104-HÜMEZE SÛRESİMekke'de inmiştir. 9 ayettir. Bu da ittifakla Mekki’dir. Müfessir Hibetullah şöyle demiştir: Onun Medine'de indiği de söylenmiştir. Müfessirler bunun belli bir şahıs hakkında mı yoksa genel olarak mı indiğinde ihtilaf etmiş, iki görüş belirtmişlerdir: Birincisi: Belli bir şahıs hakkında inmiştir. Sonra bunda da altı görüş vardır: Birincisi: Ahnes b. Şerik, bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş: Süddi ile İbn Saib de böyle demişlerdir. İkincisi: As b. Vail es - Sehmi, bunu da Urve, demiştir. Üçüncüsü: Cemil b. Amir, bunu da İbn Ebi Necih, demiştir. Dördüncüsü: Velid b. Muğire, bunu da İbn Cüreyc ile Mukâtil, demişlerdir. Beşincisi: Ümeyye b. Halef, bunu da İbn İshak, demiştir. Altıncısı: Übey b. Halef, bunu da Maverdi nakletmiştir. İkincisi: O belli bir şahıs hakkında değil, genel olarak inmiştir. Bunu da Mücâhid, demiştir. Bismillahirrahmanirrahim 1Vay haline her arkadan çekiştirenin, çok ayıplayanın. "Veylün liküllî hümezetin lümezeh": Hümeze ile lümezede ikisi aynı manaya mıdır yoksa farklı mıdırlar diye iki görüş halinde ihtilaf etmişlerdir. Birinci görüş: Onlar farklıdır, sonra bunlarda yedi görüş vardır: Birincisi: Hümeze: Gıybet eden, lümeze de: Ayıplayandır. Bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Hümeze: İnsanı yüzüne karşı ayıplayan, lümeze de: Arkasından ayıplayandır. Bunu da Hasen, Atâ’ ve Ebû’l - Âliyye, demişlerdir. Üçüncüsü: Hümeze insanlara lâf atan, lümeze de: İnsanların soylarına lâf atandır, bunu da Mücâhid, demiştir. Dördüncüsü: Hümeze: Gözle ayıplayan, lümeze de: Dille ayıplayandır, bunu da Katâde, demiştir. Beşincisi: Hümeze: İnsanlara eliyle işaret edip vurandır, lümeze de: Onlara diliyle eziyet edip söyleyendir. Bunu da İbn Zeyd, demiştir. Altıncısı: Hümeze: Dili ile eziyet eden, lümeze de gözü ile işaret edendir. Bunu da Süfyan Sevri, demiştir. Yedincisi: Hümeze: Gıybet edendir, lümeze de: insana yüzüne karşı dil uzatandır. Bunu da Mukâtil, demiştir. İkinci görüş: Hümeze: Ayıplayan, dil uzatandır, lümeze de aynıdır. Hemz’in aslı: İtmektir, bunu da İbn Kuteybe, demiştir. Zeccâc da şöyle demiştir: Hümeze ve lümeze: İnsanları arkadan çekiştiren ve onları küçük düşürendir. Şair de şöyle demiştir: Sana rastladığım zaman istemeyerek yüzüme gülüyorsun, Kaybolduğum zaman da beni iğneliyorsun. 2O ki, mal topladı ve saydı. "Ellezi cemea malen": Ebû Cafer, İbn Âmir, Hamze, Kisâi, Halef ve Ravh, şedde ile "cemmea", diğerleri ise şeddesiz olarak (cemea) okumuşlardır. "Ve addedeh": Cumhûr dalın şeddesi ile okumuşlardır. Ebû Abdurrahman es - Sülemi, Hasen ve İbn Ya’mur, şeddesiz okumuşlardır. Müfessirlerin Kelâmın manasında iki görüşleri vardır: Birincisi: Miktarını saydı, bunu da Süddi, demiştir. İkincisi: Yıllarca yetecek kadarını ayırdı, bunu da İkrime, demiştir. Zeccâc da şöyle demiştir: Kim şedde ile "cemmea” okursa, manası: Onu gelecek için hazırladı, demektir. Kim de şeddesiz olarak "adedeh” okursa, manası: Mal ve adam hazırladı, onları yardımcı edindi, demektir. 3Gerçekten malının onu ölümsüzleştireceğini sanır. "Gerçekten malının onu ölümsüzleştireceğini sanır": Ahlede, yuhlidu manasınadır, Mana da şöyledir: Malının kendisini ölümden koruyacağını sanır; ölmeyecekmiş gibi çalışır. 4Hayır, elbette Hutame’ye mutlaka atılacaktır. "Hayır": Yani malı onu ölümsüzleştirmez ve ebedi kılmaz. "Elbette Hutame’ye atılacaktır": O cehennemin isimlerinden biridir. Ona bu ismin verilmesi, içine atılan şeyi kırmasından dolayıdır. O eti yedikten sonra kemiği de kırar. Çok yiyen adama: Hutame denir. Ebû Bekr es - Sıddik, Ömer b. Hattab, Ebû Abdurrahman, Hasen, İbn Ebi Able ve İbn Muhaysın, uzun elif, meksur ve şeddeli nun ile "leyünbezanni” okumuşlar ki, o ve malı cehenneme atılacaklar, demektir. 5Hutame’nin ne olduğunu sana ne bildirdi? 6Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir. 7O ki, gönüllerin üzerine çıkar (kalplere sirayet eder). "O ki, kalplere sirayet eder": Yani deriyi ve eti yer, sonra da kalbe varır, onu da yakar. Ferrâ’ şöyle demiştir: Acısı kalplere ulaşır. Ittıla’ ile buluğ aynı manayadır. Araplar; Meta tala’te ardana derler ki: "Ülkemize ne zaman geldin?” demektir. İbn Kuteybe de: Tettaliu alel efideh: Kalplere varır ve onların üzerine çıkar, demiştir. Özellikle kalplerin zikredilmesi şunun içindir; çünkü acı kalbe ulaşırsa, insan ölür. Onların ölüm durumunda olduklarını fakat ölmeyeceklerini haber vermiştir. 8Şüphesiz o onların üzerine kapatılmıştır. Biz de "Mu’sade’nin manasını Beled: 20’de zikretmiştik. 9Uzatılmış sütunlarda. "Fi amedin": Hamze, Haleli Kisâi ve Âsım - ancak hafs rivâyeti hariç - aynın zammı ve mimin sükunu ile (umdin) okumuşlardır. Müfessirler şöyle demişlerdir: Onlar Cehennem halkının üzerine kapatılan katların kazıklarıdır. "Fi” be manasınadır, mana da, mutbakatin biumudin (direklerle kapatılmış) demektir. Katâde: Abdullah kıraatinde de böyledir, demiştir. Mukâtil de şöyle demiştir: Kapılar üzerlerine kapatılır, sonra da demir kazıklarla berkitilir, öyle ki, sıkıntısı ve sıcaklığı eksilmez. "Mümeddedeh” umud’un sıfatıdır, yani sütünlar uzatılmış ve söndürülmüş demektir. Bu da kısadan daha sağlam olur. Katâde de şöyle demiştir: Onlar ateşte azap için kullanılan sütunlardır. Ebû Salih de: "Uzatılmış sütunlar": Uzun bağlar, manasınadır, demiştir. |
﴾ 0 ﴿