47

"Ey îsralloğulları, size inam ettiğim nimetlerimi ve sizi bütün alemlere üstün tuttuğumu hatırlayınız ".

Bil ki Cenâb-ı Hak, onların aleyhindeki delili pekiştirmek ve Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tabi olmamadan sakındırmak için, burada bu sözü ikinci defa tekrar etmiş, sonra: "Birgünden sakının ki..." (Bakara, 48) sözüyle de tehdidini o söze bitiştirmiştir. Sanki Cenab-ı Hak şöyle demiştir: Size olan geçmiş nimetlerimden ötürü bana itaat etmediyseniz, bari gelecekteki azabımın korkusundan ötürü bana itaat edin!

Alemlere Üstün Kılmanın Manası

Hak teâlâ'nın: âyetine gelince, bunda bir sual vardır. Bu soru şudur: Bu ayet, onların Hazret-i Muhammed'den üstün olmalarını gerektirir. Bu ise, ittifakla yanlıştır. Buna birkaç bakımdan cevap veririz:

a) Bazı âlimler, âlem çok kalabalık insan topluluğundan ibarettir. Mesela, "Bir yığın insan gördüm" demen gibi... Bundan maksat, insanların tamamı değil, çoğudur, demişlerdir. Bu görüş zayıftır; çünkü âlem lafzı delil anlamına gelen âlemden müştaktır. Buna göre, Allah'a delil olan her şey âlem olmuş olur ve böylece de âlemden olur. Kelamcıların görüşlerinin tahkiki ise şöyledir. Âlem, Allah'ın dışında var olan her şeydir. Buna göre âlem lafzını, sonradan olanların bir kısmına tahsis etmek caiz olmaz.

b) Bundan maksat, "Sizin zamanınızın âlemlerine üstün tuttum" demek olur. Bu böyledir, çünkü bundan sonra meydana gelecek olanlar şu anda mevcut değildir. O halde, o şahıs mevcut değilken, âlemler cümlesine dahil olmaz, çünkü âlemden olmanın şartı, mevcut olmaktır, yokken bir şey mevcut olamaz, o halde yok olan bir şey âlemden olmaz. Bir de Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), o vakit mevcut değildi, o vakit âlemlerden de değildi. Binaenaleyh, o vakitte İsrailoğullarının âlemlerin en üstünü olmasından, onların o vakitte Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'den üstün olmaları gerekmez. Hak teâlâ:

"Hani Allah sizin içinizden peygamberler gönderdi sizleri hükümdarlar yaptı, size kainatta hiç kimseye vermediği şeyi verdi" (Maide, 20) ve: "Andolsun ki biz onları, bilerek, bütün âlemlere üstün tuttuk" (Duhan. 32) buyurmuş, bununla o zamanın âlemlerini kastetmiştir. Onlar, kendilerine verilen hükümdarlık, peygamberlik ve ilahi kitaplar gibi hususlarla başkalarından daha üstün olmuşlardır.

c) Allah'ın hitabı âlemler hakkında umumidir. Fakat, fazileti ifade etme bakımından mutlaktır. Mutlakın doğru olmasında tek bir suret kafidir; buna göre ayet, İsrailoğullarının âlemlere herhangi bir hususta üstün kılınmış olduklarına delalet eder ki, bu onların her şeyde âlemlerin hepsinden üstün olmasını gerektirmez. Aksine onlar, bir hususta başkalarından daha üstün oldularsa da, başkaları bu şeyin dışında onlardan daha üstün olmuş olurlar. Bu durumda, Allah'ın:

"Muhakkak ki Allah Adem'i, Nuh'u, İbrahim'in ailesini İmrân'ın ailesini bütün âlemlere seçmiş, üstün kılmıştır" (Al-i imran, 33) âyetiyle peygamberlerin meleklerden daha üstün olduğuna istidlal etmenin doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Burada, geriye birkaç bahis kaldı.

1) İbn Zeyd, Allah bununla, onlardan mümin olanları kastetmiştir. Çünkü, onların asileri, Allahü Teâlâ'nın: "Ve onları maymunlar ve domuzlar haline getirdi" (Marde, 60) âyeti ile: "Beni İsrail'in kâfir olanları lanetlenmiştir" (Maide, 78) âyetinde buyurduğu gibi, maymunlara ve domuzlara çevrilmiştir.

2) Cenâb-ı Hakk'ın İsrailoğullarına olan bütün hitapları, Arapların dikkatini çekmek içindir. Çünkü onlara üstünlükleri nebileri sayesinde olmuştur. Peygamberlerin kıssalarının tamamı da bir irşad ve uyarma gayesine yöneliktir. Nitekim Cenab-ı Hak: "Onlar, sözü dinlerler, ve hemen onun en güzeline tabi olurlar"(Zümer, 18); "Size Rabbinizden indirilenin en güzeline uyunuz "(Zümer, 55) ve: "Muhakkak ki onların kıssasında, akil sahipleri için alınacak ibretler vardır" (Yusuf, 111) buyurmuştur. İşte bundan ötürü Katâde rivayette bulunara, şöyle demiştir: "Bize anlatıldığına göre Hazret-i Ömer şöyle demiştir: "Allah'a yemin olsun ki, İsrailoğulları çekip gitmiştir. Sizin başkalarından dinlediğiniz şey bir fayda vermez "

3) Kaffal, nün harfinin kesresiyle olan" Nimet: Minnet ve adamın arkadaşına ikram ettiği şey" manasına gelir. Nitekim Hak teâlâ: Bu, bana lütfettiğin bir nimettir" (Şuara, 22) buyurmuştur. Ama nûn harfinin fethasıyla olan (......) kelimesine gelince, bu hayatta kendisiyle nimetlenilen şeydir. Nitekim Cenâb-ı Hak:

"İçinde büyük bir zevkle yaşadıkları nimetler..." (Duhan, 27) buyurmuştur.

Allah, Kulun Faydasına Olan Şeyi Yaratmaya Mecbur Değildir

4) Allah'ın hitabı kulların faydasına olan şeyi gözetmesinin Allah'a ne dünyevi ne de dini bakımdan vacib olmadığına delalet eder. Çünkü O'nun buyruğu, dini ve dünyevi nimetlerin tamamını içine alır. Buna göre bu üstünlük, ya vacib olur veya olmaz; eğer vacib olursa, bunu onlara bir lütuf addetmek caiz olmaz. Çünkü görevini ifa eden kimsenin, hiç kimseye bir lütfü söz konusu değildir. Eğer, Cenâb-ı Hakk'ın, bunu ötekilere değil de berikilere tahsis etmiş olmasıyla birlikte vacib olmazsa, bu kulların faydasına olanı gözetmenin ne dünyevi ne de dini bakımdan vacib olmadığını gösterir. Buna göre, şayet Allah onlara bu dünyada büyük nimetler tahsis edince, onlara ahirette de büyük nimetler tahsis etmesi uygun olur. Nitekim, iyiliği tamamlamak, başlatmaktan öahe hayırlıdır, denilmiştir. O halde daha niçin onun peşinden âyetindeki şiddetli korkuyu getirmiştir? denilirse, cevab olarak deriz ki, nimetin büyüklüğüne rağmen isyan etmek, en çirkin ve en kötü bir kusur olu;. İşte bu sebepten dolayı Cenâb-ı Hak onları günah işlemekten sakındırmıştır.

5) Bu bahis, âlemdeki gurupların hangisinin daha efdal, yani hayır özelliklerini daha çok haiz olduğunu beyan hususundadır. Bil ki, her yerdeki sakinler arasında bu hususta çok çetin tartışmalar meydana gelmiştir. Buna göre her gurup kendisinin daha üstün ve kemal sıfatlarına da daha çok sahip bulunduğunu iddia etmiştir. Biz Allah'ın tevfik ve yardımıyla, meselenin çözümü güç yönlerine işaret edeceğiz.

Mal Ve Mülkün, Şefaatin, Yardımlaşmanın Fayda Vermeyeceği Gün

47 ﴿