6

"Bizi, dosdoğru olan yoluna ilet!"

Bunda birçok fayda vardır.

Birinci fayda: Bir kimse şöyle diyebilir: "Namaz kılanın mümin olması gerekir. Her mümin, hidayete ermiştir. O halde namaz kılan hidayete ermiş demektir. Buna göre ise, o "Bizi hidayet et!" dediğinde bu sözü, zaten hidayet üzere bulunduğu halde, yine de hidâyet isteyen kimsenin sözü gibidir, Bu ise. elde edilmişi yemden elde etme (tahsîl-i hâsıl) olur ki. bu muhal bir şeydir." Ulemâ, buna birkaç şekilde cevap vermiştir. Şöyle ki:

Birinci vecih: " sözünden maksad. Allah rızası için büyük meşakkatlen sırtlanan öncülerin yoludur, Anlatıldığına göre Hazret-i Nüh (aleyhisselâm), her gün bayılıncaya kadar dövülürdü. O, buna rağmen, yine her vurulduğunda. "Allah'ım. kavmime hidayet et. çünkü onlar ne yaptıklarım bilmiyorlar' derdi. Şayet, "bizim peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bu cümleyi sadece bir kere söylemiştir. Halbuki, Hazret-i Nûh bir günde aynı cümleyi defalarca söylemiştir. Bu nedenle. Hazret-i Nuh'un Peygamberimizden üstün olduğunu söylemek gerekir?" denilirse, buna bizim cevabımız şu olur: Cenâb-ı Hakk'ın (......) sözünden maksadı, kendisinden bu üstün ahlâkın istenmesi olup. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de. Fâtıha'yı her gün şu kadar defa okuduğuna göre. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu kelimeyi söylemesi Nûh (aleyhisselâm)'ın söylemesinden daha çok olur.

İkinci vecih: Ulemâ, her ahlâkın ifrat ve tefrıdı olmak üzere, iki tarafı bulunduğunu açıklamıştır ki, bu ıkı taraf da kınanmıştır. Hak olan. orta olandır Bu hususu. Cenâb-ı Hakk "İşte böylece Biz sizi orta bir Ümmet kıldık " (Bakara. 143) ayetiyle tektd etmektedir Ayette geçen, "sözünden maksad, âdil ve dosdoğru olandır. Mümin delillerle Allah'ı tanıyınca, hidayete ulaşmış bir mümin olur. Bu halin meydana gelmesinden sonra, onun şehevî ameller, öfke dolu fiiller ve malını infak etme hususunda ifrat ve tefritin iki ucu arasındaki orta bir yol olan adaleti bilmesi gerekir. Böylece mümin kul, Allah'tan her türlü ahlâk ve her türlü fiil hususunda bu iki aşın ucun arasında kalan ve orta yoi olan, dosdoğru yola iletilmesini ister. Bu izaha göre. ortaya atılan sual kendiliğinden zail olur.

Üçüncü vecih: Mümin Allah'ı tek bir delille tanıyınca, mümkinu'l-vücûd olan bütün varlıklarda O'nun varlığına, ilmine, kudretine, cömertliğine, rahmetine ve hikmetine delâlet eden nice deliller olduğunu anlar. Çoğu kez insanın dini, bu insan diğer delillerden habersiz olduğu halde, tek bir delille sahih olur. Buna göre kulun. " sözünün manası: "Ey Rabbimiz! Her şeyde, Senin zâtına, sıfatlarına, kudretine ve ilmine delâiet eden nice deliller bulduk" olur. Bu takdire göre, söz konusu olan sual kendiliğinden bertaraf edilmiş olur.

Dördüncü vecih: Cenâb-ı Allah:

"Muhakkak ki sen, doğru bir yola hidayet ediyorsun: Göklerde ve yerde bulunan her şeyin kendisine ait olduğu Allah'ın yoluna..." (Şûra. 52-53) ve Hazret-i Muhammed'e

"Ve bu, benim dosdoğru olan yolumdur, öyleyse ona uyunuz!" (Enam 153) buyurmuştur.

Ayetlerde geçen "Sırât-ı müstakim" insanın, Allah'dan başka her şeyden yüz çevirmiş; bütün kalbi, fikri ve zikriyle Allah'a yönelmiş olmasıdır. Buna göre sözünden kulun maksadı, onu Allah'ın bahsedilen nitelikteki Sırât-ı müstakime iletmesıdir. Bunun misali şudur: Kul öyle bir hale gelmelidir ki, şayet Cenâb-ı Hakk ona çocuğunu keseceksin dese, Hazret-i İbrahim'in yaptığı gibi, derhal itaat etmelidir. Kendisini başkasının kesmesini emrettiğinde, Hazret-i İsmail'in yaptığı gibi. boyun eğmelidir Yine kendisine, kendini denize atmasını emrettiğinde. Yûnus (aleyhisselâm)'ın yaptığı gibi, Allah'ın emrine uymalıdır. En üst makamlara erişmesinden sonra, kendisinden daha bilgili kimseye talebe olmasını emrettiğinde, Hazret-i Musa'nın Hızır (aleyhisselâm)'la yaptığı gibi. o emre uymalıdır Emr bi'l-ma'rûf ve nehy an'ıl-münker hususunda, ölüme, iki parçaya bölünmeye sabretmesini emrettiğinde. Hazret-i Yahya ve Zekerıyyâ (aleyhisselâm)'ın yaptıkları gibi, itaat etmelidir. Bütün bunlara göre kulun demesinden maksadı, musibetlere sabretme ve belâ geldiğinde de bırakıp kaçmayıp sebat etmek hususunda Peygamberlere (aleyhisselâm) uymaktır Şüphesiz bu makam, son derece dehşet verici bir makamdır Çünkü yaratıklarının çoğunun bu makama dirençleri yoktur. Ne var ki, biz yine şöyle diyoruz: Ey insanlar, korkmaymız, üzülmeyiniz, zira Allah'ın dini hususunda hiç bir dar iş yoktur ki, o genişlemesin... Çünkü bu ayette, kolaylığa ve suhulete delâlet eden hususlar bulunmaktadır. Zıra Cenâb-ı Hakk. "dövülenlerin, öldürenlerin yoluna ilet..." dememiş de, tam aksine, "Kendilerine nimetler verdiklerinin yoluna (ilet)" demiştir. O halde, bu ayeti okurken, senin niyetin şöyle demek olsun: "Allah'ım, babamın büyük günahları işlediğini gördüm.. Tıpkı benim işlediğim gibi.. Benim günahlara cüret ettiğim gibi, onun da masiyetlere cüret ettiğim gördüm. Sonra ise. ölümü yaklaştığında tevbe ettiğini ve kötülüklerden döndüğünü, bunun peşinden Senin de. onun cehennemden kurtulmasına ve cennete girmesine hükmettiğini gördüm. Buna göre o, kendisini tevbe etmeye muvaffak kılman ve tevbesını kabul etmiş olman suretiyle, kendilerine nimet vermiş olduğun kimselerden birisidir. Öyleyse ben de diyorum ki, bu tevbe edenlerin derecesini isteyerek, "bizi bunun gibi dosdoğru yola ilet!". Bu mertebeyi elde edince de, peygamberlerin (aleyhisselâm) derecelerine uymayı iste.. İşte, sözünün tefsiri budur.

Beşinci vecih: "Yol" hususunda da, insan âdeta şöyle demiş oluyor "Birçok eşim ve dostum, beni bir yola; düşmanlarım, ikinci bir yola. şeytan ise, üçüncü bir yola çekmek istemektedirler. Şehvet, kızgınlık (gazab), kin ve hased; ta'tîl, teşbih, cebr, kader, ırcâ, vaîd, rafz (rafızîlik) ve hurûc (hancılık).hususlarında da böyledir (onlar da beni bir yola çekerler). Bütün bunlara karşılık akıl güçsüz, ömür kısa, yapılacak iş çok, her şeyi denemek tehlikeli, bütün bunlar karşısında hüküm vermekse zordur. Bütün bunlar arasında şaşırıp kaldım. O halde, beni kendisinden cennete çıkacağım bir yola hidayet eyle!" "Müstakim" ise, pürüzsüz ve dosdoğru demektir.

İbrahim b. Edhem'den nakledildiğine göre O, Beytullah'a gidiyormuş. Karşısına, devesine binmiş bir bedevî çıkmış ve, "ey Şeyh nereye?" demiş. Bunun üzerine, İbrahim b. Edhem, "Beytullah'a" diye cevap vermiş. Bedevî, "Sen deli misin? Ne bineğin, ne azığın var, halbuki, yolculuk da alabildiğine uzun" deyince, İbrahim b. Edhem, "benim birçok bineğim var. Ne var ki, sen göremiyorsun" der. Bunun üzerine bedevî, "onlar nedir?" diye sorar. İbrahim b. Edhem şöyle cevap verir: "Bana bir belâ geldiğinde bineğine; bir nimet verildiğinde şükür bineğine; başıma kaza geldiğinde r'iza bineğine binerim. Nefsim beni her hangi bir şeye çağırdığında, kalan ömrümün geçenden daha az olduğunu bilirim." Bunun üzerine bedevî. "Allah'ın izniyle yürü git. Sen binitlısin, bense yayayım" dedi.

Altıncı vecih: Bazıları sırât-ı müstakîm'in İslâm; bazıları ise Kur'an olduğunu söylemişlerdir ki, bu doğru değildir. Çünkü, "Kendilerine in'âm ettiğin kimselerin yola..." (Fatiha. 6) ifadesi sözünden bedeldir. Durum böyle olunca, takdir şöyle olur: "Bizi, öncekilerden kendilerine in'âm ettiğin kimselerin yoluna ilet!" Bizden önce geçenlerinse, ne Kur'ân'ları vardı, ne de müslüman idiler. Bu geçersiz olunca, (......) sözünden maksadın, "Bizi, cenneti hak bilmiş ve onu hak etmiş kimselerin yoluna ilet!" olduğu ortaya çıkar. Cenâb-ı Hakk, lâfzı, cehennemin köprüsünü hatırlatması için, hepsi aynı manaya olduğu halde lâfzını kullanmış, fakat ve lâfızlarına yer vermemiştir. Bu nedenle insan, bu kelimeden ötürü kendisini fazla bir korku ve ürperme içinde hisseder.

(......) ifadesinin tefsirinde ikinci görüş de şudur: "Bizi, bize bağışladığın hidayet üzre kıl!" Bunun bir benzeri de, Cenâb-ı Hakk'ın "Ey Rabbimiz, bizi hidayete ulaştırdıktan sonra, kalblerimizi sapıtma. (Ali imrân, 8) ayetidir ki, bunun manası da: "Ey Rabbimiz! Bizi hidayet üzerinde tut!" Nice âlim vardır ki, onun kalbine küçük bir şüphe düşmüş, böylece de Hakk'dan sapmış, ayağı kaymış ve dosdoğru yoldan, müstakîm dinden dönmüştür.

İkinci fayda: Birisi, "Niçin " (Bize hidayet et) dedi de " (Bana hidayet et) demedi?" derse, buna iki şekilde cevap verilir:

Birincisi: Dua daha umumî olduğu zaman, kabul edilmeye daha yakın olur. Alimlerden biri talebesine. "İlk hutbede " (Cenâb-ı Allah senden ve bütün müslümanlardan razı olsun) diye okuduğunda, " ifadenle beni niyet edersen, olabilir. Aksi halde bir zorluk yoktur, ancak, sakın hâ, beni dediğinde unutmayasın Çünkü demen duayı birine has kılmandır. Kabul olunmaması da caizdir. Ama, " dediğinde ise, bu müslümanlar arasında duası kabul olunacak mutlaka birisi vardır. Cenâb-ı Hakk, birisinin duasını kabul edince, diğerlerinin duasını geri çevirmez" demiştir. Çünkü O, son derece kerimdir. İşte bu sebebten dolayı şu, duada örf haline gelmiştir: Dua etmek isteyen kimse, önce Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e salat-ü selâm getirir, sonra duasını yapar ve duasını yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e salat-ü selâm okuyarak bitirir. Çünkü Cenâb-ı Hakk. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)e salat-ü selâm getiren kimsenin duasına icabet eder. Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e salat-ü selâm getiren kimsenin duasının başı ve sonu kabul olununca ortasının kabul edilmemesi imkânsızdır.

İkincisi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'a, kendisiyle isyan etmediğiniz dillerle dua edin." dedi. Sahabe: "Ya Resûlallah, hangimizin öyle dili vardır?" deyince de, o,

"Birbirinize dua edersiniz. Çünkü sen onun lisanı ile, o da senin lisanınla Allah'a isyan etmemiştir" buyurmuştur.

Üçüncüsü: Cenâb-ı Allah sanki şöyle demiştir: "Ey kulum, Fatiha Sûresi'nin başında deyip de (Allah'a hamdederim) şeklinde demeyen sen değil miydin? diyerek, sen önce, bütün hamdedenlerin hamdini dile getirdin. Aynı şekilde dua ederken de onları duana kat da " (Bizim hepimize hidayet et) de.

Dördüncüsü: Kul sanki şöyle der: "Senin Resulünün:" Birlik rahmet, ayrılık ise azabtır' Müsned, 4/278. 375. dediğini duydum. Sana hamdetmek isteyince de, bütün hamdlerı dile getirerek, dedim. İbadeti dile getirdiğimde, bütün herkesin ibadetini dile getirerek, dedim. Yardım talebinde bulununca da, herkesin yardım talebini söyleyerek, dedim. Şüphesiz, hidayeti istediğimde, onu herkes için isteyerek dedim. Salih kimselere uymayı istediğimde, bunların hepsine uymayı isteyerek, dedim. Huzurundan koğulanlardan uzaklaşmayı istediğimde, bunların topundan kaçarak, dedim. Dünyada, peygamberler ve salihlerin yolundan ayrılmadığım için, ahirette de onlardan ayrılmayacağımı umarım Nitekim Cenâb-ı Allah

"İşte onlar "Allah'ın kendilerine nimet verdiği. Peygamberler, sıddiklar, şehitler ve salih kimselerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştır" (Nisa. 69) buyurmuştur.

Üçüncü fayda: Geometri ile uğraşanlar, doğru çizginin, iki noktayı birbirine birleştiren en kısa çizgi olduğunu söylemişlerdir. Buna göre doğru çizgi, bütün eğri çizgilerden daha kısadır. Binaenaleyh, kul birkaç bakımdan " demiştir:

Birincisi: "Sırât-ı müstakîm, en yakın ve en kısa yoldur. Ben âcizim. benim acizliğime ancak dosdoğru yol uygun olur"

İkincisi: "'Dosdoğru olan bir tektir. Onun dışındakiler ise birbirine benzeyen bir sürü eğri-yanlış yollardır. Bu sebeble yollar birbirine karışır. Ama dosdoğru yola gelince, o başkasına benzemez. Böylece de bu yol, korkulardan ve belâlardan uzak olarak, en emniyetli yol olur."

Üçüncüsü: Dosdoğru yol maksada götürür. Eğri'yollar ise hedefe götürmez. Dördüncüsü: Dosdoğru olan değişmez, eğri olan ise değişebilir. İşte bu sebeblerden ötürü kul, sırât-ı müstakimi istemiştir En iyi Allah bilir.

Sekizinci Fasıl

6 ﴿