52Daha sonra sizi, bu işinizin peşisıra atfetmiştik, ki belki şükredersiniz (diye) Cenab-ı Allah'ın Af Vasfı Cenâb-ı Allah'ın: âyetine gelince, Mu'tezile bu âyetle ilgili olarak, "Bundan murad.tevbeetmeniz sebebiyle, ki bu tevbe de birbirinizi öldürmenizdir, bunu sizden bağışladık, demektir" demiştir. Bu görüş iki bakımdan zayıftır. a) Tevbenin kabulü aklen vacibtir. Âyetten murad eğer bu olsaydı, bunun nimet verme sadedinde zikredilmesi caiz olmazdı. Çünkü vacib olan bir şeyi yapmak, inam ve nimet verme sayılmaz. Halbuki bu ayetlerin esas maksadı, yahudilere Cenâb-ı Allah'ın verdiği nimetleri tadâd etmektir. b) "Afv" müstehak olunan cezayı düşürmenin adıdır. Düşürülmesi gereken şeyi düşürmek, afv diye isimlendirilemez. Görmez misin ki, zalimin mazluma azab etmesi caiz olmadığı için, bu azab etmeyi terkettiğinde, bu terk etme işine afv denilmez. Burada da böyledir. Bu sabit olunca, deriz ki, Cenâb-ı Hakk'ın: "öyleyse Rabb'inize tevbe ediniz ve tevbe etmeyenlerinizi öldürünüz" (Bakara, 54) âyetinden dolayı, tevbenin bu şekilde meydana geleceğinde şüphe yoktur. Durum böyle olunca, ayet tevbenin kabulünün aklen vacib olmadığına delalet eder. Bu sabit olunca da, Cenâb-ı Allah'ın afv ile, aklen ve şer'an ikabı caiz olan kimsenin cezasını düşürmüş olduğu sabit olur. Bu da Mutezile'nin iddiasının aksidir. Cenâb-ı Allah'ın, Musa (aleyhisselâm)'nın kavminin kâfirlerini affettiği sabit olunca, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olan Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ümmetinin günahkârlarını affetmesi daha evla olur. Cenâb-ı Allah'ın âyetine gelince, bil ki, (......) kelimesiyle ilgili izah (Bakara, 21) âyetinin tefsirinde geçmişti. Şükrün hakikâti ve mahiyetine dair söz ise, çok uzundur. Ve inşaallah ileride gelecektir. Mu'tezile şöyle demiştir: Hak teâlâ, onları affettiğini ve şükretsinler diye, onları muahaze etmediğini beyan etmiştir. Bu, Cenâb-ı Allah'ın onlardan şükürden başka bir şey istemediğini gösterir. Buna şöyle cevap verilir. Eğer Cenâb-ı Allah onların şükrünü murad etmiş olsaydı, bunu, ya şükredeni şükre götürecek olan sebebin bulunması şartıyla veya bu şart olmaksızın murad ederdi. Birinci ihtimal yanlıştır, çünkü eğer Cenab-ı Allah bunu bu şart ile, murad etmiş olsaydı ve bu şart da kulda bulunsaydı, o takdirde bu şükre götüren sebebin başka bir sebebe muhtaç olması gerekirdi; eğer bu şart, sebebi yaratması cihetiyle Allah'tan olsaydı, bu şükrün meydana gelmesi gerekirdi; Allah bu sebebi yaratmadığı zaman da, bu şükrün meydana gelmesi imkansız olurdu.Bu Mu'tezilenin görüşünün aksini ifade eder. Eğer Cenâb-ı Allah, şükre götüren bu sebepler olmaksızın, o kulunun şükretmesini murad ederse, ondan imkansız olanı istemiş olur. Çünkü sebep olmaksızın bir fiilin meydana gelmesi imkansızdır. Buna göre, yine Mu'tezile için, yine aynı güçlüğün söz konusu olduğu sabit olur. Allah en iyi bilendir. Benî İsraile Tevrat Ve Furkan Verilmesi |
﴾ 52 ﴿