91-ŞEMS SÛRESİMekke’de inmiştir. 15 ayettir. İttifakla Mekki’dir. Bismillahirrahmanirrahim 1Yemin olsun, güneşe ve ışığına, "Veşşemsi ve duhaha": Duha’dan murat edilen şey hakkında üç görüş vardır: Birincisi: Işığıdır, bunu da Mücâhid ile Zeccâc, demişlerdir. Duha (kuşluk): Güneş doğduktan sonra ışığının netleşmesidir. İkincisi: Bütün gündüzdür, bunu da Katâde ile İbn Kuteybe, demişlerdir. Üçüncüsü: Güneşin ısısıdır, bunu da Süddi ile Mukâtil, demişlerdir. 2Onu takip ettiği zaman aya, "Onu takip ettiği zaman aya": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Onu takip etmesidir, bunu da İbn Abbâs ile diğerleri demişlerdir. Sonra onu hangi vakitte takip ettiğinde de üç görüş vardır: Birincisi: O ayın ilk gecesidir, güneş ufukta batar batmaz ay görülür, bunu da Katâde, demiştir. İkincisi: O onbeşinci gecesidir ki, güneş batmakla ay doğar. Bunu da Maverdi nakletıniştir. Üçüncüsü: O ayın ortasıdır ki, güneş battığı zaman ışıtmada onu ay takip eder ve nurda onun haleli olur, yerini alır. Bunu da Ali b. Ahmed en - Nisaburi nakletmişiir. İkinci görüş: Ona eşit olduğu zamandır, bunu da Mücâhid demiştir. Bir başkası da şöyle demiştir: Yuvarlak olduğu zaman, ışıkta ve ziyada güneşi takip eder. Bu da ak gecelerde (on üç, on dört ve on beşinci gecelerde) olur. 3Onu açtığı zaman gündüze, "Onu açtığı zaman gündüze": “He” zamirinde de iki görüş vardır: Birincisi: O güneştir, bunu da Mücâhid, demiştir. Bu durumda mana şöyle olur: Gündüz güneşi açığa çıkardığı zaman, çünkü gündüz yayıldığı zaman güneş ortaya çıkar. İkincisi: O karanlıktır; bu durumda zikredilmeyen bir şeye râci olur; çünkü mana bellidir, nitekim: Asbahat barideten (bu sabah soğuktur), ve hebbet şimalen (kuzey esiyor) denir. Bu da Ferrâ’ ile dilcilerin görüşleridir. 4Onu bürüdüğü zaman geceye, "Onu bürüdüğü zaman geceye": Yani kaybolan güneşi bürüyüp de ortalığın kararmasıdır. 5Göğe ve onu yapana, "Göğe ve onu yapana": "Ma” edatında da iki görüş vardır: Birincisi: "Men” manasınadır, takdiri de "men benaha” (onu yapan kimseye) demektir. Bunu da Hasen, Mücâhid ve Ebû Ubeyde, demişlerdir. Bazıları da onu ellezi manasına almışlardır. İkincisi: O mastar manasınadır, takdiri de: Ve binaiha (yapısına) demektir. Bu da Katâde ile Zeccâc’ın görüsleridir. 6Yere ve onu döşeyene, "Vema tahaha", "vema sevvaha"da da durum aynıdır. Ebû İmran el - Cevni ile diğerleri "ve-men benâha", "ve men tahâha” "ve men sevvâha” hepsi nun ile okumuşlardır. Ebû Ubeyde şöyle demiştir: "Tahâha": Sağa sola çekmek, her taraftan söndürmektir. İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Hayrun tahin, derler ki, çok ve geniş çapta hayır, manasınadır. 7Nefse ve onu düzenleyene, "Nefis"ten murat edilen kimseler hakkında da iki görüş vardır: Birincisi: Âdem’dir, bunu da Hasen, demiştir. İkincisi: Bütün insanlardır, bunu da Atâ’, demiştir. Biz de "sevvaha"nın manasını "fesevvake feadelek” (înfitar: 7) kavlinde anlatmıştık. 8Ona kötülüğünü de sakınmasını da ilham etti. "Ona kötülüğünü de sakınmasını da ilham etti": İlham: Bir şeyi akla getirmektir. Said b. Cübeyr de: Günah işlemeyi ve Allah’tan korkmayı tabiat haline getirdi, demiştir. İbn Zeyd de şöyle demiştir: Onu tevfiki ile takvaya, tevfikini çekmekle de kötülüğe müsait kıldı. 9Gerçekten onu temizleyen iflah oldu. "Gerçekten onu temizleyen iflah oldu": Zeccâc şöyle demiştir: Kasemin cevabı budur, mana da: Lekad efleha demektir, söz uzadığı için lâm atılmış, uzunluğu onun yerine geçmiştir. İbn Enbari de: Kasemin cevabı zikredilmemiştir, demiştir. Kelâmın manasında da iki görüş vardır: Birincisi: Aziz ve celil olan Allahın temizlediği nefis iflah oldu, demektir, bunu da İbn Abbâs, Mukâtil, Ferrâ’ ve Zeccâc, demişlerdir. İkincisi: Allah’a itâat ve iyi amelle nefsini temizleyen gerçekten iflah oldu, demektir. Bunu da Katâde ile İbn Kuteybe, demişlerdir. "Zekkaha"nın manası: Onu ıslah edip günahlardan arındırdı, demektir. 10Gerçekten onu günaha gömen ziyan etti. "Gerçekten onu günaha gömen ziyan etti": Bunda da tıpkı öncesinde olduğu gibi iki görüş vardır. Eğer: Fiil Allah’a aittir, dersek "dessaha"nın manası: Allah onu yardımsız bıraktı, bilinmez hale getirdi, küfür ve isyanla yerini gizledi, taat ve salih amelle onu teşhir etmedi, demektir. Eğer: Fiil insana aittir dersek, "dessaha"nın manası: Onu günahlarla gizledi, demektir. Ferrâ’ şöyle demiştir: "Dessaha"nın manası, saklamaktır; çünkü cimri kimse yerini ve malını gizler, İbn Kuteybe de, mana şöyledir, demiştir: Nefsini günah ve masiyetle gizledi (günaha gömdü). Bunun aslı: Dessestü'den gelir; sin ye’ye kalb olmuştur; tıpkı kassaytü ezfari (tırnaklarımı kestim) sözünde olduğu gibi ki, aslı: Kasastuha demektir. Sanki günahla itham edilen kimse de fahiş şeyleri irtikâp etmekle nefsini gizlemiş ve onu bastırmıştır, iyilik eden de nefsini meşhur etmiş ve yükseltmiştir. Cömert Araplar kendilerini göstermek için tepelere konarlardı, kötüler de yerlerini gizlemek için kenar ve bucaklara kaçarlardı. Zeccâc, "dessaha"nın manası, onu az ve hasis (bayağı) kıldı, demiştir. 11Semud azgınlığı ile yalanladı. "Semud azgınlığı ile yalanladı": Yani azgınlığı ile elçisini yalanladı, demektir, Mana da şöyledir: Azgınlıkları onları yalanlamaya sevk etti. Ferrâ’ şöyle demiştir: Tağva tuğyan manasınadır, çünkü ikisi de mastardır; ancak lağva âyet sonlarına daha uygundur, onun için tercih edilmiştir. Azabı yalanladılar da, denilmiştir. 12En bedbahtları atıldığı zaman, "Atıldığı zaman": Görevlendirildiği zaman, demektir. "En bedbahtları": O da deveyi kesendir, kesme fiilinden dolayı böyle olmuştur. 13Onlara Allah’ın elçisi: "Allah’ın devesine ve içmesine dikkat edin!” dedi. "Allah’ın elçisi onlara dedi": O da Salih aleyhisselam’dır, "nakatallahi": Ferrâ’ şöyle demiştir: Naka’nın nasbi tahzir yolu iledir, bütün tahzirler de mensubtur. İbn Kuteybe de, mana şöyledir, demiştir: îhzeru nakatallahi ve şirbeha (Allah'ın devesinden ve su içmesinden sakının). Zeccâc da: Allah’ın devesini rahat bırakın, demiştir. "Ve sükyaha": Müfessirler: Su içmesini bırakın, demişlerdir ki, mana: Su içtiği gün ona sataşmayın, demektir. 14Onu yalanladılar, deveyi sinirlediler / kestiler, Rableri de günahları yüzünden onların üzerlerini örtüp dümdüz etti. "Onu yalanladılar": Deveyi kesmekle azaba duçar olacakları uyarısında, "feakaaruha": Biz de "akr"ın manasını A'raf: 77’de açıklamıştık. "Fedemdeme aleyhim rabbuhum": Zeccâc: Azabı üzerlerine kapattı, demiştir. Demdemtü aleşşey’i: Bir şeyi kapatmak, dönüp dönüp tekrar etmektir. Müerric de: Demdeme, bir şeyin kökünü kazımaktır, demiştir. "Onları dümdüz (eşit) etti": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Onları helak olmada eşit kıldı, bunu da Süddi ile Yahya b. Selam, demişlerdir. Demdemeyi onlara eşit kıldı da denilmiştir ki, mana: Onların küçüğünü, büyüğünü helak etti, demektir. İkincisi: Onları yerle bir etti, Mukâtil: Evlerini mezarlarıyla bir etti, demiştir. Onlar mezarlar kazmış, içine uzanmışlardı; onlara azap sesi gelince helak oldular, evleri de sarsılıp mezarlarının üzerine düştü, dümdüz oldu. 15Sonucundan korkmadan. "Vela yehafu ukbaha": Ebû Cafer ile İbn Âmir, fe ile "fela yahafu” okumuştur; Medine ve Şam halklarının Mushaflarında da böyledir. Diğerleri ise vav ile okumuşlardır; Mekke, Küfe ve Basra Mushaflarında da imla böyledir. İşaret edilen kimse hakkında üç görüş vardır: Birincisi: Allahü teâlâ'dır, Mana da şöyledir: Onları helak etme sorumluluğundan korkmadan ve yaptığının sonucundan çekinmeden. Bunu da İbn Abbâs ile Hasen, demişlerdir. İkincisi: Deveyi kesendir, Mana da şöyledir: O, yaptığı şeyin sonucundan korkmadan. Bu da Dahhâk, Süddi ve İbn Saib’in görüşleridir. Buna göre kelâmda takdim ve tehir vardır: Takdiri şöyledir: İzin baase eşkaha vehüve layahfu ukbaha. Üçüncüsü: O, Allah’ın Nebisi'Salih aleyhisselam’dır, bunu da Zeccâc nakletmiştir. |
﴾ 0 ﴿