: Peygamberlerdir - onlara selam olsun - şahitlik edilen de: Ümmetlerdir, bunu da şeyhimiz Ali b. Ubeydullah nakletmiştir. Kasemin cevabında da üç görüş vardır: Birincisi: O, Allahü teâlâ'nın "şüphesiz Rabbinin tutup yakalayışı elbette çok çetindir” kavlidir. Bunu da Katâde ile Zeccâc, demişlerdir. İkincisi: O "hendek sahipleri gebertilmiştir” kavlidir, nitekim Allahü teâlâ’nın: "Veşşemsi ve duhaha” kavlinde de kasemin cevabı "kad efleha "dır. Bunu da Ferrâ’ nakletmiştir. Üçüncüsü: Cevap verilmemiştir, bu da İbn Cerir Taberî’nin tercihidir. 4Hendeklerin sahibi gebertildi. "Hendek sahipleri gebertildi": Yani lânet edildiler, demektir. Uhdud da: Yere kazılan hendeklerdir, çoğulu: Ehadid’dir. Bu kavim yere çukurlar kazdılar, içinde ateş yaktılar ve inkâr etmeyenleri içine attılar. Âlimler onların kimler oldukları hususunda da altı görüş üzerinde ihtilaf ettiler: Birincisi: O bir kraldır, onun bir sihirbazı vardı, sihir öğretmesi için ona bir delikanlı gönderdi. Delikanlı bir rahibin yanından geçerdi; ondan hoşlandı ve onun dinine girdi. Kral bunu öğrendi; ona dininden dönmesini emretti. O da: Yapmam, dedi. Kral onu öldürmeye uğraştı; yapamadı; delikanlı: Dediğimi yapmadıkça sen beni öldüremezsin; insanları bir meydanda topla ve beni bir ağaç dalına as; benim ok kılıfımdan bir ok çek: Bismillah! Rabbil ğulam, diyerek at, dedi. Kral da bunu yaptı; delikanlı öldü. Halk: Biz de delikanlının Rabbine iman ettik, dediler. Bunun üzerine hendekler kazıldı; içine ateş dolduruldu, dininden dönmeyeni içine atın, dedi. Öyle yaptılar. Hadis kısaca böyledir. Daha uzunu da vardır, ben de onu "el - Muğni” ve "el - Hadâik” kitaplarında Suheyb’ten rivayet ederek anlattım.1 1 - bkz. İmam Ahmed, Müsned, 6/17. İkincisi: Krallardan biri sarhoş oldu, kızkardeşine saldırdı; ayılınca kız kardeşine, "mahvolduk, bu işin içinden nasıl çıkacağız?” dedi. O da: Memleket halkını topla; onlara Allahü teâlâ'nın kız kardeşlerle nikahlanmayı helâl ettiğini söyle. Bu insanların arasına yayılıp da unuttukları zaman onlara hitap eder ve yasaklarsın, dedi. O da öyle yaptı. Halk bunu kabul etmedi; kral da onları kırbaçladı, sonra da onları kılıçtan geçirdi; yine kabul etmediler. Hendekler kazdırdı, içine ateş doldurdular; bunu kabul etmeyeni içine attı. Bunu da Ali b. Ebû Talib demiştir. Üçüncüsü: Onlar bir millettir, mü’minleriyle kâfirleri savaştılar; mü’minler galip geldiler. Sonra bunu bozmayacaklarına sözleşme yaptılar. Kâfirler antlaşmayı bozdular, mü’minleri yakaladılar. Mü'minlerden biri ona: Ateş yakın, içine girmelerini isteyin; kim dininize tabi olursa, zaten istediğiniz budur; kim de size tabi olmazsa, onlardan kurtulmuş olursunuz, dedi. Böyle yaptılar; Müslümanlar da ateşe göğüs gerdiler. Bunu da Katâde, demiştir. Dördüncüsü: Fetret döneminde mü’minler insanlardan ayrıldılar; puta tapan zorbalardan biri onlara haber gönderdi; onlardan dinine girmelerini istedi; onlar da kabul etmediler. Onlar için hendekler kazdı ve onları içine attı. Bunu da Rebi’ b. Enes, demiştir. Beşincisi: Yûsuf b. Zi Nuvas'ın kavminden bir cemaat İsa göğe kaldırıldıktan sonra ona iman etti, Yûsuf da onlar için hendek kazdı, içini ateşle doldurdular; onların hepsini yaktı. Bunun üzerine Allahü teâlâ: "Hendek sahipleri gebertildi” âyetlerini indirdi. Onlar da Yasuf b. Zi Nuvas ve adamlarıdır. Bunu da Mukâtil, demiştir. Altıncısı: Onlar putperest bir kavim idiler, yanlarında da imanlarını gizleyen bir kavim vardı, onları öğrendiler, onlar için hendekler kazdılar, onları içine attılar. Bunu da Zeccâc nakletmiştir. Yakılan kimseler hakkında da beş görüş halinde ihtilaf etmişlerdir: Birincisi:'Onlar Habeşistan’dan idiler, bunu da Hazret-i Ali kerremallahu veçhe demiştir. İkincisi: İsrâil oğul kırından dır, bunu da İbn Abbâs, demiştir. Üçüncüsü: Yemen halkındandır, bunu da Hasen, demiştir. Dahhâk da şöyle demiştir: Onlar Yemen Hıristiyanlarındandır, bu da Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem gönderilmeden kırk yıl önce idi. Dördüncüsü: Necran halkındandır, bunu da Mücâhid, demiştir. Beşincisi: Nabat halkındandır, bunu da İkrime, demiştir. Sayılarında da üç görüş vardır: Birincisi: On iki bindir, bunu da Vehb, demiştir. İkincisi: Yetmiş bindir, bunu da İbn Saib, demiştir. Üçüncüsü: Seksen erkek, dokuz kadındır, bunu da Mukâtil, demiştir. 5Tutuşturucu ateşin sahibi (hendeklerin). "Ennari zatil vekud": Bu da "el - uhdud"dan bedeldir, sanki: Kutile ashabun nar (ateş sahipleri gebertildi) demiş gibidir. "Vekud” da Bakara: 24’te tefsir edilmiştir. Ebû Rezin el - Ukayli, Ebû Abdurrahman es - Sülemi, Hasen, Mücâhid, Ebû’l - Âliyye, İbn Ya’mur ve İbn Ebi Able, vavm zammı ile "el- vukud” okumuşlardır. 6O zaman onlar onun üzerinde / kenarında oturuyorlar, "O zaman onlar onun üzerinde oturuyorlar": Yani ateşin yanında demektir. Kral ve adamları hendeklerin yanında kürsüler üzerinde idiler; mü’minlere dinlerinden dönmelerini teklif ediyorlardı; kabul etmeyeni ateşe atıyorlardı. 7Mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. "Mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı": Yani ona şahit oluyorlardı. Aziz ve celil olan Allah bu âyetlerde bir kavmin kıssasından haber verdi; onlar öyle iman ve yakîn sahibi idiler ki, ateşte yakılmaya sabrettiler de dinlerinden dönmediler. 8Onlardan ancak mutlak galip, övgüye layık Allah'a iman etmelerinden dolayı intikam aldılar. "Vema nekamu minhüm": İbn Ebi Able, kafin kesri ile "nekımu” okumuşlardır. Zeccâc da: Onların imanlarını beğenmediler, demiştir. Biz de "nekamu"nun manasını Maide: 59 ve Beraet: 74’te şerh etmiş, "el - aziz el hamid"in manasını da Bakara: 129 ve 267’de açıklamıştık. 9O ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Allah her şeye hakkı ile şahittir. "Allah her şeye hakkı ile şahittir": Yani yaptıkları O’na gizli değildir; O, yaptıklarına şahittir, demektir. 10Erkek mü'minleri ve kadın mü'minleri yakıp sonra da Tevbe etmeyenler için cehennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı vardır. "İnnellezine fetenül mü'minine velmü’minati": Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları yakıp onlara azap edenler, demektir. Bu, "yevme alennari yüftenun” (Zariyat: 13) kavli gibidir. "Sonra Tevbe etmediler": Şirklerinden ve mü’minlere bu yaptıklarından, demektir. "Onlar için cehennem azabı vardır": inkârlarından dolayı. "Onlar için yangın azabı vardır” mü’minleri yakmalarından dolayı. Her iki azap da çoklarına göre cehennemdedir. Rebi’ b. Enes ile bir grup da ateşin yükselip kralı ve adamlarını yaktığı görüşündeler. Dünyada yangın azabı budur. Rebi’: Allah mü’minlere ateş dokunmadan önce ruhlarını kabzetti, demiştir. Ferrâ’ da mü’minlerin ateşten kurtulduklarını ve yükselip kâfirleri yaktığını nakletmiştir. 11Şüphesiz onlar ki, iman edip iyi şeyler yaptılar, onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu en büyük kurtuluştur. "İşte bu en büyük kurtuluştur": Çünkü onlar cenneti elde ettiler. Bazı müfessirler de: Kâfirlerin azabından da ahiret azabından da kurtuldular, demişlerdir. 12Şüphesiz Rabbinin tutup yakalayışı elbette en çetindir. "Şüphesiz Rabbinin tutup yakalayışı": İbn Abbâs şöyle demiştir: Zalim ve zorbaları yakaladığı zaman azapla yakalayışı, demiştir. 13Çünkü O, başlatır ve tekrar eder. "Çünkü O, başlatır ve tekrar eder": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Mahlukatı baştan yaratır ve onları tekrar eder. Bunu da cumhûr, demiştir. İkincisi: Dünyada kâfirlere azabı başlatır, sonra da ahirette onları tekrar eder. Bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. 14O çok bağışlayan, çok vedûd/sevendir. Biz de Hûd: 90’da "vedûd"un manasını şerh etmiştik. 15Çok yüce Arş’in sahibidir. 16İstediğini çekinmeden yapandır. "Zül arşil mecid": Hamze, Kisâi, Mufaddal da Âsım’dan rivayet ederek kesre ile "el - mecidi” okumuşlar, başkaları da ref ile okumuşlardır. Kim el - mecidü diye merfu okursa onu aziz ve celil olan Allah’ın sıfatlarından yapar. Kim de kesre ile okursa onu Arş’in sıfatı kılar. 17Sana orduların haberi geldi mi? "Sana haberi geldi mi?": Gerçekten geldi, demektir. "Orduların": Onlar da Allah’ın dostlarına karşı duran askerlerdir. Sonra onların kim olduklarını beyan edip 18Fir’avn ve Semud’un. 19Hayır, kâfirler yalanlamadadır. "Fir'avn ve Semud’un. Hayır, kâfirler” dedi: Yani Mekke müşrikleri, "yalanlamadadır” seni ve Kur’ân'ı, açıkçası şöyle demektir: Onlar kendilerinden öncekilerden ibret almadılar. 20Allah onları arkalarından kuşatıcıdır. "Allah onları arkalarından kuşatıcıdır": Amellerinden hiçbir şey ona gizli kalmaz. 21Doğru o yüce Kur’ân’dır. "Doğrusu o yüce Kur’ân’dır": Yani şereflidir, çünkü Allah’ın kelâmıdır; onların dediği gibi ne şiirdir, ne kehanettir ne de sihirdir. Ebû’l - Âliyye, Ebû’l - Cevza, Ebû İmran ve İbn Semeyfa’, tenvinsiz olarak ve mecid’in cerri ile "bel hüve Kur’ân’ün mecidün” okumuşlardır. 22Levh-i Mahfûz'dadır. "Levh-ı Mahfûz’dadır": Kur’ân ve diğer kitaplar ondan kopya edilmiştir. O sayede şeytanlardan, ilâve ve noksanlardan korunmuştur. Nâfi, "mahfuzun” şeklinde merfu okuyarak onu Kur’ân'ın sıfatı yapmıştır. Mana da şöyledir: O değiştirilmekten ve çarpıtılmaktan muhafaza edilmiştir. |
﴾ 0 ﴿