88-GAŞİYE SÛRESİMekke'de inmiştir. 26 ayettir. Tamamı ittifakla Mekki’dir. Bismillahirrahmanirrahim 1Sana geldi mi o kaplayanın haberi, "Hel etake” Gerçekten sana geldi, demektir. Zeccâc da, mana şöyledir, demiştir: Bu ne senin ne de kavminin bilmediği bir şeydir. "Kaplayan": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: O insanları korku ile kaplayan kıyamettir, bunu da İbn Abbâs, Dahhâk ve İbn Kuteybe, demişlerdir. İkincisi: O kâfirlerin yüzünü kaplayan ateştir, bunu da Said b. Cübeyr, el - Kurazi ve Mukâtil, demişlerdir. 2Bazı yüzler öne eğilen, "Bazı yüzler öne eğilir": Hor duruma düşer, bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Onlar Yahudilerle Hıristiyanların yüzleridir, bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: O bütün kâfirlerdir, bunu da Yahya b. Selam, demiştir. 3Çalışan, yorulandır. "Çalışan, yorulandır": Bunda da dört görüş vardır: Birincisi: Onlar dünyada İslâm dininin dışında bir şey için çalışıp yoruldular; meselâ putperestler ve ehl-i kitabın rahip vs. adamları gibi. Bunu Atâ’, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: Onlar rahiplerle izbe ibadethanelerde bulunanlardır, bunu da Hbudduha, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Said b. Cübeyr ile Zeyd b. Eslem de böyle demişlerdir. Üçüncüsü: Cehennemde zincir ve bukağıların altında yorulmaktadır; çünkü dünyada Allah için amel etmediğinden Allah da onu çalıştırıp ateşte yoracaktır. Bu manayı el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Hasen de böyle demiştir. Katâde de şöyle demiştir: O dünyada Allah’a ibadet etmekten büyüklendi; O da onu cehennemde azaptan azaba geçmekle yordu. Dahhâk şöyle demiştir: Onlar cehennemde ateşten bir dağa çıkmakla sorumlu tutulurlar. İbn Saib de: Ateşin içinde yüz üstü çökerler, demiştir. Mukâtil de: Ateşin içinde çalışır, ateşten yer, azaptan da yorulur, demiştir. Dördüncüsü: Dünyada günah İşlediğinden kıyamet gününde ateşte yorulur. Bunu da İkrime ile Süddi, demişlerdir. Burada yüzlerden söz ediliyorsa da maksat sahipleridir. Biz de nasab’ın manasını "lâ yemessühüm nasabun” (Hicr: 48) âyetinde açıklamıştık. 4Kızgın bir ateşe girer. "Tesla naran hamiyeh": Basralılarla Âsım - Hafs rivâyeti hariç - te’nin zammesiyle "tuşla” okumuşlar, kalanlar ise fethasiyle okumuşlardır. İbn Abbâs şöyle demiştir: O kadar kızgındır ki, Allah’ın düşmanlarına karşı öfke ile doludur. 5Son derece sıcak bir kaynaktan içirilir. "Son derece sıcak bir kaynaktan içirilir": Yani sıcaklığın son kertesine varmış, demektir. Hasen de şöyle demiştir: Yaratıldığından beri altında ateş yakılmıştır, onun içine susuz olarak itilirler. 6Onlar için kuru diken dışında bir yiyecek yoktur. "Onlar için kuru diken dışında bir yiyecek yoktur": Bunda da altı görüş vardır: Birincisi: O (darî) yere yayılan dikenli bir bitkidir, Kureyş ona "Şıbrık” derler; kuruduğu zaman da: Dan, derler. Bunu el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Mücâhid, İkrime ve Katâde de böyle demişlerdir. İkincisi: Ateşten bir ağaçtır, bunu da el - Valibi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Üçüncüsü: O taştır, bunu da İbn Cerir, demiştir. Dördüncüsü: Selem (bir tür akasya) ağacıdır, bunu da Ebû’l - Cevza, demiştir. Beşincisi: O dünyada yaprağı olmayan kuru bir dikendir; ahirette de ateşten bir dikendir. Bunu da İbn Zeyd, demiştir. Altıncısı: O öyle bir yiyecektir ki, ondan Allah’a yakarırlar, bunu da İbn Keysan, demiştir. Müfessirler şöyle demişlerdir; Bu âyet inince müşrikler: Bizim develerimiz bu dikeni yemekle semirir, dediler; Allahü teâlâ da bunun üzerine 7Semirtmez de açlığı gidermez de. "semirtmez de açlığı gidermez de” âyetini indirip onları yalancı çıkardı; çünkü develer anc;ık onu taze iken yer; o halde iken ona Şıbrık, denir, darı denilmez. Kuruduğu zaman ona darî denir ve hiçbir şey onu yemez. Eğer: Bu âyette: "Onlar için kuru diken dışında bir yiyecek yoktur” dedi, başka bir yerde ise "vela taamun illâ min ğıslin” (Hakka: 93) dedi? denilir de bu ikisini nasıl uzlaştırılacağı sorulursa. Cevap şöyledir: Cehennemin katları vardır; günahlara göre azap verilir; binaenaleyh onlardan kiminin yiyeceği zakkumdur, kiminin yiyeceği ğıslindir, kiminin içeceği kaynar sudur, kiminin içeceği de İrindir. 8Bazı yüzler o gün nimet içinde, "Bazı yüzler o gün nimet içinde": Nimet ve ikram içindedir, demektir. 9Çalışmasından dolayı hoşnuttur. "Çalışmasından” dünyadaki çalışmasından dolayı "hoşnuttur": Mana da şöyledir: Amelinin sevabından razıdır. 10Yüksek cennette. "Yüksek cennette": Bunu da Hakka: 22’de tefsir etmiştik. 11Orada boş lâf işitmezler. 12Orada akan bir kaynak vardır. "Lâ tesmau fiha lağiyeh": İbn Kesir, Ebû Amr ve Rüveys, mazmum ye ile "lâ yüsmau", ref’ ile de "lağiyetün” okumuşlardır. Nâfi de böyle okumuş, ancak o mazmum te ile okumuştur, diğerleri de meftuh te ile, nasb ile "lağıyeten” okumuşlardır. Mana da şöyledir: Orada boş bir kelime işitmezler. 13Orada yüksek sedirler vardır. "Orada yüksek sedirler vardır": İbn Abbâs şöyle demiştir: Levhaları zebercet, inci ve yakutla bezenmiştir. Sahibi gelmediği sürece yüksektir; sahibi ona oturmak istediği zaman, alçalır, o da üzerine oturur; sonra da eski yerine yükselir. 14Konulmuş kupalar. "Konulmuş kupalar": Yanlarına konulmuş, demektir. Biz de "ekvab"ı Zuhruf: 71'de zikretmiştik. 15Sıra sıra dizilmiş yastıklar. "Nemarik": Onlar da yastıklardır, tekili nunun zammı ile numruka’dır. Ferrâ’ şöyle demiştir: Kays kabilesinden bazılarından, nunun ve ranın kesri ile "nimrika” dediklerini işittim. "Sıra sıra dizilmiş": Yan yana dizilmiş, demektir. 16Serilmiş halılar. "Zerabiy” bu da tüylü kadife demektir. "Serilmiş” çok miktarda, İbn Kesir de: Çok ve dağınık, demiştir. Müfessirler şöyle demişlerdir: Allahü teâlâ cennette olan şeyleri zikredince, bundan kâfirler şaştılar, onlara kendi eserlerini hatırlatıp şöyle dedi: 17Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmış? "Deveye bakmıyorlar mı?” Katâde şöyle demiştir: Allah cennet sedirlerinin ve yaygılarının yüksekliğini zikredince, "onlara nasıl çıkacağız?” dediler. Bunun üzerine bu âyet indi. Âlimler şöyle demişlerdir: Başkası değil de özellikle devenin zikredilmesi şunun içindir; çünkü Araplar ondan daha büyük hayvan görmediler, fili ise nadiren görmüşlerdi. Bir de deve onların en nefis ve en çok malları idi. Kendilerinden ayrılmaz, kendileri de onlardan ayrılmazlardı; onda Halık’ın kudretini gösteren ibretler görürlerdi; meselâ sütünün fışkı ile kan arasından çıkması ve acayip yaratılışa sahip olması gibi. O iri olmasına rağmen ağır yük için uysaldır, küçük bir çocuğun arkasına düşer. Dört ayaklı hayvanlar arasında ondan başka çökmüş vaziyette üzerine yük yükelenen ve o vaziyette silkinip kalkan yoktur. İbn Abbâs, Ebû İmran el - Cevni ve Esmaî de Ebû Amr’dan riyayet ederek, sakin be ve şeddesiz lâm ile "ibili” okumuşlardır. Übey b. Ka’b, Hazret-i Âişe, Ebû’l - Mütevekkil Cahderi, İbn Semeyfa, Yûnus b. Habib ile Harun, ikisi de Ebû Amr’dan rivayet ederek, be’nin kesri ve “Lâm” ın şeddesi ile "ibilli” okumuşlardır. Harun şöyle demiştir: Ebû Amr, “Lâm” ın şeddesiyle el - ibili: Su taşıyan buluttur, demiştir. "Keyfe hulikat": Ali b. Ebû Talib, İbn Abbâs, Ebû İmran ve İbn Ebi Able, hı’nın fethi ve te’nin zammı ile "halaktü” okumuşlardır. Diğer üç kelimeyi de bu şekilde "refa'tü", "nesabtü” ve "setahtü” okumuşlardır. 18Göğe (bakmıyorlar mı) nasıl yükseltilmiş? "Göğe bakmıyorlar mı, nasıl yükseltilmiş?": Yerden, ona hiçbir şey yetişmez. Hem de direksiz. 19Dağlara (bakmıyorlar mı), nasıl dikilmiş? "Dağlara bakmıyorlar mı, nasıl dikilmiş?": Yerin üzerine, ne oynar ne de değişir. 20Yere (bakmıyorlar mı), nasıl döşenmiş? "Yere bakmıyorlar mı, nasıl döşenmiş?": Yani yayılmış, sath: Bir şeyi yaymaktır. Bütün bunlar Halık’ın kudretini gösterir, 21Öyleyse hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın. "öyleyse hatırlat": Yani öğüt ver, "sen ancak bir hatırlatıcısın": Yani vaizsin. O zaman hatırlatmadan başka bir durum söz konusu değildi. 22Onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin. "Onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin” âyeti de bunu gösterir ki, onlara Mûsallat değilsin ki, onları öldürüp de imana zorlavasın, demektir. Sonra bunu kılıç âyeti neshetti. Ebû Rezin, Ebû Abdurrahman, İkrime, Mücâhid, Katâde ve Hulvanî de İbn Âmir rivâyetinde, sin ile müseytır” okumuşlardır. Müseyür’ın açıklaması da "em humtıl müseytırun” (Tûr: 37) âyetinde geçmiştir. 23Ancak kim yüz çevirir, inkâr ederse, "İla men tevella": Bu da istisnai munkatı’dır, manası da: Lâkin men tevella "ancak yüz çeviren hariç” demektir, "inkâr eden” öğütten sonra. İbn Abbâs, Amr b. el - As, Enes b. Malik, Ebû Miclez ve Said b. Cübeyr, hemzenin fethi, lâm da şeddesiz olarak "elâ men tevella” okumuşlardır. 24Allah ona en büyük azabı eder. "Allah ona en büyük azabı eder": O da onu cehenneme tıkmasıdır. Bu onların dünyada açlıkla azap edilmeleri, öldürülüp esir alınmaları ile gerçekleşti. Böylece cehennem azabı en büyük azap oldu, 25Şüphesiz dönüşleri bizedir. "İnne ileyna iyabehüm": Übey b. Ka’b, Hazret-i Âişe, Abdurrahman ve Ebû Cafer, ye’nin şeddesi ile "iyyabehüm” okumuşlardır ki: Ölümden sonra dönüş ve varışları bizedir, demektir. 26Sonra şüphesiz hesapları yalnız bizedir. "Sonra da hesapları yalnız bizim üzerimizedir” Mukâtil: Yani cezaları, demiştir. |
﴾ 0 ﴿