82"imân edip salih ameller işleyenler (yok mu?) işte onlar cennetliktir ve onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar" . Terhîbden Sonra Tergîbin Gelmesindeki Hikmet Bil ki Cenab-ı Allah Kur'an'da ne zaman bir va'îd ayeti zikretse, onun yanısıra mutlaka bir va'ad ayetini de zikreder. Bunun birçok faydaları var: 1) Allah bununla adaletini ortaya koyar. Çünkü küfürde ısrar edenler hakkında devamlı azaba hükmedince, iman etmeye devam edenlere de, devamlı olan nimetlerle hükmetmesi gerekir. 2) Mü'minin, Hazret-i Peygamber (s.â.s)'in: "Müminin korkusu ve ümidi tartılsa denk gelirdi. Keşfu'l-Hafi, 2/166 (Beyhaki'den). buyurduğu gibi korku ve ümidinin terazili olması gerekir. Bu denk oluş ise ancak bu yol ile olur. 3) Allahü teâlâ va'adi ile rahmetinin temliğini, vaidi ile de hikmetinin tamlığını, göstermiştir. Böylece bu, insanı irfana götürür. Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Amel-i salih, imân'dan başka bir şeydir. Çünkü Cenab-ı Hak bu ayette, "imân edenler ve salih ameldi imandan lerişleyenler.." buyurmuştur. Şayet iman, amel-i saliha delalet etseydi, imandan sonra amel-i şalinin zikredilmesi bir tekrar olurdu. Kadî, buna şu şekilde cevap vermiştir: İmana, her ne kadar bütün salih ameller dahil olsa bile, ancak O'nun, sözü, arcak onun iman fiillerinden birini yapmış olduğunu ifâde eder. Bu sebeple, demesi yerinde olmuş olur. Buna cevabımız şudur: "Mazî fiil, o fiilin geçmiş zamanda meydana geldiğini gösterir. "İman" bir masdardır. Buna göre şayet bu masdar, bütün salih amellere delâlet etseydi, kişinin, sözü, o kimseden bütün amellerin sudur ettiğine delil olurdu. Allah en iyisini bilendir. Büyük Günah işleyen İman Ve Salih Çerçevesi Dışına Çıkmaz Bu ayet, büyük günah işleyenlerin cennete girebileceğini gösterir. Çünkü biz iman edip salih amel işleyen, sonra da büyük günah işleyen ve ondan Amel dolayı tevbe etmeyen kimseden bahsediyoruz. Büyük günah işlemeden önceki durumda o şahsın iman edip salih amel işlediğini söylemek doğru olur. Kendisi hakkında böyle denilmesi doğru olan kimsenin iman edip salih amel işlediğini söylemek de doğru olur. O kimse hakkında böyle demek doğru olunca, onun, Allah'ın: "Onlar, cennet ehlidirler. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar" ayetinin şümulüne girmesi de vacib olur. Eğer: "Allah'ın ".. ve salih amel işleyenler" sözü, o kimse hakkında ancak, bütün o salih amelleri işlediği zaman doğru olur; tevbe de bu salih ameller cümlesindendir, buna göre o insan tevbe etmediği zaman salih amelleri İşlemiş olmaz ve böylece de ayetin ifâde etmiş olduğu kimseler arasına girmez" denilirse cevaben deriz ki; biz onun hakkında büyük günah işlemeden önce, "O iman etti ve salih ameller işledi" demenin bu vakitte doğru olacağını; bu onun hakkında doğru olunca da, onun, iman etmiş ve salih ameller işlemiş olmasının doğru olacağını da beyan etmiştik. Çünkü, bir cümle doğru olduğu zaman, onun cüz'ünün de doğru olması gerekir. Hatta, o şahıs bir günah işlediği zaman, onun bütün zamanlarda iman edip salih amel eşlediğini söylemek doğru olmaz. Fakat bizim, "O iman edip salih ameller işledi" sözümüz, "o, bütün zamanlarda veya bazı zamanlarda böyleydi" sözümüzden daha umumî bir ifâdedir. Ayette nazar-ı itibara alınması gereken, her iki durumda müşterek olan husustur. Böylece, o kulun bu va'ad hükmünün şümulüne girdiği sabit olur. Bundan sonra geriye onların şu sözü kalır: "Günahkârın günahının cezası, taatinin sevabını düşürmüştür. Bundan dolayı, va'îd tarafının üstün sayılması gerekir. Bununla ilgili sözümüz, yukarda geçmişti. Cübbaî, bu ayeti, cennete giren kimsenin bir lütuf olarak cennete girmediğine delil getirir. Çünkü Cenab-ı (İşte onlar cennetliktir) ayeti, hasr ifâde eder. Böylece bu, cennetliklerin ancak iman edip salih amel işleyenler olduğunu gösterir. Biz deriz ki: "Niçin bundan maksat, cennete girmeyi hak etmiş olanlar olması mümkün olmasın? Böyle olunca cennetin bir lütuf olarak verilmiş olduğu kimse, bu hükmün şümulüne dahil olmaz." Allah en iyisini bilendir. |
﴾ 82 ﴿