13

"Onlara, gelin insanların iman ettiği gibi, siz de iman ediniz, denildiğinde, onlar şöyle dediler: O beyinsizlerin inandıkları gibi biz de mi inanalım!? İyi bilin ki, beyinsizlerin ta kendileri onlardır, ama bunu bilmezler"

Münafıkları Gerçek İmana Davet

Bu münafıkların çirkin fiillerinin üçüncüsüdir. Çünkü Cenâb-ı Hak, onları bir önceki ayette, yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan nehyedince, bu ayette onlara, iman etmelerini emretmiştir. Sebebiyse, insanın kemâle ermesinin, ancak iki şeyin birarada bulunmasıyla elde edilmesidir.

Bu iki şeyden birincisi, uygun olmayan şeyleri terketmektir ki, Cenâb-ı Hakkın "fesâd çıkarmayın" buyruğu bunu ifade etmektedir. Burada birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Cenâb-ı Hakkın yani, "Nifâktan uzak, ihlâsla içice olan bir iman ile iman ediniz" sözüdür. Bir kimse şöyle diyebilir: Bu ayetle, sırf ikrarın iman olduğuna istidlal edebilir. Çünkü sırf ikrar iman sayılmasaydı, ancak ihlâs meydana geldiğinde iman sıfatı tahakkuk etmiş olurdu. Buna göre, Cenâb-ı Hakkın, "iman ediniz!" sözü, neticeyi elde etmek için yeterlidir. "İnsanların inandıkları gibi" sözü ise, imanın tahakkukunda etkisi olmayan bir sözdür. Buna cevabımız şudur: Allah katında gerçek iman, içinde İhlâs bulunan imandır. Ama zahirde, İhlasın olup olmadığını anlamaya, zahirî ikrarın dışında, herhangi bir yol yoktur. İşte bu sebeple şüphesiz, burada "iman ediniz" sözünü "insanların İman ettikleri gibi" sözüyle tekid etmeye ihtiyaç duyulmuştur.

Ayette Geçen Nass "Insanlar'dan Maksat Kimlerdir?

(......) kelimesindeki "elif-lâm" hakkındadır. Bu hususta iki görüş vardır:

a- Elif-lâm, "ahd-i haricî" ifade eder. (Yani buradaki -insanlar'da- maksadın, hem söyleyen hem de dinleyenlerce bilinmesi). Buna göre, "Hazret-i Peygamber ve O'nunla beraber olanların iman etmeleri gibi iman edin" demektir. Peygamberle birlikte bulunanlar ise, tanınan kimselerdir. Yahut, "insanlar" dan maksat Abdullah b. Selâm ile O'nun gibi İslâm'a girenlerdir. Çünkü bunlar da, Hazret-i Peygamberle beraber iman edenler gibi, iman etmişlerdir."

b- "Elif-lâm" cins ifade eder. Bu durumda da iki izah tarzı bulunmaktadır.

Birincisi: Evs ve Hazreç'in çoğu müslüman İdiler. Bu münafıklar da Evs ve Hazreç kabilesinden idiler, ama az idiler. Buna göre, umum ifâde eden lâfızlar, bazan ekseriyyet için de kullanılabilirler.

İkincisi: Gerçekte insan olan, sadece müminlerdir. Çünkü onlara insan olmanın gerçekliği verilmiştir. Sebebiyse, gerçek insanın diğer canlılar karşısındaki üstünlüğü, doğruya ileten akıl ve hidayet eden fikir iledir.

Münafıkların Müminleri İstihfaf Etmeleri

"İnsanların iman ettikleri gibi iman ediniz" diyen, ya Hazret-i Peygamber veya müminlerdir. Sonra, o münafıkların bazısı bazısına, "Biz de falanların filanların beyinsizi gibi mi iman edeceğiz?" demiştir. Hazret-i Peygamber bu hususu bilmiyordu. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, onlardır beyinsizlerin ta kendileri" buyurmuştur.

Dördüncü Mesele

"Sefeh", hafiflik anlamına gelir. Rüzgar bir şeyi kımıldattığında denilir. Şair "Onlar, uçlarını, akıp giden rüzgarların titretmiş olduğu mızrakların harekete geçmesi gibi akıp gittiler" ve Ebû Temmâm et-Tâî de: "Akılsızın akıllıya üstün olduğu ortaya çıkınca, mızrağın hızlı ve hafif darbesi onu şaşırttı" demiştir. Ebû Temmâm burada ile, mızrağın darbesinin hızlılığını ve hafifliğini kastetmiştir. Ağzı bozuk olan kimseye de, "sefih" denilmektedir; çünkü böyle birisi vakarsız ve hafifmeşreb bir kimsedir. Cenâb-ı Hak, "Allah'ın sizin idarenize bıraktığı mallarınızı beyinsizlere vermeyin" (Nisa, 5) buyurmuştur. Hazret-i Peygamber ise, aklının azlığından dolayı, 'İçki içen kimse, sefihtir, akılsızdır" buyurmuştur. Münafıklar müslümanları, "sefîh" olarak isimlendirmişlerdir; çünkü, münafıklar soylu ve makam sahibi kimselerdi. Müminlerin çoğu ise, fakîr idiler. Münafıklara göre, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dininin aslı esası yoktu. Aslı esası olmayan bir şeyi de, ancak akılsızlar kabul edebilirdi. İşte bu sebeplerden dolayı, münafıklar müminleri akılsızlığa nisbet etmişlerdir. Sonra Cenâb-ı Hak ki; O'nun sözü gerçektir-, birkaç sebepten dolayı bu lâkabı kendilerine iade etmiştir.

Birinci sebep: Delilden yüz çevirmekle kalmayıp bir de delile tutunan kimselere akılsız diyen kimse akılsızın tâ kendisidir.

İkinci sebep: Dünya mukabilinde âhireti satan kimse yok mu, İşte esas akılsız odur.

Üçüncü sebep: Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e düşmanlık yapan, Allah'a düşmanlık yapmıştır. İşte asıl akılsız olan odur.

Beşinci Mesele

Cenâb-ı Hak, iki sebebe binâen bu ayetin sonunda "bilmiyorlar"; bundan önceki ayetin sonunda ise "hissetmiyorlar" demiştir.

Birinci sebep: Mü'minlerin hak, onların ise batıl üzere olduklarına vakıf olmak, aklî ve fikri bir şeydir. Ama, nifak ve nifakta bulunan, yeryüzünde de bozgunculuğa götüren şeye gelince, bu adeta duyu organlarıyla hissolunan bir zarar gibidir.

İkinci sebep: Cenâb-ı Hak, cehalet anlamına gelen "sefeh" lafzını zikredince, ona denk düşsün diye (tıbâk). ilim kelimesini zikretmiş olması çok güzel olmuştur. Allah en iyi bilendir.

13 ﴿