66Bu (cezayı) hem o zamanki insanlara hem de daha sonra gelecek insanlara ibret verici bir ceza ve miittakiler için bir öğüd vesilesi kıldık. “Nekâl” Kelimesinin Mânası (......) kelimesi hakkında Kaffâl (r.h) şöyle demiştir: "O, insanları benzerî bir günahı yapmaktan meneden ağır bir cezadır. Bu kelimenin kökü menetmek, ve alıkoymak manasınadır. Yeminden kaçınmak manasına olan, ifadesi; kelepçeye ve geme, denilmesi bu köktendir. Çünkü bu ikisinde menetmek ve alıkoymak manası vardır. Bunun bir benzeri de Allahü teâlâ'nın: "Bizim yanımızda (ağır) bukağılar ve yakıcı bir ateş vardır" (Müzzemmil, 12) ve : "Allah satvetce çok çetindir, cezalandırması da çok şiddetlidir" (Nisa. 84) âyetleridir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Biz bu kavmin başına gelenleri, başkalarını aynı günaha düşmekten alıkoyacak bir ceza kıldık. Yani biz bununla, insanların kastettiği düşmanını yenmek ve ondan intikam almak manasını kastetmiyoruz. Çünkü bu, günahlar kendisine zarar veren, mülkünü noksanlaştıran ve kendisine tesir eden kimselerin yapacağı iştir. Ama biz, kulların yararına olarak ceza veririz. Bu sebeble bizim cezalandırmamız, bir günahtan alıkoyma ve va'z-û nasihattir." Kâdî şöyle demiştir: Az bir zem, "nekâl" (ibret olan ceza) diye nitelendirilemez. Ne zaman zem büyük, çok ve meşhur olursa, o zaman bu vasfı alır. İşte bu izaha göre, Hak teâlâ, ısrarla hırsızlık yapan kimse hakkında, bir ceza ve nekâi olmak üzere elinin kesilmesini vâcib kılmış ve bu cezanın, o kimseyi hor ve hakir kılacak şekilde tatbik edilmesini İstemiştir. Buna göre bu, hemen hemen sadece büyük zemmlerde kullanılan "hızy" (horluk ve hakirlik) durumundadır. Binâenaleyh, Allahü teâlâ sanki, cumartesi günü hususunda haddi aşan ve dünya sevgilerinden dolayı bu günde balık avlamayı ve Allah'ın haram kıldığı diğer şeyleri helal gören ve ahidlerini bozan bu kavmin başına indirdiği belayı beyan edince, bunun peşisıra bu cezayı, maslahatlarına olmamak üzere, üzerlerine indirdiğini beyan etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hakk'ın onların maymun şekline çevrilen yerlerinin miktarını azaltması ve onların şekillerini, mükelleflerin başına gelen ve mükelleflerin (insanların) şeklini bozarak onlara, bir ceza değil bir imtihan vesilesi olan hastalıklar gibi bir şey olması imkansız değildir. Böylece Cenab-ı Hak, "Biz onu bir nekâl kıldık" ifadesi ile, bu cezayı onların işledikleri günaha karşılık verdiğini açıklamıştır. Bu Garip Hadisenin Herkes İçin Bir İbret, Muttakiler İçin Mev'iza Olması Cenab-ı Allah'ın: "Hem o zamanki insanlara hem de daha sonra gelecek insanlara ..." buyruğuna gelince, bununla ilgili olarak birkaç görüş vardır: a) nın manası, ondan önce ve o esnada olan, nın manası ise, "Ondan sonra gelecek olan milletler ve ümmetler için.." demektir. Çünkü onların maymuna çevrilecekleri, daha önceki ümmetlerin kitaplarında da zikredilmiş, bundan dolayı hem onlar, hem de bu olay kendilerine ulaşan sonraki kimseler bundan gerekli dersi almışlardır. ile, bu olayı müşahede etmiş olan milletler ve ümmetler kastedilmiştir. c. Bundan maksad şudur: Allah Telâla bunu, bu günahı ve başkalarını bu fiillerine ve bundan başka istedikleri diğer günahlarının hepsine bir ceza olarak vermiştir. Cenab-ı Hakk'ın: Muttakiler için bir va'z-u nasihat vesilesi (küdık)sözü hususunda da iki görüş vardır. a. Onların başına gelen bu cezayı bilen herkes, bundan gerekli dersi alır ve onlar gibi yaptıklarında aynı cezanın kendi başlarına da geleceğinden korkar. Bu, her nekadar dünyada gelmese bile, insanın, bundan daha büyük ve devamlı olan âhiret cezasından korkması gerekir. Burada bilhassa müttakilerin zikredilmesi, tıpkı bu surenin başındaki, ayeti hakkında söylediğimiz sebeplerden dolayıdır. Çünkü sadece bunlar, vaz-u nasihat aldıkları, yasaklardan kaçındıkları ve hidayetten faydalandıkları için, bu hidayetin onlara has kılınması yerinde olmuştur. Zira hidayette, onlardan başkasının istifadesi yoktur. b. Allahü Tealâ'nın: ifadesinin manası muttakîlerin birbirlerine bunu va'z-u nasihat olarak söylemeleridir. Yani "Ona, ibret verici bir ceza olarak ve muttakiler bununla birbirlerine nasihat etsin diye indirdik" demektir. Böylece "Onunla sadece onlar ibret alıyorlar" manasında, mev'iza, muttakilere izafe edilmiştir. Bu, sadece muttakilere hastır, başkalarına değil, Allah en iyi bilendir. |
﴾ 66 ﴿